Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Münih Bölge Mahkemesi, Stadler’e 1,1 milyon avro para cezası verildiğini ve bu paranın bir kısmının Alman hazinesine ve bir kısmının da sivil toplum kuruluşlarına aktarılacağını duyurdu
 

BERLİN (AA) - Alman otomobil üreticisi Volkswagen Grubu'nun (VW) lüks otomobil markası Audi'nin eski üst yöneticisi (CEO) Rupert Stadler, dizel skandalında ihmal yoluyla dolandırıcılık yaptığı gerekçesiyle Münih Bölge Mahkemesi tarafından 1 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.

 

Münih Bölge Mahkemesi'nden yapılan açıklamada, dizel skandalı soruşturması kapsamında yargılanan Stadler’in 1 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldığı bildirildi.

Hapis cezası ertelenen, Stadler, dizel skandalında ihmal yoluyla dolandırıcılık yaptığı gerekçesiyle ceza alan ilk Volkswagen Grubu Yönetim Kurulu Üyesi oldu.

Mahkeme, Stadler’e 1,1 milyon avro para cezası verildiğini ve bu paranın bir kısmının Alman hazinesine ve bir kısmının da sivil toplum kuruluşlarına aktarılacağını duyurdu.

Mahkeme, daha önce 60 yaşındaki Stadler'in dizel skandalıyla ilgili kapsamlı bir itirafta bulunması ve 1,1 milyon avro ödemesi halinde ertelenmiş hapis cezası verileceğini açıklamıştı.

Dizel skandalı soruşturmalarını yürüten Münih Savcılığı ise bunu kabul etmişti.

Eylül 2020'den beri devam eden davada Stadler, dizel skandalında masumiyetini savunmuştu. Mart 2023'te mahkemenin Stadler'in itirafta bulunmaması halinde hapis cezasına çarptırılacağını açıkça belirtmesiyle davada dönüm noktasına gelindi.

 

Aynı zamanda VW Grubu Yönetim Kurulu Üyesi olan Stadler, itiraf edeceğini mayıs başında açıklamıştı.

Stadler ile birlikte yargılanan Eski Audi Motor Geliştirme Sorumlusu Wolfgang Hatz 2 yıl hapis ve 400 bin avro para cezasına çarptırılırken kıdemli mühendis Giovanni Pamio de bir yıl dokuz ay hapis ve 50 bin avro para cezası aldı. Hapis cezaları ertelendi.

Münih Savcılığı, 2 yöneticinin, yasa dışı yazılım ile egzoz sistemi manipüle edilmiş dizel motorlu araçları Avrupa'da sattığını iddia ediyordu. Savcılık, Stadler'i, söz konusu manipülasyondan Eylül 2015'ten beri haberdar olmasına karşın Audi ve Volkswagen otomobillerin satışını durdurmamakla suçluyordu.

Stadler, dizel skandalı soruşturmasından dolayı 2018'de Volkswagen tarafından görevinden uzaklaştırılmıştı.

 

Münih Bölge Mahkemesi'nin kararına göre Stadler, 17 bin 177 adet manipüle edilmiş dizel otomobilin satışından ve 41 milyon avroluk zarardan sorumlu. Yargıçlar, Stadler ve Hatz'i 2,3 milyar avroluk zararla suçlamıştı

ABD Çevre Koruma Ajansı, Eylül 2015'te, Volkswagen'in emisyon testlerini manipüle ettiğini ve şirketin dizel araçlarının normal seviyenin 40 kat üzerinde çevreyi kirlettiğini duyurmuştu.

Dünya genelinde yaklaşık 11 milyon dizel motorlu aracın emisyon testlerinde yanıltıcı yazılım kullanıldığını kabul eden Volkswagen, ABD'deki mahkemece yüksek miktarda para cezasına çarptırılmıştı.

Dizel skandalı, Alman kamuoyunda ülkenin otomobil üretim üssü imajına zarar verdiği için çok eleştirilmişti.

 

Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı camilerde 2022-2023 eğitim yılının sona ermesi ve okulların yaz tatiline girmesi münasebetiyle karne merasimleri düzenlendi.

Köln DİTİB Merkez Camii başta olmak üzere Bad Salzuflen, Balve, Bottrop, Castrop-Rauxel, Escweiler, Gelserkirchen, Gladbeck, Herzogenrath, Kiel, Königslutter, Lennestadt, Pulheim, Ronnenberg, Stadthagen, Wetzlar cami derneklerinde karne merasimleri kapsamında piknik ve gezi programları ile bir dizi etkinlikler gerçekleştirildi.

 

Bir yıl boyunca özverili bir şekilde çalışıp gayret gösteren öğrencilerin, karneleriyle birlikte teşekkür, takdir ve onur belgelerine kavuştuğu merasimler, Kur‘an-ı Kerim tilavetiyle başladı.

Pulheim DİTİB Camii’nde etkinliğe katılan Köln Dini Danışma Kurulu Başkanı Sinan Kara, eğitimin önemine değinerek, çocukların okul ve dini eğitimlerine velilerin desteklerinin devam etmesi gerektiğini söyledi. Kara, “Bir yıl boyunca çocuklarımıza eğitim veren görevli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Çocuklarımızı ve ailelerini göstermiş oldukları gayretten dolayı tebrik ediyorum. Öğrenci velilerinin de en az öğrenciler kadar mutlu ve heyecanlı görüyorum. Rabbim bu heyecanınızı daim, çocuklarımızın yaşadığı topluma ve insanlığa hayırlı evlat olarak yetişmelerini nasip eylesin” dedi.

 

Köln DİTİB Merkez Camii’nde 400 kız ve erkek öğrenciye yönelik düzenlenen merasimde konuşan din görevlisi ve kurs yöneticisi Naci Şengün, “Sizler ve biz eğitimciler, eğitimin vazgeçilmez unsurları olarak daima dayanışma ve işbirliği içerisinde olmamız gerekir” dedi. Eğitimin önemine vurgu yapan Şengün şöyle devam etti: “Çocuklar, veli ve öğretmenlerin sözlerinden ziyade, ayak izlerini takip ederler. Yaptıklarımızı ve yapmayıp ihmal ettiklerimizi taklit ederler. O sebeple kayıt imkanı bulmuş öğrencilerin derslere devamı konusunda hassas olmak, destek vermek ve takip etmek gerekir.” Şengün, “Hedefimiz, yaşadığımız toplumda Allah’ın razı olduğu ahlaklı ve insanlığa faydalı, İslam’ı ve Müslümanlığı güzel temsil eden nesiller yetişmesine katkı sağlamaktır. Bunu da, Peygamber Efendimizin güzel yaşamı ve ahlakını örnek alarak yapacağız.” ifadelerini kullandı.

Cami derneklerinde düzenlenen karne merasimlerinde öğrencilere karneleri dağıtılarak sevinçlerine ortak olundu. 

 

Tiyatro gösterisi, yarışmalar ve öğrencilerin hazırlamış olduğu ilahi ve şiir sunumlarıyla devam eden merasimlerin sonunda karne, teşekkür, takdir ve onur belgeleri takdim edildi.

Hafızalarda unutulmaz yer alan karne merasimleri, Ağustos ayında başlayacak olan 2023-2024 eğitim öğretim yılının hayırlara vesile olması temenni ve duası ile sona erdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2023 yılı “Vekalet Yoluyla Kurban Kesim Organizasyonu” gönüllü yardım elçileri Almanya’nın farklı havalimanlarından yola çıktı

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) aracılığıyla Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) güvencesiyle "Kurbanını Paylaş, Kardeşinle Yakınlaş" sloganıyla mazlumların kapısının çalınacağı ve kardeşlik köprülerinin kurulacağı kurban bağışlarını dağıtmak üzere, Almanya’dan 62 gönüllü elçi, Almanya’nın farklı havalimanlarından uğurlandı.

Almanya'dan DİTİB aracılığıyla Endonezya, Benin, Gana, Nijerya, Kenya, Moritanya, Fildişi Sahili, Malavi, Nijer, Uganda, Sierra Leone, Yemen, Somaliland, Somali, Tanzanya, Togo, Mozambik, Lübnan, Pakistan, Zambiya, Güney Sudan, Burkina Faso, Etiyopya, Burundi, Mali, Güney Afrika, Kamerun, Nepal gibi dünyanın farklı ülkelerine gidecek kurban gönüllüleri nezaretinde kesim ve dağıtım işleminin gerçekleştirilecek.

 

Bağış aşamasından kesilen kurbanların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasına kadarki süreçte gönüllüler nezaretinde kesim ve dağıtım gerçekleştireceği kaydedildi.

TDV'nin bu yıl da "Kurbanını paylaş, kardeşinle yakınlaş" sloganıyla gerçekleştireceği organizasyonda görev alacak gönüllülerle ilgili açıklama yapan DİTİB Genel Başkanı Muharrem Kuzey, Almanya'dan DİTİB aracılığıyla 49 farklı ülkeye gidecek kurban gönüllüleri nezaretinde kesim ve dağıtım işleminin gerçekleştirileceğini ifade etti.

Gönüllülerin hiçbir karşılık beklemeden yardımseverlik duygusu ve inancıyla bu faaliyete katıldığını belirten Kuzey, "Bu farklı ülkelerde bulunan kardeşlerimizle gönül bağı kurduğumuz bir organizasyondur. Dünyanın her yerinde bizlerden şefkat bekleyen insanlara, topluluklara, kardeşlerimize bu iyilik hareketiyle, sahiplenme, kol kanat germek için yola çıkan gönüllü görevlilerimize kolaylıklar diliyorum. Bu sorumluluğun gerekliliklerini hakkıyla yerine getirmeyi müyesser kılmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum“ dedi.

 

 

 

 

 

 

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, Kurban Bayramı münasebetiyle mesaj yayınladı.

DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, Ramazan Bayramı münasebetiyle yayınladığı mesajda, “Bayramlar neşe ve sevinç katsayımızın arttığı özel zaman dilimleridir. Bayramlar hatırlayarak gönül alma, kırgınlıkları onararak kardeşliğimizi diri tutma günleridir. Bizler, bayram vesilesiyle unuttuğumuz bazı değerleri tekrar hatırlar; akrabalık, komşuluk ve kardeşlik duygularımızı yeniden tamir ederiz. Büyüklerimizi bizzat ziyaret ederek onların ellerini öper, uzakta olan tanıdıklarımız telefonla arayarak kalpten kalbe gönül köprüleri inşa ederiz. Bayramın gerçek sahipleri olan çocuklarımızı da asla ihmal etmez, onların neşesine neşe, sevinçlerine sevinç olmaya çalışırız. Bu bayrama şahit olamayan geçmişlerimizi de sevdiklerimizi de hayır dualarımızla yad eder, bizleri sevdiklerimizle birlikte ahirette bir araya getirerek gerçek bayramı cennette tattırması için Yüce Rabbimize dua ederiz” dedi.

 

Kuzey, mesajında şu ifadelere yer verdi:

“İnsanlıkla yaşıt kadim bir ibadet olan kurban, İslam’ın en önemli sembol ibadetlerinden biridir. Kurban, bir iki kelimeyle ifade edilebilecek basit ve sıradan bir kavram değil, bilakis deruni çağrışımları olan, kökleri insanlığın ilk dönemlerine kadar uzanan, oldukça geniş bir anlam yelpazesine sahip olan bir kavramdır. ‘Kurban’ dendiği zaman zihinlerde birçok farklı çağrışım meydana gelir. Bu çağrışımların başında ‘gönüllük’ gelir. Her ibadette olduğu gibi kurban ibadetinde de ‘gönül’ olmazsa olmazdır. Çağlar öncesinde Hz. Adem ile Hz. Havva’nın çocukları arasında yaşanan o malum kurban hadisesinin kahramanı, bu ibadeti can-ı gönülden yapan Habil olmuştur. Bilinmelidir ki; bir işte gönül varsa, o iş gönüllerin en mahrem sırlarını bilen Yüce Allah tarafından kıymet görür.

‘Kurban’ dendiği zaman zihinlere ‘takva/duyarlılık’ gelir. Kurban bizleri daha sorumlu, daha duyarlı ve daha farkında kılmak üzere meşru kılınmış bir ibadettir. Bizler kurbanlık hayvanlara bu zor ve meşakkatli yolda takvamızı, takviyemizi arttıran, bizleri rahmeti rahmana taşıyan manevi bir araç olarak bakarız. Kurbanlık hayvanlarla empati yapar, onların lisan-ı halleriyle haykırdıkları ‘’kendinizi sadece Allah’a adayın!’’ mesajını hayatımızda aldığımız en önemli mesaj telakki ederiz. Bizler kurbanlık hayvanların etlerinin de kanlarının da Allah’a ulaşmayacağını  çok iyi bilir, Allah’a ulaşacak olan takvamızı arttırmanın formüllerini ararız.

‘Kurban’ dendiği zaman gündemimize İbrahim ailesini taşırız. Kurban bayramı günlerinde babalarımızı -sembolik olarak- Hz. İbrahim’in, annelerimizi Hz. Hacer’in, çocuklarımızı ise Hz. İsmail’in yerine geçiririz. Hz. İsmail gibi candan, Hz. İbrahim gibi canandan, Hz. Hacer gibi hayatı boyu uğrunda mücadele verdiği her şeyden Allah için vazgeçmenin bilincini kuşanmaya çalışırız.

 

‘Kurban’ dendiği zaman zihinlerimizde beliren bir kavram da umuttur. İnsan umuduyla yaşar. Umudunu kaybederse her şeyini kaybeder. Dünyanın farklı coğrafyalarında ‘Kurban Bayramı’ demek; ‘Umut Bayramı’ demektir. Kurban Bayramı’nda sadece et dağıtmayız. Etten daha çok umut, rahmet ve tebessüm dağıtırız.

‘Kurban’ dendiği zaman zihinlerimize ‘infak’ gelir. Peygamberimiz Kurban Bayramı’nda eşi Hz. Aişe’ye: “Kurbandan bize ne kaldı?” diye sormuş. Annemiz, kurbandan geriye bir kürek kemiği kaldığını söyleyince peygamberimiz; özelde eşine genelde ise tüm ümmetine, tükettiğimizin değil, paylaştığımızın bizim olduğunu ifade eden şu sözleri emanet etmiştir: ‘’Desene Aişem, bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu!’’

‘Kurban’ dendiği zaman zihinlerimize ‘paylaşmak’ gelir. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) teşkilatı olarak, Türkiye Diyanet Vakfı ile birlikte ‘Kurbanını Paylaş, Kardeşinle Yakınlaş’ şiarıyla başlattığımız Vekalet Yoluyla Kurban Kesim Organizasyonuyla onlarca farklı ülke, yüzlerce farklı bölgede kardeşlerimizle kucaklaşacak olmanın mutluluğunu yaşarız. Bu yıl da milyonlarca aileye vekalet yoluyla bağışladığınız kurban hisselerini büyük bir özveriyle ulaştırarak, dua olmanın ve dua almanın mutluluğunu hep birlikte tekrar yaşayacağız. Bu yıl özellikle Türkiye ve Suriye’de depremden etkilenen bölgelerdeki ihtiyaç sahipleri kardeşlerimiz için de özel bir kurban bağış kampanyası başlatarak Kurban Bayram coşkusunu oradaki kardeşlerimizle yaşamak istedik. Bizlere güvenerek kurbanlarını emanet eden tüm kardeşlerimize şahsım ve camiam adına şükranlarımı arz ediyorum.

 

28.06.2023 Çarşamba sabahı büyük bir coşkuyla kılacağımız bayram namazının ardından dört gün süreyle idrak edeceğimiz Kurban Bayramının tüm İslâm âlemi ve tüm insanlık için hayırlar getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Bayramın iç dünyamıza, hanelerimize, aynı sokağı, aynı mahalleyi, aynı çatıyı paylaştığımız komşularımıza, ülkemize, dünyamıza huzur ve mutluluk getirmesini tüm alemlerin sahibi olan Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.”

 

BERLİN (AA) - Almanya'da 2022'de ayrımcılığa uğradığını belirterek şikayette bulunanların sayısı, 2021 yılına kıyasla yüzde 14 artarak 8 bin 827'ye yükseldi.

Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi Başkanı Ferda Ataman, başkent Berlin’de düzenlediği basın toplantısında, 2022 ayrımcılık raporunu açıkladı.

 

Ataman, Avrupa'daki birçok ülkede insanların eşit muamele görmelerine ilişkin yasaların bulunduğuna işaret ederek, Almanya'daki Eşit Muamele Yasası'na (AGG) göre yaş, engellilik, cinsiyet, cinsel yönelim, din, dünya görüşü, ırk ve Yahudi düşmanlığı gibi sebeplerinden dolayı yapılan ayrımcılığın yasak olduğunu anlattı.

Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi olarak ayrımcılığa uğrayanların şikayetlerini alıp danışmalık hizmeti verdiklerini aktaran Ataman, "Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesine hiç bu kadar çok insan geçen yıl olduğu kadar müracaatta bulunmadı." dedi.

 

2022'de 8 bin 827 şikayette bulunulduğu bilgisini paylaşan Ataman, "Buna göre şikayetler bir yıl öncesine (2021) göre yüzde 14, 2019 göre iki katından fazla arttı." diye konuştu.

Ataman, en fazla şikayeti yüzde 43 ile ırkçı ayrımcılık yapıldığına ilişkin şikayetlerde aldıklarını ifade etti.

Şikayetlerin yüzde 27'sinin ile engellilerle, yüzde 21'ninin cinsiyet, yüzde 10'nun yaş, yüzde 6'sının din ve dünya görüşüyle ilgili yapılan ayrımcılık olduğunu aktaran Ataman, en fazla şikayetin "hizmete erişimde" ve "iş hayatı" alanından geldiğini belirtti.

Ataman, devlet dairelerinde, okulda, yargıda veya polis teşkilatında yapılan ayrımcılık konusunda da çok sayıda şikayet aldıklarını ancak bunların AGG kapsamına girmediğini vurgulayarak, "Bu kabul edilmez ve devlete olan güveni zayıflatıyor. Bundan dolayı AGG'nin reform edilmesini istiyoruz." ifadesini kullandı.

 

- "Milyonlarca insan ayrımcılığa maruz kalıyor"

Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesine yapılan şikayetlerin buzdağının görünen ucu olduğunu ve bunların ülkedeki ayrımcılığın tamamını yansıtmadığına dikkati çeken Ataman, "Almanya'da milyonlarca insanın ayrımcılığa maruz kaldığını araştırmalardan biliyoruz." dedi.

Ataman, engelli insanların gündelik hayatın dışına itilmesinin ve iş hayatından uzak tutulmasının, Türk veya Arap soyadı taşıyanların konut aramalarında başarısız kalmalarının ve 50 yaş üstü insanların yaşlarından dolayı iş bulamamalarının "normal" olmaması gerektiğini vurguladı.

Ülkede daha fazla insanın ayrımcılığa maruz kaldığını aktaran Ataman, "Rakamlar bunu çok net bir şekilde gösteriyor. Üstesinden gelebileceğimizden fazla şikayetler aldık." diye konuştu.

Geçen yıl Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi Başkanı olarak atanan Ataman, ayrımcılıkla mücadeleye ilişkin danışmalık merkezlerinin sayısının artırılmasını, insanların ayrımcılıkla mücadelede konusunda daha fazla bilgilendirilmesini ve AGG'nin yenilenmesini hedeflediğini de kaydetti.

 

- AfD'li adayın seçilmesi

Ataman, Almanya'da pazar günü Sonneberg'de yapılan seçimde aşırı sağcı popülist İslam ve göçmen karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) Partisinin adayının seçilmesini, "Federal Almanya tarihinde gelinen en dip nokta" olarak gördüğünü aktardı.

Başkan Ataman, "Ayrımcılıkla mücadele görevlisi olarak kendimi Almanya'da ayrımcılığa maruz kalanların herkesin avukatı olarak görüyorum. Pek çok insan Almanya'daki geleceklerinden korkuyor ve endişeleniyor." değerlendirmesinde bulundu.

Ataman, siyasetçilerden, aşırı sağcılara oy verenlerin değil söz konusu endişeler ve korkular taşıyanlara kulak vermelerini istedi.

 

- Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesinin raporundan

Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesinin raporuna göre, 2022'de daireye 8 bin 827 şikayet yapıldı. Bu sayı, 2019'da 4 bin 247, 2020'de 7 bin 932, 2021'de 7 bin 750 oldu.

Eşit Muamele Yasası kapsamında geçen yıl değerlendirilen 6 bin 627 şikayetin 2 bin 882'sinin etnik köken, 1815'inin engellilik, 1395’inin cinsiyet, 650’sinin yaş, 435'inin dini inanç ve dünya görüşü nedeniyle ayrımcılığa uğradığı yer aldı.

 

Ayrımcılık şikayetlerinin yüzde 27'si iş piyasasında yaşanan konularla ilgili yapılırken bunu, yüzde 20 ile "hizmet ve ürünlere erişim", yüzde 7 ile eğitim, yüzde 5 ile konut, yüzde 4 ile sağlık ve bakım, yüzde 3 medya, internet ve basın alanındaki şikayetler izledi.

Federal Ayrımcılık Mücadele Dairesine 1039 şikayet devlet dairelerinde, 336 şikayet de polis ve yargı alanda yaşanan ayrımcılıkla ilgili ulaştı. Ancak bu şikayetler AGG kapsamında değerlendirilmedi.

 

 

Taptap Send Küresel Erişimini Genişletiyor: Uluslararası Para Transferi Hizmetine Türkiye de Eklendi.

  

Uluslararası para transferlerinde devrim yaratan öncü mobil uygulama Taptap Send, Türkiye'ye açıldığını duyurmaktan gurur ve mutluluk duyuyor. Bireyleri birbirine bağlama ve güvenli havale işlemlerini kolaylaştırma konusundaki başarılı geçmişini temel alan Taptap Send, sınır ötesine para göndermek için güvenli ve hesaplı bir çözüm sunarak toplulukları güç lendirmeye hazırlanıyor.

Taptap Send, geleneksel para transfer sistemine bir alternatif sunarak, karmaşık işlemleri ve yüksek transfer ücretlerini ortadan kaldıran kullanıcı dostu bir platform sunuyor. Kullanıcılar artık mobil cihazlarına sadece birkaç dokunuşla Almanya, Fransa, Belçika, İngiltere, ABD ve Kanada gibi ülkelerden Türkiye'ye zahmetsizce para transferi yapabiliyor ve para transferinin sadece bir dokunuş uzakta olmasını sağlıyor. Ayrıca kullanıcılar Türk Lirası (TL), Avro (€) veya ABD Dolari ($) arasında seçim yapma esnekliğine de sahip.

Çeşitli ve canlı diaspora topluluklarıyla tanınan Türkiye,Taptap Send'in geni‚lemesi için önemli bir pazarı temsil ediyor. Taptap Send, güvenli ve hesaplı para transferi seçenekleri arayan bireylerin ihtiyaçlarını karşılayarak, finansal katılımı teşvik etmeyi ve Türk toplumu içinde ekonomik güçlenmeyi kolaylaştırmayı amaç lamaktadır.

Taptap Send'in Türkiye'deki hizmetinin en önemli özelliklerinden biri, UPT, PTT ve N Kolay hizmetleri de dahil olmak üzere 5000'den fazla şubeden para çekme imkanının bulunmasıdır. Bu para çekme noktaları, alıcıların paralarını kolay ve güvenli bir şekilde tahsil etmeleri için uygun seçenekler sunarak Taptap Send'in hizmetinin erişilebilirliğini ve kullanılabilirliğini daha da artırmaktadır.

 

Taptap Send'in Türkiye ile daha da genişlemesi, şirketin uluslararası para transferlerini erişilebilir, güvenilir ve uygun maliyetli hale getirme konusundaki kararlılığını bir kez daha teyit ediyor. En son teknolojisi ve müşteri memnuniyetine olan bağlılığıyla Taptap Send, sınır ötesi finansal işlemlerin geleceğini şekillendirmeye ve bireyleri, ailelerinin ve arkadaşlarının hayatların da somut bir fark yaratmaları için güçlendirmeye devam ediyor.

 

Taptap Send Hakkında:

Taptap Send, hızlı, güvenli ve uygun fiyatlı uluslararası para transferi hizmetleri sunan lider bir mobil uygulamadır. Kullanıcı dostu platformuyla Taptap Send, bireylerin sınır ötesine para gönderme yöntemlerinde devrim yaratarak finansal desteği herkes için erişilebilir hale getirmeyi amaçlamaktadır.

Daha fazla bilgi için lütfen,

[www.taptapsend.com] adresini ziyaret ediniz.

 

 

Die höchste Auszeichnung der Stadt Würzburg, das Ehrenbürgerrecht,
verlieh Oberbürgermeister Christian Schuchardt im Namen des Stadtrats in
einem Festakt im Ratssaal des Würzburger Rathauses an Dr. Josef
Schuster: „Er ist ein Glücksfall für unsere Stadt und unser Land.“ Als
Vorsitzender des Zentralrats der Juden in Deutschland genieße Dr.
Schuster über Deutschland hinaus hohes Ansehen und zähle heute zu den
bekanntesten Würzburger Persönlichkeiten.

In Würzburg ist er spätestens seit er 1998 den Vorsitz der hiesigen
jüdischen Gemeinde übernahm, der zentrale Akteur, mit dem wichtige
Wegmarken des jüdischen Lebens verbunden sind. Die Gemeinde
verfünffachte durch die Zuwanderung der Kontingentflüchtlinge aus der
ehemaligen Sowjetunion in wenigen Jahren ihre Zahl auf heute wieder über
1000 Mitglieder. Diese enorme Integrationsleistung meisterte der Sohn
von David Schuster erfolgreich und füllte somit die großen Fußstapfen
seines Vaters aus, der die Familie - allen Nazimorden zum Trotz - 1956
aus Israel zurück nach Würzburg gebracht hatte und jahrzehntelang
Vorsitzender der wiederbelebten Gemeinde blieb und als Motor der
Aussöhnung unvergessen ist.

2006 beendete die Einweihung des Shalom Europa die drückende Raumnot
der stark gewachsenen Gemeinde. Diese Begegnungsstätte, die das jüdische
Leben und die lange Geschichte hier vor Ort repräsentiert, war Dr.
Schuster eine Herzensangelegenheit; wie auch der am Hauptbahnhof
realisierte DenkOrt Deportationen. Beides Orte mit Bedeutung über
Unterfranken hinaus.

Schuchardt würdigte die zahlreichen Funktionen, Ämter und Engagements
die der Internist, der bis 2020 noch seine eigene Praxis weiterführte,
mit Leben füllt. Jahrzehntelang engagierte er sich als Arzt ehrenamtlich
auch beim Bayerischen Roten Kreuz und in der Wasserwacht und ist bis
heute noch regelmäßig im Notarztdienst aktiv.

1998 wurde Josef Schuster Vizepräsident und ist seit 2002 Präsident des
Landesverbandes Israelitischer Kultusgemeinden in Bayern. Bereits 1999
wurde er in das Präsidium des Zentralrates der Juden in Deutschland
gewählt. Ab 2010 war er Vizepräsident des Zentralrates und seit 2014
ist er als dessen Präsident der oberste Repräsentant von rund 100.000
deutschen Jüdinnen und Juden und zugleich Vizepräsident des European
Jewish Congress und des World Jewish Congress. Zusätzlich war er
zeitweise Mitglied der Bio-Ethik-Kommission der Bayerischen
Staatsregierung sowie der Zentralen Ethik-Kommission der
Bundesärztekammer und seit 2020 gehört er dem Deutschen Ethikrat an.
Er unterstützt zahlreiche Projekte wie das Jugendfestival „Jewrovision“
oder „Meet a Jew“, das Jugendlichen die Begegnung mit gleichaltrigen
Jüdinnen und Juden, die aus ihrem Alltag erzählen, ermöglicht. Es
sind solche Projekte, mit denen erreicht wird, dass jüdisches Leben als
Normalität, als Bereicherung und als integraler Teil unserer
Gesellschaft wahrgenommen wird.

Die Erinnerung an die Shoa wachzuhalten und sicherzustellen, dass
Politik und Zivilgesellschaft aus dem nationalsozialistischen Völkermord
die notwendigen Lehren auch heute ziehen, sei Dr. Schuster das zentrale
Anliegen, betonte Schuchardt in seiner Laudatio: „Sie sind aber mehr als
nur ein Mahner, und werden auch so wahrgenommen. Sie sind zentraler
Repräsentant eines lebendigen Judentums in Deutschland, das beim
Blick in die Geschichte seit langer Zeit das Land auf verschiedenste
Weise geprägt hat. An diese Kontinuität, an dieses Selbstverständnis
knüpfen Sie nach den Gräueln des 20. Jahrhunderts an. Die Vielfalt
jüdischen Lebens einst, aber auch heute für möglichst viele Menschen
erlebbar zu machen, ist Ihnen ein echtes Herzensanliegen - auch weil Sie
überzeugt sind: Wer weiß, wie Juden glauben, feiern und leben, der ist
eher gefeit gegen antisemitische Vorurteile und Verschwörungstheorien.“

Schuchardt machte in seiner Laudatio deutlich, dass Dr. Schuster seine
stets sachliche, aber auch unmissverständliche Stimme generell bei
Diskriminierungen oder Angriffen auf Minderheiten erhebt, keinesfalls
nur im Kontext von Antisemitismus: „Das macht Sie zu einem besonders
glaubwürdigen Anwalt eines pluralistischen und weltoffenen, toleranten
und demokratischen Deutschlands.“

Vor vielen Festgästen aus der Politik, hohen Vertretern der Kirchen und
Glaubensgemeinschaften und mit der Familie in der ersten Sitzreihe
erklärte der neue Ehrenbürger welch ambivalenten Gefühle ihn an
diesem Tag begleiteten. Einen Tag nach der Wahl eines Landrats, der
einer zutiefst undemokratischen und antisemitischen Partei angehöre, sei
er sehr besorgt, freue sich aber gleichzeitig, dass in Würzburg eine
engagierte Bürgerschaft gegen den Besuch eines weiteren prominenten
AfD-Politikers zum Gedenktag am Barbarossaplatz ein starkes Zeichen
setzte.

In einem kurzen geschichtlichen Abriss, machte er deutlich, dass die
Wurzeln des jüdischen Lebens in Würzburg viele Jahrhunderte weiter
zurückreichen als in die Zeit des Nationalsozialismus und der Shoa.
Dieser komprimierte Rückblick zeigte, dass man nicht nur einmal in der
Geschichte Würzburgs in schwierigen Zeiten einen Sündenbock suchte und
diesen wie beispielsweise bei den Hep-Hep-Krawallen 1819 und früheren
Pogromen in der jüdischen Bevölkerungsminderheit fand. Die jüdische
Geschichte zeige aber auch, dass man Gräben überwinden könne, dass die
Religionen heute zu einem guten Miteinander gefunden haben. Nach seiner
Rede erhoben sich die Gäste im Saal und bedachten den neuen Ehrenbürger
mit viel Applaus. Dr. Schusters Ernennung zum Ehrenbürger ist die erste
Auszeichnung seit Barbara Stamms Würdigung 2019. Aktuell hat neben ihm
nur Rosemarie Ruppert diese höchste Auszeichnung inne.

Die Überreichung der Ehrenbürgerwürde wäre nicht komplett ohne eine
Reihe von besonderen Ritualen: So trug sich Dr. Schuster mit den Worten
„Meiner Heimatstadt mit Dank für die erwiesene große Ehre“ in das
Goldene Buch der Stadt Würzburg ein. Anschließend folgte der Ehrentrunk
aus dem Riemenschneider-Becher: eine besondere Riesling-Auslese von
2018. Die musikalische Umrahmung des Abends besorgte Catharina Mothes
mit Harfenstücken von Johann Ladislaus Dussek, Georg Friedrich Händel
und Marcel Georges Lucien Grandjany. Im Foyer ging der Abend bei einem
Stehempfang zu Ende.




Höchste Auszeichnung der Stadt Würzburg: Oberbürgermeister Christian
Schuchardt und Dr. Josef Schuster. Foto: Georg Wagenbrenner

 

41 % der Menschen, die die Jugend- und Drogenberatung für Würzburg und Umgebung im vergangenen Jahr aufsuchten, missbrauchen Cannabinoide als Hauptdroge oder sind davon abhängig. „Kommt es zu einer Legalisierung von Cannabis, rechne ich mit weiter steigenden Zahlen“, sagt Holger Faust, seit 2012 Leiter der städtischen Drogenberatungsstelle. „Ich hoffe auf eine enge Kooperation mit Hanfverbänden, um auf diese Weise frühzeitig ein Angebot machen zu können.“ Insgesamt beriet, begleitete und betreute die städtische Drogenberatungsstelle im vergangenen Jahr über 1.400 Personen. „Das ist absoluter Höchststand“, so Holger Faust. 157 Personen waren Angehörige, bei 263 blieb es bei einem einmaligen Kontakt, der Großteil, nämlich 996 Personen wurden beraten, betreut und intensiv auf ihrem Weg aus der Sucht begleitet.

24 % der Kunden der Drogenberatung sind abhängig von Opioiden wie Heroin oder Tilidin, 17 % von Stimulanzien wie Amphetaminen, 7 % nutzen zwei bis drei Substanzen intravenös und gehören zu den harten Drogengebraucherinnen und -gebrauchern. Diese sieben Prozent sind in Zahlen 400 bis 500 Menschen in Stadt und Landkreis Würzburg. Wie finden diese Klienten den Weg zur Drogenberatungsstelle? Sie ist als „Komm-Struktur“ aufgebaut, mit und ohne Termin, per Mail, anonym und unbürokratisch. Ansonsten kommt mit der Stelle in Kontakt, wer illegal Drogen konsumiert. Denn „der oder die wird irgendwann im öffentlichen Raum auffallen und dann an uns vermittelt“, erklärt Faust. So wurden 2022 auch in der Würzburger JVA 471 Personen beraten und begleitet, auch hier sind die Zahlen gestiegen, es waren 136 mehr als im Jahr davor.

Der Großteil der Klienten sind Männer, die Hälfte ist unter 30 Jahre alt, knapp zehn Prozent über 50. Die Jüngeren nutzen eher Amphetamine, die Älteren eher „Downer“ wie Opiate. „Aufgrund guter Suchthilfe werden Abhängige älter, es fehlt aber an Pflegeplätzen für Suchtabhängige. Dies ist eine große Herausforderung für uns und wir arbeiten an Konzepten.“ Strukturen baut die Beratungsstelle auch auf bei der Beratung Geflüchteter und Migrierter und für 2023 ist geplant, beispielsweise die Gemeinschaftsunterkünfte zu besuchen. Seit 2019 werden statistisch Zahlen von Menschen mit Migrations- oder Fluchthintergrund erfasst, die Beratung erfahren: 3 % wurden als Kind von Migrantinnen und Migranten geboten, 8 % sind selbst migriert, davon hat 1 % eigene Fluchterfahrung.

 

Wie wird geholfen?

Die Drogenberatung berät Konsumenten, Bezugspersonen von Konsumenten oder Abhängigen und allen, die beruflich oder privat Fragen zu Drogenproblematik haben, wie LehrerInnen oder ÄrztInnen. Die SozialarbeiterInnen, SozialpädagogInnen und Verwaltungskräfte, teilweise mit therapeutischer Zusatzausbildung bieten Informations- und Beratungsgespräche, regelmäßige therapeutische Gespräche, Vorbereitung und Vermittlung zur körperlichen Entgiftung, zu Psychotherapeuten oder in psychosomatische Kliniken, Vermittlung zur Teil-Entgiftung bei einer Substitution, Vorbereitung und Vermittlung zu einer Drogentherapie, Nachsorge und Begleitung, eine Angehörigengruppe, Substitutionsbetreuung, wie auch Betreuung im Gefängnis. Mit dem Präventionsangebot FreD „Frühintervention bei erstauffälligen Drogenkonsument:innen“ wurden 89 junge Menschen erreicht, sieben Kurse angeboten. Die Zuweisungen zu diesen Kursen erfolgen ausschließlich durch die Justiz. Das Programm „Realize it!“ begannen 19 Personen, die ihren Cannabiskonsum reduzieren oder einstellen möchten. Es beinhaltet Einzelberatungen und eine Gruppenberatung über einen Zeitraum von zehn Wochen. „Realize it!“ wurde vom Bundesministerium für Gesundheit deutschlandweit in das Angebot von Sucht- und Drogenberatungsstellen integriert. „Das Nichtspürenwollen von Gefühlen, sich selbst nicht annehmen zu können: Wie kam es soweit und wie kann es mir gelingen, mit mir selbst zurechtzukommen, sind Fragen, die in unseren Beratungsgesprächen angestoßen werden“, Faust und sein Team versuchen, in jedem einzelnen Fall bestmöglich zu helfen. Sie wissen aber, dass es meist ein langer Weg ist. Denn der Grundstein für eine Abhängigkeit wird oft schon im Kindesalter gelegt.

Kontakt:https://drogenberatung-wuerzburg.de, Tel. 09 31/5 90 56, Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein!, Kapuzinerstr. 19, 97070 Würzburg

Bayern unterstützt Griechenland bei der Waldbrandbekämpfung: Innenminister Joachim Herrmann verabschiedet zwanzig Einsatzkräfte von Feuerwehrschulen, Regierungen und Freiwilliger Feuerwehr - Hilfeleistung und grenzüberschreitende Zusammenarbeit von herausragender Bedeutung

 

Der Freistaat Bayern entsendet im Rahmen des EU-Katastrophenschutzprogramms ein bayerisches Kontingent nach Griechenland: "20 Einsatzkräfte von den Staatlichen Feuerwehrschulen, den Regierungen und vor allem von unseren freiwilligen Feuerwehren werden zwei Wochen aktiv bei der Waldbrandbekämpfung auf der griechischen Halbinsel Peloponnes mitwirken", sagte Bayerns Innen- und Katastrophenschutzminister Joachim Herrmann bei der heutigen Verabschiedung des Konvois in München. Neben der Mannschaft sind auch Spezialfahrzeuge und Gerätschaften aus Bayern dabei. "Die verheerenden Waldbrände besonders im Mittelmeerraum in den letzten Jahren zeigen, wie wichtig eine gegenseitige Hilfeleistung und eine grenzüberschreitende Zusammenarbeit ist. Der Austausch von Erfahrungen, Know-How und Technik zwischen den EU-Mitgliedsländern ist bei der Waldbrandbekämpfung von herausragender Bedeutung, um den wachsenden Anforderungen gerecht zu werden", so Hermann. An die Einsatzkräfte gerichtet sagte der Minister: "Ich danke Ihnen für diesen so wichtigen und selbstlosen Einsatz. Kehren Sie gesund und wohlbehalten wieder zurück." 

 

Herrmann betonte, dass Bayern ein ausgereiftes und bundesweit anerkanntes Konzept zur Waldbrandbekämpfung entwickelt habe: „Von der Früherkennung aus der Luft bis hin zum eigentlichen Löscheinsatz können wir auf das zuverlässige Engagement der haupt- und ehrenamtlich tätigen Kräfte zählen." Dennoch gelte es, sich stetig fortzuentwickeln und Erfahrungen auszutauschen. Die Einsatzkräfte sollen nach ihrer Rückkehr in Bayern als Multiplikatoren für die internationale Waldbrandbekämpfung zur Verfügung stehen und auch im neuen "EU Waldbrandmodul" eingesetzt werden. Die Kosten für Transport und Durchführung des Einsatzes übernimmt zu 75 Prozent die EU und zu 25 Prozent der Freistaat Bayern.

Im Rahmen des sogenannten "Pre-Positioning-Programms" des EU-Katastrophenschutzmechanismus unterstützt die EU die am stärksten von Waldbränden betroffenen Regionen im Mittelmeerraum. An dem Programm nehmen neben Deutschland weitere 10 Mitgliedstaaten – Österreich, Polen, Slowenien, Bulgarien, Finnland, Frankreich, Slowakei, Lettland und Norwegen und Rumänien – teil. Die beteiligten Länder werden für die Laufzeit des Programms im Juli und August rund 450 europäische Feuerwehrleute nach Griechenland, Portugal und Frankreich entsenden, um zu unterstützen.

Almanya merkezli olası gelişmeleri önceden değerlendirerek kamuoyunda yapacağı etkileri önceden değerlendirerek açıklamalar yapan KONAD Sosyal ve Siyasal Araşırmalar Merkezi Başkanı Sait Özcan, “Alman Siyaseti maalesef Rusya’da son birkaç gündür olup bitenlere uzak kaldı. Konuyu önceden haber alamadıkları açıklamaların çok geç gelmesinden farkediyorum.” dedi.

 

Özellikle Almanya Dışişleri Bakanına eleştiriler getiren KONAD Başkanı Özcan, “Wagner adlı suç makinasının işlediği günahları anlamak için dahi olmaya gerek yok. Wagner’in askerleri değil, adamları demek daha doğru bir tanımlama olacaktır. Bunları önemli bir bölümü cezaevinden salıverilen mahkumlar ve suç işlemek için can atan insanlar. Bu grubun Ukrayna’da işlediği suçlar değerlendirilip uluslararası hukuk konusunda açıklamalar için Almanya en önde olmalıydı. Cezaevi kaçkını haydutlar ile bir ülke kurulmayacağını birazcık aklı olan herkes bilir. Almanya Wagner - Rusya - Ukrayna üçgenindeki gelişmer konusunda bence başarılı olamadı” şeklinde konuştu.

 

Rusya içi gelişmeleri konunun uzmanları ile görüşerek bir değerlendirme yapma konusuna geldiğini belirten Sait Özcan, “Uluslararası ilişkilerde bir dışişleri bakanı öngörüsü olayın öncesini ve sonrasını iyi değerlendirmektir. Bugünü zaten herkes bir şekilde takip ediyor. Rus saldırısından bu yana 1 milyondan fazla Ukraynalı Almanya’ya geldi. Bunların tamamı kalıcı ve geri dönmeyecekler. Wagner sonrası Rusyadaki iç karışıklar giderek büyür ve bastırılamaz bir boyuta evrilirse Almanya’ya 3 milyondan fazla Rus sığınmacıyı kucağında bulur. Bu konuyu Almanya Dışişleri Bakanlığı ne kadar takip edebiliyor bilemiyoruz. Rusya merkezli yeni bir sığınmacı dalgası en çok Almanya’ya yönelecekltir. Almanya’nın Dışişleri Bakanı gelişmelere ne kadar hakim göreceğiz. Ancak Rusya konusundaki değerlendirmelerini çok sığ bulduğumu geçen yıldan beri sürekli dile getiriyoruz” şeklinde açıklamalarda bulundu.