Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

BERLİN (AA) - Almanya'da, yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı devam eden aşı kampanyasındaki öncelik sıralamasının, 7 Haziran'da sona ereceği bildirildi.
 
Sağlık Bakanı Jens Spahn, yaptığı açıklamada, şimdiye kadar yapılan uygulamada risk grubundakilerin öncelikli aşılanmasıyla insanların hayatlarının kurtarıldığını söyledi.
 
Eyaletlerin sağlık bakanlarıyla bugün bir toplantı yaptığını belirten Spahn, "Eyaletlerdeki mevkidaşlarımla aşı önceliği sıralamasının, 7 Haziran'da kaldırılması yönünde anlaşmaya vardığımız için mutluyum." dedi.
Spahn, 7 Haziran'a kadar risk gruplarında yer alanlara 15 milyon doz aşının uygulanacağı bilgisini paylaştı.
 
Bazı eyaletlerin öncelik sırlamasını daha erkenden kaldırabileceğini de vurgulayan Spahn, aşı kampanyasına, aile hekimlerinin ve şirketlerdeki doktorların da dahil edilmesiyle kampanyanın daha da hız kazanacağını kaydetti.
Jens Spahn, bugün alınan kararın hemen herkese aşı teklifi yapılacağı anlamına gelmediğine dikkati çekerek, "Pandeminin bu döneminde sabra ihtiyacımız var. Herkes aşı olacak, ancak herkese aşı teklifinde bulunmak için yaz sonuna kadar bir zamana ihtiyaç duyuyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Öncelik sıralamasının kaldırılmasıyla Almanya'da 16 yaş üstündekiler 7 Haziran'dan itibaren aşı olmak için hem aile hekimlerinden hem de aşı merkezlerinden randevu alabilecek.
Ülkede AstraZeneca ve Johnson&Johnson aşıları için öncelik sıralaması daha önce kaldırılmıştı.
 
- Aşı kampanyası
Almanya'da devam eden aşı kampanyasında, 30 milyon 790 bin 970 kişiye Kovid-19 aşısının ilk dozu, 9 milyon 332 bin 160 kişiye ikinci dozu yapıldı. Böylelikle ülkede 27 Aralık 2020'den bu yana 40 milyon 123 bin 130 doz aşı uygulandı.
- Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol: "Ülkemizde erişkin nüfusun yüzde 31,2'sinde hipertansiyon mevcut. Yani her 3 erişkinden biri hipertansif. Yaşla görülme oranıysa giderek daha da artıyor, 70'li yaşlarda her üç kişiden ikisi hipertansif hale geliyor"

- "Kovid-19 tabii ki öncelikli mücadele alanımız ancak bu durum kronik hastalıkların, diğer ölüm nedenlerinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Türkiye ölüm istatistiklerine baktığımızda 2019'da tüm ölümlerin yüzde 37,1'inin dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla pandemiye odaklanırken diğer ölümcül kalp-damar sistemi hastalıklarını da unutmamamız gerekiyor"
 

İSTANBUL (AA) - Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, hipertansiyonu olan birçok insanın semptomları olmadığından, hastalığının farkında olmadığını belirterek, "Maalesef çoğu zaman insanlar kalp krizi veya felç geçirdikten sonra bu acı gerçeği öğreniyor." dedi.

Prof. Dr. Erol, Dünya Hipertansiyon Günü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, hipertansiyonun görülme sıklığı son derece yüksek olan çok yaygın bir hastalık olduğunu belirtti.

Erol, hipertansiyonun dünya genelinde erişkinlerde ölüme yol açan risk faktörleri arasında ilk sırada olmasının, erişkinler açısından belki de en önemli halk sağlığı sorunu olduğunu vurguladı.

Hipertansiyonun sinsi seyirli ve belirtileri son derece silik bir hastalık olduğuna işaret eden Erol, şöyle devam etti:

"Baş ağrısı, baş dönmesi, kulak çınlaması gibi genel belirtiler verebilir ancak kronik yükseklikte bu belirtiler de olmayabilir. Bu durum da tanı konmayan hastaların tedavisiz yaşamalarına yol açıyor. Ancak kronik kan basıncı yüksekliği, kalp damar hastalığı, böbrek yetersizliği, kalp yetersizliği, beyin kanamaları ve felç için ana risk faktörünü oluşturuyor."

Prof. Dr. Erol, "Ülkemizde erişkin nüfusun yüzde 31,2'sinde hipertansiyon mevcut. Yani her 3 erişkinden biri hipertansif. Yaşla görülme oranıysa giderek daha da artıyor, 70'li yaşlarda her üç kişiden ikisi hipertansif hale geliyor. Öte yandan hipertansiyondan muzdarip birçok insan semptomları olmadığından, hipertansiyona sahip olduğunun bile farkında değil. Maalesef çoğu zaman insanlar kalp krizi veya felç geçirdikten sonra bu acı gerçeği öğreniyor."

- "Kovid'e odaklanırken, kronik hastalıkların ciddiyetini göz ardı etmemeliyiz"

Prof. Dr. Erol, hastalığın teşhisindeki en önemli adımın tansiyon ölçümü olduğunun altını çizerek, dernek olarak "Değerini Bil Kampanyası"nı başlattıklarını, amaçlarının toplumda hipertansiyon tanı ve tedavi oranlarının artırılarak buna bağlı risklerin en aza indirilmesi olduğunu söyledi.

Pandeminin hipertansiyon üzerine de olumsuz etkilerinin olduğunun altını çizen Erol, "Kovid-19 tabii ki öncelikli mücadele alanımız ancak bu durum kronik hastalıkların, diğer ölüm nedenlerinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Türkiye ölüm istatistiklerine baktığımızda 2019'da tüm ölümlerin yüzde 37,1'inin dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla pandemiye odaklanırken diğer ölümcül kalp-damar sistemi hastalıklarını da unutmamamız gerekiyor." şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Mustafa Kemal Erol, pandemi sürecinin de hipertansiyon üzerindeki olumsuz etkilerine değinerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Kovid-19 pandemisi döneminde maalesef evlerde kapalı kalındı. Bu da hareketsizlik, ona bağlı kilo alma, obezite riskini beraberinde getirdi. Stres faktörü de maalesef arttı. Özellikle hipertansiyon görülme oranının zaten çok yüksek olduğu 65 yaş üstü grubu düşündüğümüzde, bir yılı aşkın süredir kısıtlamalardan dolayı evlerde kalınması, bu riskte daha da olumsuz etkilere neden olabilir. Bu yüzden hastalarımıza 'evde de olsanız hareket edin, kalori alımını artırmayın, kilo almayın, tuzsuz diyetinizi bozmayın tabi ki ilaçlarınızı da düzenli almaya devam edin. Kısıtlamanın olmadığı saatlerde maskenizi takarak, mesafenizi koruyarak yürüyüşlerinizi yapın, hareketsiz kalmayın' diyoruz. Ülkemizde güzel ve yerinde bir uygulama ile pandemi döneminde kronik hastalıkların ilaç raporları uzatıldı. Hastalarımız direkt olarak ilaçlarına ulaşabiliyorlar. Hipertansiyon hastalarımız ilaçlarını bırakmasınlar. Kan basınçlarını düzenli ölçtürsün, olağan dışı bir gelişme olduğunda ise hekimine başvursunlar."

Pandemki dönemindeki ağır şartlarda bunalan insanların moral düzeyinin yüksek olmasına dikkat çeken Doktor Neslisah Terzioğlu Ayhaber’e yaptıgı açıklamalarda, “Insanlarımızın çoğunu Covid-19 tedbirleri nedeni ile birbirine yaklaşmadığı, hatta evde yalnız kalmaya özen gösterdiği bu süreçte kendilerince tedbirler aldığını biliyoruz. Bir taraftan doğru olan bu tedbirler öte yandan insanlarımızın hiç te alışık olmadığı ağır bir kültürel yükü de beraberinde getiriyor. Çoklu aile yapılarında özellikle aile içi dayanışmanın önemli olduğu kültürümüzde ortaya çıkan ani pandemi tedbilerine uymak ağır da gelse bu süreci dikkatli bir şekilde götürmemiz gerek.” dedi. 

Bilindiği gibi pandemi sürecinde özellikle ileri yaştakilara kendi dilinde ve kültürel özellikleri konusunda bilgi sahibi olan hekimlerimiz birinci nesil insanlarımıza oldukça önemli moral desteği sunabiliyorlar.

Ali ve Nurcan Aydın iyi bir hekimin sadece ilaç ile değil öncelikle insanlara kültürel anlamda moral aşılayarak ta faydalı olabileceklerini belirterek, “Özellikle bu dönemde hastaların morallerini yüksek tutmalarına katki sağlıyoruz” dediler.
 
 

Covid-19 dönemini başlangıçta herkes birkaç aylık bir konu diye düşünürken birinci, ikinci ve üçüncü dalga, arkasından coğrafya ve ülkelere göre mutasyon konuları da çok konuşulmaya başlayınca insanların morali iyice bozuldu.

 

 

Yukarıdaki sözlerin sahibi Dr. Nurcan ve Ali Aydın çifti. Cana yakınlıkları kadar hastaları ile kurdukları empati ile de tanınan Doktor Aile Aydınlar hastalarına yakın davranarak onların dert ortağı olmuşlar. Dr. Ali Aydın bu konuda, “Bu dönemde hastalarımızın çocuğunun moral baglamında oldukça sıkıntılı bir süreçten geçtiğini farkediyorum. Düşünün korkutularak evde kalması gerektiğine inandırılan bir toplumun bireyleri, özellikle çok ileri yaşta ise inanın moral olarak çökmüş vaziyette bize geliyorlar. Verdiğim moral-motivasyon ve birkaç güzel söz ile bir an da olsa dertlerini unutuyorlar.

Toplum şu an gerçekten moral- güzel sözler ile ümit dolu mesajlar istiyor. Bu dönemde sadece Türk hastalar için değil, ileri yaştakilerin çoğuna moral aşılayacak psikolog da gerekli” diye konuşuyor.

 

 

Türk bayanlarin sadece doktoru değil, aynı zamanda Nurcan Ablası olan Dr. Nurcan Demirci Aydin da söze katılarak, “Bizim meslekte öncelikle hekimine güvenmelisin. Biz bu güveni fazlası ile saglamış olmalıyız ki hastalarımız ile çok samimi bir diyaloğumuz var. Ali Bey’in sözleri şu dönemde bir çok hasta için geçerli. Akşama kadar işten gelecek oğlunu ya da kızını bekleyen ileri yaştaki hastalarımızın bir çogunu inanın öncelikle tatlı sözler ile tedavi ediyorum. Bu günlerin baskısını her halleri ile üzerlerinde hissetttikleri belli. Bu dönemde onlara yanlarında olduğumuzu hissettirmemiz onlar için büyük önem taşıyor. Bir gün hepimizin yaşlanacağını düşündüğümüzde bunu bir sosyal sorumluluk ve geleneklerimizin bir parçası olarak ta düşünebiliriz.

Aydın Ailesi Türk folklörüne bağlılıkları ve kültüre olan tutkuları ile tanınıyorlar.

 

Eylül ayı sonlarında yapılacak  Almanya genel seçimleri için şimdiden yapılan spekülasyonlara rağmen otomobil sektörünün öncülerinden Hakan İnoğlu, “Biz iş dünyası olarak hep istikrara oy veririz. CDU mutlaka hükümette olmalı” dedi.
 
 
Almanya genel seçimlerinde ciddi bir siyasi potansiyel olarak görülen Türkiye kökenli seçmen üzerinden hesaplar yapılmaya başlanırken, sol partilerin göçmenlerden uzak kalan politikaları sonrası özellikle Tükiye kökenli seçmenlerin büyük çoğunluğunun ana ekol partilerde kalacağı belirtiliyor. 
 
Almanya piyasasında otomobil sektörünün önemli isimlerinden IG Holding CEO’su Hakan İnoğlu yaptığı açıklamada, “Biz işadamları için hangi partinin iktidarda olduğundan çok piyasalardaki stabil duruşun sürmesi ve geleceğe yönelik planlarımızı yapabilmemiz için bankaların bize gelip kredi teklif eder duruma gelmesi önemlidir. Sanıyorum bu da CDU liderliğinde kurulacak yeni koalisyon ile mümkün olabilecektir. İş Dünyası sırtını bir bakıma reel gerçekler üzerinden sermaye piyasalarına güvenebilmeli. Ayrıca CDU Başbakan adayı Armin Laschet’in sempatik duruş ve açıklamaları da Almanya iş piyasasına güven verip olumlu etki yaparken, Türk asıllı seçmenlerin de ciddi anlamda oylarını kazanabileceğine inanıyorum.
 
 
Bilindiği gibi Hakan İnoğlu uzun yıllardan bu yanan Hessen Bölgesinde eko-siyaset atmosferi çok iyi analiz edebilmesi ve meslektaşlarına bu bağlamda yol gösterebilmesi ile tanınıyor.
 
Okul yıllarının başarısını yüksek öğrenime taşıyan Türk Gençleri Türk Toplumunun başarı grafiğinin yükselmesine ciddi anlamda katkı sağlıyorlar.
 
60’lı yıllarda Erzurum’dan Almanya’ya gelen Sağlam Ailesi’nin 3. nesil torunu İlknur Sağlam en iyi okulu bitirerek en iyi öğrenimi aldı ve hedefini o kadar yüksekten seçti ki, yukarıya nerdeyse kendisi için sınır çizemeyecek kadar da bir öz güvenin sahibi  olduğunu belirtti. Tıp fakültesini başarı ile bitiren İlknur Sağlam, Fürth Şehir Hastanesi’nin Kardiyoloji bölümünde görev yapıyor.
 
Zaman zaman Türk gençlerine eğitim konusunda açıklamalarda bulunan Sağlam, “Bizim gençlerimiz gerçekten çok zeki. Ancak ailelerin gençlerimiz ile çok küçük yaşlardan itibaren ilgilendiklerini maalesef söyleyemem. İlkokulda iyi aile desteği alan her çocuk kesinlikle iyi bir meslek sahibi olur. Çünkü temel orada atılıyor ve zihin o zaman çalışmaya başlıyor” şeklinde konuşarak ailelere mesaj verdi.
 
Ailesinin kendisinde eğitim konusunda destek verdiği için derslerde ve okulda zorluk çekmediği için hekimlik mesleğini başarı ile sürdürdüğünü belirten İlknur Sağlam, “Çalıştığım hastane’de her milletten hastaya şifa dağıtmaya çalışırken arkadaşlarım ile çok iyi uyumlu bir ekip çalışması yapıyorsam, bu ailemin bana küçücük yaşlarda verdiği eğitimdendir” diyerek Türk ailelere çocuklarını yalnız bırakmadan dersleri ile bir arkadaş gibi ilgilenmelerini istedi.
 
İlknur Sağlam insanlarla çalıştığı kurumda mesleki konularda faydalı olmaya çalıştığını belirterek, “İnsanlara en çok yardım, kendini en iyi yetiştirerek çalıştığı alanda iyi iş, iyi sanat ve iyi mesleğe sahip olup bunu başka insanların faydasına kullanabilmektir. Şu anki işyerim olan  Fürth Şehir Hastanesi Klinikum Fürth’de zaman zaman dile tam hakim olamayan veya bu alanda yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımız olduğunda onlara da elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Çünkü biz doktorların ilk hedefi insanlara yardımcı olmaktır. Gençler her alanda iyi eğitim aldığında bu ülkedeki iş ve meslek pazarında kendilerine iyi yer bululurlar. İyi Almanca öğrenip iyi bir eğitime sahip olanlar ilerisi için kesinlikle endişeye kapılmasınlar, onlar iyi bir yolda ve hayatta başarıyı mutlaka yakalayacaklardır” şeklinde konuştu.
 
İlknur Sağlam, doğum yeri olan Unterfranken bölgesindeki Miltenberg şehrinde arkadaşları ile sürekli diyalogda olduğunu belirterek onların da genç nesillere eğitim konusunda belli tavsiyelerde bulunduklarını belirtti.
Resim: www.klinikum-fuerth.de
Ende Dezember 2020 ging es los: Die ersten Bürger*innen bekamen in Stadt und Landkreis Würzburg einige der wenigen Impfdosen verabreicht. Konnten die Verantwortlichen für das Impfmanagement zu Beginn immer nur wenige Hundert Impftermine freigeben, sind es mittlerweile Tausende. In den beiden Impfzentren von Stadt und Landkreis Würzburg wurden insgesamt 78.652 Impfungen verabreicht. 58.006 Personen erhielten hier ihre Erstimpfung, 20.645 Personen wurden bereits zum zweiten Mal geimpft (Stand 29. April 2021). Die Impfkampagne gewinnt somit auch in der Region an Tempo – trotz verschiedener Probleme, die zwischendurch unvorhergesehen eingetreten sind (Impfstopp, kurzfristig stornierte Lieferzusagen).
 
Antworten auf derzeit häufig gestellte Fragen der Bürger*innen finden Sie im Folgenden:
 
In welcher Priorisierungsgruppe finden derzeit Impfungen statt?
Die Impfungen finden im Impfzentrum auf der Talavera zurzeit noch in der Priorisierungsgruppe 2 statt. Im Impfzentrum Giebelstadt werden je nach Impfbereitschaft und Anzahl der Impfberechtigten der Priorisierungsgruppen 1 und 2 bereits Personen der Priorisierungsgruppe 3 geimpft.
 
Welche Rolle spielen noch Personen der höchsten Priorisierung („Prio-Gruppe 1“)?
Nicht alle Personen, die der ersten Priorisierungsgruppe angehören, haben sich zum Start der Impfkampagne für eine Impfung entschieden. Täglich gibt es deswegen neue Registrierung von Impfwilligen der Prio-Gruppe 1. Dies führt dazu, dass jeden Tag auch weiterhin Bürger*innen der höchsten Priorisierungsgruppe in den Impfzentren geimpft werden. Diese Anzahl schwankt täglich zwischen zwei- und dreistelligen Werten.
 
Die Impfpriorisierung soll im Juni aufgehoben werden. Würde das den Verwaltungsaufwand in den Impfzentren erhöhen oder reduzieren?
Wenn die Impfung der Priorisierungsgruppen 1 bis 3 nahezu abgeschlossen wäre, könnte der Verwaltungsaufwand für die Bürger*innen und das Verwaltungspersonal erheblich reduziert werden. Voraussetzung ist jedoch, dass die Impfzentren ausreichend Impfstoff zugeteilt bekommen, um eine schnelle Durchimpfung aller Alters- und Berufsgruppen zu erreichen.
 
Andere Landkreise begannen früher mit der Impfung von Personen der Prio-Gruppe 3. Wie kommt das?
Insbesondere im städtischen Umfeld ist die Dichte an Personen der höchstpriorisierten Gruppe sehr hoch – darunter fallen Bürger*innen über 80 und medizinisches Personal sowie verschiedene Berufsgruppen. Die Alters- und Bevölkerungsstruktur einer Region hat somit auch immer Auswirkungen auf den Impffortschritt.
 
Hinzu kommt, dass die Impfbereitschaft auch teilweise sehr unterschiedlich ist. So können sich ländlich geprägte Regionen in den jeweiligen Impffortschritten von städtischen Gebieten durchaus unterscheiden.
 
Wie viele registrierte Personen warten derzeit noch auf einen Impftermin in Stadt und Landkreis Würzburg?
Derzeit warten knapp 72.000 Personen auf einen Impftermin (Stand 29. April morgens). Michael Dröse, einer der beiden Verwaltungsleiter der Impfzentren, appelliert an die Bürger*innen, Mehrfachregistrierungen auszubessern. Immer wieder komme es vor, dass Personen zwei, drei oder auch vier Registrierungen mit den gleichen Daten anlegen. Dies erschwert die Arbeit der Mitarbeiter*innen in den Impfzentren und verfälscht statistische Auswertungen. Zudem bittet er Personen, die eine Impfung bei ihrem Hausarzt bekommen haben, Registrierungen für eine Impfung in den Impfzentren zu löschen.
 
Ein Gerücht behauptete, dass Privatversicherte bei Impfungen bevorzugt werden. Fragen die Mitarbeiter*innen des Impfzentrums, wie der Impfwillige versichert ist?
Nein, das ist für die Impfung im Impfzentrum unerheblich. Eine Versichertenkarte ist beim Check-In auch nicht vorzulegen.Die Frage nach der Kassenzugehörigkeit wird bei der Registrierung im Impfportal auch nicht gestellt.
 
Können Impfwillige einen Impfstoff aussuchen?
„Nein, eine Wahl des Impfstoffs ist nicht möglich“, informiert Michael Dröse. „Der Anspruch auf eine Corona-Schutzimpfung beinhaltet nach der Corona-Impfverordnung weiterhin nicht das Recht, den Impfstoff eines bestimmten Herstellers zu wählen“, so Dröse weiter. Nachdem AstraZeneca nur noch für Menschen über 60 empfohlen wird, hat die Landesregierung entschieden, das Vakzin in den Impfzentren nicht mehr für die Erstimpfung zu verspritzen. Erstimpfungen mit Astra Zeneca sind nur noch in Arztpraxen vorgesehen.
 
Wer bezahlt die Impfungen im Impfzentrum?
„Die Impfung ist für die Impfwilligen kostenlos“, betont Michael Dröse. Der Bund beschafft, verteilt und finanziert alle Impfstoffe, die in Deutschland zum Einsatz kommen. Die Kosten für den Aufbau und die Organisation der Impfzentren tragen die Länder (die Kommunen – beispielsweise Stadt und Landkreis Würzburg – finanzieren diese vor).

Geschwollene oder juckende Augen, ständiges Niesen oder gar Atemnot – Allergiker haben derzeit mit verschiedenen Symptomen zu kämpfen, denn es fliegen wieder allerlei Pollen durch die Luft. „Bei Menschen mit Allergien kommt es zu einer Überreaktion des Immunsystems. Es identifiziert Fremdstoffe, die eigentlich vollkommen harmlos sind, als schädliche Eindringlinge“, erklärt Alexander Pröbstle, Direktor der AOK in Würzburg. Das Immunsystem versucht daher, die Allergene aus Pollen abzuwehren.  

Wichtig: Den Auslöser ermitteln
Wissenschaftler gehen davon aus, dass beim Allergiegeschehen sowohl Gene als auch Umwelteinflüsse eine Rolle spielen könnten. Wenn es in der Familie bereits Allergiker gibt, ist das Risiko erhöht, selbst darunter zu leiden. Aber auch Luft-Schadstoffe wie Autoabgase in den Städten können Allergien begünstigen. „Betroffene sollten zunächst durch einen Allergietest die Auslöser identifizieren lassen, bevor sie Maßnahmen ergreifen“, so Alexander Pröbstle.Allgemeinmediziner oder Allergologen führen dafür meist einen sogenannten Pricktest durch. Bei diesem trägt man kleine Tropfen mit Allergenlösungen auf die Innenseite des Unterarms auf und bringt sie durch winzige Nadelstiche unter die Haut. Eine allergische Reaktion zeigt sich nach etwa 15 bis 20 Minuten, wobei sich an der Einstichstelle kleine rote Pusteln bilden.
 
Allergene meiden
Sobald die Betroffenen wissen, worauf sie allergisch reagieren, sollten sie im ersten Schritt versuchen, den Auslösern aus dem Weg zu gehen. Ein Pollenflugkalender kann dabei hilfreich sein. Seit Kurzem kann man den Pollenflug jeweils aktuell im Internet abfragen, z.B. unter www.pollenflug.bayern.de , oder sich mit Hilfe einer App auf dem Laufenden halten. Bei Pollen gilt als Faustregel: Auf dem Land ist die Pollenkonzentration morgens bis mittags am höchsten, in der Stadt eher am Abend. „Der Deutsche Allergie- und Asthmabund empfiehlt, gezielt zur richtigen Tageszeit zu lüften, um Beschwerden zu verringern“, so der AOK-Chef. Grundsätzlich ist es hilfreich, die Wohnung von Allergenen freizuhalten. So sind Parkett, Laminat oder Fliesen besser geeignet als Teppichboden. Auf ihnen können sich Pollen weniger festsetzen, auch weil sie leichter zu reinigen sind. Ein weiterer Tipp: Pollen bleiben meistens an den Haaren haften. Daher hilft es für eine unbeschwerte Nachtruhe, vor dem Schlafengehen die Haare zu waschen, damit sich die Allergene nicht auf dem Kopfkissen verteilen. 
 
Symptome und Ursachen bekämpfen
Wer besonders stark an Heuschnupfen leidet, kann nach Rücksprache mit dem behandelnden Arzt Medikamente wie etwa Antihistaminika einnehmen. Manchmal helfen auch schon Nasenspray und Augentropfen, um Schleimhäute abschwellen zu lassen oder Juckreiz zu mindern. Allergiker sollten zusammen mit ihrem Hausarzt oder Allergologen auch beratschlagen, ob in ihrem Falle eine Hyposensibilisierung in Betracht kommt. Dabei bekommt der Patient üblicherweise über einen längeren Zeitraum hinweg den Allergieauslöser in steigender Dosierung verabreicht. Dadurch gewöhnt sich das Immunsystem an den Stoff und die Reaktionen schwächen sich ab oder verschwinden. 
Die Erkrankung ist selten, doch unentdeckt kann sie einen schweren und so-gar tödlichen Verlauf nehmen: Etwa ein Prozent der Bevölkerung leidet unter Lungenhochdruck – viele Betroffene sind erkrankt, ohne es zu wissen. „Weil Symptome falsch gedeutet werden, wird die Diagnose oft nicht rechtzeitig, sondern erst in einem fortgeschrittenen Stadium gestellt“, beklagt Prof. Dr. Joachim Ficker, Chefarzt der Klinik für Innere Medizin 3, Schwerpunkt Pneumologie, am Klinikum Nürnberg mit Blick auf den „World PH Day“ am 5. Mai. Der Tag, der der Erkrankung „Pulmonale Hypertonie“ gewidmet ist, ist Anlass für die Spezialisten des Klinikums Nürnberg, die Aufmerksamkeit auf diese schwere Erkrankung zu richten. 
 
Patientinnen und Patienten mit Lungenhochdruck klagen über Luftnot bei Be-lastung, Abgeschlagenheit oder Müdigkeit. Weil diese Symptome auch bei vie-len anderen Erkrankungen auftreten können, kann die pulmonale Hypertonie leicht übersehen oder als „Trainingsmangel“ fehlgedeutet werden. 
Dies führt leider häufig dazu, dass die Diagnose Lungenhochdruck erst mit Ver-zögerung festgestellt wird, oft erst im fortgeschrittenen Krankheitsverlauf. „Ein rasches Erkennen der Erkrankung ist aber für die Betroffenen überlebenswich-tig. Insbesondere für die seltenen Formen des Lungenhochdrucks, welche ei-nen schwerwiegenden und raschen Krankheitsverlauf haben. Vor allem junge Menschen zwischen dem 20. und 40. Lebensjahr sind von dieser schweren Form betroffen“, sagt Prof. Dr. Ficker. 
 
Der Körper bekommt zu wenig Sauerstoff 
Circa ein Prozent der Menschen in Deutschland leidet an Lungenhochdruck. 
„Das ist eine chronische Erhöhung des Blutdrucks im Lungenkreislauf. Dort wird das sauerstoffarme Blut von der rechten Seite des Herzens in die Lungen geführt und durch die Atmung wieder mit Sauerstoff angereichert“, erläutert Oberärztin Dr. Friederike Klenner, die die pulmonale Hypertonie-Ambulanz im
„Ein dauerhaft erhöhter Blutdruck im Lungenkreislauf führt zu Veränderungen der Lungenarterien und der rechten Seite des Herzens. Dadurch ist die Versor-gung des Körpers mit ausreichend Sauerstoff gestört, und es kommt zu einer zunehmenden Atemnot der Betroffenen“, fährt Dr. Klenner fort. 
 
Die Folgen können dramatisch sein: Lungenhochdruck führt zu einer chroni-schen Belastung des rechten Herzens. Wird dieser Zustand nicht rechtzeitig er-kannt und behandelt, ist eine Schwäche der rechten Herzkammer die Folge, die innerhalb weniger Jahre zum Tod führt. 
 
Vielfältige Ursachen der Erkrankung 
„Die Ursachen für Lungenhochdruck können ganz unterschiedlich sein. 
Meistens liegt eine Erkrankung der linken Herzseite zu Grunde. So kann Lun-genhochdruck zum Beispiel in Folge von Herzklappen-Erkrankungen auftre-ten“, sagt Dr. Klenner. Aber auch andere Krankheiten können Lungenhoch-druck verursachen: COPD, die chronisch obstruktive Lungenerkrankung, aber auch Lungenfibrosen und wiederkehrende Lungenembolien, also Blutgerinnsel in den Lungengefäßen, sind bekannte Ursachen. 
Nicht so häufig, dafür aber schwerwiegender im Krankheitsverlauf ist die Ent-wicklung eines Lungenhochdrucks aufgrund einer Bindegewebserkrankung. Auch in Verbindung mit einem angeborenen Herzfehler, einer HIV-Infektion oder aufgrund bestimmter Medikamente kann Lungenhochdruck auftreten. In seltenen Fällen findet sich keine Ursache der Erkrankung. 
Aufgrund dieser Ursachenvielfalt wurde der Lungenhochdruck in fünf unter-schiedliche Klassen eingeteilt. „Diese Klassifizierung ist sehr wichtig, da für ver-schiedene Formen des Lungenhochdrucks unterschiedliche Therapieformen zur Verfügung stehen“, so Dr. Klenner. 
 
Gute Behandlungsmöglichkeiten bei früher Diagnose 
In den letzten 20 Jahren haben sich die Therapieoptionen für bestimmte For-men des Lungenhochdrucks verändert. Es stehen heute mehrere Präparate aus fünf Wirkstoffgruppen zur Verfügung. Auch operative Therapieverfahren sind für spezielle Formen des Lungenhochdrucks etabliert. Durch diese Ent-wicklungen haben sich die Lebenserwartung und die Lebensqualität der Be-troffenen deutlich gesteigert. Voraussetzung ist aber eine genaue Diagnose-stellung und die richtige Klassifikation der Erkrankung. Seite 3 von 3 
 
Experten in der Ambulanz am Klinikum Nürnberg 
Aufgrund dieser Komplexität in Diagnostik und Therapie sollten sich Patientin-nen und Patienten bei Verdacht auf Lungenhochdruck bei Ärzten vorstellen, die Erfahrung in der Diagnostik und Therapie von Lungenhochdruck haben. 
Ausgewiesene Expertise bei Diagnostik und Therapie von Lungenhochdruck hat das Team der pulmonalen Hypertonie-Ambulanz (ASV pulmonale Hyperto-nie) im Klinikum Nürnberg Nord, Medizinische Klinik 3, Schwerpunkt Pneumo-logie. 
 
Die Ambulanz ist via E-Mail unter Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! und telefo-nisch unter 0911/398-114290 erreichbar. Sprechstunden sind Dienstag und Mittwoch von 8 bis 13 Uhr. 
 
Die einzige Voraussetzung für eine Behandlung ist eine Krankenversicherungs-karte und eine Überweisung durch den Hausarzt oder Facharzt. 
 
Weitere Informationen unter: 
Ambulante Spezialfachärztliche Versorgung (ASV) Pulmonale Hypertonie (klini-kum-nuernberg.de) 
Das Klinikum Nürnberg ist eines der größten kommunalen Krankenhäuser in Deutschland und bietet das gesamte Leistungsspektrum der Maximalversorgung an. Mit 2.206 Betten an zwei Standorten (Klinikum Nord und Klinikum Süd) und 7.000 Beschäftigten versorgt es knapp 100.000 stationäre und 170.000 am-bulante Patienten im Jahr. Zum Klinikverbund gehören zwei weitere Krankenhäuser im Landkreis Nürn-berger Land. 
 
Die Paracelsus Medizinische Privatuniversität in Nürnberg wurde 2014 gegründet und ist zweiter Standort der Paracelsus Medizinischen Privatuniversität in Salzburg. In Nürnberg werden jährlich 50 Me-dizinstudierende ausgebildet. Das Curriculum orientiert sich eng an der Ausbildung der amerikanischen Mayo-Medical School. Die Paracelsus Medizinische Privatuniversität kooperiert zudem mit weiteren wis-senschaftlichen Einrichtungen im In- und Ausland. 

Oğul Mehmet Alparslan Çelebi annesinin vefatını Facebook‘daki hesabından dokunaklı bir yazı ile duyurdu. „Çok çektin, ama hep şükrettin“ diye duygularını dile getirdi.


Musa Serdar Çelebi ile sevgili eşi Siret Çelebi Berlin'deki Türk Günü programında, eleleydiler. Adnan Öztürk'ün objektifine böyle gülümsediler.

Türk Federasyon ve ATİB eski Genel Başkanı Musa Serdar Çelebi‘nin eşi Siret Çelebi vefat etti. Siret Çelebi, yaklaşık iki senedir yakalandığı amansız hastalıkla mücadele ediyordu. Son haftalarda da yoğun bakımda tedavi görüyordu.

 

ÇOK ÇEKTİN AMA HEP ŞÜKRETTİN

Annesi Siret Çelebi‘nin vefat haberini Facebook‘daki sayfasında arkadaşlarıyla paylaşan Mehmet Alparslan Çelebi, „Canım annem. İlk nefesimde senin kollarındaydım. Son nefesinde sen benim kollarımda. Derin uyuyordun sonra cuma vakti gözlerini açtın bize tebessüm ettin. Kelime-i şehadet getirdin ve gözlerini kapattın. İki sene çok çektin ama hep şükrettin. Allah şehadetini kabul etsin. Allah cennetinde kavuştursun.“ diye yazdı.

FRANKFURT (Öztürk)