Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, Kurban Bayramı münasebetiyle mesaj yayınladı.

DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, Kurban Bayramı münasebetiyle yayınladığı mesajda, “Bayramlar, birlik ve beraberlik bağlarımızı güçlendiren, kaynaşma ve dayanışma günleridir. ‘Bayram’ dendiğinde akıllara ilk olarak ‘sevinçli günler’ gelse de özellikle Kurban Bayramı’nda gönül dünyamızı tarifi pek mümkün olmayan bir hüzün ve duygusallık da kaplar.” dedi.

Kuzey, mesajında şu ifadelere yer verdi:

Kurban, tefekkür edip ders almasını bilen herkesi adeta geçmişe bir yolculuğa çıkarır. Kurban bizi evvela, Allah’a yaklaşmak için adanan o ilk kurban hadisesine, Hz. Âdem zamanına götürür. Allah’a yaklaşma çabası, insanlığın ilk dönemlerinden beri var olan bir olgudur. Hz. Âdem’in iki evladı da Allah’a yaklaşmak maksadıyla birer kurban sunmuş; birinin kurbanı kabul edilmiş, diğerinin ise kabul edilmemiştir. Kurbanın kabul edilip edilmeme gerekçesi ‘takva’ kavramında gizlidir. “Allah ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder.” (Maide, 5/27) ayeti, Allah’a yaklaşma çabasının en temel şartının sorumluluk bilinci ve farkındalık şuuru olduğunun göstergesidir.

Takva, içerisinde birçok farklı özelliği taşıyan geniş bir anlam yelpazesine sahip bir kavramdır. Takva kavramının içinde Allah’a inanıp güvenmek, O’na kayıtsız şartsız teslim olmak vardır. Takva kavramının içinde yanlışlardan uzaklaşma çabası ve gayreti vardır. Takva kavramının içinde içtenlik, samimiyet, vicdan ve gönüllülük vardır. Bir işte gönül varsa, o işte hayır vardır, bereket vardır. Kurban, işte böylesi bir takva bilinci neticesinde kulu Rabbine yaklaştıracaktır.

Kurban, bizleri aynı zamanda Hz. İbrahim ailesinin yaşadığı zamana doğru da bir yolculuğa çıkarır. Bu günler, kendimizi canıyla sınanan Hz. İsmail’in yerine koyacağımız günlerdir. Bu günler, kendimizi evladıyla sınanan Hz. İbrahim’in yerine koyacağımız günlerdir. Bu günler kendimizi, hayatı boyunca mücadele verdiği sevdiklerinden Allah için vazgeçmeyi göze alan Hz. Hacer’in yerine koyacağımız günlerdir. Ramazan Bayramı’nda empati yaparak girdiğimiz gibi, Kurban Bayramı’na da empati yaparak girelim. Teslimiyet sınavından geçen o örnek İbrahim ailesinin zorlu fedakârlıklarını kısmen de olsa hayatımızda hissetmeye çalışalım.

Tarihsel süreçte insanlık, kulluk ettiği “tanrısı” için farklı adak ve sunaklar sunmuştur. Hatta bazı coğrafyalarda farklı beklentiler elde etmek için insanların dahi canına kıyılmıştır. Yüce Allah, yapılagelen bu sapkın ve yanlık uygulamaları, dünyada kabul edilen üç semavi dinin ortak peygamberi Hz. İbrahim üzerinden sonlandırmak istemiştir. Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmek için yere yatırdığı sırada, onun canına bedel olarak bir kurbanlığın verilmesi (Saffat, 37/107), tüm insanlığa aslında şu muhteşem ilkeleri hatırlatmaktadır: “Allah’a yaklaşmak istiyorsanız, bunu insan canına kıyarak yapamazsınız! Allah’a yaklaşmak istiyorsanız, insan yaşamını kolaylaştırmalı, insan için hayat olmalısınız! Bolluk bereket istiyorsanız, darda kalana ferahlık, derdi olana derman olmak zorundasınız!”

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DITIB) olarak, işte bu bilinç ve heyecanla kırk yıldır insanlığa hayat olmak için canla başla mücadele ediyor; şehir şehir, ülke ülke, kıta kıta dolaşıyor, koşturuyoruz. Dünyanın farklı coğrafyalarında mağdur, mazlum ve muhtaç coğrafyalarına umut olmak için çaba sarf ediyoruz. Allah nasip ederse bu yıl da “Kurbanını Paylaş, Kardeşinle Yakınlaş” ilkesiyle 80’den fazla ülke, yüzlerce farklı bölgede insanlık için canla başla mücadelemizi sürdüreceğiz. Yükümüzün ağır, yolumuzun uzun olduğunu biliyoruz. Rabbimizden aldığımız güç, sizlerden aldığımız destekle insanlık için umut olmaya devam edeceğiz. Rabbim, her birimizi ‘takva’ bilinciyle hareket eden, vicdan sahibi, duyarlı insanlar kılsın. Rabbim, kendimizi yanlışlardan koruyan, hayatı sorumluluk bilinciyle güzelleştirenlerden eylesin.

Bu vesileyle 16 Haziran 2024 Pazar günü idrak edeceğimiz Kurban Bayramının hayırlara, iyiliklere ve güzelliklere vesile olmasını temenni ediyor; bayramın gönlümüze, yuvamıza, komşularımıza, ülkemize ve tüm dünyamıza barış, huzur ve mutluluk getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.”

 

Neuwahlen beim Stadtmarketingverein „Würzburg macht Spaß“ 

(Würzburg) Am Di., 11.06.2024 fand die jährliche Mitgliederversammlung des Stadtmarketings „Würzburg macht Spaß“ e.V. im Burkardushaus Würzburg statt. Bei dieser standen u.a. die turnusmäßigen Neuwahlen von Vorstand und Beirat auf der Tagesordnung. Ebenso wurden die Aktivitäten der vergangenen Monate dargestellt. 

Der bisherige Vorsitzende Joachim Beck (expert Beck) informierte, dass er satzungsgemäß nicht mehr für ein Amt im Vorstand antreten könne. Als Nachfolger haben die anwesenden Mitglieder einstimmig den bisherigen Stellvertreter Florian Volk (Allianz Generalvertretung Volk) zum neuen 1. Vorsitzenden des Stadtmarketingvereins gewählt, Stellvertreter sind Joachim Schulz (Posthalle) und neu Johannes Heller (Immo Heller). Weiterhin im Vorstand vertreten sind weiterhin Sabine Wolfinger (Spielzeugwiese) und Fabian Steigerwald (Funkhaus Würzburg) – neu im Vorstand ist Maximilian Schlier (Schlier). Ebenfalls weiterhin im Vorstand bleibt der Stadtbeauftragte André Hahn (Stadt Würzburg, Fachbereich Wirtschaft, Wissenschaft, Standortmarketing), der von Oberbürgermeister Christian Schuchardt erneut als städtischer Vertreter entsandt wurde. 

In den Beirat wählten die Mitglieder Claudia Amberger-Berkmann (Hotel Amberger), Ellen Braun (work&feelgood Institut für Workstyle), Silke Gräfin Falco di Torre Pellice (Silkhair day spa), Kai-Uwe Hampel (Hugendubel), Ansgar Latzel (Latzel Schneidwaren/Schuchbauer), Armin Lediger (lediger consulting) und Karolin Zientarski (Green Express Logistic). 

Oberbürgermeister Christian Schuchardt entsandte für die Stadt Würzburg seinen persönlichen MItarbeiter Jacek Braminski und Thomas Herrmann, den neuen Leiter des Fachbereichs Wirtschaft, Wissenscharft und Standortmarketing. Vervollständigt wird der Beirat durch die Ehrenmitglieder Karl-Heinz Metzger (Schaufenster Semmelstraße), Peter Hülsemann (Confiserie Hülsemann, Segafredo Café-Bar), Günter Severin (Männermode Severin, Gründungsmitglied), Bernd Mars (Stahlwaren Mars, Gründungsmitglied) und Paul Zöller (Main-Post, i.R.). Als Kassenprüfer wurden Teresita Seib (Fotogalerie Seib) und Thomas Wenzel in ihrem Amt bestätigt.

Nach einer emotionalen Verabschiedung des scheidenden Vorstandsvorsitzenden Joachim Beck und der bisherigen Sprecherin der Beirats Andrea Werner, konnte Geschäftsführer Wolfgang Weier für das Geschäftsjahr 2023 für das Stadtmarketing eine erfreuliche Bilanz ziehen. Mit seinem Rückblick über die letzten 12 Monate bedankte er sich bei Vorstand und Beirat für die allzeit hervorragende Zusammenarbeit und das ehrenamtliche Engagement. 

Lobende Worte gingen vom Vorsitzenden Joachim Beck an die kollegiale Zusammenarbeit mit der Stadt Würzburg und ihrem Oberbürgermeister Christian Schuchardt, der sich gerade seit der Corona-Pandemie und ganz besonders in den letzten Wochen sehr für die Belange der Würzburger Innenstadt und ihrer Unternehmer eingesetzt hat. Schatzmeister Florian Volk stellte in seinem Bericht hocherfreut fest, dass sich die Mitgliederzahl des Stadtmarketingvereins in den vergangenen 10 Jahren deutlich mehr als verdoppelt hat, während sich der Umsatz sogar vervierfacht hat. 

Auch der CityGutschein erfreut sich weiterhin großer Beliebtheit. Diese verkaufsfördernde und kaufkraftbindende Maßnahme konnte auch 2023 wieder über 2 Millionen Euro an den Wirtschaftsstandort Würzburg binden. Damit ist der Würzburger Citygutschein der sechststärkste in Deutschland und nach wie vor bei Unternehmen eine beliebte Geschenkmöglichkeit an ihre Mitarbeitenden. 

Bildunterschriften (von links nach rechts) / Fotografin: Daniela Rosengarth:
Maximilian Schlier (Schlier), Johannes Heller (Immo Heller), Fabian Steigerwald (Funkhaus Würzburg), Joachim Schulz (Posthalle), Andre Hahn (Stadt Würzburg FB WWS), Florian Volk (Allianz Generalvertretung Volk), Sabine Wolfinger (Spielzeugwiese), Wolfgang Weier (Geschäftsführer). 

Profil des Stadtmarketing „Würzburg macht Spaß“ e.V.:
Das Stadtmarketing „Würzburg macht Spaß“ e.V. ist ein Zusammenschluss von gegenwärtig rund 300 Händlern, Gastronomen, Dienstleistern und Kulturschaffenden in Würzburg. Das Stadtmarketing soll den Wirtschaftsstandort Würzburg nachhaltig stärken und erreicht dieses Ziel durch Eventmanagement (z.B. Organisation von Stadtfest, verkaufsoffenem Sonntag, Shoppingnacht u.a.) und durch die Entwicklung von Kundenbindungsinstrumenten (z.B. Citygutschein Würzburg, Einkaufsführer u.a.). Daneben vertritt „Würzburg macht Spaß“ die Interessen seiner Mitglieder gegenüber Kommunalpolitik, Stadtverwaltung und anderen Vereinen und Verbänden. 

BORGO EGNAZIA (AA) - Dünyanın sanayileşmiş 7 büyük ekonomisini bir araya getiren G7 Liderler Zirvesi, dönem başkanı İtalya’nın Borgo Egnazia beldesinde başladı.

ABD, Almanya, İngiltere, Japonya, Fransa, Kanada ve İtalya'dan oluşan G7 ülkeleri, AB liderlerinin de katılımıyla 50. G7 Liderler Zirvesi için Borgo Egnazia’da bir araya geldi.

Zirvenin başlangıcı, ev sahibi İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'nin konuklarını tek tek karşılaması ve aile fotoğrafı çektirilmesiyle yapıldı.

Aile fotoğrafından önce ABD Başkanı Joe Biden'ın yaklaşık 20 dakika gecikmeli gelmesi dikkati çekti. Başbakan Meloni, Biden için uzun süre ayakta beklerken, foto muhabirleri ve kameramanlarla birlikte öz çekim yaptı.

Aile fotoğrafının ardından liderler, daha sonra zirvedeki ilk oturumlarına geçti ve burada Afrika, iklim değişikliği ve kalkınma konularını ele almaya başladı.

İtalya Başbakanı Meloni, G7 oturumlarının açılışında yaptığı konuşmada, G7’nin kapalı kutu değil, dünyaya açık değerler sunan bir mekanizma olduğunu belirterek, "Yapılacak çok iş var ama eminim ki bu 2 günde somut ve ölçülebilir sonuçlar üretebilecek bir tartışma yürütebileceğiz." dedi.

G7 liderlerinin, ikinci oturumda, Orta Doğu’daki gelişmeleri değerlendirmesi ve daha sonra da Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin katılımıyla Rusya-Ukrayna Savaşı'nın üzerinde durması bekleniyor.

Zirvenin ilk gününde, etraflıca ele alınacak konulardan olan Rusya-Ukrayna Savaşı bağlamında, Ukrayna’ya desteğin artırılması ve dondurulan Rus varlıklarının gelirlerinin Ukrayna’nın toparlanmasına yönelik kullanılması tartışılacak.

G7 ülkeleri, daha önce bakan düzeyinde ele aldıkları dondurulan Rus varlıkları konusunda nihai anlaşmaya varamamıştı. Bu konuda zirve öncesinde ABD ve Fransa’dan bazı çözüm sinyalleri kaydedildi.

G7 liderleri, zirvede, ilk günün oturumlarının ardından akşam İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella tarafından Brindisi kentindeki Svevo kalesinde verilecek yemekte ağırlanacak.

- Sonuç bildirisine ilişkin bazı bilgiler

G7 Liderler Zirvesi’nin ardından yayımlanacak sonuç bildirisine ilişkin de bazı bilgiler İtalyan basınına sızdı.

İtalyan ANSA ajansının kaynaklara dayandırdığı haberinde, G7 ülkelerinin, Ukrayna ya da İsrail saldırısı altındaki Gazze’ye yönelik konularda bildiride yer alacak ifadeler konusunda büyük oranda anlaştığını ancak yedili grupta anlaşmazlığın “kürtaja etkili ve güvenli erişimin garanti edilmesinin önemi” hususunda çıktığını yazdı.

Bu atfın özellikle Fransa ve Kanada tarafından istendiği ancak dönem başkanı İtalya’dan kaynakların, bu konuda müzakerelerin sürdüğüne dikkati çektiği kaydedildi.

- G7'nin ortaya çıkışı

1970'lerin enerji krizi, resesyon ve yüksek enflasyon gibi makroekonomik sorunlarına cevap olarak 1975'te oluşturulan G7'de, ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya ve Japonya yer alıyor.

"Modası geçmiş ülkeler grubu" olmakla da eleştirilen G7'nin ajandasında sadece ekonomik sorunlar bulunmuyor. Dış politika, jeopolitik çatışmalar ve güvenlik de grubun ajandasında önemli yer tutuyor.

G7, 1975'ten bu yana ekonomik politikaları ve güncel konuları ele almak için her yıl bir ülkenin ev sahipliğinde toplanırken, zirvenin gündemi o yılın koşullarına göre belirleniyor.

Dünya nüfusunun yüzde 10'u (yaklaşık 800 milyon) G7 ülkelerinde yaşıyor. Küresel GSYH'nin yaklaşık yüzde 40'ını oluşturan G7 ülkelerinin, küresel ticarete ve uluslararası finans sistemine hakim olması dikkati çekiyor.

Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılmasından sonra G7'ye düzenli olarak katılan Rusya'nın 1998'de gruba resmi üye olmasıyla G8 oluşturuldu ancak bu uzun ömürlü olmadı. Rusya, 2014'te Ukrayna'ya ait olan Kırım Yarımadası'nı ilhak ettikten sonra G8 grubundan çıkarıldı.

Dünyanın ikinci büyük ekonomisine ve en büyük nüfusuna sahip Çin'in ve dünyanın ikinci büyük nüfusuna sahip Hindistan'ın G7 üyesi olmaması dikkati çekiyor.

Ev sahibi ülke; grup içinde olmayan ülkeleri, bölgesel ve diğer uluslararası organizasyonları zirveye davet edebiliyor. AB, G7 üyesi olmamasına karşın yıllık liderler zirvesine sürekli katılıyor.

ESKİŞEHİR (AA) - Sakarya'nın Adapazarı ilçesinde yaşayan 55 yaşındaki Galip Alaylı, 10 senedir mücadele ettiği Parkinson hastalığı kaynaklı şikayetlerini, Eskişehir Şehir Hastanesi'nde uygulanan beyin pili ameliyatı sayesinde büyük ölçüde geride bıraktı.

Beyin sinir hücre hasarından dolayı elde titreme ile başlayan, kas sertliğinin yanı sıra denge kaybı gibi belirtiler gösteren hastalığa yakalanan Alaylı, el titremesi nedeniyle gündelik hayatını sürdürmekte zorlandı.

Eskişehir Şehir Hastanesi'nde beyin pili cerrahisi uygulandığını öğrenen Alaylı, tedavi için kente geldi. Beyin cerrahisi, nöroloji ve psikiyatri uzmanların değerlendirmesi sonucu hastanın ameliyat edilmesine karar verildi.

Beyin cerrahı Opr. Dr. Mehmet Beşir Sürme tarafından yapılan 3 saatlik operasyonla Alaylı'ya beyin pili yerleştirildi. Ameliyat sonrası el titremesi geçen hasta, vücut dengesini de geri kazandı.

İl Sağlık Müdürü Dr. Yaşar Bildirici, yaptığı açıklamada, Eskişehir Şehir Hastanesi'nde ilk beyin pili cerrahi müdahalesinin gerçekleştirildiğini söyledi.

Ameliyatı yapan ekibin daha önce epilepsi ve mesane pili de yerleştirdiğini, artık beyin pili işlemi de yapabildiklerini anlatan Bildirici, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Beyin pili cerrahisi her yerde herkes tarafından yapılmıyor. Beyin pili takılmadan önce bir nörolog tarafından onaylama süreçleri var. Sonrasında ayrı özel bir cerrahi durum var. Buraya gelen vatandaşımız bu işlemi daha önce birçok yerde yaptırmak istemiş ancak maddi nedenlerden dolayı yaptıramamış. Bu hastanede bu ekip tarafından hiçbir ücret ödenmeksizin cerrahisi yapılmış oldu."

Bildirici, operasyonun nitelikli bir işlem olmasından dolayı bölge için bir kazanım olduğunu vurguladı.

- "Sorunsuz şekilde su içebiliyorum"

Alaylı ise önceden su bardağını eline dahi alamadığını belirterek, "Şu an sorunsuz şekilde su içebiliyorum. Yeme içmeyi rahatça yapabiliyorum. Doktorlarım da bu değişimin farkında, iyileşmemin ilerleyeceğini söylüyorlar. Eksik olmasınlar, doktorlar bana çok yardımcı oldu." diye konuştu.

Opr. Dr. Sürme de operasyona ilişkin şu bilgileri verdi:

"Hastaya elektrotu yerleştirdikten sonra ikinci aşamada pil yerleştirmeye geçtik. Pili genellikle köprücük kemiğinin altına yerleştiriyoruz. Pil sayesinde beyne belli aralıklarla akım gidiyor. Hastamızın da şikayetlerinde önemli ölçüde düşüş oluyor. Ameliyatlar hastalara göre değişiyor, genellikle 3 ila 5 saat arasında sürüyor. Pillerin şarj edilen veya edilemeyen versiyonları var. Şarj edilemeyen pillerin 4-6 yıl; şarj edilenlerin 15-20 yıl ömrü var."

Nöroloji kliniğinde görevli Doç. Dr. Ahmet Onur Keskin ise tedavinin ardından hastanın giderek daha iyi olacağını ifade etti.

Hastada önemli ölçüde iyileşme sağlandığını dile getiren Keskin, "Hastamızın özellikle gündelik işlerini idare edebilir hale gelmesi, en çok görmeyi arzu ettiğimiz şey. Yürüyüşü, ruh hali dahi değişiyor. Bu açıdan oldukça faydalı bir cerrahi işlem. Bunun ücretsiz olarak sunuluyor olması da bölgemiz için bir avantaj." dedi.

BERLİN (AA) - Alman otomobil endüstrisi, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun "Çin'de üretilen elektrikli otomobillerin Birlik üyesi ülkelere ithalatında yüzde 38,1'e varan oranlarda ilave vergi uygulayacağını" açıklamasına tepki gösterdi.

AB Komisyonu, bugün Çin'de üretilen elektrikli otomobillere sağlanan sübvansiyonlar nedeniyle başlatılan soruşturma kapsamında alınan kararlara ilişkin açıklamada bulundu.

Komisyon, Çin'de üretilen elektrikli otomobillerin Birlik üyesi ülkelere ithalatında 4 Temmuz'dan itibaren yüzde 38,1'e varan oranlarda ilave vergi getirmeye hazırlanıyor.

Açıklamada, Çin firmaları arasında yer alan BYD'ye yüzde 17,4, Geely'e yüzde 20, SAIC'e yüzde 38,1 ilave vergi uygulanacağı, soruşturma sürecinde AB ile işbirliği yapan Çin'deki diğer elektrikli otomobil üreticilerinin yüzde 21 vergiye tabi tutulacağı, işbirliği yapmayan diğer elektrikli otomobil üreticilerinin de yüzde 38,1 ilave vergi ödeyeceği ifade edildi.

Alman otomobil üreticileri söz konusu karara Çin'in olası misillemesinin işlerini olumsuz etkileceğinden endişe duyarak, sert tepki gösterdi.

Alman Otomobilciler Birliği (VDA) Başkanı Hildegard Müller, AB Komisyonu'nun Çin'den gelen elektrikli otomobillere geçici olarak yüzde 38,1'e varan yüksek ek gümrük vergileri uygulayacağını açıklamasını “küresel işbirliğinden bir adım daha uzaklaşılması anlamına gelmektedir.” şeklinde değerlendirdi.

Alman otomotiv endüstrisnin serbest ve adil ticaretten yana olduğunu aktaran Müller “Temel ilke, ek gümrük vergilerinin yanı sıra haksız ve piyasayı bozucu sübvansiyonlar da dahil olmak üzere her türlü korumacı önlemin serbest ticareti kısıtladığı ve nihayetinde tüm taraflar için zararlı bir etkiye sahip olan ticaret çatışmaları riski taşıdığıdır. Bugün açıklanan tedbirlerden kaynaklanabilecek potansiyel zarar, Avrupa ve özellikle Alman otomotiv endüstrisi için potansiyel faydadan daha büyük olabilir.” ifadesini kullandı.

Daimler ve Mercedes Benz Üst Yöneticisi (CEO) Ola Kallenius, konuya ilişkin değerlendirmesinde, "İhracat yapan bir ülke olarak, ticaretin önündeki engellerin artmasına ihtiyacımız yok. Adil ve serbest dünya ticareti çok önemlidir, yenilikçiliği ve büyümeyi teşvik eder. Dünya Ticaret Örgütü'nün (,WTO) ruhuna uygun olarak ticaret engellerini ortadan kaldırmak için çalışmalıyız." yorumunu yaptı.

Volkswagen ise yaptığı açıklamada, AB Komisyonu’nun söz konusu ilave vergisini eleştirerek, "Telafi edici vergiler genel olarak uzun vadede Avrupa otomotiv endüstrisinin rekabet gücünü güçlendirmek için uygun değildir.” değerlendirmesini yaptı.

Açıklamada, "AB Komisyonu'nun kararının zamanlaması, Almanya ve Avrupa'da bataryalı elektrikli araçlarına yönelik mevcut zayıf talep açısından zararlıdır. Bu kararın olumsuz etkileri, Avrupa ve özellikle Alman otomotiv endüstrisi için potansiyel faydalarından daha ağır basmaktadır." denildi.

- 200 milyar avroluk sübvansiyon

Alman Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW), Avrupa Birliği’nin (AB) Çin menşeli elektrikli araçlara uygulaması olası gümrük vergilerinin elektrikli otomobil ticaretini sekteye uğratacağı uyarısını yaptı.

IfW Başkanı Prof. Dr. Moritz Schularick, "Çin'in sübvansiyon uygulamalarına ilişkin kapsamlı bir incelemenin ardından Avrupa Komisyonu'nun, mevcut yüzde 10'luk tarifeye ek olarak Çinli elektrikli araçlara ortalama yüzde 21 oranında telafi edici vergi uygulamaya karar verdiğini belirterek, “Bu vergilerin uygulamaya konulmasının önemli etkileri olacaktır.” ifadesini kullandı.

IfW’nın son hesaplamasında, AB'nin Çin elektrikli araçlara uyguladığı yaklaşık yüzde 31'lik gümrük vergisinin, Çin'den elektrikli araç ithalatında yaklaşık yüzde 25 oranında azalmaya yol açabileceğini gösterdiğini aktaran Schularick, bunun da yaklaşık 4 milyar dolar değerine karşılık geldiğini kaydetti

Schularick, IfW tarafından yakın zamanda yapılan bir çalışma da Çin'in şu anda yılda 200 milyar avronun üzerinde endüstriyel sübvansiyonları olduğunun tahmin edildiğini ifade ederek, “Bu sübvansiyonlar rekabeti bozmakta ve AB tarafından alınacak karşı tedbirleri temelden haklı çıkarabilmektedir. Son karar, AB’nin Avrupa pazarında adil rekabet koşullarının sağlanması konusundaki kararlılığını göstermektedir. Ancak elektrikli araç fiyatlarında beklenen artış, iklim dönüşümünü daha pahalı hale getirecektir. Adil rekabet ile yeşil teknolojilerin teşviki arasında doğru dengeyi bulmak önemli bir zorluk olmaya devam ediyor.” değerlendirmesinde bulundu.

- AB'yi Fransızlar harekete geçirdi

Öte yandan Alman üreticileri, Mercedes, BMW Group ve VW Group ile iştirakleri Audi ve Porsche, Çin'de yaklaşık her 3 otomobilden birini satarken, gelirlerinin yüzde 30’dan fazlasını bu ülkeden elde ediyor.

Bu arada, AB Komisyonu'nun Çinli üreticilere karşı açtığı anti-damping davasını, öncelikle Avrupa'da çok iş yapan ancak Çin'de çok az pazar payı olan Fransız otomobil endüstrisi tarafından teşvik edildiğini dile getiren Alman otomobil endüstrisindeki çevreler, Çin ile bir ticaret çatışması durumunda kaybedecek çok şey olduğunu değerlendiriyor.

 

BERLİN (AA) - Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, zorunlu askerliğin 13 yıl önce askıya alındığı ülkede, gelecekte asker sayısının artırılması için yapılacak yeni düzenlemeye ilişkin planı tanıttı.

Pistorius'un başkent Berlin'de tanıttığı plana göre, ülkede 18 yaşına giren erkeklere çevrim içi bir anket formu gönderilecek. Gencin niteliklerine, ilgi alanlarına, eğilimlerine, sportif durumuna ve gönüllü olarak askerlik hizmeti yapmak isteyip istemediğine ilişkin soruların yer aldığı anket formunun doldurulması zorunlu olacak.

Daha sonra uygun ve gerekli motivasyona sahip gençler sağlık kontrolüne çağrılacak. Gençerin sağlık kontrolüne gitmesi de zorunlu olacak. Bu anket formu kadınlara da gönderilecek ancak kadınlar bu formu doldurmak zorunda olmayacak.

Bunun yanı sıra Alman ordusunda eğitim ve sağlık alanındaki kapasiteler adım adım artırılacak.

Her yıl 18 yaşına giren 400 bin erkeğe söz konusu form gönderilecek. Bu gençlerin 4'te 1'inin askerlik hizmeti yapmaya gönüllü olacağı tahmin ediliyor ancak ordunun kapasitesine göre, 40 bin ila 50 bin genç sağlık kontrolüne çağrılacak.

Yine de formu dolduran herkesin askerlik hizmetini reddetme hakkı bulunuyor.

- Eski askerlere de mektup gönderilecek

Ayrıca daha önce askerlik hizmetini yapmış ancak ordudan ayrılan eski askerlere de mektup gönderilecek ve yedek asker olarak görev yapmak isteyip istemedikleri sorulacak. Burada yaklaşık 825 bin eski askerden gönüllü olarak 100 binin bu teklifi kabul edebileceği varsayılıyor.

- Hedef 203 bin asker

Savunma Bakanı Pistorius, neden böyle bir planı hazırlamak zorunda kaldıklarına ilişkin soruya, tehdit durumunun birkaç yıl öncesine göre çok farklı olduğu yanıtını verdi.

Rusya'nın 2,5 yıldan bu yana Ukrayna'ya karşı uluslararası hukuku ihlal eden bir savaş yürüttüğünü ve uluslararası düzeni yok ettiğini dile getiren Pistorius, "Duma, savunma harcamalarını çok artırdı. Rusya stoklarına koymak için silahlar üretiyor. Savaş ekonomisine döndü." dedi.

Pistorius, Rusya'nın NATO'ya ve diğer komşu ülkelere yönelik sözlü saldırılarının duyulabilecek ve görülebilecek şekilde arttığını aktararak, "Uluslararası askeri uzmanlar, Rusya'nın 2029'dan itibaren komşu bir devlete veya NATO ülkesine askeri olarak saldırabilecek bir konumda olacağını varsayıyor." ifadesini kullandı.

Almanya'nın şu an yaklaşık 181 bin askerinin bulunduğunu ve bu sayının 203 bine çıkarılmasının hedeflendiğini ifade eden Pistorius, 60 bin olan yedek asker sayısının da 200 bin artırılmasını planladıklarını vurguladı.

Bakan Pistorius, şu an 10 bin gönüllünün askerliğe başladığını, bu yeni plan yürürlüğe girdikten sonra her yıl 5 bin kişinin daha alınacağını, daha sonraki yıllarda geliştirilecek kapasitelerle bu sayının artırılacağını ifade etti.

Pistorius, planladıkları bu uygulamayla aynı zamanda gençlerin Alman ordusuyla, askerliğin ve vatanı savunmanın ne anlama geldiğiyle meşgul edileceğini dile getirdi.

- "Seçimden bir yıl önce zorunlu askerliği tartışmak mantıklı değil"

Kendisinin zorunlu askerliği düşünebileceğini ifade eden Pistorius ancak bunun siyasette ve toplumda tartışmalı bir konu olduğunu, bu yüzden genel seçimlerden bir yıl önce böyle temel bir konuda tartışma başlatmanın mantıklı olmadığını söyledi.

- "Müslüman askerler için yapılar inşa ediyoruz"

AA muhabirinin, ülkedeki göçmen kökenli Alman vatandaşları için dini ve kültürel ihtiyaçları karşılamak üzere Alman ordusunda yapıların olup olmadığına ilişkin sorusuna Pistorius, Hristiyan ve Yahudi dinine mensup olanlar için yapıların bulunduğunu belirterek "Müslüman askerler için bu daha zor. İlk anlaşmalar üzerinde çalışıyoruz ancak bu konular söz konusu olduğunda herkesin yaşadığı sorunu yaşıyoruz. Bu inanç topluluğunda bir tek muhatap yok. Yine de hoş karşılandıklarını ve kabul edildiklerini hissetmelerine ilişkin şu anda Müslüman askerler için yapılar inşa ediyoruz ve sayıları artıyor." cevabını verdi.

Pistorius'un açıkladığı plan için en az iki yasanın değişmesi gerekiyor. Bu değişikliklerin, 2025'in ikinci çeyreğine kadar yapılması öngörülüyor.

- Zorunlu askerlik 2011 askıya alınmıştı

Zorunlu askerliğin 2011'de askıya alındığı Almanya'da, 181 bin asker bulunuyor. Alman hükümeti bu sayıyı 2031'e kadar 203 bine çıkarmayı hedefliyor. Ülkede yaşlanan nüfus ve nitelikli iş gücü eksikliğinden dolayı askerlik yapacak personel bulmakta zorluk yaşanıyor ve 2031 için hedeflenen sayıya ulaşılamayacağı ifade ediliyor.

Pistorius, zorunlu askerliğin kaldırılmasını daha önce "hata" olarak nitelemiş, bunun çabucak yeniden uygulanabilecek bir şey olmadığına dikkati çekmişti.

LONDRA (AA) - İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron, Gazze'ye yardımların engellenmesi konusunun endişe verici olmaya devam ettiğini söyledi.

Cameron, AA muhabirlerinin de üyesi olduğu İngiltere'deki Yabancı Basın Derneğinin (FPA) etkinliğinde ülkedeki yabancı gazetecilerin sorularını yanıtladı.

AA muhabirinin "Hala İsrail’in uluslararası hukuku ihlal etmiş olabileceği endişesi taşıyor musunuz?” ve “Uluslararası hukuk ve bu tür eylemlerin etik sonuçları bağlamında baktığınızda İsrail'e silah satışlarını nasıl savunuyorsunuz?" sorusunu yanıtlayan Cameron, İngiltere'nin bir ülkeye silah satarken yürüttüğü süreçleri anlattı.

Satış öncesi bir ülkenin uluslararası hukuka uygun hareket etme taahhüdünün incelendiğine işaret eden Cameron, "Detaylı bir yasal süreç yürütüyoruz. Ardından bize verilen yasal tavsiyeler üzerine karar vermemiz gerekiyor. Bu tavsiyelerle tutarlı olmalıyız. Mevcut İngiliz şirketlerinin İsrail'e silah satma lisanslarını kullanmaya devam etme kararı aldığımız her seferinde bu süreci yaşıyoruz." dedi.

İsrail'in silahlarının yüzde 1'inden azını İngiltere'den aldığını öne süren Cameron, "Bu süreci geçersiz kılmak tamamen siyasi bir karar olur. Bunun doğru bir siyasi karar olacağını düşünmüyorum." ifadelerini kullandı.

Cameron, İsrail'e silah satışının durdurulmasına yönelik çağrılardan günler sonra İran'ın İsrail'e saldırı düzenlediğini de hatırlatarak, şunları söyledi:

"Yaşananları yakından takip ediyoruz. Bizi aslında Gazze'ye insani yardım akışının engellenmesi endişelendiriyor. Benim bu görevdeki en önemli vazifelerimden biri İsrail'e Kerem Şalom Sınır Kapısını açmak, Usdud (Aşdod) limanını açmak, gerçek bir çatışmasızlık alanı oluşturmak ve Gazze'ye giren tırların miktarını artırmak konusunda mümkün olduğunca fazla baskı yapmak."

Cameron, silah ihracatı konusunda kuralların yeterince açık olduğunu vurguladı.

- İşçi Partisine eleştiri

Cameron, Başbakan olduğu dönemde İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılma (Brexit) kararı alması konusundaki sorulara da yanıt verdi.

Brexit'in ardından AB üyesi değil AB üyelerinin önemli bir partneri olmayı tercih ettiklerini dile getiren Cameron, Ukrayna'ya verilen destekte bunun faydalarını gördüklerine dikkati çekti.

Ülkede 4 Temmuz'da yapılacak genel seçimler sonrası AB'ye yeniden katılmanın gündeme gelmemesine de değinen Cameron, "Bence Muhafazakar Partinin burada duruşu çok net. İşçi Partisinin duruşu ise 'Ülkede her şey yanlış ama hiçbir şeyi değiştirmek istemiyorum.' şeklinde. Bizim bunları değiştirmek için net bir planımız var." diye konuştu.

- "Seçim öncesi anketleri konuşmak zaman kaybı"

Genel seçimlerin yanı sıra ırkçı politikalarıyla bilinen Reform UK Partisinin yükselişi ve Muhafazakar Partiden oy çalmasıyla ilgili soruya da yanıt veren Cameron, daha fazla iş ve sosyal konut ile düzensiz göçün durmasını isteyenleri Muhafazakar Partiye oy vermeye davet etti.

Cameron, Reform UK'ye oy verenlerin oyları böleceğini, bu sayede İşçi Partisinin iktidar olabileceğini savundu.

Cameron, Muhafazakar Parti döneminde Kovid-19 salgını ve Ukrayna-Rusya Savaşı'na rağmen istihdamın arttığı, enflasyonun düştüğü ve bütçe açığının kapandığını belirterek, "Ben 2010'da göreve geldiğimde yenilenebilir enerji oranımız yüzde 7 iken şimdi yüzde 47. Dünyanın en yeşil hükümetini yönetiyoruz." dedi.

Fransa'da aşırı sağcı Marine Le Pen, ABD'de ise Donald Trump'ın seçimleri kazanması halinde İngiltere'nin takınacağı tutuma yönelik soruya da yanıt veren Cameron, hangi ülkede kim seçilirse onunla çalışmak zorunda olduklarını ve iyi ilişkiler peşinde olacaklarını söyledi.

- "Rusya endişeliyse Ukrayna'dan çekilsin"

Cameron, Rusya-Ukrayna Savaşı'na ilişkin olarak Ukrayna'nın karada ve denizde başarılar elde ettiğini belirterek, "Dünyanın en zengin ülkeleri Ukrayna'ya destek sözüyle bir araya geldi. Bu ülkeler elindeki tüm kartları oynadığında Rusya kaybeder ve Ukrayna kazanır." dedi.

İngiltere'nin Ukrayna'ya verdiği silahların kullanım alanıyla ilgili herhangi bir şerhleri bulunmadığını söyleyen Cameron, "Uluslararası hukuka göre ve aklıselime göre sınırında toplanan Rusya askerlerine karşı Ukrayna'nın kendini savunma hakkı vardır." diye konuştu.

Cameron, yaklaşık 60 bin Ukrayna askerinin İngiltere tarafından eğitildiğini, savaşın devamına katkı sağlayan Rus şirket ve şahıslara yönelik sert yaptırım beklediklerini belirtti.

Cameron, "Sadece Avrupa ve İngiltere'de faaliyeti olanların değil, dünyanın başka yerlerindeki ülkelerde faaliyetlerine devam eden şirketlerin de peşindeyiz." ifadesini kullandı.

Bu ülkeler arasında İsrail'de bulunan şirketler olduğunu da vurgulayan Cameron, dondurulan Rus varlıkları hakkında, "Ukrayna'ya dünyanın sağladığı 15 milyar doları bulan borçları ödemek için bunları kullanabiliriz. Bu, Ukrayna'ya yardım etmek için hepimizin bir araya geldiğini Putin'e gösterecek." şeklinde konuştu.

Cameron, Ukrayna'nın kullanma kabiliyeti olmayan silahların başka ülkelerce kullanılarak savaşa dahil oldukları iddialarına yanıt verirken de "Ukrayna'nın destekçisi ve müttefiki olarak kendilerini savunmaları için eğitim, destek ve silah sağlıyoruz. Eğer Rusya, bu silahların kendisine karşı kullanılması endişesi taşıyorsa yasa dışı şekilde işgal ettikleri topraklardan çıksın." dedi.

MÜNİH (AA) - Almanya'nın ev sahipliğinde yarın açılışı yapılacak 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası (EURO 2024) öncesi taraftarlar turnuva heyecanını yaşamaya başladı.

Avrupa'nın milli takımlar düzeyindeki en önemli futbol organizasyonu olan turnuva, yarın Münih Futbol Arena'da yapılacak Almanya-İskoçya maçıyla başlayacak.

Toplam 24 ülke milli takımının 14 Temmuz'da Berlin Olimpiyat Stadı'nda yapılacak finale gitmek için mücadele edeceği şampiyonaya futbolseverler büyük ilgi gösteriyor.

EURO 2024'e ev sahipliği yapan 10 şehirden biri olan Münih, yarın oynanacak Almanya-İskoçya müsabakası öncesi İskoç taraftarların akınına uğradı.

Münih'in simge yerlerinden olan Marienplatz ve etrafında toplanan çok sayıda İskoç futbolsever, formaları ve bayraklarıyla eğlendi. Yöresel enstrümanları gayda eşliğinde marşlar söyleyip, tezahüratlar yapan futbolseverler, İskoç erkeklerinin giydiği "Kilt" adı verilen etekler ve farklı kostümlerle renkli görüntüler oluşturdu.

 

Türkiye, son yıllarda ekonomik açıdan önemli bir dönüşüm ve yükseliş süreci yaşamaktadır. Bu yükseliş, ülkenin stratejik konumu, genç nüfusu, çeşitlendirilmiş ekonomisi ve reformist politikalarıyla desteklenmektedir. Türkiye'nin ekonomik potansiyelini artıran birçok faktör bulunmaktadır.

Öncelikle, Türkiye'nin stratejik konumu, ekonomik büyüme için önemli bir avantaj sağlamaktadır. Hem Avrupa hem de Asya pazarlarına yakınlığı, ülkeyi lojistik açıdan avantajlı kılmaktadır. Bu durum, dış ticaretin artmasına ve uluslararası yatırımların çekilmesine olanak tanımaktadır. Özellikle son dönemde yapılan altyapı yatırımları ve lojistik ağın geliştirilmesi, Türkiye'yi ticaretin merkezi haline getirmektedir.

 

Bununla birlikte, Türkiye'nin genç ve dinamik nüfusu da ekonomik büyümeyi desteklemektedir. Genç işgücü potansiyeli, yenilikçi fikirlerin ortaya çıkmasını ve teknolojik gelişmelerin hızlanmasını sağlamaktadır. Bu da üretkenliği artırarak ekonomik büyümeye olumlu katkı sağlamaktadır. Ancak, genç işsizlik oranlarının düşürülmesi ve nitelikli işgücünün artırılması için daha fazla eğitim ve istihdam politikalarına odaklanılması gerekmektedir.

 

Türkiye'nin ekonomik çeşitliliği de dikkate değer bir faktördür. Tarım, sanayi, hizmetler ve teknoloji gibi çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren bir ekonomi, dış şoklara karşı dirençli olabilir. Son yıllarda yapılan reformlar ve teşviklerle birlikte Türkiye, özellikle teknoloji ve yenilik odaklı sektörlerdeki büyümeyi desteklemekte ve uluslararası rekabet gücünü artırmaktadır. Yüksek teknolojiye dayalı üretim ve Ar-Ge yatırımları nın teşvik edilmesi, Türkiye'nin ekonomik yükselişini sürdürülebilir kılmak açısından önemlidir.

 

Türkiye'nin ekonomik yükselişindeki bir diğer önemli unsur da hükümetin reformist politikalarıdır. Ekonomik istikrarın sağlanması, iş dünyasının desteklenmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve bürokrasinin azaltılması gibi alanlarda yapılan reformlar, ekonomik büyümeyi desteklemektedir. Ayrıca, uluslararası ilişkilerdeki güçlü diplomasi ve ticari anlaşmalar da Türkiye'nin ekonomik büyümesine katkı sağlamaktadır. Özellikle son yıllarda yapılan serbest ticaret anlaşmaları ve yatırım teşvikleri, Türkiye'nin uluslararası piyasalarda rekabet gücünü artırmaktadır.

 

Ancak, Türkiye'nin ekonomik yükselişi önemli zorluklarla da karşı karşıyadır. Enflasyon, işsizlik ve dış ticaret açığı gibi ekonomik sorunlar hala varlığını sürdürmektedir. Bu sorunların üstesinden gelmek için daha fazla yapısal reform ve ekonomik istikrarın sağlanması gerekmektedir. Özellikle enflasyonla mücadele, işsizlik oranlarının düşürülmesi ve dış ticaret dengesinin iyileştirilmesi için etkili politikaların uygulanması önemlidir.

 

Sonuç olarak, Türkiye'nin ekonomik yükselişi, ülkenin stratejik avantajları, genç nüfusu, çeşitlendirilmiş ekonomisi ve reformist politikalarıyla desteklenmektedir. Ancak, ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğini sağlamak için yapısal reformlara ve ekonomik istikrara olan ihtiyaç önemlidir. Türkiye'nin gelecekte ki başarısı, bu zorluklarla etkin bir şekilde başa çıkabilmesine bağlı olacaktır.

Yüce peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v.)bir hadisi şerifinde, “Seyahat ediniz, şifa bulunuz” buyuruyor.
Bizim gençlik hülyamızda Ata topraklarına gitmek. Hep Esir Türkleri özler onların hür olması için dualar eder,toplantılar düzenler piyesler sikeçler izlerdik.
Cüneyt Arkın’ın baş rol oyuncusu olduğu “Güneş ne zaman doğacak” filmini defalarca izlerdik.


Aynı duygu ve düşüncelerle yetişen gönüldaşım, kardeşim Yozgatlı gurbetçi Berlin Nizami Alem Dergahının yöneticilerinden, BBP genel başkanı Mustafa Destici’nin Batı Avrupa danışmanı idealist gönül insanı Adem Karaca’nın organizesiyle Ecdat topraklarına grup gezisi düzenledi. Adem Karaca, Ata topraklarına yaptıkları gezi , ziyaretlerini ve intibalarını bize milli duygular içinde anlatı;
Evet seyahat, insanın ruhunu dinlendiren, görgüsünü arttıran, ufkunu genişleten en önemli eylemlerden bir tanesidir. Hele de ziyaret edilen yerler ata toprakları olunca insanın içini henüz daha gitmeden tatlı bir heyecan kaplıyor. Türkiye ve Avrupa’dan (Almanya, Polonya) dostlarımızla birlikte Kazakistan ve Özbekistan’a yaptığımız seyahatin her anı dolu dolu geçti denilse, kesinlikle mübalağa yapılmış olmaz. Organizasyon yöneticileri olarak her anın değerlendirilmesi için özel çaba harcadığımızı peşinen belirtmeliyiz. Turumuz, her ne kadar ata topraklarına düzenlediğimiz ikinci organizasyon olsa bile mazisi eskiye, 2019 yılına dayanıyor. O yıllardan biriktirdiğimiz tecrübeler vasıtasıyla dostlarımızın, misafirlerimizin dünyaya yayıldığımız coğrafyanın büyüleyici doğal güzelliklerini görmelerine, tarihi ve kültürel değerlerine dokunmalarına ve manevi iklimini teneffüs etmelerine vesile olabildiysek bu bizim en büyük bahtiyarlığımızdır. Organizasyonumuz sürecinde destekleriyle hep yanımızda olan Muhammadamin To'xliyev kardeşime de bu vesileyle teşekkürlerimi arz ediyorum.


Turumuzun ilk ayağı Kazakistan’ın Türkistan şehri oldu. Türkistan şehrinin önemi, İslamiyet’in Anadolu’da mayalanmasına vesile olan Alperenlerin hocası, manevi mihmandarı Hoca Ahmet Yesevi hazretlerinin türbesinin burada olmasıdır. 300 km’lik otobüs yolculuğuyla ulaştığımız Türkistan şehri Kazakistan’ın tarihi ve kültürel değerlerinin küçük bir örneğini sundu bizlere. Ve burada bir gece konakladık. Türbe mimarisinin estetiğiyle mest olmanın yanı sıra Hoca Ahmet Yesevi hazretlerini ziyaret etmenin, manevi huzurunda nefislerimizle yüzleşmenin hoşluğu anlatılacak gibi değil. Ruhlarımızın kemalâtı için yaptığımız dualar eşliğinde vedalaştık Hoca Ahmet Yesevi hazretleriyle ve Taşkent’e geri döndük.


Kazakistan’dan sonra geldiğimiz Özbekistan’da sırasıyla Taşkent, Semerkant, Buhara ve Hive şehirlerini ziyaret ettik. Taşkent’in geniş caddeleri ve modern yapıları görülmeye değerdi. Khast Imam Kompleksi ile Chorsu Pazarı misafirlerimizin şehrin hem geleneksel dokusunu, hem de modern yüzünü görmelerini sağladı. Semerkant’a vardığımızda ise adeta zaman içinde bir yolculuğa çıktık. Registan Meydanı’nın ihtişamlı medreseleri, Şah-ı Zinde Kompleksi’nin renkli mozaikleri ve Gur-ı Emir Türbesi’nin tarihi atmosferinde hep birlikte büyülendik. İtikatta mezhep imamımız İmam Maturidi hazretlerinin kabrinde yine boyun kırdık ve ellerimizi Hüdaya kaldırarak arz-ı niyaz eyledik. Semerkant’ın ardından ver elini Buhara. İpek Yolu’nun önemli duraklarından biri olan bu şehrin dar sokaklarında gezmenin, geleneksel pazarında dolaşıp eski ticaret kültürünü bizzat yaşamanın keyfi bir başkaydı. Buradaki Kalyan Minare ve Kalyan Camii’nin muhteşem mimarisi doyulacak cinsten değil. Nakşibendi tarikatının manevi önderi Muhammed Bahauddin Nakşibendi hazretlerinin türbesi ise yine ruhlarımızın yıkandığı bir deryaydı, tefekkür ettik ve yine yüce Mevla’ya arz-ı niyaz eyledik. Turumuzun son durağı olan Hive şehri sanki bir antik şehir, bir açık hava müzesi hüviyetinde. Her köşe başından tarih fışkırıyor; dar sokakları, yapıların mimarisinin güzelliği ve Ichan-Kala İç Kalesi’yle tarih bugüne gelmiş gibi.


Bu seyahatimiz hepimize gösterdi ki, ata toprakları hem doğal güzellikleri, hem tarihi birikimi ve hem de manevi atmosferiyle sadece kitaplardan öğrenmeyle sınırlı kalınacak gibi değil, bizzat gidilip, yerinde görülüp, yaşanması gereken kıymetlerle dolu. Bu vesileyle şahsıma güvenerek organizasyonumuza katılan dostlarıma, misafirlerime tek tek teşekkürlerimi arz ediyorum.