Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

BERLİN (AA) - Almanya'nın düzensiz göçle mücadele kapsamında, sınırlarında yaptığı kontrollerle Ekim 2023’ten bu yana 43 bin 500 kişiyi geri çevirdiği bildirildi.

Almanya İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Maximilian Kall, Berlin'de yaptığı açıklamada, ülkesinin düzensiz göçle mücadele kapsamında Ekim 2023’te başlattığı uygulamanın sürdürüldüğünü ifade etti.

Bu süre içerisinde Alman sınırlarında 43 bin 500 kişinin geri gönderildiği bilgisini paylaşan Kall, "Bu da ülkeye düzensiz girişlerin büyük bölümünün önlendiği anlamına geliyor." dedi.

 

Kall, ancak Alman hükümetine göre sınırlardan ayrım yapılmaksızın herkesin geri çevrilmesinin mümkün olmadığını belirterek, bunun komşu ülkelerle yapılan işbirliğini tehlikeye atacağını savundu.

Almanya’da 2024’te, bir önceki yıla göre iltica başvurularının 111 bin azaldığını ve düzensiz göçün yüzde 34 gerilediğini ifade eden Kall, bu dönemde sınır dışı edilenlerin sayısının da yüzde 22 arttığını belirtti.

Bu verilere ve yasalara bakıldığında kapsamlı geri çevrilmeler için "acil durum" ilan edilemeyeceğini vurgulayan Kall, Avrupa Birliği (AB) yasalarında düzenlenen "acil durum" ilanı için ülkedeki kamu düzenine veya güvenliğine yönelik gerçek ve ciddi tehdit olması gerektiğine işaret etti.

Almanya’nın tüm iç sınırlarını kontrol altına alarak çok kapsamlı önlemler hayata geçirdiğini aktaran Kall, "Aslında Şengen Bölgesi'nde bu böyle öngörülmüyor. Şengen Bölgesi'nde bu gerçekten de kuralın istisnasıdır. Bunun için iyi sebepler var çünkü bu sayede insan kaçakçılığıyla etkin şekilde mücadele edebiliyor ve düzensiz göçü etkin şekilde azaltabiliyoruz. Avrupa Komisyonu da bu konuda herhangi bir itirazda bulunmadı." ifadelerini kullandı.

 

Kall, hükümetin görüşüne göre AB hukuku kapsamında başka kuralların uygulanmasının mümkün olmadığını kaydetti.

Almanya’da ana muhalefetteki Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin başbakan adayı ve Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Genel Başkanı Friedrich Merz, göç politikasını sertleştirmek istediğini ve buna ilişkin önergeleri Federal Meclise sunacaklarını belirtmişti.

CDU/CSU, bu önergelerde tüm komşu ülkelerle olan sınırlarda kalıcı sınır kontrolleri yapılmasını ve koruma talep edenler dahil, ülkeye giriş belgeleri olmayan herkesin girişinin yasaklanmasını istiyor.

Hükümette yer alan Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller de yasalara aykırı olduğu gerekçesiyle bu taleplere karşı çıkıyor.

 

Almanya, düzensiz göçle mücadele kapsamında Ekim 2023'ten bu yana Polonya, Çekya ve İsviçre sınırlarında, 2024 Eylül’den beri de tüm kara sınırlarında kontroller yapıyor. Almanya-Avusturya sınırlarındaki kontroller ise 2015’te başlamıştı.

Seit Oktober 2021 wirbt der Landkreis Würzburg gemeinsam mit seinen 52 Gemeinden für gesunde und lokale Nahrungsmittel. Organisiert als Öko-Modellregion werden Versorgerstrukturen vor Ort ausgebaut und der Anteil des ökologischen Landbaus erhöht. Der Beitritt der Stadt im Januar 2023 hat zusätzliche Synergieeffekte geschaffen. „Im Landkreis sitzen die Erzeuger, in der Stadt die Verbraucher. Stadt und Landkreis in einer Öko-Modellregion zusammenzufassen, kommt allen Beteiligten zugute“, sind sich Landrat Thomas Eberth und Oberbürgermeister Christian Schuchardt einig. Angesichts des Auslaufens der Förderperiode im Herbst 2024 war die Öko-Modellregion stadt.land.wü. nun aufgefordert, die Erfolge der vergangenen Jahre aufzuzeigen und ein neues Konzept zur Fortschreibung zu entwickeln.

Positiver Zuspruch von Kreistag und Stadtrat

In den vergangenen drei Förderjahren wurden zahlreiche Veranstaltungen zum Thema Bio-Regionalität erfolgreich umgesetzt. Bürgerinnen und Bürger wurden für das Thema sensibilisiert, Erzeuger und Verbraucher an einen Tisch gebracht. Der Aufbau von Wertschöpfungsketten und die Steigerung des Bio-Anteils in der Außer-Haus-Verpflegung sind anspruchsvolle Aufgaben, die viel Zeit und ein starkes Netzwerk erfordern. Der Erfolg der letzten Jahre spiegelt sich allerdings auch in den einstimmigen Beschlüssen des Kreistags und Stadtrats wider, die sich für die Verlängerung der „staatlich anerkannten Öko-Modellregion stadt.land.wü.“ ausgesprochen haben. Mit der Zusage des Staatsministeriums für Ernährung, Landwirtschaft, Forsten und Tourismus wurde die Förderung des Projektmanagements nun bis 30. September 2028 bewilligt.

„Die Krisen in der Vergangenheit haben gezeigt, wie wichtig regionale Wertschöpfungsketten sind“, betont Landrat Thomas Eberth bei der Vertragsunterzeichnung mit Oberbürgermeister Christian Schuchardt. „Starke Netzwerke direkt vor Ort, gerade beim Thema Nahrungsmittel, helfen uns nicht nur die Ressourcen unserer Region sinnvoll zu bündeln. Kurze Wege vom Erzeuger bis zum fertigen Gericht auf dem Mittagstisch verringern die Belastung unseres Klimas, stärken unsere regionalen Wirtschaftskreisläufe und machen unsere Region weniger abhängig vom globalen Marktgeschehen. Abgesehen davon, schmeckt’s regional einfach am besten“, so der Landrat. „Vor diesem Hintergrund freue ich mich besonders darüber, dass wir diesen Weg zur Stärkung unserer Region weiterhin Seite an Seite mit der Stadt Würzburg gehen.“

Erfolgreiche Projekte werden fortgesetzt

In Zukunft wird weiterhin an der besseren Versorgung mit regionalen Bio-Produkten gearbeitet, der Absatz in der Gemeinschaftsverpflegung forciert und die Bewusstseinsbildung weiter gefördert. Aus der Arbeit sind bereits erfolgreiche Projekte wie die „geschälten Kartoffeln für die Außer-Haus-Verpflegung“, die „Falafel aus Kichererbsen aus dem Landkreis Würzburg“ und die „Sonnenblumenkerne aus dem Landkreis Würzburg für eine lokale Bio-Bäckerei“ hervorgegangen. Seit der Gründung der Öko-Modellregion stadt.land.wü. stehen zudem Fördermittel in Höhe von 100.000 Euro zur Verfügung. Mit diesen Mitteln konnten Bio-Akteure aus der Region bisher 24 Kleinprojekte mit einem Gesamtwert von über 250.000 Euro realisieren.

Oberbürgermeister Christian Schuchardt zieht eine positive Zwischenbilanz: „Die geförderten Projekte gehen mit einer großartigen Öffentlichkeitsarbeit einher. Hinter den Produkten stehen Landwirte, Imker oder Familienbetriebe, die mit großer Begeisterung einen Einblick in ihre tägliche Arbeit geben. Verbraucher, die über den Tellerrand blicken wollen, lernen viel über ihr Essen und erfahren eine Transparenz, die leider nicht immer bei Lebensmitteln gegeben ist.“

Die Region Würzburg: Zahlen und Fakten

Mit einer Waldfläche von 22.135,76 Hektar und 67.995,07 Hektar landwirtschaftlicher Fläche werden insgesamt rund 85,4 Prozent der Gesamtfläche im Landkreis für land- und forstwirtschaftliche Zwecke genutzt (Quelle: Stat. Landesamt). Die fruchtbaren Böden der Region sind besonders wichtig für den Ackerbau. Neben verschiedenen Getreidearten spielt auch der Gemüsebau, der Anbau von Zuckerrüben und der Weinbau eine bedeutende Rolle in unserer Region. Der Anteil ökologisch bewirtschafteter Flächen im Landkreis Würzburg beträgt etwa 15 Prozent und liegt damit über dem bayerischen Durchschnitt (Stand 2023). Mit der „Bergtheimer Mulde“ beherbergt der Landkreis Würzburg das größte Öko-Gemüse-Anbaugebiet in Bayern. Auf rund 1.000 Hektar landwirtschaftlicher Fläche werden hier nicht nur bekannte Feldfrüchte, sondern auch Sonderkulturen wie Gemüse und Beeren kultiviert.

 

Bildunterschrift:

 

Unterzeichnung des neuen Kooperationsvertrages zwischen (von links) Landrat Thomas Eberth und Oberbürgermeister Christian Schuchardt, begleitet von Michael Dröse (Leiter der Stabstelle des Landrats), Hanna Dorn (Öko-Modellregionsmanagerin), Rico Neubert (Stabstellenfachbereichsleiter) und Jacek Braminski (persönlicher Mitarbeiter des Oberbürgermeisters).

 

Foto: Dagmar Hofmann

 

 

Federal seçimlere yaklaşan Almanya’da, bölgelerine sadık olan adaylar, seçmene ulaşmak için çeşitli etkinlik ve diyaloglarla 23 Şubat günü yapılacak seçimlerdeki desteklerini almak istiyorlar.

Schweinfurt ve çevresinin önemli adaylarından Markus Hümpfner, Ayhaber’e yaptığı açıklamalarda, “Bölgemizdeki göçmen kökenli seçmenlerle uzun yıllara dayanan bir ilişkimiz var. Çok sayıda iş ve okul arkadaşım var. Birinci nesil göçmenlerle birlikte yaşadım. Entegrasyon dediğimiz de işte tam olarak budur. Ülkemizin kalkınmasına ciddi anlamda destek veren ve savaş sonrası yıkımın onarılmasında Türklerin Almanya’ya olan desteğini unutamayız. Türklerin isteklerine en iyi şekilde cevap verebilecek siyasi platform olarak SPD’yi gördüğüm için buradan aday oldum. Göçmen kökenli seçmenden alacağım destek ile Berlin’de bölgemizi temsil etmek istiyorum” şeklinde konuştu.

Bilindiği gibi Markus Hüpfner, ilk dönemde bölgesi ile bağını hiç eksiltmeyen önemli bir siyasetçi oldu.

 

Geçtiğimiz hafta sonu, Ankara’daki Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde, “Trump döneminde ABD-AB İlişkileri” konulu bir toplantı yapıldı. Toplantıda, gazeteci Alper Tan başkanlığında, Almanya’dan Dr. Latif Çelik, İngiltere’den Mustafa Köker ve Hollanda’dan naçizane şahsım, Trump’ın başkan seçilmesinin Avrupa’ya yansımalarını konuştuk. 

Avrupa kamuoyunda oluşan Trump algısı üzerine yaptığım konuşmamın özetini siz değerli okuyucularımla da paylaşmak isterim.

Konuşmamda, üç ana detay üzerinde durdum.
*Trump’ın göreve başladığı gün yaptığı konuşmanın şifreleri,
*Trump’ın Davos’ta yaptığı konuşma,
*Avrupa sivil toplum kuruluşlarının Trump ve zihniyetine karşı aksiyonları.

Trump’ın konuşmasındaki şifreler

Öncelikle, Trump’ın, ABD’nin 47. Başkanı olarak göreve başlarken yaptığı açılış konuşmasında Avrupa’nın yer almaması dikkat çekti.
Trump  konuşmasında, Meksika’ya ayar çekti. Panama’yı uyardı. Çin’i tehdit etti. Avrupa gündeme gelmedi.
Trump’ın konuşması, Avrupalılara White Christian Nationalism (Beyaz Hristiyan Nasyonalizmi) düşüncesini hatırlattı. Bu düşünce, iyi ile kötü arasındaki mücadeleyi ortaya koyarak, iyilerin yani Trump ve destekçilerinin zafer kazandığı düşüncesiydi...
Trump için artık siyasi rakipler yok, ‘düşman’ var. Trump’a göre, “Amerikalılar, Tanrı tarafından, diğer uluslara ilham veren seçkin bir millet. İki cinsiyet var: kadın ve erkek. Ülkenin meşru sahipleri Beyaz Hristiyanlardır. Kamu alanlarında daha çok Hristiyan semboller yer alacak. Kaybedilen Amerikan gururu tekrar yeniden kazanılacak.” 

Avrupa kendisine çeki düzen vermeli

Trump, geçtiğimiz günlerde Davos'ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu (WEF)’na video bağlantısıyla katılarak bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Avrupa'yı sevdiğini ve birçok arkadaşının da olduğunu ama ABD'nin iyi muamele görmediğini söyleyen Trump, AB'nin büyük Amerikan teknoloji şirketlerine uyguladığı ticaret engellerini ve cezaları dile getirdi. Trump, Davos’taki konuşmasında siyaset ve iş dünyasının temsilcilerine, “ABD işbirliğine açıktır” diyerek, Amerika’nın tüm müzakerelere ve tekliflere açık olduğunun altını çizdi. Trump, NATO normları, uluslararası vergiler, Amerika’dan fosil yakıtlarının satın alınması gibi konulara açık olduklarını belirtti.
Trump’ın bu çıkışı, dünyaya ve Avrupa’ya bir meydan okuma olarak yorumlandı. Bu konuşma aynı zamanda, Avrupa’nın dünyada yerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğine işaret ediyordu. Çünkü, bugüne kadar Avrupa sadece ABD ile olan ilişkileriyle kendisine fayda sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası inşa ettiği liberal düzenle de kendini rahat hissediyor. Başkan Trump ise bu durumdan rahatsız.

Avrupa sivil toplum kuruluşları harekete geçti

Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilmesi ve göreve başlamasıyla, Avrupa karar vericileri tam bir telaş, şaşkınlık ve belirsizlik içindeyken, özellikle sivil toplum çevrelerinde ciddi bir hareketlilik yaşanıyor.
Trump’ın konuşma yaptığı gün, ‘demokrasi ve insan hakları için karanlık bir gün’ olarak nitelendirilirken, teknoloji milyarderi Elon Musk’ın yeni kurulacak ‘Hükümet Verimliliği Bakanlığı’na getirilmesinin, demokrasi için bir tehlike olduğunun altı çiziliyor.
Pek çok demokratik kuruluş ve devlet, nefret ve yanıltıcı bilgi sunan, siyasi müdahalelerde bulunan ve demokratik hukuk sisteminin çöküşüne zemin hazırlayan X (twitter) ile binlerce kişi ve kurum ilişkilerini kesiyor, hesaplarını kapatıyorlar. Avrupa kamuoyu, bu şekilde ABD’nin yeni yönetimiyle mücadeleye başlıyor.

Görüldüğü üzere, Trump’ın, yeniden ABD Başkanı olarak göreve başlaması, Avrupa karar vericilerini kara kara düşündürüyor. Olası bir ekonomik savaş, NATO’nun zayıflaması, ABD’nin Ukrayna’yı terk etmesi, ABD ile iç içe geçmiş bir Avrupa’yı endişelendiriyor. ABD’nin Avrupa’yı öncelikle askeri ve siyasi bir müttefik olarak değil de, ekonomik bir rakip olarak görmeye başlaması, Avrupa için felaket demektir.
Trump’ın bu girişimleri, Avrupa refahının tehdit edildiğinin bir göstergesidir.

Veyis Güngör
26 Ocak 2025

Geçtiğimiz hafta sonu, Ankara’daki Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde, “Trump döneminde ABD-AB İlişkileri” konulu bir toplantı yapıldı. Toplantıda, gazeteci Alper Tan başkanlığında, Almanya’dan Dr. Latif Çelik, İngiltere’den Mustafa Köker ve Hollanda’dan naçizane şahsım, Trump’ın başkan seçilmesinin Avrupa’ya yansımalarını konuştuk. 

Avrupa kamuoyunda oluşan Trump algısı üzerine yaptığım konuşmamın özetini siz değerli okuyucularımla da paylaşmak isterim.

Konuşmamda, üç ana detay üzerinde durdum.
*Trump’ın göreve başladığı gün yaptığı konuşmanın şifreleri,
*Trump’ın Davos’ta yaptığı konuşma,
*Avrupa sivil toplum kuruluşlarının Trump ve zihniyetine karşı aksiyonları.

Trump’ın konuşmasındaki şifreler

Öncelikle, Trump’ın, ABD’nin 47. Başkanı olarak göreve başlarken yaptığı açılış konuşmasında Avrupa’nın yer almaması dikkat çekti.
Trump  konuşmasında, Meksika’ya ayar çekti. Panama’yı uyardı. Çin’i tehdit etti. Avrupa gündeme gelmedi.
Trump’ın konuşması, Avrupalılara White Christian Nationalism (Beyaz Hristiyan Nasyonalizmi) düşüncesini hatırlattı. Bu düşünce, iyi ile kötü arasındaki mücadeleyi ortaya koyarak, iyilerin yani Trump ve destekçilerinin zafer kazandığı düşüncesiydi...
Trump için artık siyasi rakipler yok, ‘düşman’ var. Trump’a göre, “Amerikalılar, Tanrı tarafından, diğer uluslara ilham veren seçkin bir millet. İki cinsiyet var: kadın ve erkek. Ülkenin meşru sahipleri Beyaz Hristiyanlardır. Kamu alanlarında daha çok Hristiyan semboller yer alacak. Kaybedilen Amerikan gururu tekrar yeniden kazanılacak.” 

Avrupa kendisine çeki düzen vermeli

Trump, geçtiğimiz günlerde Davos'ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu (WEF)’na video bağlantısıyla katılarak bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Avrupa'yı sevdiğini ve birçok arkadaşının da olduğunu ama ABD'nin iyi muamele görmediğini söyleyen Trump, AB'nin büyük Amerikan teknoloji şirketlerine uyguladığı ticaret engellerini ve cezaları dile getirdi. Trump, Davos’taki konuşmasında siyaset ve iş dünyasının temsilcilerine, “ABD işbirliğine açıktır” diyerek, Amerika’nın tüm müzakerelere ve tekliflere açık olduğunun altını çizdi. Trump, NATO normları, uluslararası vergiler, Amerika’dan fosil yakıtlarının satın alınması gibi konulara açık olduklarını belirtti.
Trump’ın bu çıkışı, dünyaya ve Avrupa’ya bir meydan okuma olarak yorumlandı. Bu konuşma aynı zamanda, Avrupa’nın dünyada yerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğine işaret ediyordu. Çünkü, bugüne kadar Avrupa sadece ABD ile olan ilişkileriyle kendisine fayda sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası inşa ettiği liberal düzenle de kendini rahat hissediyor. Başkan Trump ise bu durumdan rahatsız.

Avrupa sivil toplum kuruluşları harekete geçti

Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilmesi ve göreve başlamasıyla, Avrupa karar vericileri tam bir telaş, şaşkınlık ve belirsizlik içindeyken, özellikle sivil toplum çevrelerinde ciddi bir hareketlilik yaşanıyor.
Trump’ın konuşma yaptığı gün, ‘demokrasi ve insan hakları için karanlık bir gün’ olarak nitelendirilirken, teknoloji milyarderi Elon Musk’ın yeni kurulacak ‘Hükümet Verimliliği Bakanlığı’na getirilmesinin, demokrasi için bir tehlike olduğunun altı çiziliyor.
Pek çok demokratik kuruluş ve devlet, nefret ve yanıltıcı bilgi sunan, siyasi müdahalelerde bulunan ve demokratik hukuk sisteminin çöküşüne zemin hazırlayan X (twitter) ile binlerce kişi ve kurum ilişkilerini kesiyor, hesaplarını kapatıyorlar. Avrupa kamuoyu, bu şekilde ABD’nin yeni yönetimiyle mücadeleye başlıyor.

Görüldüğü üzere, Trump’ın, yeniden ABD Başkanı olarak göreve başlaması, Avrupa karar vericilerini kara kara düşündürüyor. Olası bir ekonomik savaş, NATO’nun zayıflaması, ABD’nin Ukrayna’yı terk etmesi, ABD ile iç içe geçmiş bir Avrupa’yı endişelendiriyor. ABD’nin Avrupa’yı öncelikle askeri ve siyasi bir müttefik olarak değil de, ekonomik bir rakip olarak görmeye başlaması, Avrupa için felaket demektir.
Trump’ın bu girişimleri, Avrupa refahının tehdit edildiğinin bir göstergesidir.

Veyis Güngör
26 Ocak 2025

Siyasetin yarışı giderek hızlanırken, Unterfranken Yeşillerinden aday olan Jessica Hecht, bölgede yaşayan Almanlar dışında göçmenlerin de oylarına talip olduğunu belirtti.

Ayhaber’e açıklamalarda bulunan Yeşil aday Jessica Hecht, “Uzun yıllardan bu yana göçmen toplumunun ciddi anlamda ilgisini çeken bir partiyiz. Federal seçimlerde bize verilen her oy, aşırı sağın önündeki en sağlam kale olacak ve ülkemizde demokratik yaşama önemli katkılar sağlayacaktır. Bu açıdan bizi seçen her göçmenin yanlış yapmayacağını belirtmek isterim” şeklinde konuştu.

 

Chancen für Barrierefreiheit und Inklusion: Gemeinsam Stadt und Gesellschaft gestalten. Unter diesem Motto besuchte die Bundestagsabgeordnete Heike Heubach auf Einladung von MdB Markus Hümpfer die Stadt Schweinfurt. Als erste gehörlose Abgeordnete Deutschlands und Mitglied im Bauausschuss des Bundestags wollte sie sich vor Ort ein Bild von den Herausforderungen und Möglichkeiten zur Verbesserung der Barrierefreiheit machen.


Los gings mit einer Begehung im Stadtgebiet. Gemeinsam mit SPD-Fraktionsvorsitzenden im Stadtrat Marietta Eder und Manfred Neder, dem Vorsitzenden des Behindertenbeirats, wurden Gehwege, öffentliche Gebäude und Bushaltestellen auf ihre Zugänglichkeit überprüft. Besonders der Marktplatz und der Lutherplatz wurden als problematische Bereiche für Rollstuhlfahrer identifiziert.


"Barrierefreiheit bedeutet mehr als nur Rampen oder abgesenkte Bordsteine. Es geht um echte gesellschaftliche Teilhabe," betonte Heike Heubach. Während des Rundgangs wurden Herausforderungen wie fehlende Bordsteinabsenkungen oder schwer zugängliche öffentliche Einrichtungen besprochen. Dabei wurden auch Möglichkeiten zur politischen Unterstützung erörtert.
In Schweinfurt leben rund 9.500 Menschen mit Behinderung, darunter etwa 6.000 mit einer Schwerbehinderung. Jedes Jahr kommen etwa 200 neue Fälle hinzu, viele davon mit Sehbeeinträchtigungen.

Treffen mit dem Gehörlosenverein Schweinfurt
Nach dem Rundgang trafen sich die Beteiligten im Vereinsheim des Gehörlosenvereins in der Klingenbrunnstraße 20. Jochen Gräf, der Vorsitzende des Vereins, zeigte sich zusammen mit seinem Vorstand überaus erfreut über den Besuch der gehörlosen Abgeordneten, MdB Markus Hümpfer und Marietta Eder.
Intensiv wurden die Bedürfnisse gehörloser Menschen in Schweinfurt diskutiert. Themen wie die Anpassung von Wohnräumen und die Renovierung des Vereinsheims standen im Fokus. "Inklusion muss ganzheitlich gedacht werden, und kommunikative Barrieren müssen abgebaut werden," erklärte Heike Heubach und stellte passende Förderprogramme vor.
Der Gehörlosenverein besteht seit 90 Jahren und hat 120 Mitglieder. Er bietet Sozialkontakte, Beratung, kulturelle Angebote und Seminare für Gehörlosen und deren Angehörige an. Als größte Herausforderung gestaltet sich die schwierige Kommunikation mit Behörden und der Stadt Schweinfurt, zu denen jedes Mal Gebärdendolmetscher bereitgestellt werden müssen.
MdB Markus Hümpfer betonte die Bedeutung des direkten Austauschs mit Betroffenen: "Nur so können wir passgenaue Lösungen finden." Ein Erfolg des Treffens war die Zusage der Stadt, die Dolmetscherkosten für weitere Gespräche mit der Stadt und dem Betreiber SWG zum Umbau des Vereinsheims zu übernehmen. Stadträtin Marietta Eder versprach, sich für den geplanten Umbau des Vereinsheims im Stadtrat und Sozialausschuss einzusetzen.


Ein inklusives Schweinfurt für alle
Der Besuch von Heike Heubach in Schweinfurt hat gezeigt: Barrierefreiheit ist eine Aufgabe für die gesamte Gesellschaft. Nur durch das gemeinsame Engagement von Politik, Verwaltung und Betroffenen kann sie erfolgreich umgesetzt werden.
MdB Markus Hümpfer sicherte zu, den Dialog zwischen der Stadt, und dem Gehörlosenverein weiter voranzutreiben, um eine dauerhafte Lösung für das Vereinsheim zu finden. Schweinfurt hat das Potenzial, eine Vorbildstadt für Inklusion zu werden, wenn alle zusammenarbeiten.
Bildunterschrift im Vereinsheim des Gehörlosenvereins Schweinfurt 1931 e.V. v.l.n.r. Sozialamtsleiter Matthias Kress, Vorsitzender Jochen Gräf, Stadträtin Marietta Eder, MdB Heike Heubach, MdB Markus Hümpfer, Behindertenbeiratsvorsitzender Manfred Neder

Avrupalı Türklerin hocası hocamız Prof Dr Faruk Şen hocamızı rahmeti rahmana göçtüğü haberini duyunca çok üzüldüm.

Faruk Şen Almanyada bilim dalında sesimizdi.  1990’lı yıllarda yeni yayın hayatına başladığımda Faruk hocamdan destek istemiştim. Çok sağ olsun. O yıllar beni  yayıncılık ve gazetecilikte ufkumu açtı. Hep destek oldu. Hacamın hatırı için gönderdiği yazılarını zaman zaman yayınlayacağım.
 
Almanya'nın Essen kentinden bulunan Türkiye Araştırmalar Merkezi'nin-Vakfı(TAM) kurucusu ve uzun yıllar direktörlüğünü yapan Prof.Dr.Faruk Şen, 76 yaşında hayatını kaybettiği haberiyle şok oldum. Sevdiklerimizi bir, bir kayıp etmenin derin üzüntüsü içindeyim. Türkiye araştırma Merkezi TAM'ın ilk yıllarında Faruk Şen, imza attığı proje ve toplantılarla adından epeyce söz ettirmişti.Tanınmış, üst düzey Türk Alman siyasilerin gidip geldiği bir merkez haline gelmişti TAM. O dönemde Faruk Şen'den Almanya'daki en tanınmış, ünlü Türk diye söz edildiğini hatırlıyorum. ARD ve ZDF de katıldığı programlarda Avrupa Türklerinin  sesi, bölücülerin korkulu rüyası olmuştu.  TAM'dan sonra çalışmalarını Türkiye'ye taşıyan Faruk Şen hoca Tavak Vakfı'nı kurmuştu. Son yıllarda hastalıkla mücadele ettiğini öğrendiğimiz Faruk Şen, İstanbul'da hayatını kaybetti. Merhum Şen'in, yarın İstanbul'da toprağa verileceği açıklandı.
Merhum Faruk Şen hocamıza  Allah'tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Mevla rahmet eylesin. Mekanın cennet olsun Faruk hocam. Hizmetlerini ve seni unumayacağız.
  
Fotoğraf: Faruk Şen 
Doğan Tufan 
 
 

Dış mihraklardan aldıkları mali yardım, istihbarat ve silah desteği ile son 42 yıldır Türkiye sınırları içinde estirdikleri terör olayları ve saldırıları bitti.

Yerel halkı korkutup, tehdit ederek, sözde kendilerinin yönettiğini iddia ettikleri bölgeler yaratarak, mahkemeler kurup cezalandırarak, baskılarla yerel halkı sindirerek, gençleri kaçırıp zorla silahlandırıp terör eylemlerine mecbur ederek ve de güçlerinin yettiği kimselerden haraç alarak yıllarca sürdürdükleri ayrılıkçı düzen ve silahlı saldırılar tamamen son buldu.

 

Türkiye aldığı sağlam tedbirler ve uyguladığı istikrarlı mücadele ile dış güçlerin Türkiye’yi parçalamak ve bölgede küçük, korumasız, kendi sözlerinden çıkmayacak zayıf devletler kurmak çabasına bir daha geri gelemeyecek şekilde ve kararlılıkta son verdi.   

 

Türkiye terörle mücadele stratejisinin ikinci adımında, kendi sınırları dışına attığı terör örgütlerinin komşu ülkeler olan Suriye ve Irak’ta da yerleşememeleri ve faaliyet gösterememeleri için girişimlerini başlattı, karşı tedbirler almaya başladı.

 

Suriye’de PKK/YPG için durum artık eskisi gibi değil.

Suriye’nin Ahmed El Şara Başkanlığındaki Yeni Yönetimi ile özellikle Doğu ve Ayn El Arap bölgesindeki Arap aşiretleri ve Kürt kökenli aşiretler, PKK/YPG’yi istemiyor ve yönetimde yer almalarını da kabul etmiyor.

 

Suriye Yeni Yönetimi, silah bırakmak konusunda terör örgütlerinin oyalama taktiklerinden bıkmış ve PKK/YPG'nin işgal ettiği bölgelere yönelik harekat amaçlı 15 bin Suriye askerin temizlik operasyonu için hazırlamış durumda.

 

Kuzey Irak’taki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesut Barzani’nin terör örgütü PKK/YPG'nin Suriye'deki varlığının büyük bir sorun olduğunu belirtmesi, Bağdat hükümetinin PKK/YPG’yi “yasaklı örgüt” ilan etmek aşamasında olması artık PKK/YPG’nin bu bölgelerde de faaliyet gösteremeyeceğinin işareti.

 

Bunları neden anlatıyorum, ya da Kıbrıs’la alakası ne olabilir? Terör örgütlerinin temizleneceğinin uzun zamandır farkında olan “Dış Güçler” Türkiye’nin rahat nefes alıp, kendilerine bölgede dişli bir rakip olmasının önüne geçmek için belli ki Günay Kıbrıs Rum Kesimini yeni “Vekil savaşçı” olarak belirlemişler.

 

ABD’nin Güney Kıbrıs topraklarında üsler kurması, Kıbrıs Rum yönetimine yıllardır uygulanan silah ambargosunu kaldırması, silah satışını serbest bırakması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Stratejik İşbirliği anlaşması imzalaması boşuna değil.

 

ABD’nin arkasında olduğunu zanneden Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Doğu Akdeniz’de ilan ettikleri münhasır ekonomik bölge içinde, bir kısmı da Türkiye’nin münhasır bölgesi içinde yer alan 5. parselin alt yarısındaki Electra Bölgesinde sondaj başlaması ve Navtex ilan etmesi de boşuna değil. Özellikle de sondaj alanı olarak Türkiye’nin deniz yetki alanına giren ihtilaflı bir parseli seçmesi, perdelerin arkasında bir şeyler pişirildiğini göstermekte.

 

Belli ki Orta Doğu’da huzur ve güçlü Arap devletleri istemeyen dış güçler, bu aşamada kendilerinin yöneteceği bölgesel terör faaliyetlerinde Kıbrıs Rum Yönetimini vekil terör örgütü olarak seçmişler ve bölgedeki Arap devletleri ile Türkiye’nin başına bela etmeye çalışacaklar.

 

Sonuç alırlar mı? Elbette hayır. Neredeyse yarım asırdır uygulamaya koymadıkları plan, hile kalmamışken tüm tuşlara birden basmalarının Türkiye’nin savunma sanayiini daha da güçlendirmekten başka bir sonuç doğurmayacağı kesin…

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

 

 

Dış mihraklardan aldıkları mali yardım, istihbarat ve silah desteği ile son 42 yıldır Türkiye sınırları içinde estirdikleri terör olayları ve saldırıları bitti.

Yerel halkı korkutup, tehdit ederek, sözde kendilerinin yönettiğini iddia ettikleri bölgeler yaratarak, mahkemeler kurup cezalandırarak, baskılarla yerel halkı sindirerek, gençleri kaçırıp zorla silahlandırıp terör eylemlerine mecbur ederek ve de güçlerinin yettiği kimselerden haraç alarak yıllarca sürdürdükleri ayrılıkçı düzen ve silahlı saldırılar tamamen son buldu.

 

Türkiye aldığı sağlam tedbirler ve uyguladığı istikrarlı mücadele ile dış güçlerin Türkiye’yi parçalamak ve bölgede küçük, korumasız, kendi sözlerinden çıkmayacak zayıf devletler kurmak çabasına bir daha geri gelemeyecek şekilde ve kararlılıkta son verdi.   

 

Türkiye terörle mücadele stratejisinin ikinci adımında, kendi sınırları dışına attığı terör örgütlerinin komşu ülkeler olan Suriye ve Irak’ta da yerleşememeleri ve faaliyet gösterememeleri için girişimlerini başlattı, karşı tedbirler almaya başladı.

 

Suriye’de PKK/YPG için durum artık eskisi gibi değil.

Suriye’nin Ahmed El Şara Başkanlığındaki Yeni Yönetimi ile özellikle Doğu ve Ayn El Arap bölgesindeki Arap aşiretleri ve Kürt kökenli aşiretler, PKK/YPG’yi istemiyor ve yönetimde yer almalarını da kabul etmiyor.

 

Suriye Yeni Yönetimi, silah bırakmak konusunda terör örgütlerinin oyalama taktiklerinden bıkmış ve PKK/YPG'nin işgal ettiği bölgelere yönelik harekat amaçlı 15 bin Suriye askerin temizlik operasyonu için hazırlamış durumda.

 

Kuzey Irak’taki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesut Barzani’nin terör örgütü PKK/YPG'nin Suriye'deki varlığının büyük bir sorun olduğunu belirtmesi, Bağdat hükümetinin PKK/YPG’yi “yasaklı örgüt” ilan etmek aşamasında olması artık PKK/YPG’nin bu bölgelerde de faaliyet gösteremeyeceğinin işareti.

 

Bunları neden anlatıyorum, ya da Kıbrıs’la alakası ne olabilir? Terör örgütlerinin temizleneceğinin uzun zamandır farkında olan “Dış Güçler” Türkiye’nin rahat nefes alıp, kendilerine bölgede dişli bir rakip olmasının önüne geçmek için belli ki Günay Kıbrıs Rum Kesimini yeni “Vekil savaşçı” olarak belirlemişler.

 

ABD’nin Güney Kıbrıs topraklarında üsler kurması, Kıbrıs Rum yönetimine yıllardır uygulanan silah ambargosunu kaldırması, silah satışını serbest bırakması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Stratejik İşbirliği anlaşması imzalaması boşuna değil.

 

ABD’nin arkasında olduğunu zanneden Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Doğu Akdeniz’de ilan ettikleri münhasır ekonomik bölge içinde, bir kısmı da Türkiye’nin münhasır bölgesi içinde yer alan 5. parselin alt yarısındaki Electra Bölgesinde sondaj başlaması ve Navtex ilan etmesi de boşuna değil. Özellikle de sondaj alanı olarak Türkiye’nin deniz yetki alanına giren ihtilaflı bir parseli seçmesi, perdelerin arkasında bir şeyler pişirildiğini göstermekte.

 

Belli ki Orta Doğu’da huzur ve güçlü Arap devletleri istemeyen dış güçler, bu aşamada kendilerinin yöneteceği bölgesel terör faaliyetlerinde Kıbrıs Rum Yönetimini vekil terör örgütü olarak seçmişler ve bölgedeki Arap devletleri ile Türkiye’nin başına bela etmeye çalışacaklar.

 

Sonuç alırlar mı? Elbette hayır. Neredeyse yarım asırdır uygulamaya koymadıkları plan, hile kalmamışken tüm tuşlara birden basmalarının Türkiye’nin savunma sanayiini daha da güçlendirmekten başka bir sonuç doğurmayacağı kesin…

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili