Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Ukrayna'nın doğusundaki gelişmelere ilişkin Rusya'ya gerilimi azaltması çağrısında bulundu.

Bakan Baerbock, Berlin'de ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile yaptığı görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.

Baerbock, "Rusya'yı gerilimi azaltmak için adımlar atmaya çağırıyoruz" dedi.

 

ABD'li mevkidaşıyla siyasi diyaloğun krizden çıkmanın tek yolu olduğu konusunda hemfikir olduklarını belirten Baerbock, "Bunu yapma isteği son birkaç haftada çok net şekilde ortaya çıktı. Ne yazık ki Rusya farklı bir dil konuşuyor." dedi.

Baerbock, Rusya'nın Ukrayna sınırına askeri birlik yığmasına ve Belarus'taki askeri manevralarına ilişkin, "Rusya saldırgan bir tutum takınması durumunda bunun sonuçları olacaktır. Asıl konu Avrupa'daki barış düzeninin korumasıdır. Bu yüzden onu koruyucu kalkanla korumaktan başka seçenek yok. Tedbirler Almanya ve ABD için ekonomik sonuçlar anlamına gelse bile. Her bir adım buna değer." ifadelerini kullandı.

Ukrayna'nın güvenliği ve Rusya'ya yaptırımlar konusunda da hemfikir olduklarına işaret eden Baerbock, "Bu yaptırımların gerçekten etkili olması da gerekir. En etkili yaptırım ile gerilimin azaltılması gerekiyor." diye konuştu.

Alman Bakan ayrıca gerilimin daha fazla artması durumunda enerji dahil olmak üzere her türlü yaptırım şeklinin masada olacağını anımsattı.

 

 

NATO ile Rusya arasında 2 yıldır görüşmelerin olmadığına değinen Baerbock, şimdi tekrar diyalog ve görüşmelerin olmasının iyi bir adım olduğunu kaydetti.

Baerbock, Ukrayna konusunda Normandiya formatının önemine dikkati çekerek, "Fransa ve ben şahsen bu formatın yaşaması için elimizden geleni yapacağız. Fransız mevkidaşımla Ukrayna'ya beraber ziyaret gerçekleştireceğiz." diye konuştu.

Bakan Baerbock, İran'ın nükleer çalışmalarına ilişkin de "İran maalesef nükleer tırmanış sarmalını müzakerelere paralel olarak döndürmeye devam ettiği için zaman azalıyor." dedi.

İran, nükleer silahları olmayan bir ülke için eşi görülmemiş şekilde yüzde 60 uranyum zenginleştirme kapasitesine ulaştığına dikkati çeken Baerbock "Bunun için makul bir açıklama yok ve İran da buna makul bir açıklama getirmiyor. Hedef hala nükleer anlaşmaya varmak ve uranyum zenginleştirmesini durdurmak. " ifadesini kullandı.

 

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Almanya, ABD ve batılı müttefiklerin Ukrayna ihtilafında birlikte durduklarını belirterek, gerilimin mi yoksa diplomasi yolunun mu seçileceğinin Rusya'ya bağlı olduğunu söyledi.

Blinken, ortak hedefin diplomatik çözüm bulunması yönünde olduğunu ifade ederek, "Rusya ile görüşmelerimiz doğrudan ve açıktı. ABD ve Avrupa arasındaki birlik bize Rusya'nın sahip olmadığı gücü veriyor. Rus askeri birliklerinin Ukrayna sınırını geçmesi ve Ukrayna'ya yönelik yeni saldırgan eylemler gerçekleştirmesi halinde bunun hızlı ve sert sonuçları olacağını açıkça belirttik." dedi.

Rusya'nın hibrit saldırılar ve istikrarsızlaştırma faaliyetleri gibi çeşitli araçlar kullanabileceğini belirten Blinken, bu konuda eş güdümlü cevap verilmesi için her türlü senaryoya hazırlandıklarını kaydetti.

Blinken, "Yaptırımların gerekli olduğu ortaya çıkarsa, bunlar birbirini tamamlayıcı, birbirini güçlendiren ve yakından koordineli olacaktır." diye konuştu.

 

Kuzey Akım 2 boru hattının Moskoya'ya karşı bir baskı aracı olduğunu ifade eden Blinken, "Henüz Kuzey Akım'dan gaz geçmiyor. Bu da boru hattının Rusya için değil Almanya, ABD ve müttefiklerimiz için bir baskı aracı olduğu anlamına geliyor." dedi.

Blinken, Ukrayna'ya askeri yardım yapılmasının Rusya'ya karşı bir provokasyon olmadığını vurgulayarak, askeri desteğin Ukrayna'yı kendisini savunacak duruma getirmesi yönünde olduğunu kaydetti.

 

ABD Dışişleri Bakanı, yarın Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile yapacağı görüşmede bu ihtilafı azaltmak için diplomatik bir yol bulma konusunda ABD ve Avrupalı müttefiklerin ortak görüşünü temsil edeceğini aktardı.

İran nükleer görüşmelerine ilişkin de değerlendirmede bulunan Blinken, bu konuda bazı mütevazi ilerlemeler sağlandığını, ancak istenilen yerde olmadıkları belirtti.

 

Baerbock ve Blinken, ikili görüşme öncesinde Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ve İngiltere Dışişleri Bakan Yardımcısı James Cleverly ile bir araya gelmişti.

Blinken yarın da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya gelecek.

Açık ve seçik bir şekilde görülüyor ki Türkiye’de işler iyi gitmiyor. Euro ve doların nerede duracağı tahmin edilemeyen hesapsız yükselişi, enflasyonun hükümetçe ve Merkez Bankası’nca konan hedeflerin ve yapılan tahminlerin çok üzerinde oluşu, tatmin edicilikten uzak istihdam rakamları, yatırımların durma noktasına gelmesi gibi ekonominin belirleyici unsurları tedirginliği gittikçe arttırmaktadır.
 
Siyasetçiler kendi aralarında ekonomik krizin siyasi krizden mi kaynaklandığını veya ekonomik krizin siyaseti nasıl etkileyeceği gibi hususları tartışadursunlar, ortalama normal vatandaş her an yaşanan sıkıntıyı daha fazla hisseder durumdadır. Ne iktidarın çizmeye çalıştığı pembe tablolar ne muhalefetin umut vermeyen söylemleri mutfağı sarmakta olan ateşin sönmesine yardım etmiyor.
 
Bir ülkenin kriz dönemlerinde onun sıkıntılardan çıkışında en mühim etkenlerin başında birlik, dayanışma ve birlikte buhranları aşma ruhu gelir. Ne yazık ki ülkemizde bunu görmek pek mümkün değildir. Mutlu bir azınlığın hayat pahalılığı ve istikrarsızlık altında ezilen kitlelerin haline karşı gösterdiği umursamazlık ve hatta aşağılayıcı tutum, muhalefet cephesinde yer alanların her fırsatı siyasi maksatlar için değerlendirmeye yönelik tutumu ile birleşince müşterek bir noktada birleşme imkansız hale gelmektedir. İktidar kanadının ortamı yumuşatmak yerine yapılan her eleştiriyi düşmanca bir davranış olarak algılayıp gerilimi arttırması, sadece muhalefetin ekmeğine yağ sürmekle kalmamakta, ülkenin önündeki badireleri aşmak için gerekli birlik ve beraberliğe de mani olmaktadır.
 
Konuya ekonomik esaslar çerçevesinden bakıldığında, aslında içinde bulunduğumuz krizlerin sebeplerini görmek kolaylaşmaktadır. Türkiye, tarım ve hayvancılıkta kendisine yetmekten çıkmış, bir müddet öncesine kadar övünç kaynağı olan ‘kendine yeterli olma’nın yerini ithalata bağımlılık almıştır. Sanayi üretimini yeterli düzeye getirememiş, 84 milyonluk nüfusa ve ulaşması zor olmayan pazar imkanlarına rağmen, herhangi bir dalda iddialı, vazgeçilmez olma noktasına gelememiştir. İhraç ürünlerini ithalata bağımlılıktan kurtaramadığından, oluşan kısır döngüyü bir türlü kıramamıştır. İletişim, bilişim, dijitalleşme gibi konularda rakiplerinin önüne geçememiştir. Büyük ölçüde dışa bağımlı olduğumuz enerji alanındaki yatırımlar karşılığında beklenen verimliliğe bir türlü ulaşılamamıştır. Turizmde gerekli çeşitlilik sağlanamadığından salgın, boykot, ambargo gibi durumlarda sektörün önüne alternatif yollar sunulamamıştır. Bunların ve eklenebilecek diğer hususların özeti olarak 2023 hedefleri adıyla ülkenin önüne konan hemen hiçbir hedefe ulaşılamamış, bundan doğan açık ise prestij yatırımları denen maliyeti yüksek ancak getirisi az teşebbüslerle kapatılmaya çalışılmıştır. İktidarın elinde, -tamamı kendi düşünce ve uygulamalarının ülkeyi getirdiği ekonomik darboğaz ortamında-, faiz-kur ayarlamalarıyla vaziyeti kurtarmak dışında bir çözüm imkanı kalmamıştır. Yaşayarak görüldüğü gibi, bu da derde deva olmamaktadır.
 
Hemen her ülke, salgın sebebiyle içine girilen ekonomik daralmaya karşı objektif gerçekler ışığında uygulamaya koyabileceği reçeteler üzerinde çalışırken, bu hayati konu bizde iktidar ve muhalefetin üzerinden siyasi kazanç umduğu bir kavga ve çekişme konusuna dönüşmüştür. Türkiye, kaliteli üretimin ve ihracatın, tatmin edici istihdamın, güven veren milli paranın, istikrarlı yönetimin ve işleyen ekonomik kurumların bulunmadığı bir ülkeye dönüşmüştür. Bu durum sürdürülebilir değildir ve elbirliği ile çareler üretmeye yönelme zamanı çoktan gelip geçmiştir.
 
Her kriz dönemindeki gibi günümüzde de yurt dışında yaşayanlara düşen sorumluluklar vardır. Her şeyden önce, Türkiye’nin iç kamuoyunda zannedildiği gibi yurt dışındaki insanlarımızın ceplerindeki Euroların değer kazanmasından memnun olacak, ondan haz duyacak kadar egoist olmadıkları dosta düşmana gösterilmelidir. Diğer taraftan yurt dışındaki insanlarımız ufağından büyüğüne alışverişlerini Türkiye menşeli ürünlere yöneltmeli, ülkeye girecek her sentin hayati değerde olduğunun idrakinde olmalıdır. Politikacıların gereksiz söylemlerinden etkilenmeden, ülkenin hepimize ait olduğu gerçeğinden hareketle memleketine sahip çıkmalıdır. Bu, sadece yaraların sarılmasına bir nebze katkı sunmak değil, ülkeyi ve milleti bölmek üzerinden kendilerine politik çıkar alanı oluşturan sorumsuz, muhteris, kifayetsiz ve kibirli politikacılara da vurulan bir şamar olacaktır.
2022’nin sıkıntıların aşıldığı bir yıl olması dileklerimle.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Türkiye Bursları kapsamında ülkemizde eğitim alan Kazakistanlı öğrencileri Kazakistan Ankara Büyükelçisi Abzal Saparbekuly ile buluşturarak moral kahvaltısı düzenledi. Programda konuşan YTB Başkanı Abdullah Eren ve Büyükelçi Saparbekuly, Kazakistan’ın geleceğini gençlerin belirleyeceğine dikkat çekerek Türkiye’de eğitim alan gençlerin iki ülke arasındaki dostluğa ve Türk dünyasına hizmet edeceğinin altını çizdi.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) düzenlediği program ile Ankara’daki çeşitli üniversitelerde eğitim alan Kazakistanlı uluslararası öğrenciler, Kazakistan Ankara Büyükelçisi Abzal Saparbekuly ile moral ve dayanışma kahvaltısında buluştu.  

 

 

TÜRKİYE İLE KAZAKİSTAN ARASINDAKİ İLİŞKİLERİ SİZLER GELİŞTİRECEKSİNİZ

Programda konuşan YTB Başkanı Abdullah Eren, Türkiye'de eğitim gören Kazakistanlı uluslararası öğrencilerin YTB'ye emanet olduklarını belirtti. 1992 yılından itibaren 5 bin 600 Kazakistanlı öğrencinin Türkiye’de burslu olarak eğitim aldığını aktaran Eren, bugüne kadar ise 2 binden fazla öğrencinin mezun olduğunu dile getirdi. Hali hazırda ise YTB tarafından organize edilen Türkiye Bursları çerçevesinde 505 Kazakistanlı öğrencinin eğitim gördüğünü söyleyen Eren, bunlardan 112 öğrencinin ise Ankara’da bulunduğunu ifade etti.

 

 

TEMEL AMACIMIZ TÜRKİYE İLE KAZAKİSTAN ARASINDAKİ BAĞI GÜÇLENDİRMEK

Ankara'da üniversite eğitimi alan öğrencilerle bir moral ve dayanışma programında buluşmak istediklerini anlatan Eren, “Ata yurdumuz olan, Türkistan coğrafyasının beşiği olan, Hoca Ahmet Yesevi’nin vatanı ve Türklük davasının menbaı olan Kazakistan bizler için çok önemli bir yere sahip.  YTB olarak Kazakistan’a yönelik çok farklı projeler gerçekleştiriyoruz. Bundan sonra da gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Bu kahvaltıyı yapmak istememizin sebebi hem sizleri bir görmek hem de son 15 gün içerisinde Kazakistan'da yaşanan süreçle alakalı size desteklerimizi ifade etmek. Kazak devletine, Kazak halkına sonsuz desteğimizi sunmak istiyoruz. Türkiye'de eğitim alan öğrenciler bizlere; ailelerinin, ülkelerinin dolayısıyla Kazakistan'ın ve Kazakistan’ın geleceğinin emanetidir. Emanetimize iyi bakmaya gayret ediyoruz. Türkiye ile Kazakistan arasındaki ilişkileri sizler geliştireceksiniz. Temel amacımız Türkiye ile Kazakistan arasındaki bağı güçlendirmek. Kazakistan’ın geleceği Kazak gençlere emanet" diye konuştu.

 

 

TÜRKİYE'DE EĞİTİM GÖREN ÖĞRENCİLER GÖNÜL ELÇİLERİMİZ

Programda konuşan Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi Abzal Saparbekuly ülkenin geleceğini eğitimli gençlerin belirleyeceğine dikkat çekti. Kazakistan'da yaşanan olaylarda Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev'in halkla diyalog halinde çözüme gittiğini belirten Saparbekuley, şunları kaydetti: “Protestolarda Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev demokratik bir şekilde halkla görüşerek çözüme kavuşmaya çalıştı. Cumhurbaşkanı olayların başında halkın gerçekçi taleplerini iletme hakkı olduğunu, barışçıl ve hukuki zeminde diyalog çerçevesinde olması gerektiğinin altını çizdi. Kazakistan'da daha kötü olaylar da olabilirdi fakat yaşanan bu olaylar bizim için büyük ders oldu. Başta Türk halkının ve Türk devletinin zor günlerde Kazakistan halkı ve devleti ile beraber olduğunu göstermesi bizim için önemliydi. Türkiye'de eğitim gören öğrencilerin Kazakistan'a dönmesi, bunların bir gönül elçisi olması Kazak ve Türk halkının geleceğinin, iş birliğinin, halkların, dostlukların daha güçlü olacağının göstergesidir”

 

BERLİN (AA) - Alman biyoteknoloji firması BioNTech’in, kanser ve diğer hastalarına yönelik immünoterapi tedavileri geliştirmek için İngiltere merkezli Crescendo Biologics iş birliği yapacağı bildirildi.

BioNTech ve Crescendo Biologics'den yapılan ortak açıklamada, söz konusu tedavileri bulma iş birliğinin ilk aşamasının 3 yıl süreceği belirtildi.

Açıklamada, BioNTech'in iş birliğiyle ortaya çıkartılacak tüm immünoterapileri tedavilerinin dünya çapında geliştirme ve pazarlama haklarını elinde tutacağının altı çizilerek, Crescendo Biologics'in de ürünlerin satışından lisans ücreti alacağı ifade edildi.

Açıklamaya göre, BioNTech, iş birliği döneminde 40 milyon doları ön ödeme olmak üzere Crescendo Biologics’e 750 milyon dolardan fazla ödeme yapacak.

Açıklamada görüşlerine yer verilen BioNTech Üst Yöneticisi (CEO) ve Kurucu Ortağı Prof. Dr. Uğur Şahin, Crescendo'nun platformunun mRNA temelli tedavilerin geliştirilmesi için mükemmel özellikler sunduğunu ve hastalar için çığır açan hassas ilaçlar sunmak için Crescendo ile çalışmaya başlamaktan heyecan duyduklarını belirtti.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), kardeş, akraba ve soydaş toplulukların kalkınmalarına yönelik bilimsel araştırmaları desteklemek amacıyla “Beşerî ve Sosyal Kalkınma Araştırmaları Destek Programı”nı başlattı. Birinci başvuru dönemi 7 Mart'a kadar devam edecek program kapsamında ülkeler arası izlenecek politikalara yol gösterici nitelikteki araştırmalara nakdi destek sağlanacak.

 
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB); ülkemiz ile tarihi, dini, siyasi, coğrafi ve kültürel derin bağlara sahip toplulukların beşerî ve sosyal kalkınmalarına yönelik kapsamlı bilimsel araştırmaları desteklemek amacıyla “Beşerî ve Sosyal Kalkınma Araştırmaları Destek Programı”nı (BESKAP) hayata geçirdi. Program kapsamında yapılacak araştırmaların kardeş topluluklar ve Türkiye tarafından gerçekleştirilecek politikalar için yol gösterici olması hedefleniyor.  Bu çerçevede, politika belgesi niteliğinde ve yol haritası oluşturacak araştırmalara öncelik verilecek.
 
 
 
 
 
HER PROJEYE 20 BİN TL DESTEK
BESKAP için başvurular bireysel araştırmacılar arasından seçilecek. Bu kapsamda; yüksek lisans ve doktora öğrencileri, lisans mezunu bireysel araştırmacılar ve doktor unvanına sahip serbest araştırmacılar veya akademisyenler programa başvuru yapabilecek. Programa Türkiye ve yurtdışındaki araştırmacılar ikili veya çoklu ortaklıklar kurarak başvurabilecek. Dernek, vakıf vb. tüzel kişiliklerin programa başvuruları kabul edilmeyecek.   Türkiye Bursları kapsamında halihazırda öğrenim gören öğrenciler de bu programa başvuramayacak. Türkiye’de eğitimini tamamlamış ve ülkesine dönmüş Türkiye Mezunlarının başvuruları ise kabul edilecek. Bir araştırma projesine en fazla 20.000 TL destek verilecek. Programa ilişkin öncelikli konular ise; Kurumsal Ayrımcılıklar, Anadil Eğitim Hakları, Eğitimde Fırsat Eşitliği, Sivil Toplum Araştırmaları, Medya Analizleri, Sosyolojik ve Demografik Araştırmalar ve Türkiye Mezunları olarak belirlendi. 
 
PROGRAMA NASIL BAŞVURU YAPILACAK?
Öncelikle programa başvurular iki dönem halinde alınacak. Birinci dönem  başvuru süreci başladı ve 7 Mart 2022 tarihine kadar devam edecek. İkinci dönem başvuru tarihleri ise 28 Mart 2022- 30 Mayıs 2022 olarak belirlendi . Programa başvuracak adayların ytb.gov.tr/beskap adresi üzerinden ön başvuru ve BESKAP Araştırma Formu doldurmaları gerekiyor. Ardından ise adaylar BESKAP araştırma formu ve ytb.gov.tr/beskapadresinde belirtilen bilgileri Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! adresine göndermeleri gerekiyor. Programa ilişkin detaylı bilgiler yine Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! adresinde yer alıyor.
 
 

Almanya'nın Aşağı Saksonya eyaletine bağlı Stade şehrinde Müslümanlara için 139 kapasiteli mezarlık tahsis edildi.

 

 

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Stade Mevlana Camii’nin birkaç yıl süren çalışmalarının ardından şehirdeki Müslümanların cenazelerini İslami usullere göre defnedebilecekleri 700 metrekarelik alan üzerine planlanan 139 kapasiteli mezarlığın açılışı için tören düzenlendi.

Stade Belediye Başkanı Sönke Hartlef ve DİTİB Mevlana Camii Dernek Başkanı Yakup Aydın ve din görevlisi Talha Üzüm’ün katılımıyla şehrin güneydoğusunda yer alan Campe mezarlığı içerisinde Müslüman için tahsis edilen mezarlığın açılışı gerçekleşti.

 

 

Campe mezarlığında Müslümanların defn edilebileceği alan oluşturduklarını belirten Stade Belediye Başkanı Sönke Hartlef, “Stade'de yaşasa da yaşamasa da Müslüman inancına sahip insanlar, dinlerine ve geleneklerine göre Campe mezarlığına defnedilebilecekler. Stade ve çevresinde Müslüman inancına sahip birçok insan yaşıyor. Uyum hakkında konuşuyor ve bunu teşvik etmek istiyorsak, o zaman benim için aynı zamanda Müslüman geleneklerine göre cenaze merasimi yapma imkanı da sunmamız gerekiyor. Campe mezarlığında bu hizmetler için şartları oluşturduk. Çok memnunum” dedi.

 

 

Hartlef, mezarlığın dolması durumunda da yeni alanların açılmasıyla ilgili yardımcı olacağını söyledi.

Stade DİTİB Mevlana Camii dernek başkanı Yakup Aydın, burada kalıcı ve Stade sakinleri olarak, Müslümanlara ait mezarlığın olmasından büyük mutluluk duyduklarını ifade etti. 

 

 

Müslüman mezarlığının açılması yönünde konuyla yakinen ilgilenen başta Belediye Başkanı Hartlef’e, mezarlıklar müdürüne, çevre düzenleme sorumlusu ve ekibine teşekkür eden Aydın, “Sizlerin sayesinde şehrin bir parçası ve hemşehrisi olarak önemli bir eksikliği çözdük. Cemaatimiz ve Müslümanlar adına şükranlarımı sunuyorum” dedi.

Konuşmalar sonrası Stade DİTİB Mevlana Camii din görevlisi Talha Üzüm kısa bir açılış duası yaptı. Ardından abdest alma ve su ihtiyacı için çeşme ile musalla taşının yer aldığı mezarlık alanı gezildi.

 

 

 

Kasachstan: Was steht für Moskau auf dem Spiel?

 

Wegen der gewaltsamen Proteste in Kasachstan sind erste Einheiten einer von Russland angeführten sogenannten Friedenstruppe des Militärbündnisses OVKS in dem Land eingetroffen. Allerdings ist diese Aktion nicht für alle Kommentatoren ein Zeichen der Stärke.

 

LA REPUBBLICA (IT) 07. Januar 2022

Das erinnert an Breschnews Panzer in Prag

Die Lage in Kasachstan schwächt Putin letztendlich in den Ukraine-Verhandlungen, glaubt La Repubblica: „Der russische Präsident hatte sich vorgenommen, aus einer Position der Stärke heraus anzutreten und eine Weltanschauung durchzusetzen, die auf dem geopolitischen Atlas des Kalten Krieges basiert. Das gesamte von Moskau lancierte Vorschlagspaket zielt auf die Schaffung eines strategischen Schutzraumes für Russland ab. Einige sprachen gar von einer 'neuen Konferenz von Jalta'. Jetzt, wo Kasachstan in Aufruhr ist, erinnert Putin jedoch weniger an Stalin denn an Breschnew, der Panzer der UdSSR und der Mitglieder des Warschauer Paktes nach Prag schickte, um Dubčeks Prager Frühling gewaltsam zu unterdrücken.“ (Paolo Garimberti)

 

VERSLO ŽINIOS (LT) 07. Januar 2022

Putin in der Sackgasse

Die Unruhen in Kasachstan sind bedrohlich für Putin, denn sie zeigen, wie schwach die Gemeinschaft Unabhängiger Staaten (GUS) ist, meint Verslo žinios: „Die Ereignisse in Kasachstan haben ein offenes Geheimnis enthüllt: Putin ist ein Koloss auf tönernen Füßen und die GUS ist genauso bröckelig, wenn sie nur mit Hilfe der korrupten lokalen Diener und Silowiki [Sicherheitskräfte], russischer Rubel und russischem Militär zusammenhält. Die Ukraine, Moldau, Georgien, Belarus, Kasachstan - Wer kommt als Nächstes? Bislang ist es Putin gelungen, den Geist in die Flasche zurückzutreiben, aber der Flaschengeist wird immer stärker und die Diktatoren immer schwächer. Russland kann dem Druck nicht ewig standhalten. ... Russland hat keine normalen Nachbarn mehr und gerät immer mehr in eine Sackgasse.“

 

DER STANDARD (AT) 06. Januar 2022

Ruhe um jeden Preis

Der Kreml versucht verzweifelt den Einfluss auf die ehemaligen Sowjetrepubliken zu bewahren, meint Der Standard: „Russland hat Fallschirmjäger nach Kasachstan geschickt. Polizisten und zivile 'Befriedungs'-Experten dürften folgen. Eine schnelle Reaktion auf die Unruhen im Nachbarland. Aber eine, mit der der Kreml Gefahr läuft, sich viele Kasachen zum Feind zu machen. Erst recht, wenn seine Soldaten auf Demonstranten schießen. ... Mit seiner schnellen Hilfe für Präsident Kassym-Schomart Tokajew zeigt der Kreml - wie in Belarus und Syrien -, was für ihn zählt: der Machterhalt der Elite, die Sicherung des Moskauer Mikrokosmos, Ruhe um jeden Preis. Das scheint wichtiger als das Begehren nach Freiheit, Wohlstand oder Autonomie.“ (Lothar Deeg)

 

RIA NOWOSTI (RU) 06. Januar 2022

Jetzt ist die OVKS kein Papiertiger mehr

Ria Novosti zeigt sich erfreut über die Aktivierung des Verteidigungsbündnisses OVKS: „Bislang erregte die OVKS zumeist abschätzige oder ironische Reaktionen, denn man sah in ihr nichts anderes als ein formales Papierkonstrukt. Nun geht die OVKS vor den Augen aller Welt in ihre Feuertaufe. Die aktuellen Ereignisse zeigen, dass Kasachstan mit der Krise nicht allein bleibt. Ja, es muss die eigentliche Herausforderung selbst meistern, aber ihm stehen jetzt Alliierte zur Seite, die ihm den Rücken decken und die Sicherheit strategischer Objekte garantieren. Diese Tür steht auch für andere Länder der Region offen. Die kollektive Sicherheit im postsowjetischen Raum ist von einem Moment auf den anderen kein virtuelles Konstrukt mehr, sondern hat sich in praktizierte Realität verwandelt.“ (Irina Alksnis)

 

POSTIMEES (EE) 06. Januar 2022

Nasarbajews Schicksal ist Putin eine Warnung

Da sich auch Putin um seine Zukunft sorgt, wird er das Schicksal des langjährigen Machthabers Nasarbajew auch aus ganz persönlichem Interesse verfolgen, glaubt Postimees: „Die Ereignisse in Kasachstan haben nicht nur dort, sondern auch in Russland die politischen Karten unerwartet neu gemischt. Nicht etwa, weil Menschen ums Leben kamen oder das Land von der Welt abgeschnitten wurde. Sondern wegen der Nachricht, dass Präsident Tokajew den 'Vater des Volkes', Nasarbajew, angesichts der Unruhen von dessen Stelle als Vorsitzendem des Sicherheitsrates abberufen hat. Es gibt keine Garantien! Für den Kreml und Putin ist das eine Lehre: Egal, wie gut alles durchdacht ist, gibt es keine hundertprozentige Machtgarantie für den ehemaligen Präsidenten.“ (Jaanus Piirsalu)

 

NV (UA) 05. Januar 2022

Russland wartet nur auf seine Chance

Der Historiker Timothy Garton Ash fürchtet in NV, dass sich Moskau die Proteste zunutze machen könnte: „Meine Prognose lautet wie folgt: Das Tokajew-Regime wird zunächst sanft vorgehen und Zugeständnisse machen, bevor es zu härteren Maßnahmen übergeht. Sie werden angewandt, sollten die Proteste anhalten. Schließlich sind sich die kasachischen Behörden der Gefahr einer russischen Intervention bewusst, wenn die Situation nicht schnell unter Kontrolle gebracht wird. Moskau hat den Norden Kasachstans, in dem viele ethnische Russen leben, schon lange im Visier. Es wird befürchtet, dass Moskau den Norden Kasachstans einfach als Teil eines großrussischen Konstrukts annektieren könnte.“ (Timothy Garton Ash)

 

EKHO MOSKVY (RU) 05. Januar 2022

Auch die Geduld von Sowjetmenschen ist endlich

In Kasachstan kann man nun das typische Scheitern einer postsowjetischen Autokratie beobachten, meint Echo Moskwy: „Es gibt keine ewige Liebe und keine ewige Geduld. Ein Führer kann beim Volk beliebt sein und das für lange, aber um ihn herum entsteht unweigerlich ein System aus tausenden Schmarotzern, Nichtsnutzen, Karrieristen und Gaunern, die beginnen, das Land als ihren Besitz zu betrachten und das Volk als ihre Bedienstete. ... Die Sowjetmenschen - und das sind wir alle noch irgendwie - sind sehr geduldig, zäh und demütig. Aber auch bei Sowjetmenschen ist dieses Reservoir an Geduld nicht grenzenlos. Nasarbajew ist fünf Jahre früher als Lukaschenka und zehn Jahre vor Putin an die Macht gekommen. Nun können wir uns ausrechnen, wem noch wieviel Zeit bleibt.“ (Anton Orech)

 

FRANKFURTER RUNSCHAU (DE) 06. Januar 2022

Das Fass ist übergelaufen

Auch wenn die Gaspreise die Proteste ausgelöst haben mögen, sind die Ursachen struktureller Natur, meint auch die Frankfurter Rundschau: „Da ist zunächst die Zentralisierung der politischen Gewalt und das Abschöpfen von wirtschaftlichen Gewinnen durch das Zentrum. Der Reichtum des riesigen Landes fließt also in die Hauptstadt, die Provinz hat wenig zu melden. Auch die autoritäre Staatsführung ist ein Erbe der Sowjetunion, ebenso die Bevorzugung einer technokratischen, loyalen Elite. Nur der sich lange entwickelnde Wohlstand vermochte den Großteil der Bevölkerung ruhigzustellen. ... Kasachstan stehen unruhige Zeiten bevor und es ist nicht absehbar, ob sie in bessere Zeiten münden.“ (Viktor Funk)  

 

WPROST (PL) 06. Januar 2022

Drücken wir den Demonstranten die Daumen!

Wprost zeigt sich solidarisch mit den Kasachstanern, die aus eigenem Antrieb protestieren: „Der Aufstand ist ein Ausbruch aus der traurigen Alltagsrealität unglücklicher Untertanen postsowjetischer Satrapen, die von ewiger Macht und großen Imperien träumen. Es sind nicht die mythischen Nato-Kriegstreiber, die ein Komplott schmieden, sondern die einfachen Menschen, die aus eigenem Antrieb ein anständiges Leben, Freiheit und Demokratie wollen. Sie sind bereit, für diese Ideen, die von Kreml-Zynikern verspottet werden, gegen die Polizei aufzustehen. Drücken wir ihnen die Daumen, denn auch wenn das Zusammentreffen des kasachischen Wutausbruchs mit Putins kriegerischem Zirkus gegen Europa nur zufällig ist, so ist es für uns doch sehr willkommen.“

 

https://www.eurotopics.net/de/274075/kasachstan-was-steht-fuer-moskau-auf-dem-spiel; Aufgerufen am 08.01.2021 um 1450LCL)

NUR SULTAN (AA) - Kazakistan'daki protestolarda 212 milyon ABD doları hasar tespit edildiği bildirildi.
 
Geçici Kazakistan İçişleri Bakanı Yerlan Turgumbayev, yaptığı açıklamada, ülkesinde 2 Ocak'tan bu yana süren olayların kronolojik sıralamasını vererek, polisin çalışmalarının geçici sonuçları hakkında bilgi paylaştı.
Ülkenin batısında 2 Ocak'ta sıvılaştırılmış petrol gazına (LPG) yapılan zamlar ve sosyoekonomik durumun kötüleştiği gerekçesiyle başlatılan protestoların, 4 Ocak'ta yerel idare binalarının silahlarla ele geçirilmesiyle devam ettiğini söyleyen Turgumbayev, Atırau, Kızıl Orda, Almatı, Aktubinsk, Jambul bölgeleri ile Semey şehri yerel yönetim binalarının ele geçirildiğini ve 5 bölgedeki idare binalarına da saldırı girişiminde bulunulduğunu hatırlattı.
 
Protestocuların herhangi bir talepte bulunmadığı ve müzakerelere yanaşmadığı Almatı kentinde, durumun ağırlaştığını kaydeden Turgumbayev, polisin asayişi sağlama çabalarına rağmen protestocuların kentte 7 silah dükkanındaki mühimmata el koyduğunu, belediye ve toplu taşıma araçlarını gasbettiklerini ve bunlarla güvenlik güçlerine karşı direndiklerini anlattı.
 
Turgumbayev, 5 Ocak'ta Almatı'nın civar yerleşim birimlerinden sayıları 20 bini bulan organize kitlenin, kent merkezine gelerek yerel yönetim binasına girdiğini, protestocuların polise karşı silah kullandığını, kamu binalarını yaktığını, polis ve askeri okul öğrencilerine saldırdığını, güvenlik güçlerinin özel ekipmanlarını ele geçirerek şehirde rasgele ateş açtıklarını, 100'den fazla AVM, dükkan, banka, ATM ve finans kuruluşlarını da yağmaladığını söyledi.
Yaklaşık 800 saldırganın Almatı Havaalanını ele geçirmesinin ardından hava yolu trafiğinin çöktüğünü aktaran Turgumbayev, olayların organize olduğunun gözlendiğini kaydetti.
 
- 5 bin 135 kişi gözaltına alındı
Kazakistan'da 2 Ocak'tan bu yana devam eden olaylarda 346'sı polis aracı olmak üzere 400'den fazla aracın tahrip edildiğini ifade eden Turgumbayev, protestolarda 212 milyon dolarlık hasar tespit edildiğini ifade etti.
Turgumbayev, ülkede olağanüstü hal ilan edilmesinin ardından olaylarla ilgili 125 soruşturma başlatıldığını, 5 bin 135 kişinin gözaltına alındığını, 516 kişiye idari ceza kesildiğini, gümrük kapılarından silahlar, yüklü miktarda para, çok sayıda cep telefonu ve değerli eşyayla ülkeden çıkmaya çalışan yaklaşık 300 kişinin gözaltına alındığını kaydetti.

Mit rund 1,1 Millionen Fluggästen im Jahr 2021 konnte der Airport Nürnberg sein Passagieraufkommen im Vorjahresvergleich um 16 Prozent steigern. Insgesamt wurde damit in einem zweiten pandemiegeprägten Jahr etwa ein Viertel des Vorkrisenaufkommens von 2019 erreicht. „Die Wunsch zum Reisen wächst wieder. Für 2022 rechnen wir, je nach Corona-Lage, mit einer deutlichen Erholung der Fluggastzahlen“, so Flughafengeschäftsführer Dr. Michael Hupe.

Der Albrecht Dürer Airport Nürnberg liegt damit im zweiten Jahr bei einem mit den meisten deutschen Flughäfen vergleichbaren niedrigen Passagierergebnis. Die passagierstärksten Fluggesellschaften waren Corendon Airlines an erster sowie Ryanair und Turkish Airlines an zweiter und dritter Stelle. KLM bot die meisten Frequenzen im Umsteigeverkehr an und flog ohne pandemiebedingte Unterbrechung.

Nach einem schwierigen Jahresauftakt im Winter-Lockdown 2020/21 erholten sich Verkehr und Nachfrage während der Sommermonate spürbar. Bis zu 40 Ziele waren in der Hochsaison wieder nonstop zu erreichen, darunter die wichtigsten Drehkreuze, Urlaubs- und Städteziele. Mit dem Aufkommen neuer COVID-19-Virusvarianten nahm die Flugnachfrage zuletzt wieder ab und die meisten Airlines reduzierten erneut ihr Angebot, so dass die Verkehrsentwicklung im Winter 2021/22 hinter die Erwartungen zurückfiel.

Die Hoffnungen richten sich jetzt auf den Sommer 2022: Der Airport Nürnberg geht davon aus, dass das Streckenangebot über 60 Ziele umfassen wird, die meisten sind bereits buchbar. Allein Ryanair wird mit zwei stationierten Flugzeugen ab Ende März 27 Ziele anfliegen. Corendon Airlines folgt ebenfalls mit zwei stationierten Flugzeugen und 23 Zielen. Insgesamt fliegen mehr als 20 Airlines den Airport Nürnberg regelmäßig an.

Als deutlich dynamischer erwies sich das Luftfrachtgeschäft, u.a. für dringend benötigtes medizinisches Material und Ausrüstung. Mit 7.935 geflogenen Tonnen lag der Wert um 15 Prozent über dem Vorjahr und sogar über dem Vor-Corona-Wert von 2019.

Wie bereits in den Vorjahren werden die wirtschaftlichen Ergebnisse erst im Rahmen der Jahrespressekonferenz voraussichtlich Ende April / Anfang Mai bekanntgegeben.

Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Eyaleti’nde faaliyet gösteren Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı cami dernekleri başlattıkları “Katarakt Ameliyatı Kampanyası” ile Afrika’da 400 kişiye ışık oldu.
Essen DİTİB Eyalet Bölge Birliği ve Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) iş birliğinde, Balve Mimar Sinan, Hamm-Hövel Selimiye, Hattingen Fatih, Hemer Merkez, Iserlohn Merkez, Lüdenscheid Sultan Ahmet, Wickede Anadolu ve Witten Sultan Ahmet cami derneklerinin desteğiyle yapılan ameliyatlar sonucunda 400 kişi yeniden hayata tutundu.
 
 
 
Essen DİTİB Eyalet Bölge Birliği Yönetim Kurulu Üyesi ve Balve Mimar Sinan Camii dernek başkanı Özkan Güler, Hemer Merkez Camii dernek başkanı Tacettin Önal, Iserlohn Merkez dernek başkanı Doğan Üstün ve Lüdenscheid Sultan Ahmet Camii dernek başkanı Göksal Üçüncü başta katarak ameliyatlarını takip etmek ve ihtiyaç sahiplerine yardım paketi dağıtmak üzere Afrika’nın Senegal ülkesine gitti.
 
 
 
 
 
 
 
 
DİTİB heyeti Senegal ve Dakar bölgesinde 4 yetimhaneyi ziyaret etti. Heyet, yetimhanede eğitim gören çocuklara hediye ve yetimhanenin yatak ihtiyaçını karşıladı. Ayrıca bölgedeki ihtiyaç sahibi 400 aileye yardım paketi dağıttı.
Görme problemi yaşayan ihtiyaç sahiplerine katarakt ameliyatı yaptırmak üzere Senegal’de bulunduklarını belirten Essen DİTİB Eyalet Bölge Birliği Yönetim Kurulu Üyesi ve Balve Mimar Sinan Camii dernek başkanı Özkan Güler, hayırseverlerin desteğiyle 2 gün süren ameliyat sonrası 400 kişiye ışık olduklarını ifade etti.
 
 
 
DİTİB heyeti olarak ihtiyaç sahiplerine yardım paketi dağıttıklarını ve katarakt ameliyatlarını  yerinde gördüklerini aktaran Güler, “Yokluk içerisinde insanlara umut olmak çok güzel bir duygu. Bu iyilik hareketini destekleyen hayırseverlere, DİTİB ailesine ve Türkiye Diyanet Vakfı’na teşekkür ediyor, hayırlarının kabulünü Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyoruz” dedi.
 
 
Hayırseverlerin iyilik eli pek çok ülke insanının yüzünü güldürdü
Güler, şunları kaydetti: “Yapılan hizmeti anlatmak kelimelerle kifayetsiz. Görmek ve yaşamak lazım. Yokluk içerisinde insanlara umut olmak çok güzel bir duygu. Böyle güzel ve anlamlı hayri hizmetlere derneklerimiz ve hayırseverlerimiz her zaman destek oluyor. Daha önce ziyaretlerimizde bu sıkıntıyı gördük. Avrupa ve ülkemizde orta yaş üstü insanlarda bu rahatsızlık görülürken bu coğrafyalarda çocuk, genç hatta bebeklerde de bu rahatsızlığın görüldüğüne şahit olduk. Afrika’da güneşin dik vuruşu, kum ve fırtına sebebiyle bu hastalıktan muzdarip milyonlarca insan tedavi bekliyor. Maddi imkansızlık, su ihtiyacının yanında katarakt hastalığından evinden çıkamayan, çalışamayan ve iş bulamayan insanlar var. DİTİB ailesi olarak mağdur ve mazlum kardeşlerimize sahip çıkarak, Dakar’da özel bir hastanede 6 hekim tarafından ameliyatların gerçekleştirilmesini sağladık. Sadece Senegal ve Dakar çevresinden değil komşu ülke Moritanya, Mali ve Gambiya’dan da katarakt ameliyatı için gelenler oldu. Sabahın erken saatlerinde sırada umut ışığı için bekleyenlere ikramda bulunduk. Hayırseverlerimizin iyilik eli pek çok ülke insanının yüzünü güldürdü. Katarakt ameliyatı olan insanların yüzlerinde oluşan sevincini görmenin mutluluğunu yaşıyoruz.”