Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Bavyera İçişleri Bakanı Joachim Herrmann Yeni Posta gazetesinin 30’uncu yıl kutlamasında basın özgürlüğüne dikkat çekti. Bakan Herrmann, “Bavyera’nın gelişmesinde 60 yıl boyunca katkıda bulunduğu için Türkiye kökenlilere buradan teşekkür etmek isterim. Basın özgürlüğünü yaşatmak ise çok önem taşıyor. Yeni Posta işte bu 30 yıllık yayın hayatını basın özgürlüğü içinde sürdüren bir gazete” diye konuştu.

 

Türk ve Alman tarafından siyaset, iş dünyası, kültür sanat, spor ve cemiyet dünyasının önde gelen isimleri konuklar arasında yer aldığı Nürnberg’deki dev buluşmada Hıristiyan sosyal Birlik (CSU) partili Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Joachim Herrmann kutlamadaki konuşmasında özetle şunları aktardı:

“BAŞBAKAN SÖDER’İN SELAMINI GETİRDİM”

”Size Başbakan Markus Söder’in selamını getirdim. Başbakan Söder ve ben Yeni Posta gazetesi ekibine başarılar diliyor, gazetenin kuruluşunun 30’uncu yılını kutluyoruz. Yeni Posta en köklü ve en güçlü bölgelerarası gazetelerden biri. Bugün 60 yıl geriye doğru baktığımızda sadece zorlukları değil başarı hikayelerini de görüyoruz. Elbette sorunlar var ama bunlar belirgin sıkıntılar değil. Bavyera eyaletine baktığımızda örneğin çalışan kadın sayısının en yüksek eyalet olduğunu görebilirsiniz. Yine suç oranının düşük olduğu bir eyalet görürsünüz. Bavyera’nın gelişmesinde 60 yıl boyunca katkıda bulunduğu için Türkiye kökenlilere buradan bu vesile teşekkür etmek isterim. Öte yandan basın özgürlüğünü yaşatmak ise çok önem taşıyor. Yeni Posta işte bu 30 yıllık yayın hayatını basın özgürlüğü içinde sürdüren bir gazete.”

 

 

 

UĞUR ŞAHİN VE ÖZLEM TÜRECİ ÖRNEĞİ

Dokur Catering salonlarında gerçekleşen ve geniş misafir topluluğunun katılımıyla gerçekleşen programa Bavyera Eyaleti Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Melanie Huml da video mesajla katıldı. Türkçe olarak “Doğum günün kutlu olsun” sözleriyle seslenen CSU’lu Bakan Huml’un mesajı, özetle şöyle:

 

“Başbakan Markus Söder’in adına ve elbette eyaletimizin Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı olarak  30’uncu yılınızı kutlamaktan mutluluk duyuyorum.

Doğum günü kutlu olsun. Bu kutlama birçok şeyi gösteriyor. Örneğin Türkiye kökenlilerin Bavyera’ya ait olduğunu. Türk kökenliler 60 yıl önce büyük cesaret gösterdiler ve işgücü göçü ile buraya geldiler. Bu süreçte kültürümüzü zenginleştirdiler, ekonomimizi geliştirdiler.

Prof. Dr. Uğur Şahin ve Özlem Türeci bunun en güzle örneği. Bavyera herkese memnuniyetle yurt sunuyor. Kültürel zenginliği önemsiyoruz. Başarılı bir birlikte yaşam için karşılıklı hoşgörü, açık dünya görüşü, saygıya ihtiyaç var. Ve Bavyera’daki insanlar bu yolda devam etmemiz gerektiğini her gün kanıtlıyor.  Size haber yapıcılar olarak  bundan sonraki yayın hayatınızda başarılar diliyorum.”

 

Buluşmaya katılan ve selamlama konuşması yapan siyasetçiler arasında Avrupa Parlamentosu Sosyalistler ve Demokratlar (S&D) Grubu Başkanvekili ve SPD milletvekili İsmail Ertuğ da yer aldı. Sosyal demokrat siyasetçi İsmail Ertuğ da konuşmasında basın özgürlüğü vurgusu yaptı ve Avrupa’da da medyanın baskı olduğuna dikkat çekti. SPD’li politikacı Ertuğ’un konuşmasından öne çıkanlar, şöyle:

AVRUPA’DA DA BASKI ALTINDAKİ MEDYA

“Bugün bu kutlamada olmayı çok arzu eden ancak çalışmaları dolayısıyla katılamayan Bavyera Eyalet Parlamentosu SPD  Meclis Grubu Başkanvekili ve Bavyera SPD Genel Sekreteri  Arif Taşdelen’in selamını getirdim. Yeni Posta’nın 30’uncu yayın yılı kutlu olsun. Konu medya olunca Avrupa’daki baskı altına alınan medyaya değinmeden geçmek olmaz. Ne yazık ki, Avrupa’da medya özgürlüğü önemli bir tehdit altında. Bunu bir gün söyleyeceğimiz ise asla  aklıma bile gelmezdi. Ancak Avrupa’da özellikle de Macaristan, Polonya ve İrlanda gibi ülkelerde basının baskı altında olduğuna endişe ile tanık oluyoruz, bu ülkelere bakınca basın ve ifade özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Diğer taraftan özgürlükçü ve bağımsız yayın ilkesi ile okura ulaşan 60 yıllık göçün 30 yılına eşlik etmiş olan Yeni Posta gazetesine nice  30 yıllar diliyorum.”

 

 

“DÖNÜŞEN DÖRDÜNCÜ KUŞAĞA DA HİTAP EDİYOR”

Kutlamada bir diğer selamlama konuşması yapan siyasetçi ise Bavyera Eyalet Meclisi Birlik’90/Yeşiller Milletvekili ve Yeşiller Partisi’nin parlamentodaki Aşırı Sağa Karşı Stratejiler Sözcüsü Cemal Bozoğlu oldu. Göçle birlikte son kuşaktaki değişime işaret eden Yeşil politikacı Cemal Bozoğlu’nun konuşmasından satırbaşları ise şu şekilde:

“30 yıl önce burada başlayan bu hikâye tam dört kuşağa ve hatta şimdi beşinci kuşağa eşlik ediyor. İlk kuşağa baktığımızda onları memleketleri ile ilgili konularda bilgilendiriyor hem de Almanya’daki gelişmeleri, yaşantıyı Türkçe olarak evlerine getiriyordu. O zamanlar ben de babam için eve gelen mektupları veya ülke ile ilgili gazetelerdeki gelişmeleri Türkçeye çeviriyordum. Yeni Posta yayına başladığında bu görevi de üstlenmiş oldu. Şimdi Almancayı da çok iyi konuşan, teknolojiyi kullanan dördüncü kuşak dönüştü. İşte bu dönüşüme Yeni Posta gazetesi de ayak uydurdu ve dördüncü kuşağa da hitap ediyor. Yeni Posta gazetesine yayın hayatında başarılar diliyor, tüm ekibi kutluyorum.”

Nürnberg Metropol Bölgesi Türk Toplumu (TGMN) Başkanı Bülent Bayraktar’ın sunuculuğu üstlendiği kutlamada Potenstein Belediye Başkanı Stefan Frühbeisser de söz aldı. Frühbeisser, konuşmasında Türkçe gazetelerin birlikte yaşama katkısına ve her iki toplumun birbirinden haberdar olmasında büyük önem taşıdığına dikkat çekerek Yeni Posta ekibini kutladı.

Nürnberg Başkonsolosluğu Muavin Konsolos Ünal Atçalıoğlu da Yeni Posta gazetesine yayın hayatında başarılar diledi ve yayın ekibini tebrik etti.

 

 

“AVRUPA’DAKİ TÜRKÇE MEDYAYA SAHİP ÇIKIN”

Toplantının selamlama bölümünün son konuşmacısı ise Yeni Posta gazetesinin sahibi ve yayıncı Mustafa Bozdurgut oldu.

Mustafa Bozdurgut konuşmasında gazetenin kuruluşundan bu yana tarihçesini aktardıktan sonra dijitalleşen medyaya ayak uydurmayan yayın organlarının silineceklerine dikkat çekti.

Mustafa Bozdurgut’un anlattıklarından öne çıkanlar şöyle:

“Sadece print medya değil, sadece haber portalı değil, sadece mobil uygulama değil dijital platformların hepsinde ve her yerinde olmak zorundayız. Son teknolojik gelişimlerle beraber bilgi de çok hızlı eskiyor, haber bayatlıyor. Hızlı ve doğru habercilik yapabilmek için 7 gün 24 saat haber üretmek, medyanın olmazsa olmazı haline geldi. Yeni Posta ile biz de medyadaki bu dönüşüme ayak uydurduk. Avrupa çapında arkadaşlarımız büyük bir özveri ve gönüllülük bazında haber üretiyor. Teknik ekibimiz, yazıişlerimiz, temsilciliklerimiz, muhabirlerimiz ile hiç durmadan üretiyoruz. Biliyoruz ki, çok uzun bir maratonun içindeyiz. Tüm bunları yaparken 30 yıl boyunca bağımsız, ilerici, özgürlükçü, laik ve doğru habercilikten asla ödün vermedik. Türkiye’deki meslektaşlarımızın ne yazık ki aksine, Avrupa’daki basın ve ifade özgürlüğüne sırtımızı dayayarak gazetecilik yapma şansına sahip olduğumuzun sonuna kadar farkındayız. Türkçeye katkının yanı sıra hem Türkiye-Avrupa arasında hem de Avrupa’da kuşaklar arası köprü kurduğumuzun bilincindeyiz. Kültürler arası ilişkilerin geliştirilmesinde ve uyuma sunduğumuz hizmetin sorumluluğunu taşıyoruz. Ne yazık ki, bu zorlu süreçte ne Türk ne de Alman tarafı bize gereken destekleri sundu. Avrupa’da Türkçe yayıncılık yapan ve var olma mücadelesi veren yayınlara sahip çıkılmasını istiyoruz. Bize bu yolda destek veren, güvenen herkese burada yürekten teşekkürlerimi sunuyor, ekipteki arkadaşlarımı ise ayrı ayrı selamlıyor ve kutluyorum.”

Öte yandan kutlamanın ikinci bölümündeki konuşmacılar arasında şu isimler yer aldı:

İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu, Gazeteci-Yazar / Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu DİDF Yönetim Kurulu Üyesi Ali Çarman, Alman Türk Medya Birliği (ATÜMED) Başkanı  Dr. Latif Çelik, CHP Kuzey Bavyera Birliği Başkanı Rıfat Çolak, Saadet Avrupa Başkanı Samet Sami Temel, Anadolu Gazeteciler ve Spor Yazarları Derneği (ASGD) Başkanı İbrahim Erdoğan,  Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Merkezi – KONAD Kurucusu ve Yöneticisi Sait Özcan, Yeni Posta Genel Yayın Yönetmeni Işın Ertürk, Orta Frankonya Bölge Valisi Dr. Thomas Bauer, CHP Hannover Birlik Başkanı ve CHP Yurtdışı Örgütlenmelerden Sorumlu Koordinatör Yardımcısı Nihat Yazıcı, Saadet Avrupa Halkla İlişkiler Başkanı Hasan Yazır, Sosyal İşler Başkanı Bahri Tükenmez ve Nürnberg Bölge Halkla ilişkiler Başkanı Musa Tamer, Türkiye-Almanya Film Festivali Başkanı Adil Kaya, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Münih (NHKM) Sözcüsü Anıl Acar, Avrupa Olay yayıncısı Ökkeş Toy, Baba Radio yayıncısı İlhan Baba, Yeni Posta Hessen Temsilcisi Ufuk Evla Bostan, serbest gazeteci İrfan Ergi, Yeni Posta Baden-Württemberg Temsilcisi Temel Işık, Yeni Posta Orta Frankonya Temsilcisi Orhan Kurter, Yardımcısı Yılmaz Sarıgül, spor yazarı ve Ausgburg Temsilcisi Hikmet Konuk, Öztürk gazetesi sahibi Adnan Öztürk, Yurt Gazetesi ve EnBursa Gazetesi yazarı Yüksel Baysal, TV 52 kanalı Gurbetten Sılaya programı yapımcısı ve sunucusu Yunus Coşkuner, iş insanları Ali Turan, Mevlüt Onar, yüksek mühendis Mustafa Dalyanoğlu, Mühübe Gürdoğan, Sedat Kan.

Çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisinin de hazır bulunduğu yemekli buluşma doğum günü pastasının kesilmesi ile son buldu.

 

Haber: Yeni Posta

 

 

 

 

 

Bugün Ozan Arifimizin vefatının 3. yıldönümü. 
Ülkü ocakları genel başkanlarından, Almanya Türk Federasyon genel başkanlarından, Kısa adı ATIB olan Avrupa Türk Islam Kültür Dernekleri Birliginin kurucularından Dr. Ali Batman Ozan Arif'i "Hayır, rahmet ve dua ile anıyorum." dedikten sonra, 
"Ozan Arif' in yeri, çok sevdiği Türkeş' in yanıydı. Ahdim olsun ki; ömrüm olur da sözümün geçtiği şartlar oluşursa, ya da sözümün tesir edeceği arkadaşlar söz sahibi ve yetkili olurlarsa Ozan Arif'imizin mezarını Ankara' ya, Türkeş' in yanına naklettireceğim." dedi.
 
Dr Batman devamla, “ Ozan Arif kardeşimin Verdiği 50 yıllık mücadelesinin bir kısmına yurtdışında hep birlikte şahit olduk. Allah emeklerini zayi etmesin, çektiği çilelerini sevaba tebdil eylesin. 
Cenaze merasimi için Samsun' a gitmiştim. Mütevazi bir törenle defnetmiştik. Bugünkü mevki ve makamlarını biraz da Ozan Arif' in yiğit mücadelesine borçlu olanlar çok büyük vefasızlık etmiş, cenaze namaz ve merasimine bile katılmamışlardı. Ben de kınamıştım, bugün de kınıyorum. 
Ozan Arif' in yeri, çok sevdiği Türkeş' in yanıydı. Ahdim olsun ki; ömrüm olur da sözümün geçtiği şartlar oluşursa, ya da sözümün tesir edeceği arkadaşlar söz sahibi ve yetkili olurlarsa Ozan Arif'imizin mezarını Ankara' ya, Türkeş' in yanına naklettireceğim. Çünkü O buna layıktır.  Benim ömrüm yetmezse, geride kalan , ülkücüyüm diyen ve O' nun hakkında benim gibi düşünen  herkese vasiyetim olsun."
Ruhun  şad, mekanın Cennet Olsun Ozanım. 
 
Haber: Dogan Tufan
Durch die Wüste streifen, den Regenwald erkunden, Täuschern und Tarnern im Tierreich auf die Schliche kommen: Dies und einiges mehr ermöglicht die digitale Zooschule des Tiergartens der Stadt Nürnberg Kindern und Jugendlichen – ohne, dass sie dafür ihr Klassenzimmer verlassen müssen. 
 
„Unser digitales Angebot bietet die Möglichkeit, Biologie im Klassenzimmer zu erleben und einzelne Themen zu vertiefen“, sagt Zoopädagoge Christian Dienemann. Die digitale Zooschule richtet sich an Schülerinnen und Schüler von der Grundschule bis zu den Abschlussklassen – Inhalte und deren Darstellung werden jeweils altersgerecht aufbereitet. 
 
„Im Vorfeld einer Unterrichtseinheit empfiehlt sich aber ein kurzes Telefonat zwischen Lehrkraft und Zoopädagogen, um die Erwartungen und Bedürfnisse der Klasse zu klären“, sagt Dienemann. Neben den Themenvorschlägen des Zoopädagogikteams wie „die kleinen Bewohner der Wiese“, „Vielfalt der Insekten“ oder „Angepasstheiten an das Leben im Wasser“ können Klassen auch eigene Themenwünsche einbringen. 
 
Das Angebot der digitalen Zooschule des Tiergartens Nürnberg ist kostenlos. Lehrkräfte im gesamten deutschsprachigen Raum können Unterrichtseinheiten buchen. Im Vorfeld sollten sie jedoch klären, ob die technischen Voraussetzungen dafür gegeben sind: Das Zoopädagogikteam benötigt über eine der gängigen Videokommunikations-Plattformen wie Zoom, Teams, Webex, Big Blue Button oder andere Zugang zur Klasse. Die Übertragung aus dem Tiergarten sollte zudem für alle im Klassenzimmer gut sichtbar an eine Leinwand oder ein Whiteboard projiziert werden, auch ein Mikrofon, über das die Schülerinnen und Schüler Fragen stellen können, ist unabdingbar. 
 

Programda konuşan Bielefeld Belediye Meclis Üyesi Bilge Karagöz, “Düşünüyorum da her türlü zorluklara dayandınız, gece demediniz gündüz demediniz çalıştınız, sadece kendinizi değil etrafınızı da düşündünüz ve bizlere gelecek hazırladınız.” dedi.

 
BIG Parti Bielefeld şubesi ‘Almanya Türkiye İş Gücü Anlaşması’nın 60. Yılı münasebetiyle Bielefeld Belediyesi salonunda bir program düzenledi. Programda; Feride – İlyas Acar, Mukaddes – Mustafa Gökçe, Hanım – Nazif Kaş, Hanife Karahan, Şerife – Selahattin Baş, Mahegül – Kadir Ağbaba çiftlerine çiçek ile “Bielefeld’in Sessiz Kahramanı” yazılı teşekkür sertifikası verildi.
 
 
 
SİZ UNUTULMAYACAK ESERLER BIRAKTINIZ, ÖZLEMLE ANILACAKSINIZ !
 
Bilge Karagöz - Öztürk, Bielefeld
 
Sunuculuğunu Cemile Acar Gökçe’nin yaptığı programın açış konuşmasını BiG Bielefeld İl Başkanı Amin Alich yaptı. Daha sonra Bielefeld Belediye Meclis Üyesi Bilge Karagöz söz aldı. Almanca olarak başladığı konuşmasını Türkçe noktalayan Karagöz birinci nesil Türklere hitap ederek şunları söyledi: “Düşünüyorum da her türlü zorluklara dayandınız, gece demediniz gündüz demediniz çalıştınız, sadece kendinizi değil etrafınızı da düşündünüz ve bizlere gelecek hazırladınız. Şimdi sizin nesliniz Almanya’da doktor oldu, mühendis oldu. İş insanı, politikacı, öğretmen ve işletmelerde üst düzey yönetici oldu. Esasında bunların bütün mimarı sizlersiniz. Sizi asla unutmayacağz.”
 
 
MİSAFİRLER KENDİLERİNİ TANITARAK HATIRALARINI ANLATTILAR
Genç müzisyen Azize Karakuzu’nun kanun taksimi icra ettiği programda birinci nesil davetliler kendilerini tanıtarak, ne zaman Bielefeld’e geldiklerini, hangi işlerde çalıştıklarını, kaç çocuk kaç torun sahibi olduklarını anlattılar. İlgi ile takip edilen konuşmalardan sonra toplu fotoğraf çekilerek gündem noktalandı.
 
Heber ve resim: BIELEFELD - Öztürk

Açıklamalarda bulunan Dr. Gündoğdu, inceleme-araştırma türünde aldığı ödülle ilgili olarak “Çalışmamın kıymetli seçici kurul tarafından Cevdet Kudret Ödülleri’ne layık görülmesinden onur duydum. Ödülün özenle yazılan veriliş gerekçesi de benim için ayrıca çok kıymetli.” dedi.

 
Adını 1992 yılında vefat eden, Türkiye’nin önde gelen edebiyat tarihçisi ve yazarlarından birisi olan Cevdet Kudret Solok’dan alan 2021 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülünü Köln Üniversitesi Felsefe Fakültesi Doğu Araştırmaları Bölümü’nde (Philosophische Fakultät, Orientalisches Seminar) görevli olan Dr. Atiye Gülfer Gündoğdu aldı.
 
Köln Üniversitesinde araştırma
Bakanlıklararası Ortak Kültür Komisyonu kararıyla Köln Üniversitesi’ne öğretim görevlisi olarak görevlendirilen Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Atiye Gülfer Gündoğdu, Yazının Önündeadlı kitabıyla „İnceleme ve Araştırma“ türünde 2021 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Gündoğdu daha önce TÜBİTAK’ın sağlamış olduğu Yurtdışı Doktora Sırası Araştırma Burs Programı kapsamında ABD Washington Üniversitesinde de çalışmalarını sürdürdü.
 
Jüri heyeti Atiye Gülfer Gündoğdu’yu ödüle layık gördü
Armağan Ekici, Besim Dellaloğlu, Hatice Aynur, Sevengül Sönmez ve Tuncay Birkan’dan oluşan Jüri, ödüle katılan eserler içinde Sakaryalı akademisyen Atiye Gülfer Gündoğdu’nun Yazının Önünde kitabını “İnceleme ve Araştırma” türünde ödüle layık gördü. Haziran 2021’de Hece Yayınevinde okur ile buluşmuş olan Yazının Önünde isimli eser, Gündoğdu’nun 2017 senesinde kabul edilen doktora tezinin çeşitli düzenlemelerle gözden geçirilmiş şeklinden oluşuyor.
 
Jüri: Gündoğdu anlatım biçimiyle okurun ilgisini sürekli canlı tutabilmeyi başarıyor
Yazının Önünde adlı çalışmanın ödüle layık görülme gerekçesine şu şekilde yer verildi: “Osmanlı edebiyatında modern ‘okur’ figürünün doğuşunda Ahmet Mithat Efendi romanlarının oynadığı can alıcı rolü, hermenötik düşünce geleneği ve alımlama kuramından yola çıkarak incelerken, sadece verili teoriyi yerel vakaya uygulamakla kalmayıp teori alanının kendisine de katkıda bulunabildiği ve tezini okurun ilgisini sürekli canlı tutabilmeyi başaran bir anlatı kurarak tartıştığı için” Dr. Atiye Gülfer Gündoğdu’nun Yazının Önünde kitabı “İnceleme ve Araştırma” türünde 2021 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü.
Cevdet Kudret Edebiyat Ödülleri, Cevdet Kudret Ailesi, İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve TÜYAP (Tüm Yapım Fuarcılık Yapım AŞ) işbirliği ile veriliyor.
Gazetemize açıklamalarda bulunan Dr. Gündoğdu, inceleme-araştırma türünde aldığı ödülle ilgili olarak “Çalışmamın kıymetli seçici kurul tarafından Cevdet Kudret Ödülleri’ne layık görülmesinden onur duydum. Ödülün özenle yazılan veriliş gerekçesi de benim için ayrıca çok kıymetli.” dedi.
 
Dr. Atiye Gülfer Gündoğdu kimdir?
Dr. Atiye Gülfer Gündoğdu17 Mart  1986’da Adapazarı’nda doğdu. Kocaali Yabancı Dil Ağırlıklı Lisesi’nden ve  Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. 2012’de Geciktirilmiş Öykü Tekniği Üzerine Bir Karşılaştırma: Tristram Shandy Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri/ Karı Koca Masalı adlı teziyle master, 2017’de Edebî Metnin Anlamının Teşekkülünde Okurun Rolü adlı teziyle doktora derecesini aldı. Doktora araştırmaları sırasında bir yıl Washington Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. 2018-2021 arasında Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 2021-2022 Eğitim-Öğretim yılı itibarıyla Köln Üniversitesi Felsefe Fakültesi Doğu Araştırmaları Bölümü’nde (Philosophische Fakultät, Orientalisches Seminar) görevlendirildi.
Osmanlı Şiiri İçin Bir Deniz Feneri: Walter G. Andrews Kitabı, (Servet Gündoğdu ile, İstanbul: İnsan Yayınları, Aralık 2019), Yazının Önünde: Edebî Metnin Anlamının Teşekkülünde Okurun Rolü  (Ankara: Hece Yayınları, Haziran 2021) yayımlanmış kitaplarıdır. Yayın ve çalışmalarını modern Türk edebiyatı ve okur teorileri üzerine sürdürüyor.
 
Haber ve Resim:  Yasin BAŞ

Almanya'nın Bonn kentinde yaşayan Filistin asıllı gazeteci Maram Salim, sosyal medya hesabından yaptığı Avrupa'da ifade özgürlüğü olmadığına yönelik eleştirinin ardından, Alman kamusal medya kuruluşu Deutsche Welle'deki (DW) işinden kovuldu.


Salim, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Alman basınında yayınlanan bir makalede kendisi ve dört arkadaşının İsrail karşıtı ve antisemitik olmakla suçlandığını, bu nedenle soruşturma geçirip DW Arapça servisinde çalışan diğer arkadaşlarıyla açığa alındığını söyledi.
Salim, "Almanya, düşünce özgürlüğünü desteklediği izlenimini veriyor ancak 'Avrupa'da ifade özgürlüğü olmadığını söylemek' beni açığa almaları ve beni antisemitik olmakla suçlamaları için yeterliydi." dedi.


Sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımın sadece Avrupa'daki ifade özgürlüğü ile ilgili olduğunu vurgulayan Salim, "Ben Avrupa'daki ifade özgürlüğünü eleştirdim, paylaşımlarımda Yahudilerden ya da İsrail'den hiç bahsetmedim ama buna rağmen açığa alındım ve iç ve dış soruşturmaya tabi tutuldum. Daha sonra 7 Şubat'ta DW, bana ve diğer meslektaşlarıma işten çıkarıldığımızı bildirdi. Bugüne kadar bana neden işten çıkarıldığıma dair bilgi verilmedi." diye konuştu.


Salim, şunları kaydetti:
"Ben antisemitik değilim. Ben ifade özgürlüğüne inanan biriyim, din özgürlüğüne inanıyorum. Antisemitik olup olmadığıma dair soruları DW'den veya diğer Alman medyasından alıyorum. İsrail'i eleştirmenin her gazetecinin hakkı olduğuna inanıyorum. Gazeteci ve insan olarak yanlışları gördüğümüz zaman farklı ülkeleri eleştirmek bizim hakkımız.
Almanya'da İsrail'i eleştirmenin kolay olduğunu, Almanya'da İsrail'i eleştirmenin serbest olduğunu söylemeye çalışıyorlar ama pratiğe geldiğinizde, durum farklı. İsrail'i eleştirmekle antisemitik olmak arasında ayrım yapmak gerçekten çok zor. Çünkü bazı noktalarda antisemitik olmakla suçlanacaksınız. Yani konu İsrail olduğunda burada hakkında gerçekten konuşulabilecek çok sayıda kırmızı çizgi var. Hayatının çoğunu Batı Şeria'da yaşamış birisi olarak, Almanya’da İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'de yaptıkları hakkında normal şeyler söylemem bile bana karşı kullanılabiliyor."


Bu olay sonucunda haksızlığa uğradığını ve işsiz kaldığını ifade eden Salim, "Bence DW, İsrail'i eleştiren Filistinli ve Arap gazetecilere yaptıklarını yeniden düşünmeli. İfade özgürlüğünü savunuyorlar ama aslında değiller. Neler olup bittiğini yeniden değerlendirmeliler. Bizim hakkımızdaki dış soruşturmanın hiç de objektif olmadığına inanıyorum. Ve bizim hakkımızda karar soruşturmadan çok önce verilmişti. Dolayısıyla DW çalışanlarını araştırmak üzere seçtikleri komitelerini yeniden değerlendirmesi gerekir." ifadelerini kullandı.


- DW'den açıklama
Deutsche Welle'de konuyla ilgili yayımlanan bir haberde, kurum tarafından Arapça Servisindeki antisemitizm iddialarını araştırmak üzere bir komisyon kurulduğu, komisyonun yaptığı araştırma sonucu "görevi kötüye kullanma" vakaları tespit edildiği ancak kurumda yapısal bir antisemitizm sorunu bulunmadığı belirtildi.


Haberde görüşlerine yer verilen DW Genel Müdürü Peter Limbourg, söz konusu beş çalışanın işten çıkarılması için işlemlerin başlatıldığını, diğer sekiz şüpheli vakanın incelendiğini ifade etti.
Limbourg, kurum içi incelemeler sırasında da üç şüpheli vakanın tespit edildiğini aktarırken Arapça Servisi şefinin de görevi bırakmak istediğini ve bu talebin kurum tarafından kabul edildiğini söyledi.
Limbourg, "Vergilerle finanse edilen bir Alman kurumunda antisemitizm şüphesinin olması bile bu ülkede yaşayan ve dünya genelindeki tüm Yahudiler için tahammül edilemez olmalı." ifadelerini kullandı.
DW'nin ne antisemitizm ne de İsrail nefretine göz yumabileceğini kaydeden Limbourg, ayrıca kurum içinde bu konudaki davranış kurallarının daha keskin hale getirileceğini vurguladı.

(AA)

Almanya’nın Schweinfurt kenti yakınlarındaki Collenberg kasabasında yaşayan Azerbaycan’lı Aliyev ailesinin Nicat ismindeki 5 yaşındaki kreşe giden oğlu polisler tarafından uykudan alınarak Babası Vusal Aliyev ile birlikte yurdışı edildi.

Aschaffenburg 2017 doğumlu şu anda 5 yaşındaki Nicat’ın annesi Ayşen Aliyeva, gazetemize açıklamada bulundu. Almanya’ya 2015 senesinde eşim Vusal Aliyev ile birlikte gelerek yabancılar dairesine sığıma başvursunda bulunduk.Yabancılar dairesi yetkilileri önce Mittenberg kasabasına sonra Nürnberg yakınlarında bulunan Zirndorf kentindeki Asylheim denilen sığınma evine daha sonra da Schweinfurt kenti yakınlarındaki Collenberg sığınma evine yerleştirildik.İlticalık başvurumuzun sonucunu beklerken,eşime çalışabilirsin izni verildi. Eşim farklı firmalarda 4 sene çalıştı.Sosyalamt bize maddi konuda yardımcı olmadığından kurslarımızı kendi olanaklarımızla başardık.Collenberg’de eşim ve çocuğumla 24 kasıma 2021 tarihine  kadar mutlu,huzulu bir aile yaşantımız vardı.


Çocuğumu benden ayırdılar
Ayşen Aliyeva şu andda baku’de olan eşiyle yaptığı telefon görüşmesiyle ilgili şunları söyledi: Collenberg‘de bir arkadaşıma çay içip sohbet etmeye gittiğim 24 Kasım 2021akşamı saat 20:00’de polis eve baskın yapmış ve eşime yurtdışı edilme kararı olduğu söylenerek,uyuyan çocuğumla birlikte eşim evden alınıp ertesi gün sabah uçağı ile Baku’ya gönderilmiş.Polislere, bu ülkede kalabilmem için yaptıpımız itiraza henüz yanıt gelmedi.Sonuç gelmden nasıl gönderirsiniz,nasıl yurtdışı edersiniz demiş fakat eşimin konuşmasına sinirlenen polisler, evdeki uyuyan çocuğuda kucaklayıp ve derdinizi sonra anlatısınız binin arabaya,en kısa zamanda eşinide yanına göndereceğiz demiş. Çocuğumuda kimliksiz olarak sadece Urkunde denilen doğum belgesiyle göndermişler.


Yurrtdışı kararına karşı yaptığımız itiraz dilekçemizin sonucunu bekliyoruz
Ayşen ‘’yurtdışıyla ilgiliğ verilenkarara yapılan itiraz dilekçemize mahkeme karar vermedi. Mahkeme tarihi gelmeden 5 yaşındaki çocuğumla birlikte eşimin yurt edilmesi çevrede oturanlarla birlikte mahkeme kararını bekleyen avukatımızı ve bize danışmanlık yapan hayır kurumu Karitas yöneticilerini şaşışarak tekrar itiraz dilekçesi verildi’’dedi.


Psikolojik ve Nörölojik Tedavi Görüyorum
Sinirlerinin çok yıprandığını,Psikolojik tedavi gördüğünü belirten Ayşen,eşim ile birlikte biricik yavrumun sınırdışı edilmesinin ardından hergün korku ve tedirginlik içinde yaşıyorum.Allah kşmseyi çocuğundan ayırmasın.


Biz terörist değiliz
Polisin kendilerine "terörist muamelesi" yaptığını ve tramvatize olduklarını kaydeden Ayşen, avukata başvurduğunu  ve eşiyle çocuğunu Almanya’ya geri dönebilmeleri için elinden geleni yapacağını belirterek Türk basını başta olmak üzere tüm basın yayın organları ile karitas gibi yardım kuruluruluşlarından destek istiyorum dedi. Ayşen,biz terörist değiliz ve Almanya’nın insan haklarını savunan ülke olduğunu düşünerek  bu ülkeye gelip iltica ettik.


Yeni mahkeme tarihi Mart ayında
Ayşen Aliyeva’nın Avukatı Kristin Möller, Aliyev ailesi hakkında yurdışıyla ilgili 2019 senesinde verilmiş bir karar var fakat bu karara red itiraz dilekçesi verdik.İtirazımızı dikkate alan mahkeme, anne Ayşen durumunu terkar görüşmek üzere 28 Mart 2022 Saat:10:00 için gün randevu verdi Mahkeme tarihi gelemden mahkeme kararı olmadan,ülkeyi terk etme yönünde bildirim yapılmasının hukuk dışı karar dedi.

 

Hastahane doktorları,çocuğu muayne etmek istememiş
Alman doğumlu olan çocuğum tedavi için götürüldüğü hastahane başhekimi ‘’bu çocuk Alman doğumlu ve en hızlı şekilde büyük elçilik üzerinden bu çocuğun Azerbaycan’da olduğunu ve Azerbaycan vatandaşı oldupunu bildiren bir yazının  büyük elçilik üerinden gelmesi gerektiği belirtilerek muaynede zorluk çıkarılmış.


Çocuğum hasta olmuş ve taravma geçirmeye başlamış
P
olisin tutum ile birlikte Göçmen dairesinin yurtdışı kararına isyan ederek,yurtdışı kararının"insanlık dışı" bir karar olarak nitelendiren Aliyeva,küçük yaşta bir çocuk anneden nasıl koparılarak gönderilir. Gönderilecekse benşmle gönderselerdi.Çocuğum, hergün anne diye ağlıyormuş.Travma geçiren çocuğum psikolojik sorunlar yaşamaya başladığından altına kaçırmaya başlamış.Çocuğum burdayken altına çiç yapmıyordu. Polis görünce korkudan altına çiş yapmaya başlamış.


Ölürümde geri dönmem
Politik suç yüzünden babasının kaybolduğunu ve annesininde siyasi suçdan dolayı  cezaevinde olduğunu belierten Ayşen Aliyeva, ‘’iticalığım kabul edilmeyip geri gönderidiğimde nasıl bir sorunla karşılacağını bilemiyorum. Bu nedenle,karar ne olursa olsun ülkemize geri dönmek yerine Almanya’da veya Avrupa Birliği ülkelerinden birinde kalıp, buralarda ölmek istiyorum. Avrupa’nın en güçlü üllesi olarak bilinen ve insan haklarının var olduğu belirtilen Almanya 3 kişiyi barındırmayacaksa yazıklar olsun.Bu ülke bizi barındıramaycaksa, geri gönderilecek ülke  kendi ülkemiz değil Avrupa ülkelerinden bir başkası olsun’’ dedi.
Sınırdışı dışı kararı önceden bildirildi
Yetkililer aileye geçerli oturumları olmadığı için sınır dışı kararının bildirildiğini, ancak gönüllü olarak ülkeyi terk etmedikleriden, zorla sınır dışı yöntemine başvurulduğunu öne sürdü.Yasal düzenlemelerin öngördüğü şekilde zorunlu sınır dışı uygulamasına başvurulduğu açıklamalara eklendi.

Ilhan Baba-Schweinfurt 

Ausbleibende Regenfälle, schlechte Ernten und zunehmende Unsicherheit in den letzten Monaten treiben immer mehr Menschen in Teilen Afrikas, Asiens und des Nahen Ostens an den Rand einer Hungersnot, warnt die internationale Hilfsorganisation Islamic Relief. Um den wachsenden Bedarf zu decken, verdoppelt die Hilfsorganisation mit ihrem weltweiten Netzwerk ihren dringenden Spendenaufruf zur Bewältigung der gegenwärtigen Hungerkrise auf mehr als 27 Millionen US-Dollar. Islamic Relief Deutschland beteiligt sich an dem Einsatz gegen die aktuelle Hungersnot mit 1,4 Millionen US-Dollar.
 
 
Der von Menschenhand verursachte Klimawandel trifft wieder die Ärmsten, vor allem am Horn von Afrika. Wir stehen in der Pflicht, den alarmierenden Warnungen unserer Experten vor Ort unsere ganze Aufmerksamkeit zu schenken“, erklärt Tarek Abdelalem, Geschäftsführer von Islamic Relief Deutschland.
 
Der ursprüngliche Einsatz von über 13,5 Millionen US-Dollar, der Ende 2021 beschlossen wurde, hat bereits Zehntausende von Menschen in den am stärksten betroffenen Ländern wie Afghanistan, Äthiopien und Südsudan mit lebenswichtigen Gütern wie Mehl, Zucker, Reis und Speiseöl versorgt. Außerdem wurden Menschen und Landwirte, die verzweifelt um das Überleben ihrer Tiere kämpfen, mit Wasser versorgt.
 
 
„Es sind heute Millionen Menschen mehr, die im Vergleich zum letzten Jahr um diese Zeit hungern und die Lage wird immer schlimmer. Die erhofften Regenfälle am Horn von Afrika sind im Januar ausgeblieben. Und Afghanistan steht am Rande einer katastrophalen Hungersnot. Internationale Unterstützung wird dringend benötigt, da uns die Zeit davonläuft, um Leben zu retten“, sagt Affan Cheema, Direktor für internationale Programme bei Islamic Relief Worldwide.
 
„Wir befürchten, dass ohne eine beispiellose Aufstockung der Hilfe das Leben von Millionen Menschen in Teilen Afrikas, Asiens und des Nahen Ostens in Gefahr ist. Jeden Tag wächst der Bedarf und unsere Teams sehen, wie die Menschenschlangen für Nahrungsmittelsoforthilfe in Städten und Dörfern in beunruhigend vielen Ländern anschwellen.“
 
Mehr als 43 Millionen Menschen in 38 Ländern auf der ganzen Welt sind derzeit von einer Hungersnot bedroht. Ihnen droht der Hungertod, wenn sie nicht sofort lebensrettende Hilfe erhalten.
 
Äthiopien, Nigeria, Südsudan und Jemen sind die Länder mit der größten Hungersnot. Aber auch in vielen anderen Ländern, in denen Islamic Relief tätig ist - wie Afghanistan, Somalia und Sudan - herrscht eine Krise.
 
 
Afzal Sadat, Programmkoordinator von Islamic Relief in Afghanistan, zur Lage vor Ort:
 
„Afghanistan steht am Rande einer katastrophalen Hungersnot, und wir als humanitäre Helfer sehen jeden Tag Anzeichen dafür. Letzte Woche traf ich eine Mutter mit vier Kindern. Sie flehte unser Team an: Wenn Sie meine Kinder ernähren können, nehmen Sie sie bitte mit. Ich habe nichts, was ich ihnen geben könnte. Und sie werden sterben.“
 
„Die Menschen haben nicht nur verzweifelten Hunger, sie frieren auch. Sie haben kein Feuerholz, keine Holzkohle und kein Gas, um zu heizen. Viele sterben buchstäblich vor Kälte, vor allem Kinder. Die Familien füllen heißes Wasser in Plastiktüten und legen sie unter die Decken, sofern sie Decken besitzen, bevor ihre Kinder zu Bett gehen.“
 
 
In Teilen des Horns von Afrika: Die geringsten Niederschläge seit mehr als 40 Jahren
 
Affan Cheema zur Dürre in Somalia: „Dies ist das erste Mal seit der Hungersnot in den 1980er Jahren am Horn von Afrika, dass es drei aufeinanderfolgende Trockenperioden gab. In Somalia, das am stärksten betroffen ist, sind bis zu 80 Prozent des Landes von der Dürre betroffen.“
 
Tausende von Landwirten und Viehzüchtern waren und sind noch immer gezwungen, ihre Häuser zu verlassen, da die Wasserknappheit ihr Vieh tötet und ihre Ernten ruiniert. Viele Familien sind tagelang gelaufen, um Weideland zu finden, und Kinder sind unterwegs verhungert und verdurstet. Tausende leben bereits jetzt in Lagern für Binnenflüchtlinge. 
 
Yaroy Amin Abdirizak (54) floh mit ihrem Mann und ihren acht Kindern vor der Hungersnot im Bezirk Dinsor in der Region Bay. Sie leben jetzt in einem Vertriebenenlager im Bezirk Bardhere in der Region Gedo. Sie erzählt: „Wir sind drei Tage lang hierhergelaufen. Viele Kinder sind auf dem Weg gestorben. Wir haben den ganzen Tag noch nichts gegessen, und meine Kinder sind zum Verzweifeln hungrig. Wir sind hoffnungslos. Wir brauchen dringend Hilfe von humanitären Hilfsorganisationen.“
 
„In den letzten drei Tagen sind etwa zehn Kinder im Lager an Krankheiten und Hunger gestorben. Wir stehen am Rande des Todes und brauchen sofortige Unterstützung.“
 
 
Shukri Mohamud, Programmleiter von Islamic Relief Somalia, schildert die Situation vor Ort:
 
„Unsere Teams bereiten sich auf den Ausbruch von Malaria und anderen Krankheiten vor, wenn sich die Situation nicht sofort verbessert. Erschwerend kommt hinzu, dass sich mit der Verschärfung der humanitären Krise auch die Sicherheitslage verschlechtert hat.“
 
Islamic Relief leistet seit 2006 humanitäre Arbeit in Somalia. In der aktuellen Notsituation versorgen Teams vulnerable Familien mit Bargeld, damit sie Lebensmittel kaufen und die lokalen Märkte beleben können, verteilen Tierfutter, um das Vieh gesund zu halten, und reparieren die Wasserversorgung oder verbessern sie durch die Installation von Solarzellen.  
 
Im Rahmen des Appells wird Islamic Relief in den nächsten drei Monaten Lebensmittel, Bargeld, Wasser und andere lebenswichtige Hilfsgüter in 10 Ländern bereitstellen. In Äthiopien unterstützen wir das Gesundheitspersonal bei der Versorgung von schwer unterernährten Kindern. In Afghanistan haben wir bereits Lebensmittelpakete, Weizensaatgut und Tierfutter an mehr als 20.000 Familien verteilt. Wir wollen diese Zahl fast verdreifachen.
 
In Kenia, wo wir bisher fast 200.000 Tiere gegen Krankheiten geimpft haben, werden wir die Wasserversorgung für mehr als 12.000 Menschen reparieren und Bauern mit dürretolerantem Saatgut versorgen. In Niger schulen wir Landwirte in klimagerechter Landwirtschaft und verteilen Lebensmittelgutscheine.
 
„Die Weltgemeinschaft muss jetzt handeln. Als Islamic Relief Deutschland unterstützen wir diesen wichtigen Einsatz und bitten die Öffentlichkeit sowie unsere Spenderinnen und Spender, unserem Aufruf zu folgen und damit Hunderttausende vor dem Hungertod zu bewahren“, betont Abdelalem.
 
 
Bildunterschrift:
Menschen suchen Zuflucht und Wasser in einem Lager in der Region Gedo, Somalia (Copyright Islamic Relief).

Avrupa Komisyonu Yapısal Reform Destek Bölümü Genel Müdürü Mario Nava yerel ve taraflı bir gazetemize yaptığı açıklamada “"İki devletli çözüm, BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla uyumlu olmadığı için Avrupa Birliği tarafından kabul edilebilir değil. Bu çözüm, BM çerçevesinde yapılan ve üzerinde anlaşmaya vardan onlarca yıllık çalışmayla tezat teşkil eder. Birleşmiş Milletler göstergelerine göre iki Kıbrıs toplumu eşittir ve öngörülen iki toplumlu, iki bölgeli federasyon siyasi eşitlik ilkesine dayanmaktadır?” açıklamasını yapmış. Daha doğrusu “Buyurmuş.”

 
Ben doğdum doğalı Kıbrıs siyasetinin içindeyim, hiçte Mario Nova’nın kafadan attığı gibi “siyasi eşitlik” görmedim.
 
Avrupa Komisyonu Yapısal Reform Destek Bölümü Genel Müdürü olan Mario Nava herhalde Kıbrıs konusu içine zembille inmiş olmalı ki, yıllardır Avrupa Birliği’nin Kıbrıslı Türklere siyasi eşitlik temelinde hiçbir zaman yaklaşmadığını görememiş. Avrupa Birliği’nin her zaman ve koşulda Kıbrıslı Rumları adanın temsilcisi, Kıbrıslı Türkleri de Rumların tanıttığı gibi, adadaki azınlık olarak gördüğünü ve uygulamalarını da Rum tavsiyesine göre yaptığını bugüne değin hiç fark etmemiş maalesef.
 
Dolayısıyla Genel Müdür Mario Nava’nın açıklaması, tamamen taraflı, gerçeklerden uzak ve yok hükmündedir.
 
Müdür Nava hamaset yapacağına, koltuğunu garantilemek için abilerinin sözlerini tekrarlayacağına açık ve net olarak, Avrupa Birliği’nin hangi konularda adadaki iki toplumun eşit olduğu gerçeğini ortaya koyarak, siyasi eşitliğe dayalı uygulama yaptığını mertçe, somut örnekler vererek açıklamalıdır.
 
Avrupa Birliği hellim konusunda bile, Kıbrıslı Türklerin eşitliğini göz ardı ettiğini, Kıbrıslı Türklerin ürettikleri hellimin tescilini, güzel bir ayak oyunu ile Rum tarafının onayı ve denetimine tabi tuttuğunu siyasetle ilgili herkes bilmektedir.   
 
Avrupa Birliği, hellim konusunda Rum Tarım Bakanlığı’nı iki toplumun eşit olduğu ilkesinin dışına çıkarak “yetkili makam” olarak görmesi, Kıbrıslı Türklerin imal ettiği hellimin AB iç pazarına ihracatında Müdür Nava’nın var olduğunu iddia ettiği siyasi eşitlik ilkesinin dışında bir uygulamadır.
 
Kıbrıs adasında, Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklere karşı 21 Aralık 1963 günü başlattıkları silahlı saldırılar, katliamlar ve soykırımdan başlamak üzere günümüze değin, aradan geçen 59 yılda ben, Avrupa Birliğinin, Kıbrıslı Türklere “Kıbrıs adasındaki siyaseten eşit iki toplumdan bir tanesi” şeklinde ve düzeyinde hiçbir yaklaşım ve siyasi tavır görmedim. 
 
Nava’nın açıklamasının aksine Avrupa Birliği’nin, Kıbrıs Rum tarafını Kıbrıs Adasının sözde “tek devleti ve temsilcisi” olarak görmesi, Kıbrıs Türk halkına ise sadece bir “toplum” muamelesi yapması, Kıbrıs meselesinin özü ve bugüne değin de sonuçsuz kalmasının en büyük nedenlerinden biri olduğunun en bariz göstergesidir.  
 
Kıbrıslı Rumlar 1 Mayıs 2004 günü Avrupa Birliği’ne yasadışı olarak kabul edilirken, Annan Planı döneminde AB’nin Kıbrıslı Türklere verdiği sözleri tutmaması ve bunun üstüne ilave olarak da Kıbrıslı Türklere sormadan, onayını da almaya gerek görmeden “Adanın tümünün AB’nin toprağı” olduğunu 10. Protokole yazması, Avrupa’nın sömürgeci anlayışına uygun bir durum ve yüz karasıdır…
 
Dünyadaki en büyük katliamları gerçekleştirmiş, milyonlarca insanı sömürge yönetimi ile ezmiş Avrupa Birliği’ne söylenecek tek söz vardır: Bize gqölge etme başka ihsan istemez!
 
 
Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
 
 
 
 
 
 
 
BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz, ülkesinin Ukrayna'ya silah vermeyeceğini söyledi.
 
Scholz, ABD'ye yapacağı ziyaret öncesi Almanya Birinci Televizyon Kanalı ARD'ye verdiği röportajda, Ukrayna krizinde müttefiklerle açık strateji izlediklerini belirterek, NATO'da, Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile koordinasyon içinde olmanın önemli olduğunu ifade etti.
ABD'ye yapacağı ziyaretle bir süreden beri ilerleme sağladıkları konuları somutlaştıracaklarını belirten Scholz, "Örnek olarak birincisi, Ukrayna'ya yönelik askeri saldırganlığın Rusya için yüksek maliyeti olacağını nasıl açıklığa kavuşturabiliriz? Bunu hep vurguladık. Bu konuda ABD, AB ve ilgili olan herkesle çok net hazırlıklar yaptık." dedi.
 
Şansölye Scholz, stratejinin ikinci bölümünün Rusya ile diyalogda kalınması olduğunu aktararak, ABD ile Rusya arasında ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatında (AGİT) yapılan görüşmelerin önemine işaret etti.
Alman hükümetinin Ukrayna'ya 5 bin miğferin yanında gece görüş cihazları, sinyal bozucu veya telsiz göndermeyi düşünüp düşünmeyeceğine ilişkin soru üzerine Scholz, yıllardan beri Alman hükümetinin net bir yol izlediğini vurgulayarak, "Kriz bölgelerine silah vermiyoruz ve Ukrayna'ya saldırı silahı sağlamıyoruz. Selefim böyle yaptı. Bu doğruydu ve doğru kalacak." ifadelerini kullandı.
Scholz, Alman halkının çoğunun da bu konuya Alman hükümeti gibi yaklaştığını belirtti.
 
Bir kriz durumu olduğunu söyleyen Alman Başbakan, Avrupa'da bir savaşı önleme konusunda kendisini sorumlu hissettiğini vurguladı.
Scholz, Rusya'ya yönelik yaptırımlar arasında Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattının bulunup bulunmadığına ilişkin soruya da "Somut hazırlıklarımız var. AB'de müttefiklerimizle ve ABD ile alacağımız olası yaptırımlar konusunda yakın görüşmeler yapıyoruz. Bunlar, gerektiğinde çok geniş kapsamlı ve çok sert yaptırımlar olacak. Mevcut çabalarımız yaptırımların gerekli hale gelmesini önlemeye yönelik olsa da." dedi.
 
Başbakan Scholz, tüm önlemlere ayrı ayrı bakıldığını ve hiçbir önlemin dışlanmadığını kaydetti.