Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Paramotor pilotları Metin Pehlivan ve Tolga Şenyuva, yaptıkları uçuşla sağlık çalışlarını 14 Mart Tıp Bayramı'nı kutladı.
 
Pehlivan ve Şenyuva, Türk bayrakları asılı paramotorlarıyla Bayraklı sahilinden kalkış yaparak Kordonboyu'nda uçuş yaptı.
 
Pilotlardan Pehlivan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İzmir'de sportif ve eğlence amaçlı uçuşlar yaptıklarını söyledi.
 
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını döneminde sağlık çalışanlarının ortaya koyduğu özverinin çok değerli olduğunu kaydeden Pehlivan, "14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle bugün sağlık çalışanlarımız pandemi sürecinde çok emek sarf ettiler. Onlara armağan etmek istedik bu uçuşumuzu. İzmir'i bugün Türk bayraklarıyla süsledik." dedi.
 
Tolga Şenyuva da yaklaşık 15 senedir havacılıkla ilgilendiğini, son 3-4 senedir de hem yamaç paraşütü hem de paramotor pilotluğu yaptığını söyledi. Fedakarca çalışan tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı'nı paramotorlarla kutlamak istediklerini belirten Şenyuva, şöyle konuştu: "Uçuşumuzu onlara armağan etmek istedik. Türk bayraklı uçuşumuzun bir başka anlamı da önümüzdeki haftaki 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü ile alakalıydı. Tüm şehitlerimizi saygıyla ve rahmetle anıyoruz."
Lachen macht glücklich und gesund und kann in Corona-Zeiten erst recht nicht schaden. 
Unsere Experten Dr. med. Katharina Hösl, Leitende Oberärztin in der Klinik für Psychiatrie und Psychotherapie, und Prof. Dr. med. Wolfgang Brückl, Oberarzt in der Klinik für Innere Medizin 3, Schwerpunkt Pneumologie, wissen mehr darüber. 
 
Warum lachen wir eigentlich und was passiert in unserem Gehirn, wenn wir lachen?
Dr. Hösl: Lachen ist etwas typisch Menschliches, denn Katzen, Meerschweinchen oder Pferde können nicht lachen. Wir können schon lächeln, lange bevor wir laufen oder sprechen können. Lachen verbindet und entspannt uns Menschen in sozialen Beziehungen. Herzhaftes Lachen stimuliert den Parasympathikus, den entspannenden Teil des vegetativen Nervensystems. Beim Lachen werden durch verschiedene Botenstoffe wie Dopamin, Serotonin und körpereigene Endorphine Glücksgefühle im Gehirn ausgelöst. Übrigens: Die Wissenschaft von den physischen und psychischen Mechanismen und Auswirkungen des Lachens heißt Gelotologie.
 
Kann Lachen auch therapeutisch hilfreich sein?
Dr. Hösl:  Ja, der Einsatz von Clowns in Krankenhäusern oder Senioreneinrichtungen hat sich sehr bewährt. Auch Lachyoga ist ein interessanter Ansatz. Der indische Arzt und Yogalehrer Madan Kataria hat Lachyoga weltweit bekannt gemacht. Er kombinierte Yogatechniken mit Lachübungen und entwickelte daraus eine Methode, die Menschen zum Lachen bringen soll. In der Gruppe wird das Lachen zunächst auf motorischer Ebene trainiert, ein anfangs künstliches Lachen soll nach und nach in ein echtes Lachen übergehen. Es ist dabei gar nicht notwendig, besonders humorvoll zu sein. Durch den Blickkontakt und die Dynamik in der Gruppe entsteht ein ansteckendes Lachen, das sich auf andere Teilnehmer überträgt.
 
Wie viele Muskeln sind in unserem Gesicht beim Lachen beteiligt und welcher Muskel ist der entscheidende Muskel beim Lachen?
Prof. Brückl: Vom Gesicht über den Brustkorb bis zum Bauch sind fast 300 Muskeln beteiligt. Alleine der sogenannte Lachmuskel (medizinisch Jochbeinmuskel; lat. Musculus zygomaticus) spannt etwa 15 weitere Muskeln im Gesicht an. Übrigens: auch die Muskeln, die den Tränensack umgeben, sind beim Lachen beteiligt, was uns buchstäblich „Tränen lachen“ lässt. Nach einem Lachanfall, der im Schnitt sechs Sekunden anhält, sind die Muskeln gut durchblutet und durch das vibrierende Zwerchfell hat quasi eine innere Massage stattgefunden. 
 
Mit wie viel Km/h stößt man die Luft beim Lachen aus der Lunge?
Prof. Brückl: Bei einem Lachanfall pressen wir die Luft mit ca. 100 km/h aus hinaus. Außerdem geht die Atmung schneller und wir nehmen fast viermal so viel Sauerstoff auf als im Normalzustand. Lachen ist damit tatsächlich eine physiologische Atemübung, die man täglich nutzen sollte. So trainiert man das Exspirium, also das verlängerte Ausatmen, den Einatem-Reflex und kräftigt dadurch nicht zuletzt auch die Stimme. 

Dünyanın dört bir yanından uluslararası öğrencilere Türkiye'de yükseköğrenim imkânı sunan "YTB Türkiye Bursları" programının 2021 yılı başvuruları 10 Ocak'ta başladı.

“Büyük Öğrenci Projesi" olarak 1992'de başlatılan ve 2012'de Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın (YTB) koordinasyonuyla "Türkiye Bursları" markasıyla dünyaya açılan Türkiye'nin resmi uluslararası öğrenci burs programına talebin her yıl arttığını belirten YTB Başkanı Eren, şunları kaydetti: "2012'de 42 bin başvuru alan Türkiye Bursları programı, 2019'da dünyanın 167 ülkesinden 145 bin 700; 2020 yılında da pandemi şartlarına rağmen 172 ülkeden 156 bin başvuruyla rekor başvurular aldı. Türkiye Bursları'na olan bu ilgi bizleri mutlu ediyor. Bizler de her yıl giderek artan bu ilgi ve talebe karşılık olarak burs imkanlarımızı arttırmaya ve geliştirmeye çalışıyoruz".

2021 yılı için de Türkiye Bursları'na başvuruların 10 Ocak'ta başladığını hatırlatan Eren, ‘'20 Şubat'a kadar tüm dünyadan başvuruları almaya devam edeceğiz. Aday öğrenciler YTB ve Türkiye Bursları sosyal medya hesaplarıyla Türkiye Burslarıadresinden tüm detaylara ve başvuru sayfasına ulaşabilir. Başvurular; Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora düzeyinde eğitim almak isteyen adaylara açık'' ifadelerini kullandı.


Türkiye Bursları'nın dünyanın en kapsamlı burs programı olması hasebiyle diğer ülke burslarından ayrıldığını söyleyen Abdullah Eren, ‘‘Türkiye Bursları; üniversite bölüm yerleştirmesi, aylık burs, üniversite harcı, sağlık sigortası, yurt-barınma, mesleki ve akademik programlar ile gidiş-dönüş uçak bileti gibi imkânlarıyla dünyanın en kapsamlı burs programı olarak öne çıkıyor'' değerlendirmesinde bulundu.

 

YTB Başkanı Abdullah Eren, son olarak Türkiye Bursları ile ülkemizde öğrenim gören adayların mezuniyetten sonra ülkelerinde önemli görevler üstlendiğine ve bu öğrencilerin adeta gönüllü birer Türkiye elçisi olarak ülkelerimiz arasındaki ilişkilere katkı sunarak, küresel çaptaki sorunların çözümüne ilişkin de önemli gayretler ortaya koyduklarını sözlerine ekledi.


Başarılı mezunları ile dikkat çeken Türkiye Bursları ile Türkiye'de öğrenim gören isimlerden biri olan Somali Adalet Bakanı Abdulkadir Muhammed Nur geçtiğimiz günlerde ilk yurt dışı ziyaretini Türkiye'ye yapmış; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edilirken, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ile bir araya gelmiş YTB Başkanı Abdullah Eren'i de ziyaret etmişti.

Nürnberg Kliniği'nde tümör hastalığı olan hastalar artık en yeni nesil radyasyon cihazlarıyla tedavi edilebiliyor. İki yeni lineer hızlandırıcı çok hızlı ve yüksek hassasiyetle çalışt   ığından, bu da onları hastalar için daha da hassas hale getiriyor. Radyasyon tedavisi uzmanı Dr. Clemens Albrecht konuyla ilgili, "Almanya'da bu tür iki cihaza sahip ilk departmanız" diyor.
 
İki yeni lineer hızlandırıcı, son zamanlarda Nürnberg Kliniğindeki Radyasyon Onkolojisi Kliniğinde radyasyon tedavisi için mü‚terek muayenehanede kullanılıyor. Radyasyon uygulamasının iki başı olan Dr. Clemens Albrecht ve Dr. Christian Grehn için radyasyon cihazları bir paradigma değişikliğini temsil ediyor: "Bunlar son nesil makineler," diyor Dr. Albrecht.
 
Yan etkileri daha az
Varian Medical System firması tarafından üretilen sözde Halcyon sistemine sahip iki yeni lineer hızlandırıcı hastalar için çok rahat. Işınlama sırasında, vücudun bir görüntüsü bilgisayarlı tomografi ile otomatik olarak alınır, böylece radyasyon dozu ve ışınlamanın tam noktası şimdiye kadar olduğundan daha kesin olarak hesaplanabiliyor. Tümör etrafındaki sağlıklı doku korunuyor. "Sonuç olarak, radyasyonun hasta için daha az yan etkisi var" diye açıklıyor Dr. Grehn.
 
Ayrıca yeni radyasyon cihazları, günlük radyasyon dozunun biraz artırılmasını mümkün kıldığından, tedavi süresi kısalıyor ve aynı zamanda etkinliği artıyor. Yani hassasiyette eşzamanlı bir artış olunca, ışınlama süresi de kısalır. İki örnek vermek gerekirse: Göğüs kanseri (memenin tümörü) durumunda, radyasyon süresi yaklaşık beş ila altı haftadan üç haftaya indirilebilir.
 
Uzmanlara göre ise, prostat kanseri için ışınlama artık yedi ila sekiz hafta değil, yalnızca yaklaşık dört hafta sürecek.
Robert Koch Enstitüsüne göre, her yıl yaklaşık 492.000 kişi kansere yakalanıyor. Bir tümör ne kadar erken tespit edilirse ve hastalar ne kadar erken nitelikli tedavi alırsa, hastalık için iyile‚me olasılığı o kadar artar. Cerrahi ve kemoterapiye ek olarak, radyasyon tedavisi (radyoterapi) kanser tedavisinin merkezi bir bileşenidir. Yaklaşık her ikinci kanser hastasında radyasyon tedavisi kullanılmaktadır.
 
Radyasyon tedavisi için uygulama ve radyasyon onkolojisi kliniği, modern radyasyon tedavisi prosedürlerinin tüm yelpazesini sunar.
Radyasyon tedavisi, bir tümör ameliyatına ek olarak kullanılır veya bir ameliyat gerçekleştirilemediğinde kullanılır. Radyasyon tedavisi uygulaması ayrıca çeşitli iyi huylu hastalıkların tedavisine odaklanır. Yılda gerçekle‚en 60.000'den fazla ışınlama, Bavyera'daki radyasyon tedavisi sağlayıcıları arasında lider konumu kanıtlamaktadır.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) eyalet birlikleri ve teşkilat başkanları 2021 yılının ilk video konferans yöntemiyle düzenlenen istişare toplantısıyla bir araya geldi.
 
Rheinland Pfalz ve Saarland DİTİB Eyalet Birlikleri ve teşkilat başkanlarının katılımıyla gerçekleşen toplantıda, tüm dünyada etkisini devam ettiren salgın sürecinde DİTİB teşkilatınca yapılan ve 2021 yılında gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetler istişare edildi.
 
DİTİB Genel Sekreteri Abdurrahman Atasoy’un moderatörlüğünde gerçekleşen video konferansı, Rheinland Pfalz Eyalet Birliği Başkanı Yılmaz Yıldız ve Saarland Eyalet Birliği Başkanı Erkan Kahveci’nin eyaletlerde yapılan faaliyetlerin değerlendirilmesi, Rheinland Pfalz Eyalet Birliği Dini Danışma Kurulu Başkanı Celil Mahir Dindar ve DİTİB Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Dilek’in selamlama konuşmalarıyla başladı.
 
Yaklaşık 3 saat süren istişare ve değerlendirme toplantısında DİTİB Genel Başkanı Kazım Türkmen, 2020 yılının genel değerlendirmesini ve 2021 yılında gerçekleştirilecek faaliyetler üzerinde durdu.
 
 
 
Türkmen’den zorlu süreç için DİTİB teşkilatına teşekkür
Salgın sürecinde DİTİB’in yaptığı çalışmaları değerlendiren Türkmen, bir yıla yakın süredir tüm dünyanın zor bir süreçten geçitiğini ifade ederek, bu süreçte topluma ve insanlığa hizmet noktasında yapmış oldukları çalışmalarla, gösterdikleri özveri ve gayret için teşkilat başkanlarına teşekkür etti.
Koronavirüs vakasının yükselişe geçtiği Mart ayında planlanan istişare toplantılarını iptal etmek ve camileri kapatmak zorunda kaldıklarını ifade eden Türkmen, DİTİB ailesi olarak o günden beri süreci birlikte iyi yürüttüklerini kaydetti.
 
Ramazan ayı itibariyle önce vakit akabinde Cuma namazları ile yeniden başladığını aktaran Türkmen, camilerde maske, mesafe ve temizlik kurallarının en üst safhada uygulandığını söyledi.
 
DİTİB toplumun her kesimine ulaşmaya çalışan bir kurumdur
DİTİB tüm imkanlarıyla toplumun her kesimine ulaşmaya çalıştığını anlatan Türkmen şöyle devam etti: “DİTİB özellikle cemaat olma yolunda gelişmeler gösteren bir kurumdur. Bu yönde de çalışmalarımız, görüşmelerimiz ve mücadelemiz devam ediyor. Rheinland-Pfalz eyaletinde ‘Hedef Anlaşması’ imzalananarak güzel bir gelişme kaydedildi. Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde güzel bir model uygulandı. Bu olumlu ve güzel gelişmelerin diğer eyaletlere de sirayet edeceğini ümit ediyoruz. Önemli olan bu zorlu süreçlerde bizim nerede konuşlandığımız ve nasıl durduğumuzdur. Bu zor süreçte derneklerimiz ihtiyaç sahiplerine maske diktiler, risk grubundaki insanlara yardımcı oldular, yaşlı insanlara yardımda bulundular. Kurumsal olarak da zor zaman ahlakına tutunmak tam da böyle zamanda birlik ve beraberliği, birbirimizle iletişimi daha sağlam tutmak, merkez ile taşra arasındaki sorunları rahatça konuşabilmektir. Bu vesileyle online da olsa bu zorlu süreçte güzel hizmetler yürüten dernek başkanlarımıza teşekkür etmek, dua ederek moral vermeyi arzu ettim.”
 
DİTİB çalışmalarına öğrenci evleri vizyon kattı
Türkmen, DİTİB’in üniversitelerde eğitim gören öğrencilere yurt ve burs imkanı sunduğunu belirterek, öğrenci evlerinde sadece konaklama hizmetinin yanı sıra eğitimlerine katkı sağladıklarına vurgu yaptı. Bu hizmetin sahibinin dernekler olduğunu söyleyen Türkmen, şu anda 450 kapasiteli öğrenci evlerinde kalan her bir öğrenciye burs imkanı sunduklarını belirtti.
 
 
 
DİTİB hizmet çeşitliliğini geliştirecek
Hizmetlere yenilik ve farkındalık katmanın gayreti içerisinde olduklarını vurgu yapan Türkmen, “Cemaatimiz, üyelerimiz, çocuğundan yaşlısına, kadınından gencine bizlerden her alanda yeni hizmetler bekliyor. Cami hizmetlerini geliştirmek ve cami dışına da hizmetlerimizi götürmemiz gerekiyor. 2020 yılında hizmet ağımıza imam eğitimi ile bir yenilik yaparak başlatmıştık ve güzel de devam ediyor. Katılımcılar tarafından da güzel bir müfredatının olduğu ifade ediliyor. Çok başarılı bir şekilde yürüyor. Manevi rehberlik konusunda çalışmalarımızı yürütüyoruz. Hastane, hapishane, huzurevleri ve ailelere yönelik değişik alanlarda manevi rehberlik konusunda çalışmalarımızı 2021 yılı içerisinde başlatmış olacağız” diye konuştu.
 
Hayri ve sosyal faaliyetler devam edecek
DİTİB’in hayri ve sosyal faaliyetler kapsamında yaptıkları çalışmaları aktaran Türkmen şöyle konuştu: “DİTİB olarak pek çok hayri ve sosyal faaliyetler yürütüyoruz. Taşra teşkilatlarımızın destekleriyle Elazığ, Giresun, Beyrut ve İzmir yardım kampanyaları düzenledik. Kurbanlarla dünyanın en ücra köşesindeki kardeşlerimize ulaşıyoruz ve onların dualarını alıyoruz. Bu konuda her bir teşkilat başkanımıza teşekkür ediyorum. Aynı gayreti ve heyecanı biz her sene taşıyacağız, her sene bu hizmeti yürüteceğiz. Doktora ve lisans eğitimi gören gençlerimize, üniversitelerde okuyan öğrencilerimize burs veriyoruz.”
 
 
 
Pandemi sürecinde irşad hizmetleri dijital ortama taşındı
Pandemi sürecinde irşad hizmetlerini dijital ortama taşıdıklarına söyleyen Türkmen şöyle konuştu: “Kindermoschee eğitimi için yeni bir eser meydana getirdik. Pandemi sürecinde Almanya genelinde camilerimizde verilen Kindermoschee eğitiminde online olarak 450 eğitici yetiştirdik. Almanca ve Türkçe olarak öğreticinin kullanabileceği özel olarak eğitim müfredatı ve materyali hazırladık. Bunların hepsinde sizlerin emeğiniz var, desteğiniz var. DİTİB artık Almanya’ya mahsus dini bir teşkilat olmaktan öte, ürettiğimiz her eser diğer ülke dillerine çevrilerek ders müfratlarında kullanılıyor. Sizin yaptığınız hayırlarla üretilen hizmetler sadece Almanya’da değil diğer ülkelerdeki kardeşlerimiz de faydalanıyor. Gençlere ve kadınlara yönelik eserler de üretmeye başlayacağız. Kadınlarımıza yönelik pilot olarak Köln Merkez’de Suffa eğitim programı başlattık. Eğitim hizmetlerimize bundan sonra daha da ağırlık vereceğiz. ‘Camiye Gidiyorum’ kitabımızı konu konu, ders ders işleyerek online olarak sosyal medya hesaplarımızda yayımladık.
 
Ailelerin çocuklarıyla birlikte oturup bilgisayar başında izleyeceği bir ortam oluşturduk. Her hafta farklı konunun işlendiği online ortamdaki ders konularımızı takip etmeleri için verilen linkleri bütün ailelere, üyelerimize ulaştırmalıyız. Yeni bir hizmet olarak “DİTİB Antwortet” adı altında her hafta fetva videoları yayınlayacağız. Bir yıldan bu yana Cuma hutbesini ve Cuma namazını canlı olarak sosyal medya hesaplarımızdan yayımlıyoruz. Bu yıl da Ramazan ayında çok güzel etkinlikler planlıyoruz. Bizler sizlerden bu etkinliklerimizi muhakkak suretle takip etmenizi istiyoruz.”
 
Teşkilat başkanlarına teşekkür eden Türkmen sözlerini şöyle tamamladı: “İnsan hayatında pek çok göreve, makama gelebilir ama bu gönüllü hizmetlerin, fahri hizmetlerin, Allah rızası için yürütülen hizmetlerininsana verdiği mutluluğu başka hiçbirşey vermez. Çünkü yaptığımız işi Allah rızası için yapıyoruz. Her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Allah her birinizden razı olsun.”

Amerika’daki son başkanlık seçimi, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) halkının, 1776’da gözlerini dünyaya açan ve son bir asırdır dünyayı yönetmeye çalışan ABD’nin, hükümet sistemini, iki partili demokrasiyi ve insan haklarını sorgulamasına yol açtı.

ABD’de Pentagon, Fed Bank, FBI ve CIA’dan oluşan derin devlet ile ABD halkı arasındaki görüş ve kavram ayrılıkları, özellikle Vietnam Savaşından sonra üçüncü kez bariz bir şekilde sokağa yansıdı, sorgulamaya ve itiraza dönüştü. Sorgulanan ve itiraz edilen de ABD’nin dünyadaki diğer milletlere silah, ambargo, yaptırımlar ve kısıtlamalarla öğretmeye çalıştığı “Demokrasi” kavramı, “İnsan hakları” ve “Özgürlükler.”

ABD, kendinde artık var olmayan bir uygulama ve kavramı başkalarına nasıl öğretip, örnek olacak o da başka bir konu.

ABD sokaklarında artık “küreselcilerle”, “Amerikalılar” çekişiyor. ABD başka ülkelerde uygulamaya koyduğu bu durumla nasıl baş edecek belli değil zira ne “Ulusal Muhafızlar”, ne de “Federal Polis, Ulusal Polis ve de Eyalet Polisi” bunu durdurabilecek gibi durmuyor. Zaten polis sistemi de küreselci değil, ulusalcı Amerikalılardan oluşmakta. Bir dönem Türkiye’de de uygulamaya koydukları “kardeşi kardeşe vurdurtmak” yöntemi şimdi kendi içlerine sıçramış durumda.

ABD halkındaki “sandığa güven” ve “sandıktan çıkan iradeye saygı” erozyona uğramış durumda. ABD halkı sadece zenginlerin değil, halktan vasat insanlarında katılabileceği, çok partili seçim ve demokrasiyi istediklerini dile getirmeye başladı. Küreselcilerin de hiçbir koşulda, halkın istediği şekil ve yapıdaki demokrasiyi kabul etmeyecekleri kesin. Küreselciler, an itibarı ile ellerinde tuttukları gücü de halka kaptırmamak için elden geleni yapacaklar.

ABD’de yaşanan kalkışma gerçekte bir başlangıç değil, uzun soluklu bir sürecin yarattığı “sonuç”tur.

ABD’nin eski başkanı Donald Trump’ın, seçim zaferinden sonra 8 Kasım 2016 günü balkondan yaptığı konuşmasında ABD ekonomisinin kötü gidişinden ve bu gidişatın da bir takım huzursuzluğu da beraberinde getireceğinden bahsetmiştir. İktidarı döneminde gerçekleştirmeye çalıştığı ekonomik himayecilik ve bu doğrultuda Suriye’den ve bazı ülkelerden çekilme kararı kendi siyasi sonunu da hazırlamıştır. Kongre baskını bize, ABD’de iki kampın var olduğunun ve kesin çizgilerle bölünmenin başladığının haberini vermekte.

ABD’de yaşanan bu sokak olayları, 2021 yılında başlamak üzere ABD’nin artık NATO’da ve Batı dünyasında eskisi kadar etkili olamayacağının işaretini vermekte. Bu olayların yerel boyutta kalmayacağı, küresel bir boyut kazanacağı veya da kazandırılacağı kesin.
Daha da önemlisi; ABD’nin, sokaklarında gerçekleşen olayları, insan hakları ve demokrasi çerçevesi içinde çözememesi durumunda, dağılma sürecine girmesi kaçınılmaz gibi. Bana göre geri dönüşü olmayan bu sürece girildiğinde de ABD’nin dağılış süreci ve sonuçları Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılım sürecinden daha çok acı verici olacak. Tüm bunlar ışığında günümüzden başlamak üzere, dünyanın istikrarsız bir sürece gireceği ve bir güvenlik sorununun yaşanacağı ihtimali de kehanet değil.

Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını konusunda büyük bir belirsizlik olduğunu belirterek, GSYH'de bu yıl için yaklaşık yüzde 3,5 artış beklediklerini bildirdi.


Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm, Alman ekonomisi ve sanayisinin 2021'deki durumuna ilişkin düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, Kovid-19 sonrası ekonomik toparlanmanın tehdit altında olduğunu söyledi.


Russwurm, "Koronavirüs salgınının daha da genişlemesi konusundaki belirsizlik büyük, ekonomik durum hala zor." dedi. 
Belirsizliğin yüksek olmasından dolayı Alman ekonomisinde kriz öncesi seviyeye dönüşün bu yıl olmayacağını belirten Russwurm, "Ancak 2022'nin ilk yarısında kriz öncesi seviyeye dönme ihtimali yüksek." ifadesini kullandı.


Sanayinin Alman ekonomisi için önemine dikkati çeken Russwurm, 2021'de de Alman sanayisinin ülkenin ekonomisine ve refahına yön vererek lokomotif olacağını vurguladı. Alman federal hükümetine ve eyalet hükümetlerine Kovid-19 salgını politikasında "daha fazla öngörülebilirlik" ve "daha güvenilir bir planlama" çağrısı yapan Russwurm, "Umuda dayalı sembolik politika değil, kanıt ilkesine dayalı orta vadeli bir strateji..." ifadesini kullandı.


Siyasilerden geniş kısıtlamalar yerine farklılaştırılmış ve daha inovatif çözümler beklendiğini aktaran Russwurm, "Mümkün olan her yerde kısıtlamaların hafifletmesi için açık öneriler önemli. Daha az bürokrasi, daha iyi altyapı, inovasyon ve yatırım için daha fazla teşvik..." şeklinde konuştu. Russwurm, GSYH'de bu yıl için yaklaşık yüzde 3,5 artış beklediklerini de bildirdi. 

Bağlamına göre tanımı değiş mekle birlikte, en genel anlamıyla siyaset; örgütlü bir yapıyla, toplumun tümü için bağlayıcı kararları alma ve uygulama sanatıdır. Hükümet etmek anlamında da toplum ve devletle ilgili faaliyetlerin yürütülmesidir. Dolayısıyla da devlete ait kurum ve süreçleri ifade eder. Bununla birlikte, İktidarı ele geçirmek amacıyla sosyal, ekonomik ve kültürel alanları kapsayan çeşitli proje ve modellerle, toplumsal kesimlerin mutabakatını temin etmek, etkilemek ve ikna etmek amacıyla girişilen faaliyetler bütününü de siyaset olarak tanımlamak mümkündür. Özetle, politika veya siyaset; ortak bir hareket tarzında hemfikir kılmak üzere yapılan söylem ve eylemler bütünüdür.
 
Farklı tanımlanma biçimleri olmakla birlikte, bilim; materyal ve fiziksel evrenin davranış ve doğası nın; gözlem, deney ve ölçüme dayalı olarak sistematik bir yakla şımla incelenmesi ve bu olguları, genel olarak tanımlamak için yasaların oluşturulmasıdır. Başka bir deyişle küresel insan çabası sonucu elde edilen sistematik bilgidir.
 
Peki, bilim ve siyaset arasındaki ilişki nedir?
Siyaset, özü itibarı ile, toplum kesimlerinin; ortak bir eylemde hemfikir olmalarını sağlamakla ilgilidir. Bu olgu, karar vermede, meşruiyetin kaynağı konusunda önceden fikir birliğine varılmasını gerektirir. Mevcut siyasi sistemlerde, tamamen rasyonel ve kanıta dayalı meşrui yet kaynağı da maalesef yoktur. Hepsi de bir şekilde az ya da çok, tartışılması mümkün olmayan, dogmatik yaklaşımlara başvururlar. Din ve inanç değerleri, doğası gereği dogmatiktir. Bu tabu kabul edilen özelliği nedeniyle, yönetimler tarafından çok rahatlık la ve sıklıkla politik meşruiyet kaynağı olarak tercih edilmektedir. Benzer şekilde, çoğu zaman ideolojiler de dini doğma düzeyinde, meşruiyet kaynağı olarak kullanılmaktadır.
 
Teokratik veya ideolojik devlet yapılarında; dogmaya dayalı oluşturulan anayasalar; tartışılamayan, sorgulanamayan bir otorite kaynağı olarak görülmektedir. Halbuki bilimin özü, felsefesi ise tartışmak, yorumlamak ve soru sormaktır. Tarihsel perspektiften bakıldığında; bu çatışmanın; özellikle de arazi, arsa, maden doğal kaynak başta olmak üzere her türlü kıt ekonomik varlığın, büyük oranda bireyin yerine, devletin mülkiyetinde olduğu ülkelerde çok daha şiddetli yaşandığı da bilinen bir gerçektir.
 
 Kaçma, kurtulma şansı olmasına karşın, savunmasında, jüriyi nabızlarına uygun şekilde ikna etmeyi seçmemiş, onla ra yalvarmamış, bilim dışı davranmamış olan sorduğu sorularıyla kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle yargılanan Sokrates’in, baldıran zehiri içmeyi tercih ettiği, Dünya’nın döndüğü iddiasından vazgeçmeyen Galileo’nun, Papa tarafından ciddi baskılara maruz kaldığı, Mendel genetiğinin, ideolojiyi dogmatik olarak esas alan Stalin yönetiminde nasıl bastırıldığı, bilinen gerçeklerdir. Günümüzde de bilimi baskılama, vesayet altına alma, araçsallaştırma girişimleri; ABD gibi liberal demokrasilerde de, bizim gibi devletin ekonomideki mülkiyetin hakimi olduğu ülkelerde de vardır. Bizim gibi ülkelerde; ister merkezi, ister yerel düzeyde olsun, iktidarlar; ekonomik kaynakların yandaşlara dağıtılabilmesine fırsat veren mülkiyet sistemi nedeniyle, bilimi vesayet altında tutmakta, araçsallaştırmakta yarışmaktadırlar. Kanal İstanbul, Covit 19 salgını gibi tartışmalarda olduğu gibi; düzeysiz tartışmacılar aracılığı ile bilim araçsallaştırılmak suretiyle siyasi üstünlükler kazanmanın, yönetim stratejilerinin, ayrılmaz bir parçası haline getirilmektedir. Esas itibarıyla, bilim; dogma zayıf olduğunda güçlü olabilir. Politik sistemler; meşruiyet kaynağı olarak dogmaya dayandığı sürece, kaçınılmaz olarak bilim ve bilim insanlarıyla çatışacak, onları bastırmak yada vesayeti altına almak için harekete geçecektir.
 
Covit salgını göstermiştir ki bilim; doğruluk alanıdır ve tekrarlayıcı sistemle, deneyimlere yönelik gözlemlere dayanır. Korku ve kaygılarımızı giderecek en önemli araçtır. Tıpkı dünyanın her yerin de azot ve oksijenin belirli yüzdelerle karışımı olarak biline hava gibi. Gerek 1 ve 2. Dünya savaşları, gerekse soğuk savaş dönemleri, dünya siyasetinin bilim tarafından nasıl etkilendiğine en iyi örneklerdir.
 
Sonuç olarak, ister iktidar, ister muhalefet olsun, siyaset kurumu; bilimi vesayeti altına alma girişimine sapmadan, araç sallaştırmadan, amaçları doğrultusunda değerlendirmelidir. Ülkemizi, Büyük Önderimizin de hedeflediği “Çağdaş Uygarlık “ seviyesine çıkaracak da bu yaklaşım olacaktır. Çünkü “Dünyada Herşey İçin; Medeniyet İçin, Hayat İçin, Muvaffakiyet İçin En Hakiki Mürşit İlimdir”.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Soest Mimar Sinan Camii toplum sağlığı ve toplumsal sorumluluk bilinci ile korona virüsle mücadele kapsamında şehrin belediyesine 5 yüz adet maske bağışladı.

Soest DİTİB Mimar Sinan Camii dernek başkanı Seyit Ali Yıldırım ve din görevlisi Şevki Çalışkan korona virüsle mücadele kapsamında kadınlar kolunun desteğiyle hazırlanan 5 yüz adet maskeyi şehrin Belediye Başkanı Dr. Eckhard Ruthemeyer’e iletti.

 

 

Soest DİTİB Mimar Sinan Camii dernek başkanı Seyit Ali Yıldırım ve din görevlisi Sevki Çalışkan ve kadınlar koluna teşekkür eden Başkan Ruthemeyer, yaşanılan zor süreçte bu desteğin önemli olduğuna ifade etti. Başkan Ruthemeyer, maskelerin Soest şehrinde tüm gün açık ilköğretim okullarınına, öğretmenlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılacağını söyledi.

Soest DİTİB Mimar Sinan Camii kadınlar kolu başkanı Miyase Görkem’de şehirlerindeki Türk terzilerin desteği ve gönüllü kadın üyelerle birlikte hazırladıkları maskeleri şehir belediyesine böyle bir bağışta bulunmayı uygun gördüklerini ifade etti.

Emniyetin, yaşlılar yurdunun, okulların, diğer kurumların ve ihtiyaç sahiplerinin taleplerine göre dikim yapıldığını belirten Yıldırım, “Cami derneği olarak yaşadığımız şehirde en büyük ihiyacın maske ve bizim de desteğimiz olsun düşüncesiyle şehir belediyemize destek sunmak istedik” dedi.

 

 

 

 

Son dört yıldır düşüş yaşanan Almanya’ya sığınmacı başvurusu sayısı 2020 yılında da 76 bin 61’de kaldı. Bu rakam bir önceki yılla kıyaslandığında yüzde 31.5 daha az. Geçen yıl yaklaşık 111 bin kişi Almanya’dan sığınma talebinde bulunmuştu.

FEDERAL İçişleri Bakanı Horst Seehofer sığınmacı başvuru sayısının düşmesini kendilerinin yürüttüğü göç politikasının başarısı olarak değerlendirdi. İçişleri Bakanı Seehofer “Göçe yönelik aldığımız önlemler etkili oldu” dedi. Almanya’dan sığınma talebinde bulunanlar arasında ilk üç sırada Suriyeliler, Afganlar ve Iraklılar bulunuyor.

 

 

TÜRKİYE DÖRDÜNCÜ SIRADA
2020 yılında 25 bin 373 Suriyeli sığınma talebinde bulunurken, 8 bin 51 Afgan da Almanya’dan koruma istedi. Almanya’dan sığınma talebinde bulunan Iraklıların sayısı ise 7 bin 355 olarak açıklandı. Başvuru sıralamasında Türkiye’den gelenler dördüncü sırada yer alıyor. 5 bin 196 Türkiye kökenli Almanya’ya geçen yıl iltica başvurusunda bulundu.

‘DOĞRU YOLDAYIZ’
Seehofer, sığınma isteyenlerin sayısının düşük olmasının sadece koronasalgınıyla ilgili olmadığını belirtirken “Son dört yıldır rakamlar düşüyor. Biz bir yandan önlem alırken diğer yandan da zor durumda bulunan insanlara yardım ettik ve onları Almanya’ya getirdik. Biz doğru yoldayız” dedi. Almanya’da doğan ve bir yaşın altına olan 19 bin 589 bebek için de sığınma talebinde bulunuldu. Federal Göç ve Sığınmacı Dairesi geçen yıl 145 bin 71 sığınma başvurusunu sonuçlandırdı. Bir önceki yıl ise 183 bin başvuru karara bağlanmıştı. 2020 yılında 46 bin 586 sığınma başvurusu reddedildi.