Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın (YTB) desteği ile Balkan ülkelerinde gerçekleştirilen Balkan Gençlik Okulu'nun (BGO) 2020 Değerlendirme ve Kapanış Programı düzenlendi. YTB'nin destekleriyle 2018'den beri hayata geçirilen ve farklı Balkan ülkelerinden gençlerin katılım gösterdiği Balkan Gençlik Okulu'nun 2020 Değerlendirme ve Kapanış Programı Pandemi dolayısıyla online olarak yapıldı.
  
Bu yıl Bosna Hersek, Karadağ, Kuzey Makedonya, Kosova, Yunanistan, Arnavutluk ve Sırbistan'dan 500'e yakın gencin katılımıyla 9 STK ve eğitim
kurumu ile iş birliği içerisinde gerçekleştirilen Balkan Gençlik Okulu;katılımcılara akademik, kültürel ve tarihi donanımlarını arttıracak bir içerik sunarken; Balkanlar'ın ortak sorunlarına ortak çözümler üretilmesiiçin de bir zihni eşleşme olanağı sunuyor. Katılımcılar ayrıca Balkan Gençlik Okulu  kapsamında Türkiye'deki zengin tarihi ve kültürel mirası yakından gördükleri gezi programlarına katılıyor. COVID19 Pandemisi dolayısıyla bu yıl büyük oranda online ve Pandemi şartları göz önüne alınarak sürdürülen Balkan Gençlik Okulu'nun kapanış ve değerlendirme programı da online olarak   üzenlendi. Programda; YTB Başkanı Abdullah Eren, ilgili Balkan ülkelerinden STK ve eğitim kurumlarından temsilciler ile çok sayıda katılımcı genç yer aldı.
 
Programa dair sosyal medya hesabından paylaşımda bulunan YTB Başkanı Abdullah Eren, ''Balkan Gençliği'ni müşterek düşünce ve değer kodlarında
buluştururken; ortak sorunlara ortak çözümler aratıp akademiden tarih ve kültüre zengin bir içerik sunan Balkan Gençlik Okulu'nu Pandemi şartlarına
rağmen bu yıl da tamamladık." ifadelerini kullandı. 
 

97 yıl öncesinin sevincini yaşarken tarihi tarihçinin değerlendirmesini istediğimiz için çaldık IKG Enstitüsü’nün kapısını. Cumhuriyeti kendi değer yargıları içinde 40 yıldır Almanya Türklerine müthiş bir heyecan ile anlatagelen Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik ile çıkalım istedik tarihi seyir içerisindeki cumhuriyet yolculuğuna. Hür ve bağımsız bir Türkiye’ye giden yolda ödenen bedellerin adsız kahramanlarını adeta yaşayarak anlatan Dr. Latif Çelik ‘elbette’ diyerek sorularımızı cevaplandırmadan önce ”Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti idealleri için canlarını verip vatan için can veren İstiklal Savaşı Gazileri’nin aziz hatıraları önünde saygı ile eğilmek gerek” diyerek başlıyor sözlerine...

 

Taner Tüzün:

Sayın Dr. Latif Çelik kaç cumhuriyet konferansında konuşmacı idiniz 40 yıl boyunca?

Dr. Latif Çelik:

Sanırım 70’i aşmıştır. Bu yıl elbet sıkıntılıyız ama geçen yıla kadar her yere yetişmeye ve her yerde kendi tarihimizi zevk ile anlata geldik.

 

Taner Tüzün:

İlgi çokmu yeni nesilde cumhuriyet dönemine?

Dr. Latif Çelik:

Tabiki. Ancak 1990 gençliğine anlattığın ile 2020 gençliğine aynı tarz ve bilgileri anlatırsan dinletemezsin. İnsanların neyi isteyip neye ilgi gösterdiğini, hangi formatı beklediğini farketmelisin öncelikle.

 

Taner Tüzün:

Cumhuriyetin temel değeri nedir size göre?

Dr. Latif Çelik:

Öncelikle Cumhuriyetin temel değeri, samimi olarak ülke için herkesin birşeyler yapmasıdır. Bunu yapmadan cumhuriyeti savunmak, en hafif deyim ile kapitülasyonların neden kaldırıldığını bilmemek demektir.

 

Taner Tüzün:

2020 gençliğine cumhuriyeti özet olarak nasıl anlatırsınız örneğin?

Dr. Latif Çelik:

Öncelikle cumhuriyet, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün en önemli eseridir. Cumhuriyet'in ilanı ile ülkemizde bir devir kapanmış ve yeni bir zaman başlamıştır. Her Türk vatandaşının bu dönem hakkında bilgi sahibi olması oldukça önemli bir konudur. Türkiye’nin 29 Ekim 1923’de dünyaya ilan ettiği “Türkiye Cumhuriyeti” ilanı bir anda dönemin yerli ve yabancı ajanslarının bir numaralı haberi oldu. Yeni devletin adı konulmasa da milli egemenliğe ve hür seçimlere dayalı, yönü batıya dönük çağdaş ve modern bir cumhuriyet olacağı belli idi. 24 Temmuz 1923 yılında Lozan Antlaşması imzalanmış ve yeni Türk devletinin de bağımsızlığı diğer ülkeler tarafından kabul edilmiştir. Lozanda atılan imzalar ile Türk Milleti’ nin birbirinden binlerce kilometre uzaklardaki cephelerde sürdürdüğü savaş sona ermiş ve karşımızdaki düşmanlar ile Mudanya Ateşkes Kararı’ndan beri devam eden  süreç kalıcı bir anlaşmaya dönüşmüştü. 

 

Taner Tüzün:

Türk Milleti 29 Ekim 1923’e nasıl geldi?

Dr. Latif Çelik:

Balkan Savaşı ile kolu kanadı kırılan Türkler, yurdunu kaybedip sadece canını kurtarabilen milyonlarca insanı Anadolu’ da iskan edemeden Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Eskilerin Büyük ‘Cihan Hengamesi’ olarak adlandırdığı  esas artçı dalga geldiğinde, fakir milletin çocukları vatan sınırlarını korumak için uzak coğrafyalara geri dönmeyeceklerini bilerek gittiler. Başarı imkanının sıfır olduğu Yemen’ den, eksi 35 derecedeki Allahuekber Dağlarına gidenler ile, İngiliz güllelerine göğsünü siper eden Çanakkale kahramanları’na, Galiçya’ya gidip bir tek sağ dönemeyen Osmanlı Tümenleri vardı bu milletin tarihinde. En acısı da Türklerin savunmak istediği kutsal belgelerdeki kardeş bildiğimiz halkların bizi arkadan vurarak İngiliz Lawrence’in peşine takılmaları idi. Geçilmesi imkansız olan Süveyş‘e emir aldıkları için yürüyenlerden esir olan 10 bin Osmanlı’nın esaretten geri döndüklerinde memlekete görme duygularını kaybederek gelmesinin nedenini kimseye soramadık, ama ihtiyar tarih hiç unutulmasın diye bunları sayfasına not etti.

 

Taner Tüzün:

Cumhuriyetin kurucuları da Osmanlı subayları idi ama?

Dr. Latif Çelik:

Elbette, Osmanlı’nın genç subaylarından sağ kalanlar müthiş bir deneyim yaşadılar bu savaşta. İhanetin, açlığın, alçaklığın, iftiranın ve dostluğun elvan çeşidini gördüler 4 yıl süren savaşın soğuk cephelerinde. Kudüs’ü İngilizlere terk ederken gözyaşını  tutamayanlar aynı anda Arapların da Yahudi yerliler ve işgalci İngilizler ile birlikte sevinmesine şahit oldular. Özellikle güney cephelerinde insanüstü bir direniş gösteren Osmanlı askeri, Müslüman kardeşine olan ihanetini görünce “Ben burada kim için savaşıyorum” sorusunu sormaya başladı kendine. 

 

Taner Tüzün:

Son vatan toprağı işgal edildi en sonunda?

Dr. Latif Çelik:

Okul kitaplarında “Dostumuz Almanya yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık diye öğretseler de, elimizdeki silahları bıraktık Mondros’da teslim olduk. Dediler ki Sevr için hazırlıklar var, kalıcı anlaşma ile parseller belirlenecek diye. Şu bölge şunların, burası bunların dediler. Oysa bu millet İstanbul’a gelip padişaha emir verenlere daha 4 yıl önce “Çanakkale  Geçilmez” dedirtmişti. Esas anlamadıkları da bu idi, bizi Çanakkale’de yenemeyenler şimdi bizi nasıl parçalamaya çalışıyorlar diye. Yunan’a verdikleri gaz ile Haymana önlerine kadar gelmesini, Anadolu’da yerel halka binbir melaneti yapmasını sağladı İngilizler. Fransızların Adana bölgesinde Ermeni çetelere kendi üniformalarını giydirerek sözde asayiş sağlamaları da kısa bir süre sonra Torosların Karakoyunlu Yörük Türkmenlerinin sert direnişi ile karşılaşmalarına yol açtı. Zaten bunun üzerine İstanbul’daki işgalcilerin kuklası hükümete değil, Ankara’daki Mustafa Kemal’e müracat eden Fransa, Türkiye’yi ilk terk eden işgalci oldu. Türklerin imkansızlık içindeki kenetlenmesi işgalci müttefikleri bile birbirinden ayırmaya yetmişti.

 

Taner Tüzün:

Sanırım Doğu cephesinde biraz daha iyi idik?

Dr. Latif Çelik:

Rusya’daki ihtilal işimize yaradı ve bu cephe sağlam kaldı. Kâzım Karabekir Paşa’nın Doğu Anadolu ve Azerbaycan harekatları milli direnişin sembol başarıları olarak geçti tarihe. Kafkasya’da doğan çocuklara Kâzım adı verildi yıllarca. Ancak esas final ülkenin batısında oynanacaktı. Türkleri tarih sahnesinden silmek için Yunanı maşa olarak kullananlar “Kemalistler boyunun ölçüsünü alacaklar” diyerek Türkleri küçümserken, Yunanlıyı  şımartmayı ucuz politika olarak seçmişlerdi. Boğazdan emir veren İngiliz İşgal Komutanı, emrindeki Damat Ferit adlı Sadrazam zavallısı ve Bursa’da Osman Gazi’nin türbesini tekmeleyen Yunanlı komutan Venizelos kendisinden çok emindi. Hepsinin beklediği Ankara’da toplanan Mustafa Kemal ve vatansever arkadaşlarının ne yapacağı idi.

 

Taner Tüzün:

Türkler artık kendi kaderini kendileri yazıyor?

Dr. Latif Çelik:

Çok güzel bir söz ettiniz, artık öyle ilmaya son finali oynamaya mecburdu Türk Milleti. Varı ile yogu ile buna hazırlandı. 26 Ağustos 1922 sabahı şafak sökmeden topçu ateşleriyle başlayan harekatın devamında Türk askeri Tınaztepe'yi ele geçirdi ve Belentepe ile Kalecik Sivrisi'nden düşmanı uzaklaştırdı. Ertesi gün yağmur gibi Afyon ovasına akan süvariler, Türk’ün makus talihinin son sayfasını yazdıklarının farkın-daydılar. İşgalciler İzmir yönüne  kaçarken Zafertepe Çalköy'de bir evin bahçesindeki kırık kağnının üzerine muharebe alanlarının haritasını koyan Başkomutan Mustafa Kemal, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile durum değerlendirmesi yaparak İzmir’e kadar nefes aldırmadan  düşmanın kovalanmasını  “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, İleri” emri ile verdi. 9 Eylül’de İzmir’i düşman yakarak kaçsa da,  külü bile değerli olan vatanın yaraları tez zamanda sarılmaya başlandı.

 

Taner Tüzün:

Lozan barış masasında bu yüzden daha güçlü oturabildik diyebilirmiyiz?

Dr. Latif Çelik:

Elbette, ben de tam oraya gelecektim. İzmir’e giren Türk Ordusu önce asayişi daha sonra iktisadi tedbirleri aldı. Ertesi hafta Marmara denizine yönelen Türkleri durdurmak için İstanbul, Londra, Paris ve Roma arasında telgraf hatları aynı soruyu soruyordu; Türkleri nasıl durduracağız? Yunanlılar ise birbirine düştü ve ülkeleri karıştı. İstanbul’da  Damat Ferit istifa etti,  Padişah Vahdeddin ülkeyi terketti. İşgal güçleri ise İstanbul’u terketmeyi kendileri teklif etti. Yunanı ateşe atarken kendi ellerini yakmadan Türkiye’den gitmek İngiliz entrikasının siyasi planı idi. Türkler İstanbul’a girerken yüzbinlerce insan kendi ordusu ile 4 yıl sonra kucaklaşıyordu. Savaşı başlatanlar şimdi Türklerin Lozan’a gelmesi için yalvarıyorlardı. Uzun süren görüşmeler 24 temmuz 1923 de anlaşma ile sonuçlandı. Birkaç gün sonra son işgal gücü de Türk askerini selamlayarak İstanbul’dan ayrıldılar.

 

Taner Tüzün:

Düsmanı yenip yeni Türk Devleti’ni kurunca hemen cumhuriyet denmedi sanıyorum? 

Dr. Lati Çelik:

Önce başkent Ankara’ya taşındı. 13 Ekim 1923'ü gösterdiğinde Ankara yeni Türk Devleti’nin başkenti ilan edildi. Yeni devletin bir isminin olması ve bu devlete bir başkan tayin edilmesi gerekmekteydi. O zamana kadar Mustafa Kemal Paşa, Devlet Başkanlığını ve TBMM başkanlığını birlikte yürütmekteydi. Bunun yanında bazı yabancı ülkeler Türkiye'deki yeni devlet rejiminin açık bir şekilde ifade edilmesini de istiyordu. 29 Ekim 1923 de Cumhuriyet resmen ilan edildi. Cumhuriyet'in ilan edilmesi ile birlikte egemenliğin kayıtsız ve şartsız bir biçimde millete ait olduğu ilkesi de benimsendi. Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyet'i ilan ederken yönetimin getirmiş olduğu demokratik anlayışın da zamanı geldikçe uygulanmasını istiyordu. Ülkede çoğulcu demokrasinin yürürlüğe girmesi onun en büyük amaçlarından bir tanesiydi. 

 

Taner Tüzün:

Sayın Çelik kısaca özetlermisiniz, cumhuriyet'in ilanı ile neler değişti?

Dr. Latif Çelik:

Milli mücadelenin en başından beri amaçlanmış olan ulusal egemenlik anlayışı için en büyük adım atıldı. Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı yetkileri de birbirinden ayrılarak yönetim kadroları yeniden düzenlendi. Türk Devletinin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk,ilk başbakanı İsmet İnönü, ilk meclis başkanı ise Fethi Okyar oldu. Meclis Hükümeti sistemi tarihe karışmış ve bakanlar kurulu kabine sistemine geçildi. Yürütme işleri çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşmeye başlarken, Cumhuriyet'in ilan edilmesinin ardından egemenliğin kayıtsız ve şartsız bir şekilde milletin olduğu duyurulmuştur.

29 Ekim 1923 günü başlayan Cumhuriyet idaresi zamanla bir sürü yeniliği hayata geçirdi. Kısaca kavramak açısından belli başlıları aşağıdaki gibi özetlemek gerek.

• Ulusal egemenlik ve bunun yanında demokrasi anlayışının çok daha rahat bir şekilde kullanılması sağlandı.

• Yeni kurulan Türk devletinin rejimi belirlenerek tartışmaların önü kapatıldı.

• Meclis Hükümeti sistemi ile yetki kargaşaların, olan sorunların önü alındı.

• Yönetim anlayışındaki yetki ve sorumlulukların sınırları kesin bir şekilde ortaya koyuldu.

• Medreseler kapatıldı, yeni ve modern okullar açıldı. 

• Arap harfleri kaldırıldı. Harf devrimiyle Türk alfabesi kabul edildi. 

• Modern üniversitelerin hayata geçirilmesi sağlandı.

• Giyim kuşamda yenilikler yapıldı. 

• Ölçü birimleri değiştirildi. 

• Soyadı kanunu çıkarıldı. Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı verildi. 

• Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 

• Kadın - erkek eşitliği sağlandı.

• Din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak için laiklik ilkesi anayasada yer aldı.

• Dini kurallara göre çalışan mahkemeler kaldırıldı. 

• Tarımda yeni aletler kullanılmaya başlandı. Köylere kadar elektrik ve telefon götürüldü. 

• Ülkenin her tarafından yollar, köprüler, barajlar, limanlar, fabrikalar, hava alanları, demir yolları yapıldı. 

 

 

Taber Tüzün:

Yeni nesil cumhuriyeti anlamak için ne yapmalı?

Dr. Latif Çelik:

Cumhuriyet bir bedeldir ve bu bedelin karşılığı Türkiye Coğrafyası üzerindeki Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’dir. Cumhuriyeti anlamak için tarihi iyi bilerek geleceğin ümidini Türkiye Coğrafyasında düşünmek gerek. Cumhuriyete giden yolda cumhuriyet öncesi 10 yılı anlamadan cumhuriyete anlam vermek mümkün değildir. Uzak cephelerdeki binlerce şehidin kahramanlıklarını anlatmaya birkaç satır yetmeyeceği için sadece onların beklediği saygı dolu duaları hediye ederek anlamak gerek cumhuriyeti. Çoğunun mezartaşı bile olmayan kahramanların yenildikleri cepheler onların başarısızlığı değil, insanlığın o dönemdeki samimiyetsizliği, bilgisizliği, cehaleti ve ihaneti ile ilişkilendirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Taner Tüzün:

Cumhuriyet döneminde yönetenler ile yönetilenler hep tartışageldi. Bunu neye bağlıyorunuz?

Dr. Latif Çelik:

Cumhuriyet öncelikle halkın kendi kendini yönetmesidir, bakın kendi kenidini diyorum. Cumhuriyet, demokrasi anlayışının en iyi şekilde kullanılabildiği rejimin adıdır. Cumhuriyet yönetiminde ulusal egemenlik esastır ve bunun yanında milletin kendi kendini yönetmesi sağlanmaktadır. Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan sıkıntılar bu rejimin hastalıklı olduğundan değil, bürokrat elitlerin yanlış uygulamaları ile halkın eğitim düzeyinin çok aşağılarda olmasından kaynaklanmıştır. Halka tepeden bakan zümrenin zorlama ve dayatmalar ile ülkeyi yönetmeye çalışması onları zamanla halktan uzaklaştırırken, halkın da onlara olan güveninin azalmasına yol açmıştır.

 

Taner Tüzün:

Cumhuriyetin kurucu kadrosu hep eleştirilegeldi, siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Dr. Latif Çelik:

Elestiri normaldır, esas olan eleştiren de eleştirilende bunu bir öç almaya dönüştürmemelidir. Türk Milleti maalesef grilerde buluşmada Avrupalılar kadar başarılı değil. Şarkta genelde insanlar birbirine bağlı, obalar ve aşiretler seklinde yaşadığı için genelde “Bizimkiler”in arkasından giderler. Şuna gelmek istiyorum, cumhuriyetin önde gelen lider kadrosu 80 yıl boyunca eleştirilegeldi, lider kadolar çoğu zaman bunu aleyhte bir yaklaşım olarak algıladılar. Hatta eleştiriyi getirenleri hainliğe kadar uzanan bir kategoriye koyup yıllarca karşı kampta yer almasına sebep oldular. Halkın, geçilen nazik köprüde önder kadroya destek olma yerine sürekli yola diken döşediklerinden şikayet edildi. Oysa karşı kanatta yer alanların tamamı gelenekçi bir dünyadan geldiklerinden hızlı değişimi kolay kabullenemeyen, özellikle kültürel kaybın kolay kolay telafi edilemeyeceğine inanananlar idi. Dedik ya, bizde tartısan taraflar maalesef gri alanlara çok geç geliyorlar bizde.

 

Taner Tüzün:

Gelenekçilerin diretmesi yeniliklerin gecikmesine neden olmazmı Latif hocam?

Dr. Latif Çelik:

İdari kadro her alanda değişimler gerçekleştirmek isterken, muhalif kanat hızlı devrimlerin Türk Milleti’nin sosyo-kültürel hayatında onarılmaz yaralar açacağını savunmuşlardır. Burada öncelikle sakince birbirini anlama ve dinlemenin önemi ortaya çıkıyor. Batıya karşı aradaki farkı kapatabilmek için özellikle bilim ve muassır medeniyete doğru koşmanın dini değerlere uzak kalmak anlamında olmamalı diyen muhalefet ile, yenilikçi iktidarın ortak noktada buluşamaması zaman zaman sıkıntılara da yol açmıştır. Oysa Türkiye gibi dünyanın en stratejik noktasında ortak akıl, Türk Milleti için olmazsa olmazların en başında gelir. Son Türk Devleti’nin Cumhuriyet Serüveni’ni tarihi süreç içerisinde değerlendirdik. Cumhuriyeti atalarımız kurdu, ama emanetin sahibi gençlerimizdir. 

 

Taner Tüzün:

Güzel bir söyleşi oldu. Teşekkür ederek son sözünüzü almak isterim?

Dr. Latif Çelik:

Türkiye hepimizin, bu ülkenin geleceğine sahip çıkarak, Türkiye benim vatanım diyenlerin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.

 

Taner Tüzün:

Çok teşekkür ediyoruz.

Dr. Latif Çelik:

Esas ben size teşekkür ediyorum.

AOK Bayern unterstützt die Gesundheitsregion plus Würzburg.
 
Studieren kann – gerade in der Pandemie – mit vielfältigen Belastungen einhergehen. Dies reicht von finanziellen Schwierigkeiten, Stress, Vereinsamung und fehlender Tagesstruktur bis hin zu körperlichen und psychischen Erkrankungen. Würzburg macht vielfältige Angebote für Studierende, um Gesundheitsproblemen vorzubeugen oder die für sie passende Hilfe zu bekommen. Allerdings fällt es Studierenden häufig schwer, die relevanten Informationen zu finden und damit zeitnahe Unterstützung zu erhalten.
 
Das Präventionsprojekt „Gesund Studieren in Würzburg“ wurde von der Arbeitsgruppe Gesunde Hochschulen der Gesundheitsregion plus entwickelt und wird nun für zwei Jahre von der AOK Bayern finanziell gefördert. Die Projektdurchführung erfolgt durch die Hochschule Würzburg-Schweinfurt in enger und bewährter Kooperation mit der Universität Würzburg und der Hochschule für Musik.
 
AOK Direktor Alexander Pröbstle übergab zusammen mit Bürgermeisterin Judith Jörg und Landrat Thomas Eberth zum Start die Förderurkunde an Verena Walter, die Geschäftsstellenleiterin der Gesundheitsregion Plus und Prof. Dr. Silke Neuderth (Projektleiterin an der Hochschule Würzburg-Schweinfurt) sowie die Kooperationspartner Prof. Dr. Jürgen Hartmann (Vizepräsident der FHWS), Dr. Uwe Klug (Kanzler Universität Würzburg) und Prof. Dr. Maria Schuppert (Hochschule für Musik).
 
Im Rahmen des Projektes wird eine kommunale Strategie entwickelt, die vorhandenen Angebote in der Region zu vernetzen und bei den unterschiedlichen Zielgruppen (Akteure untereinander, Studierende, Lehrende) bekannt zu machen. Über die Arbeitsgruppe Gesunde Hochschulen sind hierzu unter anderem die Evangelische Studentengemeinde, die Katholische Hochschulgemeinde und das Würzburger Studentenwerk sowie das Aktivbüro der Stadt Würzburg und das Universitätsklinikum Würzburg mit der Klinik und Poliklinik für Psychiatrie, Psychosomatik und Psychotherapie eingebunden. Gemeinsam sollen Barrieren für die Angebotsnutzung verringert und damit der Zugang zu gesundheitsbezogenen Maßnahmen verbessert werden. Dies betrifft die Themen Bewegung, Stressbewältigung, Entspannung, Ernährung und Umgang mit Suchtmitteln gleichermaßen wie die Prävention und Begleitung psychischer Erkrankungen. Durch den Einbezug aller relevanten Akteure sowie der drei Hochschulen in der Region inklusive der Studierendenvertretungen, soll eine nachhaltige Verbesserung der Angebotsnutzung erreicht werden.
 
 
Bildunterschrift
v. l.:
1. Reihe: Alexander Pröbstle, Verena Walter, Jürgen Hartmann
2. Reihe: Silke Neuderth, Maria Schuppert, Judith Jörg
3. Reihe: Thomas Eberth, Uwe Klug 
© AOK

BERLİN (AA) - Almanya'da 15 Mart 2022'de sağlık kurumlarındaki çalışanlar için yürürlüğe girecek Kovid-19'a karşı aşı yaptırma zorunluğunun Bavyera eyaletinde askıya alınacağı bildirildi.

Bavyera Eyaleti Başbakanı Markus Söder, Münih'te düzenlediği basın toplantısında, 15 Mart'ta sağlık personeli için yürürlüğe girecek aşı zorunluluğunun şu anki Omicron dalgasını bastırmak veya durdurmak için etkili bir araç olmadığını savundu.

Söder, aşı zorunluluğunun sağlık personelin işinden ayrılmasına yol açarak sağlık alanındaki durumu kötüleştirebileceğini belirterek, "Bu çözüm getirmiyor, maalesef sorunlara yol açıyor." dedi.

Bavyera'da aşı zorunluğu uygulamasının fiili olarak askıya alınması anlamına gelecek kapsamlı geçiş düzenlemelerinin getirileceği bilgisini paylaşan Söder, "Bunun (düzenlemelerin) kaç ay geçerli olacağına bakacağız." ifadesini kullandı.

Almanya Sağlık Bakanı Karl Lauterbach da Bavyera eyaletinin sağlık personeli için getirilen aşı zorunluluğunu askıya alma planına tepki göstererek, bunun sadece bağışıklık sistemi zayıf olan yaşlıların hayatını değil, aynı zamanda siyasetçilerin inandırıcılığını da tehlikeye atacağını söyledi.

Lauterbach, Bavyera eyalet hükümetini aşı zorunluluğunu ciddiye almaya çağırdı.

Yeşiller ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) temsilcileri de Bavyera hükümetinin aldığı kararı eleştirdi.

SPD Milletvekili Heike Baehrens aşılamayı frenlemek yerine sağlık kurumlarında çalışanların aşı olmak için ikna edilmesini istedi. Yeşillerin Eş Genel Başkanı da yasanın hızlı ve vaktinde uygulanmasını talep etti.

Almanya'da 10 Aralık 2021'de Enfeksiyondan Koruma Yasası’nda değişiklik yapılarak sağlık kurumlarında çalışanların 15 Mart 2022'ye kadar aşılandıklarını veya iyileştiklerini kanıtlamaları şartı getirilmişti.

Ülkede genel aşı zorunluluğu getirilmesi konusunda ise Alman hükümeti, bir yasa teklifi hazırlamak istemiyor. Bunun yerine Federal Meclisteki grupların böyle bir teklifi sunması isteniyor. Hükümette yer alan partilerin meclis grupları genel aşı zorunluluğuna ilişkin yasa tasarları hazırlıklarını sürdürüyor.

Özellikle muhalefetteki Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ise hükümetin, genel aşı zorunluğu konusunda yasa tasarısı hazırlamamakla sorumluluktan kaçtığı eleştirisinde bulunuyor.

Klinikum Nürnberg sucht 500 Herzinsuffizienz- Betroffene für Studie mit innovativer App
 
In Deutschland ist die Herzinsuffizienz, auch Herzschwäche, mit fast 500.000 Einweisungen im Jahr der häufigste Grund für eine stationäre Behandlung. Vor diesem Hintergrund hat das Klinikum Nürnberg im vergangenen Sommer mit dem Forchheimer Start-Up-Unternehmen ProCarement eine Studie ge- startet. Diese soll langfristig eine moderne, telemedizinische Behandlungsun- terstützung bei Herzinsuffizienz etablieren und die Versorgung auf ein höhe- res Niveau bringen. Jetzt läuft die Hauptstudie an; dafür werden 500 Teilneh- mende gesucht.
 
Die Teilnahme an der ProHerz-Studie, die von ProCarement, der Klinik für Herzchirurgie und der Klinik für Kardiologie durchgeführt wird, ist kostenfrei. Interessierte müssen an einer Herzinsuffizienz leiden, mindestens 18 Jahre alt sein und ein Mobilgerät (Handy oder Tablet) besitzen, das für Bluetooth geeig- net ist.
 
Kostenfreie Teilnahme und Zubehör für Zuhause
„Die Probanden kommen innerhalb von sechs Monaten zweimal zur Untersu- chung ins Klinikum Nürnberg, wo sie sie umfassend gecheckt werden“, erklärt Dr. Fahed Husri, im Klinikum Nürnberg Ansprechpartner der ProHerz-App-Stu- die. Der zeitliche Aufwand liegt bei jeweils circa drei Stunden. Zudem erhalten die Teilnehmenden einen Zugang zur ProHerz-App und werden mit dem Zube- hör für Zuhause ausgestattet: einer Waage, einem Blutdruckmessgerät, einem Thermometer und einem Fingerpulsoximeter. Diese Geräte müssen täglich ge- nutzt werden, die Daten laufen automatisch in der App zusammen. Die App soll chronisch Kranke dabei unterstützen, den Umgang mit der Herzinsuffizienz zu managen. „So können wir die Versorgungsqualität schon zu Hause bei den Betroffenen verbessern und am Ende vielleicht sogar eine Krankenhaus-Ein- weisung vermeiden“, so Husri weiter.
 
Interessierte können sich ab sofort per E-Mail an Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! für die Studie anmelden. Bei Fragen steht das Team von ProCarement unter Tel. 09191 9504312 zur Verfügung.
 
Bild: Probandin Monika Rudy hat bereits am ersten Teil der Studie teilgenom- men. Sie kam mit der ProHerz-App, die ihr eine Hilfe im Alltag war, gut zu- recht.
Foto: Giulia Iannicelli/ Klinikum Nürnberg
 
Das Klinikum Nürnberg ist eines der größten kommunalen Krankenhäuser in Deutschland und bietet das gesamte Leistungsspektrum der Maximalversorgung an. Mit 2.233 Betten an zwei Standorten (Klinikum Nord und Klinikum Süd) und 7.000 Beschäftigten versorgt es knapp 100.000 stationäre und 170.000 am- bulante Patienten im Jahr. Zum Klinikverbund gehören zwei weitere Krankenhäuser im Landkreis Nürnber- ger Land.
Die Paracelsus Medizinische Privatuniversität in Nürnberg wurde 2014 gegründet und ist zweiter Stand- ort der Paracelsus Medizinischen Privatuniversität in Salzburg. In Nürnberg werden jährlich 50 Medizinstu- dierende ausgebildet. Das Curriculum orientiert sich eng an der Ausbildung der amerikanischen Mayo- Medical School. Die Paracelsus Medizinische Privatuniversität kooperiert zudem mit weiteren wissen- schaftlichen Einrichtungen im In- und Ausland.
Mit zunehmendem Alter lassen Muskelkraft und Muskelmasse nach: Muskel- schwund (Sarkopenie) erhöht gerade bei älteren Menschen das Risiko für Stürze und Brüche, für den Verlust von Selbstständigkeit und für Pflegebedürf- tigkeit. Je früher Sarkopenie erkannt wird, desto eher kann man erfolgreich gegensteuern. Die Medizinische Klinik 2 mit Schwerpunkt Geriatrie am Klini- kum Nürnberg setzt bei der Diagnose auf eine spezielle Art des Ultraschalls, auf die sogenannte Elastografie, und will den Nutzen dieses Verfahrens nun wissenschaftlich untersuchen. Dieses Forschungsprojekt wird von der Fürther Manfred Roth Stiftung dankenswerterweise mit 20.000 Euro unterstützt.
 
Die Manfred Roth Stiftung hat das Klinikum Nürnberg schon mehrfach großzü- gig bedacht. „Wir wollen mit unserer Stiftung Wissenschaft und Forschung so- wie Menschen, die in Not sind, unterstützen“, sagte Stiftungsvorstand Dr. Wil-helm Polster bei der Übergabe des Spendenschecks, bei der auch Stiftungsrat Klaus J. Teichmann zugegen war. Dieses Mal fördert die Stiftung mit 20.000 Euro eine wissenschaftliche Studie der Geriatrie des Klinikums Nürnberg. „Es freut uns sehr, dass uns die Manfred Roth Stiftung ein weiteres Mal so großzü- gig unterstützt. Das ist alles andere als selbstverständlich“, so Prof. Dr. Achim Jockwig, Vorstandsvorsitzender des Klinikums Nürnberg. „Dafür möchte ich mich ganz herzlich bedanken.“
Dem Dank schloss sich Prof. Dr. Markus Gosch, Chefarzt der Medizinischen Kli- nik 2 mit Schwerpunkt Geriatrie am Klinikum Nürnberg, an. „Die Manfred Roth Stiftung hilft uns ein weiteres Mal bei der Umsetzung eines für uns wichtigenForschungsprojekts“, freut sich Prof. Gosch.
 
Grundstein für frühe Diagnostik
Der Titel der Studie: „Sarkopenie-Diagnostik mittels Sonoelastografie“. Was sich konkret dahinter verbirgt? Das Team um Prof. Gosch will herausfinden, wie sich die Diagnose der Skelettmuskelerkrankung Sarkopenie verbessern lässt. „Denn leider stellen uns sowohl Diagnose als auch Therapie vor bisher ungelöste Herausforderungen. Doch mit der Elastografie, einer speziellen An- wendung des Ultraschalls, möchten wir nachweisen, dass sich die Sarkopenie rasch und einfach diagnostizieren lässt. Damit könnte der Grundstein für eine frühe Diagnostik gestellt und die Basis für neue frühzeitige Therapieansätze geschaffen werden“, erläutert Prof. Gosch.
 
Geringe Muskelkraft, geringe Muskelqualität und reduzierte körperliche Leis- tungsfähigkeit sind typisch für Sarkopenie. Weil die Bevölkerung immer älter wird, stellt die Erkrankung eine wachsende Herausforderung dar. Etwa jeder zehnte Erwachsene, der 60 Jahre oder älter ist, ist Schätzungen zufolge betrof- fen. Je höher das Alter, desto häufiger kommt Sarkopenie vor. Viel zu oft wird der Muskelschwund allerdings gar nicht erkannt. Dabei ist eine frühe Diagnose wichtig, um gezielt zum Beispiel mit Krafttraining und/oder medikamentöser Behandlung gegensteuern zu können. „Ziel muss es sein, Bewegungsfähigkeit und Selbstständigkeit und damit die Lebensqualität der Betroffenen im Alter so lange wie möglich zu erhalten. Die Ergebnisse unserer Studie haben deshalb einen ganz praktischen Nutzen für unsere Patientinnen und Patienten“, sagt Prof. Gosch.
Die Studie wird in Kooperation mit der Klinik für Innere Medizin 6, Schwer- punkte Gastroenterologie und Endokrinologie, am Klinikum Nürnberg durchge- führt.
 
Unternehmer mit sozialem Engagement
Die Manfred Roth Stiftung setzt das Wirken des gleichnamigen, 2010 verstor- benen Fürther Unternehmers und Gründers der Einzelhandelskette Norma fort, der sich zeitlebens für soziale Zwecke engagiert hat. Seit ihrer Gründung hat die Stiftung bereits zahlreiche Projekte und Einrichtungen in ihrer sozialen, kulturellen, bildungsfördernden oder wissenschaftlichen Arbeit unterstützt. Das Besondere an der Stiftung ist, dass die gespendeten Gelder von den Be- schäftigten der Einzelhandelskette Norma erarbeitet werden. Auch das Klini- kum Nürnberg wurde bereits mehrfach großzügig bedacht.
 
Foto: Siehe Bildbeschreibung
Quelle: Giulia Iannicelli/Klinikum Nürnberg
 
Das Klinikum Nürnberg ist eines der größten kommunalen Krankenhäuser in Deutschland und bietet das gesamte Leistungsspektrum der Maximalversorgung an. Mit 2.233 Betten an zwei Standorten (Klinikum Nord und Klinikum Süd) und 7.000 Beschäftigten versorgt es knapp 100.000 stationäre und 170.000 am- bulante Patienten im Jahr. Zum Klinikverbund gehören zwei weitere Krankenhäuser im Landkreis Nürn- berger Land.
Die Paracelsus Medizinische Privatuniversität in Nürnberg wurde 2014 gegründet und ist zweiter Standort der Paracelsus Medizinischen Privatuniversität in Salzburg. In Nürnberg werden jährlich 50 Me- dizinstudierende ausgebildet. Das Curriculum orientiert sich eng an der Ausbildung der amerikanischen Mayo-Medical School. Die Paracelsus Medizinische Privatuniversität kooperiert zudem mit weiteren wis- senschaftlichen Einrichtungen im In- und Ausland.
 

 

Sağlık hesabı ve bu hesaba bağlı olarak alınabilecek maddi destek imkanları nelerdir?

Özel sağlık hizmetleri harcamaları için artı 400 €’ya kadar maddi destek alablirsiniz:

  • Osteopati: Harcamalarınız yılda 150€’ya kadar
  • Seyahat aşıları: Belirli aşıların bedeli karşılanır; harcamalarınız yılda 200€’ya kadar
  • Cilt kanseri taraması: Hem de 18 yaşından itibaren; her iki yılda bir 40€’ya kadar
  • Homeopati: Homeopatik ilk ve takip anamnezler ve homeopatik ilaçlar; yılda 240€’ya kadar
  • Sabit diş teli kullananlarda fissür örtücü uygulaması 17 yaşına kadar sağlanır; bir defalık olmak üzere 100€’ya kadar
  • Bilinçli sedasyon (nitroz oksit sedasyonu): 20’lik diş çekimlerinde 25 yaşına kadar; 100€’ya kadar
  • Check-up uygulaması: Hem de 18 yaşından itibaren; üç yılda bir 50€’ya kadar
  • Kendi kendinize meme muayenesi yapmayı öğrenmeniz için Mamma-Care kursları: Kurs başına 30€’ya kadar maddi olarak destek alabilirsiniz. Hizmet almış olduğunuz kurum veya kuruluşların anlaşmalı olup olmadıklarını lütfen sorunuz.

Bu adres üzerinden Sağlık hesabının işleyişi ve ödenekleri ile ilgili almanca içerikli tam detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz: https://www.aok.de/pk/hessen/inhalt/gesundheitskonto-mehr-leistung-fuer-sie/

Federal ve eyalet alanında en fazla sağlık kurs imkanı sunan AOK Sağlık Sigorta kurumları ve sunmuş oldukları imkanlarla ilgili olarak bilmeniz gerekenler:

  • Ücretsiz sağlık kursları Hareket, rahatlama ve beslenme konularında kapsamlı AOK kursları
  • Sertifikalı kursların ücretleri geri ödenir: yılda 2 kurs, toplam 300 €’ya kadar
  • Sağlıklı bir yaşam için online AOK çevrimiçi programları

Bu adres üzerinden kurslar ile ilglli almanca içerikli tam detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz: https://www.aok.de/pk/hessen/landingpages/gesundheitsangebote/

Korona döneminde bizimle iletişim kurmak ilgili birçok sorular geldik:

Her zaman hizmetinizde

  • Danışmanlık merkezlerimizde yüz yüze hizmet yoluyla: de/hessen/wunschtermin adresine girip istediğiniz tarih için randevunuzu alın: https://www.aok.de/pk/hessen/kontakt/terminvereinbarung/
  • Telefon üzerinden: 365 günde 24 saat boyunca: 0800 00 00 255
  • E-posta yoluyla: Günün her saati: https://www.aok.de/pk/hessen/kontakt/kontaktformular/
  • „Meine AOK“ AOK internet portalı üzerinden: Hizmetlerimize, istediğiniz her yerden güvenli ve mobil erişim sağlayın: https://hessen.meine.aok.de/

Die Umsätze im Heilmittel-Bereich sind im Jahr 2020 aufgrund gesetzlicher Neuregelungen deutlich gestiegen. Trotz temporärer Behandlungsrückgänge, die durch die Corona-Pandemie bedingt waren, wurden 2020 bundesweit rund 9,3 Milliarden Euro für Heilmitteltherapien abgerechnet. Allein in Hessen ist der Umsatz im Bereich der Ergotherapie von 2018 auf 2020 um 28,5 Prozent gestiegen. Das zeigt der neue Heilmittel-Report des Wissenschaftlichen Instituts der AOK (WIdO).

Vor allem die Podologinnen und Podologen profitierten im Jahr 2020 von den gesetzlichen Neuregelungen und der Umstellung regionaler Preise auf sogenannte Höchstpreise, die seit Mitte 2019 greifen: Hier stiegen die Umsätze je 1.000 GKV-Versicherte von 2018 auf 2020 um durchschnittlich 33,7 Prozent in Hessen, allerdings auch die Zahl der Behandlungen (+10,4 Prozent). Letztere gingen hingegen in der Logopädie (-5,2 Prozent) und der Physiotherapie (-1,0 Prozent) zurück, während sie in der Ergotherapie minimal gestiegen sind (+0,5 Prozent). Doch auch in diesen Bereichen betrug die Umsatzsteigerung mehr als 20 Prozent. Auffällig ist, dass Kinder, Jugendliche und junge Erwachsene weniger ergotherapeutische Therapien bekommen haben als ältere Personen. Der Umsatz ist – bezogen auf alle Heilmittelbereiche – in Hessen um 22,8 Prozent gestiegen. Die Zahl der Behandlungen sank von 2018 auf 2020 minimal von 3.092 (je 1.000 Versicherte) auf 3.062 Behandlungen.
Die Zahlen für Hessen (alle GKV-Versicherten):

 

                                             Umsatz                                   Behandlungen
                                          je 1.000 Versicherte (Veränderungsrate 2018 zu 2020)   
Ergotherapie                        +28,5 Prozent                        +0,5 Prozent
Logopädie                           +26,3 Prozent                        -5,2 Prozent
Physiotherapie                     +20,9 Prozent                        -1,0 Prozent
Podologie                            +33,7 Prozent                       +10,4 Prozent

 

BERLİN (AA) - Son 2 yılda küresel çapta sosyal hayatı ve ekonomik faaliyetleri olumsuz etkileyen yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Alman ekonomisine maliyetinin 350 milyar avro olduğu bildirildi.
 
Alman Ekonomi Enstitüsü (IW) tarafından yapılan hesaplamalara göre, salgının sebep olduğu ekonomik krizin Alman ekonomisine maliyeti 350 milyar avro oldu.
 
Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 11 Mart 2020'de "salgın" ilan ettiği Kovid-19'da, ilk başlarda karantina önlemlerinin üretim süreçlerinde sorunlara neden olduğu, hem Almanya içinde ve hem de ülke dışında teslimatları aksattığı belirtildi.
 
Son 2 yılda Alman tüketicilerin 270 milyar avro daha az harcama yaptığını hesaplayan IW, bunun ülkede kişi başına yaklaşık 3 bin avroya denk geldiğini belirtti.
 
IW'in hesaplarına göre, Almanya'da şirketler, salgında ekonomik faaliyetlerini sınırlandırarak yaklaşık 60 milyar avro daha az yatırım yaptı. Buna rağmen kamu harcamaları ve ihracat, salgının ikinci yılında Alman ekonomisini kısmen destekledi.
 
Alman ekonomisinde salgın kaynaklı kayıpların gelecek aylarda devam edeceği belirtilirken, bu yılın ilk çeyreğinde de 50 milyar avroluk kayıp yaşanabilecek.
 
 "Önümüzdeki birkaç yıl içinde güçlü bir büyümeye ihtiyaç olacak"
IW Ekonomisti Michael Grömling, konuya ilişkin değerlendirmesinde, Kovid-19'un Omicron varyantından sonra bu yıl salgında endemik aşamaya geçilmesi halinde ekonomik faaliyetlerin artacağını belirterek, "Şimdiye kadar oluşan kayıpları telafi etmek için önümüzdeki birkaç yıl içinde güçlü bir büyümeye ihtiyaç olacak." ifadesini kullandı.
 
Salgının sebep olduğu sağlık ve ekonomik kriz nedeniyle 2020'de yüzde 4,9 küçülen Alman ekonomisinin 10 yıldır devam eden büyüme trendi sona ermişti. Ekonomi, salgın ve tedarik sıkıntılarına rağmen öncü verilerle 2021'de yüzde 2,7 büyüdü.
 
Öte yandan, IW, hesaplamalarını salgının mevcut olmadığı varsayılan şartlar altında yaptı.
 
Bu arada, Alman Haber Ajansı'nın (DPA) hükümet kaynaklarına dayandırdığı habere göre, Alman hükümeti, 26 Ocak'ta, 2022 için büyüme tahminini yüzde 4,1'den yüzde 3,6'ya indirecek.
BERLİN (AA) - Amerikan ilaç şirketi Pfizer ile Alman biyoteknoloji firması BioNTech'in, yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) Omicron varyantına özel aşı için denemelere başladığı bildirildi.
 
BioNTech/Pfizer'dan yapılan açıklamada, 18 ila 55 yaş arasındaki sağlıklı yetişkinlerde Omicron özel aşı adayının "güvenliğini, tolere edilebilirliğini ve immünojenisitesini" değerlendirmek için klinik çalışmanın bugün başladığı belirtildi.
 
Açıklamada görüşlerine yer verilen BioNTech Üst Yöneticisi (CEO) ve Kurucu Ortağı Prof. Dr. Uğur Şahin, Kovid-19 aşılarının, Omicron varyantının neden olduğu ciddi hastalıklara karşı güçlü koruma sağlamaya devam ettiğini belirterek, "Bu çalışma, daha önceki Kovid-19 varyantlarda olduğu gibi Omicron varyantına karşı ancak daha uzun koruma süresiyle benzer bir koruma düzeyi sağlayan varyant tabanlı bir aşı geliştirmeye yönelik bilime dayalı yaklaşımımızın bir parçası." ifadesini kullandı.
 
Açıklamada, şirketlerin daha önce 2022'de 4 milyar doz Kovid-19 aşısı üretmeyi planladığı hatırlatılarak, Omicron varyantına yönelik bir aşıya ihtiyaç duyulması halinde bunun değişmesinin beklenmediği kaydedildi.
Klinik çalışmaya, 1.420 kişilik test grubunun katılacağı bildirildi.

Resim: Pixabay