Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

BERlİN (AA) - Almanya’da 24 Mayıs’ta polisin operasyon düzenlediği “Son Kuşak” (Letzte Generation) adlı çevreci grup için başkent Berlin’de dayanışma yürüyüşü gerçekleştirildi.

Friedrichhain ilçesinde Frankfurter Tor Meydanı’nda toplanan yüzerlerce kişi, Unter den Linden Caddesi üzerinden Brandenburg Kapısı’na kadar sessiz yürüyüş düzenledi.

 

Göstericiler, "İklimi korumak suç değildir", "Anayasa’nın 20. Maddesi=hayatı kurtar" ve "Son Kuşak ile dayanışma-Onların mücadelesi hepimizin mücadelesi" yazılı döviz ve pankartlar taşıdı.

Grubun sözcülerinden Raphael Thelen, AA muhabirine, Son Kuşak’a karşı düzenlenen operasyondan ötürü hala şok içinde olduklarını söyledi.

 

Operasyonda, grubun bir başka sözcüsü olan Carla Hendrichs’in evine polisin kapıyı kırarak içeri girdiğini anlatan Thelen, şöyle devam etti:

"Yüzü maskeli silahlı polisler, eve baskın düzenledi. Carla'yı iyi tanıyorum. Kapıyı çalarak ‘Bayan Henrichs, elimizde arama emri var, içeriye girebilir miyiz’ denebilirdi. Sonuçta böylelikle doğru şeyi yaptığımıza daha da ikna oluyoruz. Çünkü hükümet, açıkça bizden korkuyor. Biz, kimseyi korkutmak istemiyoruz. Biz, her zaman elimizi uzattık. Biz, bakanlarla (Başbakan) Olaf Scholz ile görüşmek istedik."

Thelen, operasyonun demokratik ilkelerle uyuşup uyuşmadığına ilişkin “Bunu benim değil mahkemelerin tespit etmesi lazım. Alman hukuk devletine inanıyorum. Bazı konulara itiraz edeceğiz. O zaman mahkemeler, bunun yasal olup olmadığına karar verecek.” ifadesini kullandı.

 

Alman makamlarının, "Son Kuşak" grubunu "suç örgütü" olarak nitelendirmesini eleştiren Thelen, barışçıl insanların gösteri hakkını kullandığını, söz konusu suçlamayı da "çok abartılı" bulduğunu kaydetti.

Thelen, operasyonun ardından grubun hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu belirterek, “Yürüyüşe daha önce hiç bugünkü kadar çok insan gelmemişti. Bizi destekleyen inisiyatife her gün 100 bin avro bağış veriliyor.” diye konuştu.

Yürüyüşe katılan Christofer Brinkmann da dayanışma için gösteriye katıldığını belirtti.

Uzmanların, iklimin korunması için belirlenen hedeflere ulaşmak amacıyla yeteri kadar önlemin alınmadığını ifade ettiğini anlatan Brinkmann, bu sebeple protesto gösterilerinin yapıldığını dile getirdi.

 

- Polisin, "Son Kuşak" çevreci gruba düzenlediği operasyon

Almanya’da polis, "Son Kuşak" adlı çevreci gruba 24 Mayıs’ta operasyon düzenlemiş ve 7 eyalette, 15 mekanda arama yapmıştı. 22 ila 28 yaşları arasında 7 çevreci grup üyesi hakkında soruşturma başlatılmış, bu kişiler "suç örgütü kurmak ve suç örgütüne yardım etmek", 2 şüpheli de "İngolstadt’a bir petrol boru hattına sabotaj yapmakla" suçlanmıştı.

Almanya'da "Son Kuşak" adlı çevreci grup, iklim değişikliğine dikkati çekmek amacıyla ülkenin çeşitli kentlerinde ellerini caddelerdeki asfalta yapıştırarak trafikte araç kuyruklarının oluşmasına neden oluyor.

Aktivistler, müzelerde sergilenen eserlere ellerini yapıştırmış, tablolara domates çorbası ve patates püresi fırlatmıştı.

 

 

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün üstlendiği ‘Hastane Manevi Rehberliği’ teorik eğitimi tamamlandı.

Dahlem DİTİB Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirilen programda, manevi rehberlik kursiyerlerine, toplam 11 eğitim modülünde 240 ders saatinden oluşan sekiz aylık eğitim verildi.

‘Hastane Manevi Rehberliği’ eğitiminde dini ve manevi yöntem, teorik ve uygulamalı teknikleri kullanabilen uzmanlar yetiştirildiğini ifade eden DİTİB Manevi Rehberlik Danışmanı ve Eğitim sorumlusu Seat Uzeirovski, alanında birbirinden değerli, uluslararası arenadan adından söz ettiren 30 bilim insanın verdiği derslerden faydalanan kursiyerlerin, hem kendilerine hem de mesleki hizmetlerine katkı sağlayacağını belirtti.

 

Teorik eğitim tamamlandı, uygulamalı eğitime başlandı

‘Avrupa Bağlamında Hastane Manevi Rehberliği’nin pilot proje olarak başlatıldığını söyleyen Uzeirovski, eğitimin teorik, pratik ve uygulama alanlarıyla ilgili şu bilgileri paylaştı: “240 saat teoriden oluşan manevi rehberlik eğitiminin, 110 saati hastanelerde uygulamalı hizmet, 30 saati süpervizyon eğitimi ve 20 saati de resmi ilişkilerde ve sosyal hayatta uygulanması gereken kurallar olmak üzere 11 eğitim modülünden hazırlanmıştır. Önümüzdeki dönemde katılımcılar hastanelerde uygulamalı eğitimlerini tamamlayacaklar. Bu süre zarfında kendilerine uzmanlar tarafından süpervizyon desteği ve protokol dersleri verilecek.” 

Uygulamalı eğitimlerine Köln Üniversite Hastanesi’nde resmi olarak başlayan ilk kursiyerlerden Esra Başal ve Safiye Zeynep Günel Eroğlu, yaşadıkları duygu ve heyecanlarını paylaştılar. Kiliseye bağlı hastane Katolik ve Protestan manevi rehberlerinden destek aldıklarını ifade eden kursiyerler, hastane tarihinde bir ilk olduğunu, uygulama yaptıkları bölümün doktorları, bakım görevlileri ve hemşireler tarafından çok sıcak ve samimi karşılandıklarını aktardı. Başal, “Hastanede bizi gören Müslüman hastaların gözlerindeki mutluluğu görünce, bizler de çok duygulandık. DİTİB’in başlattığı bu eğitimin bir kez daha fevkalade önemli ve gerekli olduğunu müşahede ettik” dedi. Staja başlayınca, aldığı eğitimin faydasını daha iyi görmeye başladığını ifade eden Günel Eroğlu ise, “Manevi rehberlik hizmetlerinde aldığım eğitimi uygulamaya başladım. Böyle bir eğitimi aldığım için çok mutluyum” diye konuştu.

Staja başlayan kursiyerleri tebrik eden DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, manevi rehberlik hizmeti alan diğer kursiyerlerimizin de uygulamalı eğitimlerinde aynı başarıyı göstereceklerine inandığını ifade etti.

Günlük hayatın artık giderek değiştiğine vurgu yapan Kuzey, geleneksel değerlerin zayıfladığı, meslek ve iş imkanlarının hassaslaştığı ve kırılgan olduğu, acı ve hüznün günlük hayatımızın bir parçası haline gelindiği günümüzde manevi rehberlik hizmetlerinin önemi ve gerekliliği günden güne artmakta olduğunu söyledi.

Almanya’da yaşayan Müslümanlara, bugüne kadar birçok alanda profesyonel hizmet sunmayı kendine görev bilen DİTİB’in, manevi rehberlik ve danışmanlık alanında da hem asli hem gönüllü eğitimleri sürdüreceğini ifade eden Kuzey, böyle bir imkânı sundukları için, Köln Üniversite Hastane yetkililerine ve manevi rehberlik görevlilerine teşekkür etti.  

DİTİB Manevi Rehberlik Danışmanı ve Eğitim sorumlusu Seat Uzeirovski ise, kursiyerlere manevi rehberlik alanında faydalı olacak birer kitap hediye etti.

 

 

 

 

 

"Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye-Afrika İlişkileri" panelinde konuşan YTB Başkanı Abdullah Eren, Türkiye’nin adalet ve hakikati gözetmeye yönelik bir anlayış içerisinde olduğuna dikkat çekerek, "21. yüzyıl inşallah Afrika'nın yüzyılı olacak. Afrika'nın geleceği çok parlak, Türkiye'nin de geleceği çok parlak. Türkiye ve Afrika ortak gelecek penceresinden bakıyor." dedi.

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından 25 Mayıs Afrika Günü münasebetiyle "Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye-Afrika İlişkileri" başlıklı bir panel düzenlendi. Panele, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (ASBÜ) Afrika Çalışmaları bölümünden Doç. Dr. Elem Eyrice Tepeciklioğlu moderatörlük yaptı. Dışişleri Bakanlığı Doğu ve Güney Afrika Genel Müdürü Büyükelçi Elif Çomoğlu Ülgen, Büyükelçi Prof. Dr. Ahmet Kavas, ASBÜ Afrika Çalışmaları bölümünden Doç. Dr. Mürsel Bayram ve YTB'nin KATİP programı bursiyerlerinden Politika Analisti ve Araştırmacı Ovigwe Eguegu panelde konuşmacı olarak yer aldı.

 

Panelin açılış konuşmasını YTB Başkanı Abdullah Eren yaptı. Eren, Türkiye'nin dış politikasında "gönül coğrafyası" parametresinin bulunduğuna ve bunun Türkiye'ye has bir ifade olduğuna dikkat çekti. Eren, Türkiye’nin adalet ve hakikati gözetmeye yönelik bir anlayış içerisinde olduğunun altını çizdi.

YTB'nin son yıllarda Afrika kıtasına yönelik birçok faaliyeti olduğunu, bunları artırmaya da gayret ettiklerini belirten Abdullah Eren, "21. yüzyıl inşallah Afrika'nın yüzyılı olacak. Afrika'nın geleceği çok parlak, Türkiye'nin de geleceği çok parlak." dedi.

 

Son yıllarda Afrika kıtasından öğrencilerin Türkiye'de eğitim almak için yoğun bir ilgi gösterdiğini vurgulayan Eren, halihazırda Afrika'dan, YTB’nin koordinasyonundaki Türkiye Bursları kapsamında 3 bin 700 öğrencinin eğitim gördüğünü söyledi. Kendi imkanlarıyla okuyan Afrikalı öğrenciler de dahil olmak üzere Türkiye’de eğitim alan toplam 60 bin öğrenci olduğunu ifade etti.

12 Afrika ülkesinde 14 mezun derneği kurulduğunu aktaran Eren, 6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından bu derneklerden yardım gönderildiğini de anlattı.

 

AFRİKA BÜYÜKELÇİLERİ DEPREM İÇİN MAAŞLARINI VERDİ

Büyükelçi Ülgen de görev süresince elde ettiği deneyimleri paylaştı. Türkiye'nin 1998'de Afrika açılım stratejisi hazırladığını ve o strateji kapsamındaki hedeflerin hepsinin tamamlandığını söyledi.

Ülgen, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından aynı gün içinde Afrika ülkelerinden birçok büyükelçinin kendi maaşlarından bir miktarı ayırıp AFAD'a nakdi yardım yapmak istediklerini anlattı.

Bir diğer konuşmacı Prof. Dr. Kavas da Afrika araştırmalarıyla ilgili literatürün çok zengin olduğunu ifade ederek bu eserleri parça parça tamamlamaya çalıştıklarını söyledi.

 

 

AFRİKALI ÖĞRENCİLER GELECEĞİ İNŞA EDECEK

Kavas, üniversitelerde Afrika ile ilgili yapılan çalışmaların genelde tarih odaklı olduğunu ancak bugünkü ilişkileri şekillendiren güncel konulara ve Afrika’nın kalkınma hamlelerine daha çok ağırlık verilmesi gerektiğini belirtti.

Türkiye’de öğrenim gören 300 bin öğrenciden 60 bininin Afrikalı olduğunu belirten Kavas, bu öğrencilerin geleceği inşa edeceğini söyledi.

 

AFRİKA İLE SAVUNMA SANAYİ İHRACATI YÜKSELDİ

Doç. Dr. Bayram ise, Türkiye'nin 25’ten fazla Afrika ülkesi ile güvenlik ve savunma sanayi işbirliği anlaşması imzaladığını söyledi.

Türkiye’den Afrika’ya yapılan savunma sanayi ihracatının 2020'de 83 milyon dolar olduğunu dile getiren Bayram, bu miktarın 2021'de 288 milyon dolara çıktığının altını çizdi.

 

TÜRKİYE'NİN AFRİKA İLE KÖKLÜ BİR TARİHİ VAR

 Araştırmacı Eguegu, Afrika kıtasında nereye gidilirse gidilsin Türkiye ile ilgili algının hep olumlu olduğunu belirterek, "Bunun sebebi sadece mevcut dinamikler değil. Bunun içerisinde köklü bir tarihimizin bulunması, Türkiye'nin geçmişteki sömürgeci güçlerden olmaması, sonrasında bizim yanımızda yer alması ve sömürgeciliğe karşı her zaman savaşıyor olması bu kararları etkiliyor." dedi.

Program kapsamında panelin yanı sıra Afrika Kültür Evi tarafından Afrika El Sanatları Sergisi de düzenlendi.

 

 

 

 

 
İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Tansu Çiller, Süleyman Demirel ve Erbakan Hoca bir toplantıya girdi. 28 Şubat postmodern darbesi öncesi Milli Güvenlik Genel Sekreterliği'nde son toplantıydı. Saat 10'da toplantı başladı. Saat, 13.00'a kadar sürdü.
 
 
Öğle ezanı okundu. Çiller'e yanındakiler kuşburnunu hazırlıyor. Demirel'e yanındakiler ilacını hazırladı. Onlar tedbirli gelmişti. Biz de ne çanta ne de başka bir şey var. Hasan Gül bana "İbrahim,  Hoca kesin abdest almaya çıkacak" dedi.
 
 Havlu, terlik hiçbir şey yok. 
 
 
Mola verdiler. Hoca, kan ter içinde kalmış. Erbakan Hoca, Hasan abiye "Hasan bana bir abdest aldırın" dedi. Koca Başbakanı aldık, asker tuvaletine götürdük.
 
Ben, rahmetlinin ceketini aldım. Havlu kağıtlarını hazırladım. Merhumun biraz kilosu vardı. Askeriyenin lavaboları yüksekti. Bacağını zor kaldırıyordu. Hasan müdür, Erbakan Hocanın koluna girdi, tam sağ ayağından abdest alırken, içeriye Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı girdi. 
 
İsmail Hakkı Karadayı, alaycı bir tavırla ve uygun olmayan bir görüntü ile "Hoca, abdest mi alıyorsun" dedi. Erbakan Hoca da ayağını indirdi ve "Evet, abdest alıyorum" dedi. Başbakan Erbakan'ın karşısında  gülerek aşağılayıcı bir şekilde pisuara küçük abdestini yaptı. Çok çirkin bir görüntü yaşandı.
 
Ülkenin genelkurmay başkanının Başbakana yaptığı saygısızlığı asla unutmadım.
 
 
 Erbakan Hoca abdestini yeni baştan almaya başladı. Abdest tazeledi, Hoca ayakkabısının arkasına bastı. "Nerede namaz kılacağız" dedi. Bu ülkenin Başbakan'ına askeriyede namaz kılacak yer arıyoruz. Şu duruma bakar mısınız? 
 
Bir Astsubay Erbakan Hocanın namaz talebini duyunca "Aman Çevik Bir görmesin" dedi. Astsubay, "Benim odamda seccade var. Orada gizlice kılabilirsiniz" dedi. Erbakan Hocayı namaz kılarken kimse görmesin diye adeta her şeyi yaptık. Erbakan Hoca, öğle ile ikindiyi cem etti..
 
Namazın ardından Hoca, ne çay içti ne de bir şey yedi. Derhal toplantıya girdi. 2 saat daha toplantı sürdü. Bağrışmalar yükseldi. En son Erbakan Hoca demiş ki; ülkenin gidişatının daha iyi olması için görevi Çiller'e devredeceğim. 
 
Çiller'e yetki devredilmesi kabul edilmedi. Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Devlet Bahçeli'ye devredildi. 
 
Bize toplantı esnasında Yunan Polisi gibi davranmaya başladılar. "Toplayın eşyanızı, burada kimse kalmayacak" dediler.
 
 
Erbakan Hoca, Başbakanlığı bırakmıştı. Onların gözünde muhalifti. Hocaya hemen eski bir Mercedes verdiler. Bize de bir tane koruma arabası verdiler. Kendimizi Balgat'a zor attık. Hoca verdikleri Mercedes'e binmedi. Milli Görüş'ten bir araba geldi ve ona bindi.
 
(Bunu anlatan Erbakan Hoca'nın yakın koruması İbrahim Avcıoğlu anlattı. Yapılan zulmü gördünüz mü. Bizim askeriyemiz ne haldeydi.!)
 
 Recep Tayyip Erdoğan Askeriyeyi  Peygamber Ocağı Yaptı Bu Bile Yetmezmi?
 
Bir İmam Hatiplinin Ülkeyi, nasıl bir zihniyetin kötü emellerinden kurtarıp bu günkü duruma getirdiğini unutmayalım. 
 
 
Bu mü'min ve muvahhid insan sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a vefa borcudur. Bu lidere sahib çıkmak ve saygı duymalıyız. Dünü unutmayalım bu günlerimizin kıymetini bilelim.
 
Haber: Doğan Tufan
 
 İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Tansu Çiller, Süleyman Demirel ve Erbakan Hoca bir toplantıya girdi. 28 Şubat postmodern darbesi öncesi Milli Güvenlik Genel Sekreterliği'nde son toplantıydı. Saat 10'da toplantı başladı. Saat, 13.00'a kadar sürdü..
 
Öğle ezanı okundu. Çiller'e yanındakiler kuşburnunu hazırlıyor. Demirel'e yanındakiler ilacını hazırladı. Onlar tedbirli gelmişti. Biz de ne çanta ne de başka bir şey var. Hasan Gül bana "İbrahim,  Hoca kesin abdest almaya çıkacak" dedi.
 
 Havlu, terlik hiçbir şey yok. 
 
Mola verdiler. Hoca, kan ter içinde kalmış. Erbakan Hoca, Hasan abiye "Hasan bana bir abdest aldırın" dedi. Koca Başbakanı aldık, asker tuvaletine götürdük.
 
Ben, rahmetlinin ceketini aldım. Havlu kağıtlarını hazırladım. Merhumun biraz kilosu vardı. Askeriyenin lavaboları yüksekti. Bacağını zor kaldırıyordu. Hasan müdür, Erbakan Hocanın koluna girdi, tam sağ ayağından abdest alırken, içeriye Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı girdi. 
 
İsmail Hakkı Karadayı, alaycı bir tavırla ve uygun olmayan bir görüntü ile "Hoca, abdest mi alıyorsun" dedi. Erbakan Hoca da ayağını indirdi ve "Evet, abdest alıyorum" dedi. Başbakan Erbakan'ın karşısında  gülerek aşağılayıcı bir şekilde pisuara küçük abdestini yaptı. Çok çirkin bir görüntü yaşandı.
 
Ülkenin genelkurmay başkanının Başbakana yaptığı saygısızlığı asla unutmadım.
 
 Erbakan Hoca abdestini yeni baştan almaya başladı. Abdest tazeledi, Hoca ayakkabısının arkasına bastı. "Nerede namaz kılacağız" dedi. Bu ülkenin Başbakan'ına askeriyede namaz kılacak yer arıyoruz. Şu duruma bakar mısınız? 
 
Bir Astsubay Erbakan Hocanın namaz talebini duyunca "Aman Çevik Bir görmesin" dedi. Astsubay, "Benim odamda seccade var. Orada gizlice kılabilirsiniz" dedi. Erbakan Hocayı namaz kılarken kimse görmesin diye adeta her şeyi yaptık. Erbakan Hoca, öğle ile ikindiyi cem etti..
 
Namazın ardından Hoca, ne çay içti ne de bir şey yedi. Derhal toplantıya girdi. 2 saat daha toplantı sürdü. Bağrışmalar yükseldi. En son Erbakan Hoca demiş ki; ülkenin gidişatının daha iyi olması için görevi Çiller'e devredeceğim. 
 
Çiller'e yetki devredilmesi kabul edilmedi. Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Devlet Bahçeli'ye devredildi. 
 
Bize toplantı esnasında Yunan Polisi gibi davranmaya başladılar. "Toplayın eşyanızı, burada kimse kalmayacak" dediler.
 
Erbakan Hoca, Başbakanlığı bırakmıştı. Onların gözünde muhalifti. Hocaya hemen eski bir Mercedes verdiler. Bize de bir tane koruma arabası verdiler. Kendimizi Balgat'a zor attık. Hoca verdikleri Mercedes'e binmedi. Milli Görüş'ten bir araba geldi ve ona bindi.
 
(Bunu anlatan Erbakan Hoca'nın yakın koruması İbrahim Avcıoğlu anlattı. Yapılan zulmü gördünüz mü. Bizim askeriyemiz ne haldeydi.!)
 
 Recep Tayyip Erdoğan Askeriyeyi  Peygamber Ocağı Yaptı Bu Bile Yetmezmi?
 
Bir İmam Hatiplinin Ülkeyi, nasıl bir zihniyetin kötü emellerinden kurtarıp bu günkü duruma getirdiğini unutmayalım. 
 
Bu mü'min ve muvahhid insan sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a vefa borcudur. Bu lidere sahib çıkmak ve saygı duymalıyız. Dünü unutmayalım bu günlerimizin kıymetini bilelim.
Doğan Tufan

 

29 Mayıs 1993 tarihinde Solingen‘de beş kişi ırkçı bir terör eylemi sonucu öldürülmüştür: Gürsün İnce (27), Hatice Genç (18), Gülüstan Öztürk (12), Hülya Genç (9) ve Saime Genç (4). 17 kişi de hayati tehlike arz edecek şekilde ağır yaralanmıştır. Yangın tüm kurbanları uykuda yakalamıştır. Bu eylemin alçaklığı ve insan düşmanlığı kadar, Mölln ve Solingen kurbanlarına sempati ve dayanışmayı çok gören ve “taziye turizmine düşmek istemiyoruz“ diyerek reddeden dönemin hükümetinin tutumu da bir o kadar dehşet vericidir.

 

Solingen’de 5 masum insanın gece vakti alevler arasında kalarak hayatını kaybettiği kundaklama saldırısı, yeni birleşmiş Almanya’yı kasıp kavuran şiddet dalgasının korkunç bir doruk noktası olmuştur. Hoyerswerda, Rostock-Lichtenhagen, Mölln ve Solingen’deki kundaklama saldırıları ve bunların kamuoyunda ele alınış biçimi, akıl almaz bir siyasi başarısızlığın ifadesidir. Saldırılar şiddetlendikçe, siyaset daha savunmacı hale gelmiş, güvenlik kurumları ve temel hakların savunulması zayıflamıştır.

 

1993’te Almanya’da yılın en çirkin sözü olarak “yabancılaşma” (Überfremdung) kavramı seçilmiştir. 1992 yılında ise “taziye turizmi” (Beileidstourismus: Mölln’deki cinayetler vesilesiyle düzenlenen cenaze törenleri için) ve şamarlamak (yabancılara yönelik fiziksel ve ölümcül saldırılar) tercihler arasında yer alan kavramlar olmuştur. 1991 yılında ise en çirkin sözler arasında “yabancılardan arındırılmış” (ausländerfrei), (Hoyerswerda’daki yabancı düşmanı slogan) ve ikinci sırada Almanların yabancılarla “karışımı“ (durchrasste Gesellschaft; CSU’lu üst düzey politikacı) yer almıştır. Ukraynalı savaş mültecileriyle bağlantılı olarak kullanılan “sosyal turizmi“ (CDU’lu üst düzey politikacı), 2022 yılının en çirkin sözü olarak ikinci sırada yer almıştır. Aynı kavram 2013 yılında da Almanya’nın en çirkin sözü olarak seçilmiştir.

 

Bu kavramlar gökten zembille inmemekte, daha ziyade kamusal bağlamlarda, özellikle de siyaset ve kampanya gazeteciliğinde, toplumsal algı ve müteakip tartışma ve gelişmeler üzerinde önemli bir etkiye sahip olacak şekilde kullanılmalarıyla tanım gereği ortaya çıkmaktadır. Yılın çirkin sözleri seçilen “Yabancılaşma” (Überfremdung) (1993) ile “sosyal turizmi” (Sozialtourismus) (2022) arasında neredeyse 30 yıl geçmiş olsa da, ortak mekanizmaların benzer şekilde etkisinin devam ettiği görülmektedir. Kısa vadeli siyasi ve medyatik ilgi uğruna, uzun vadede toplumsal barış, hatta sosyal güvenlik ve uyum feda edilmektedir.

 

Dönemin Kuzey Ren-Vestfalya İçişleri Bakanı Herbert Schnoor (1980-1995), geriye dönüp baktığında “Gençler siyasetin mülteciler ve yabancılar hakkında nasıl konuştuğunu tecrübe ettiğinde, onların bu sözlü şiddeti acımasız fiziki şiddete dönüştürmesine şaşırmanıza gerek yok“ açıklamasında bulunmuştur. Bu cümle her zamankinden daha günceldir ve artık sadece gençler ile de sınırlı değildir. Gündelik ırkçılığın ötesinde, tırmanan yabancı düşmanlığı ve insan düşmanlığının toplumsal sapmaların ürünü ve yansıması olduğunu yaşıyoruz. Bunlar önce kavramlara, nadiren de olsa eylemlere ve bazen de teröre yol açmakladır.

 

1993’te Solingen’de meydana gelen terör saldırısında ailesinden 5 kişiyi kaybeden Mevlüde GENÇ, 2022 yılının sonunda hayatını kaybetmiştir. O her zaman toplumsal uyumun hüzünlü bir uyarıcısı ve barış ile uzlaşının sarsılmaz bir sembolü olmuştur. O bir Alman faciasının sembolü olarak, Almanya’daki Türk toplumunun annesi olmuştur. Zira Türk vatandaşlarının acısı, yarası ve kaybı da derin izler bırakmıştır. Mölln’de (11/1992) ve Solingen’de (05/1993) meydana gelen iki yangın, Türk kökenli vatandaşlar için algıda hala derin bir dönüm noktasını temsil etmektedir: Solingen’den ÖNCE ve SONRA diye bir zaman ortaya çıkmıştır. Söz konusu ırkçı terör dalgası ve devletin bunu ele alış biçimi, Türkiye kökenli insanların ev ve güvenlik duygusunu kalıcı olarak zedelemiştir. Bu durum onlarca yıl ve nesiller boyunca yankılanmaktadır. Ve 30 yıl sonra da, hala mültecilere, göçmenlere, Müslümanlara, onların örgütlerine ve ibadethanelerine yönelik saldırılar, siyasi ve sosyal iklimin kötü durumda olduğunu göstermektedir.

 

Poliste, silahlı kuvvetlerde veya federal makamlar içinde radikal sağcı sohbet gruplarının bulunduğu haberleri, radikal sağcı oluşumlardan kendini tehdit edilmiş hisseden öğretmenlerden gelen yardım çağrıları, örneğin Berg’deki (Spreewald) bir okulda Hitler selamları, gamalı haçlar ve sağcı müzik veya bir bahçedeki gamalı haçlı Nazi partisi (Döbeln) - tüm bunlar konunun hala ne kadar güncel olduğunun bir kesitidir (belgesidir). Kavramsal ve siyasi sapkınlıklardan bahsetmeye bile gerek bulunmamaktadır.

 

Tarihi hatırlamak aynı zamanda tarihten ders çıkarmak demektir. Bu umutla, Solingen’deki terör eyleminde hayatını kaybedenlere ve diğer tüm ırkçılık ve terör kurbanlarına Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabırlar diliyoruz. Onlarla olan dayanışmamız her daim devam edecektir.

 

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)

Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) Bavyera Milletvekili Arif Taşdelen’in ağabeyi Bayreuth Belediye Meclis Üyesi ve aynı zamanda 08 Ekim’de yapılacak Milletvekili seçimlerinde Bavyera Eyaletinin Ober Frankonya (Üst Frankonya) Bölgesinden üçüncü sıra SPD Milletvekili adayı Halil Taşdelen’e ‘Bayreuth Belediyesi Altın Liyakat Madalyası’ ile verildi.


Bayreuth Belediye Meclis toplantı salonunda yapılan bir törenle ‘Bayreuth Belediyesi Altın Liyakat Madalyası’ ile ödüllendirilen Taşdelen'e madalyasını, Bayreuth Belediye Başkanı Thomas Ebersberger taktı.
Çok az kişiye layık görülen ve büyük değer taşıyan Altın Liyakat Madalyası’nı alan Halil Taşdelen, “Bayreuth halkı için yapmış olduğum olağanüstü hizmetler nedeniyle madalya almaya layık görüldüm. Altın madalyayı almam için beni öneren herkese teşekkür ediyorum. Aldığım ‘Altın Liyakat Madalyası ödülü, beni daha çok çalışmaya teşvik edecektir’dedi.
Altın Liyakat Madalyasının taktim töreninde Halil Taşdelen’i ilk tebrik edenler arasında, Bavyera Eyalet Milletvekili (SPD) Arif Taşdelen ile birlikte kıza krdeşleri Selma ve Sevim oldu.


BELEDİYE BAŞKANINDAN TAŞDELEN’E ÖVGÜ
Bayreuth Belediye Başkanı
Thomas Ebersberger şunları söyledi: “Uzun seneler Belediye Meclis üyeliği yapan aynı zamanda 08 Ekim seçimlerde kardeşi Arif Taşdelen gibi Milletvekili adayı gösterilen Halil Taşdelen’in Bayreuth halkı için yaptığı hizmetleri saymakla bitiremeyiz. Bunlardan bazılarını söylersek, Bayreuth’da yaşayan yabancıların karşılaştığı sorunların çözümü için 2012 yılında Yabancılar Uyum Meclisinin kurulmasını sağlamıştır.Tekirdağ ile Beyreuth’un kardeş şehir olmasında öncülük yapmıştır. Bayreuth ve çevresinde yaşayan Müslümanlar için 2009 senesinde birinci ve  2022 senesinde ikinci Müslüman mezarlığına kavuşturarak islami kurallara uygun defin olayını Bayreuth’da gerçekleştirmiştir.Kentin spor kulülerinde başkanlık yapmış olan Halil, inşaat teknikeri olması nedeniyle yaptığı inşaatlarda çok sayıda kişiye iş vererek işsizliğin azalmasına katkı sunmuştur.’’


Bavyera Eyalet SPD Milletvekili Arif Taşdelen’de Bavyera Liyakat Madalyası ile ödüllendirilmişti
Alman Sosyal Demokrat Partisi'nden (SPD) Bavyera Eyalet Meclisi'ne seçilen ilk Türk kökenli Milletvekili Arif Taşdelen’de Bavyera halkına yapmış olduğu olağanüstü hizmetleri nedeniyle Bavyera Liyakat Madalyası' ile ödüllendirilmişti. Arif Taşdelen’e de Liyakat Madalyasını Bavyera Başbakanı Markus Söder takmıştı.

Haber; İlhan Baba-Nürnberg

 

 

 

 

 

  

 

 

YTB Başkanı Abdullah Eren, yurt dışı temsilciliklerde oy verme işlemlerinin son gününde açıklamalarda bulundu. Eren, “Ne olursa olsun, kim ne düşünürse düşünsün, yurt dışındaki Türkler vatanına milletine sahip çıkıyor. Bunu da oy kullanma oranlarında görüyoruz” diye konuştu.

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkanı Abdullah Eren, Cumhurbaşkanı Seçimi ikinci turu için yurt dışı temsilciliklerde oy verme işlemlerinin son gününde açıklamalarda bulundu. Eren, yurt dışındaki vatandaşların Türkiye’deki seçimlerde oy kullanma süreçleriyle ilgili yapılan olumsuz yorumları kınadığını belirtti.

 

Yurt dışındaki vatandaşlara yönelik Türkiye’nin birçok hizmeti olduğunu, bu hizmetlerin değerlendirilmesi noktasında da yurt dışındaki vatandaşların söz sahibi olması gerektiğini belirten Eren, “Ben zaman zaman sosyal medyada, bazı haber sitelerinin yorumlarında rastlıyorum. Çok da üzülüyorum: ‘Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız niye Türkiye'deki seçimlerde oy kullanıyor? Onlar yurt dışında yaşıyor, Türkiye'deki seçimlerin kaderine niye etki ediyorlar?’ gibi ifadeler var. Hâlbuki yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelik Türkiye'nin birçok politikası var. Onlara yönelik de Türkiye'nin birçok hizmeti var ve bu insanlar kendilerine yönelik hizmetlerle alakalı değerlendirme yapmasın mı? Veya taleplerini direkt meclise, yasamaya taşımasın mı? Yürütmeyi bu konuda seçim yoluyla denetlemesin mi?” diye konuştu. 

 

 

Türkiye ile aidiyetleri pekişiyor, yurt dışındaki Türklere yönelik farkındalık artıyor 

 

Oy kullanma sürecinin aynı zamanda yurt dışında yaşayan vatandaşların Türkiye'yle bağlarını korumalarına vesile olduğunu ifade eden Eren, “Bu süreç Cumhurbaşkanımızın yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza verdiği kıymeti gösteriyor. Ben bu yorumları yapanlara da bakıyorum ve maalesef esefle kınıyorum. Bu insanlar demokratik haklar çerçevesinde oylarını kullanıyorlar. Oy kullanma ve seçimler yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye'yle bağlarını korumalarına vesile olan bir unsurdur” dedi. 

 

Yurt dışında yaşayan vatandaşların oy kullanma oranı arttıkça Türkiye’de de onlara yönelik ilgi ve farkındalığın arttığına dikkat çeken Eren, “Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız oy kullandıkça Türkiye'de de yurt dışındaki Türklere yönelik ilgi ve farkındalık artıyor. Daha önce yurt dışındaki vatandaşlarımıza herhangi bir şey vaat etmeyen, herhangi bir şey söylemeyen, duymayan, görmeyen, onların farkında olmayan siyasi partiler de bir şey söyleme ihtiyacı hissediyor artık” dedi. 

 

 

Dünyanın dört bir tarafındaki Türkler sandığa yoğun ilgi gösteriyor 

 

Yurt dışındaki Türklerin Türkiye’ye her konuda sahip çıktığını vurgulayan Eren, “Ne olursa olsun, kim ne düşünürse düşünsün yurt dışındaki yaşayan vatandaşlarımız, Avrupalı Türkler, Türkiye'ye çok ciddi oranda sahip çıkıyor. Vatanına, milletine sahip çıkıyor. Bunu da oy kullanma oranlarında, dünyanın dört bir tarafındaki vatandaşlarımızın yoğun ilgisinde görüyoruz” şeklinde konuştu.

 

 

ATİNA (AA) - Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu, 21 Mayıs'ta yapılan genel seçimlerin ardından hükümetin kurulamamasıyla ilgili parti liderleriyle bir araya geldi.

Sakelaropulu, seçim sonuçlarına göre parlamentoda grubu bulunan parti liderlerini Cumhurbaşkanlığına davet etti.

 

Cumhurbaşkanı, parti liderleriyle yaklaşık yarım saat görüştü.

Toplantının ardından liderler açıklama yapmadı.

Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada ise Sakelaropulu'nun bugün yerel saatle 13.00'da Sayıştay Başkanı İoannis Sarma ile görüşeceği belirtildi.

Sarma'nın, ülkeyi seçimlere götürecek geçici hükümetin başbakanı olarak görevlendirilmesi bekleniyor.

 

- Yeni Demokrasi seçimi açık ara farkla önde bitirmişti

Yunanistan'da düzenlenen genel seçimlerde, resmi olmayan sonuçlara göre, Yeni Demokrasi yüzde 40'ın üzerinde oy alarak (146 sandalye) en yakın rakibi SYRIZA'ya 20 puan fark atmıştı ancak tek başına iktidara gelebilmesi için gerekli 151 sandalye sayısına ulaşamamıştı.

Yeni Demokrasi'nin lideri Kiryakos Miçotakis ve ikinci parti olan Radikal Sol İttifakın (SYRIZA) lideri Aleksis Çipras da koalisyon için gerekli şartların bulunmadığı gerekçesiyle hükümeti kurma görevini iade etmişlerdi.

Seçimlerde üçüncü olan PASOK-KINAL ittifakı lideri Nikos Andrulakis de Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu’nun kendisine verdiği hükümet kurma görevini reddetmişti

 

- Yeni seçim sistemine göre ikinci kez sandığa gidilebilir

Koalisyon için uzlaşıya varılamaması halinde ise seçim için ikinci kez sandık kurulacak.

Sandığa ikinci kez gidildiğinde, birinci partiye, en az yüzde 25 oy alması kaydıyla 300 sandalyelik parlamentoda oy oranına bağlı fazladan 20 ila 50 sandalye verilecek.

Miçotakis, ikinci seçimlerin 25 Haziran'da yapılabilmesi için çalışmalarını hızlandıracakları açıklamasında bulunmuştu.

İmalat sanayi PMI mayısta artış beklentilerinin aksine 44,5’ten 42,9’a düşerek 36 ayın en düşük seviyesine indi
 

BERLİN (AA) - Almanya`da bileşik Satınalma Yöneticileri Endeksi (PMI), mayısta hizmet sektöründeki canlanmanın etkisiyle 0,1 puan artarak yükselişini dördüncü aya taşırken, imalat sanayi PMI ise artış beklentilerinin aksine geriledi.

S&P Global, Almanya'nın mayıs ayı öncü PMI verilerini açıkladı. Buna göre, ülkede nisanda 54,2 puan olan bileşik PMI mayısta 54,3'e yükselerek beklentileri aştı.

Art arda yükselişini dördüncü aya taşıyan bileşik PMI’ya ilişkin piyasa beklentisi 53,5 puana gerilemesi yönündeydi.

Ülkede hizmet sektörü PMI, mayısta 56’dan 57,8’e çıkarak, Ağustos 2021'den bu yana en yüksek seviyesine ulaştı. Hizmet sektörü PMI verisinin mayısta 55,3’e düşmesi bekleniyordu.

 

- Veriler imalat sanayisinde daralmanın sürdüğüne işaret etti

İmalat sanayi PMI ise söz konusu ayda artış beklentilerinin aksine 44,5’ten 42,9’a gerileyerek, 36 ayın en düşük seviyesine geriledi.

İmalat sanayi PMI verisinin mayıs ayında 45'e yükseleceği tahmin ediliyordu. İmalat sanayi PMI verisinin 11 aydır daralmaya işaret eden 50 puanın altında olması dikkati çekti.

Hamburg Ticaret Bankası başekonomisti Cyrus de la Rubia, konuya ilişkin değerlendirmesinde, hizmet sektöründeki faaliyetlerin iyi olmasının hane halkı satın alma gücünün enflasyon kaynaklı kaybına rağmen tüketici harcamalarının beklenenden daha iyi olduğunu gösterdiğini belirtti.

 

La Rubia, "Öte yandan imalat sektörü, Çin imalat sektöründe düşüş nedeniyle muhtemelen gerileyecek." değerlendirmesinde bulundu.

PMI verisinde 50 puanın üstü büyümeye işaret ederken, 50 puanın altı daralmayı gösteriyor.

Alman hükümeti ise ekonomide bu yıl yüzde 0,4 büyüme bekliyor.

Almanya Federal İstatistik Ofisi’nin (Destatis) öncü verilerine göre, Alman ekonomisi, bu yılın ilk çeyreğinde, alışılmışın dışındaki yüksek enflasyon ve artan faiz oranlarının tüketici harcamalarını baskılaması nedeniyle büyüme kaydetmedi. Böylece ilk çeyrekteki sıfır büyümenin ardından Alman ekonomisi, "üst üste iki çeyrek GSYH'de küçülme yaşanması" olarak ifade edilen teknik resesyona "kıl payı" girmemiş oldu.

Ekonomi geçen yılın son çeyreğinde yüzde 0,5 küçülmüştü.

 

Ülke ekonomisi, Kovid-19 salgını sürecinde ortaya çıkan dar boğazlar hafiflese de faizlerin yükselmesi, ekonomiye güvenin azalması ve alışılmışın dışındaki yüksek enflasyon ortamında tüketicilerin satın alma gücünün düşmesi sonucu talepte yaşanan durgunluktan olumsuz etkileniyor.

Alman hükümeti, ekonomide bu yıl yüzde 0,4 büyüme bekliyor. Önde gelen Alman ekonomi enstitüleri ise ülke ekonomisinin bu yıl yüzde 0,3 büyümesini öngörüyor.

Destatis, ilk çeyreğe ilişkin GSYH nihai verilerini 25 Mayıs'ta açıklayacak.