Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

BERLİN (AA) – Almanya'da federal hükümetin 2022’de art arda 3 yıldır 400 milyar avrodan fazla borçlanacağı bildirildi.
Alman hükümetinin borçlanmasını ve borçların yönetimini yapan Almanya Finans Ajansı'ndan yapılan açıklamada, gelecek yıl toplam 410 milyar avro borçlanma yapılmasının planlandığı belirtildi.
 
Federal hükümetin 2022’de toplam 322 milyar avroluk borç geri ödemesi bulunuyor.
 
Alman hükümeti yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle açıklanan teşvikleri finanse etmesi için 2021’de yaklaşık 483 milyar avro ile rekor borçlanmaya gitmişti. 2020’de ise 407 milyar avro borç almıştı.
 
Öte yandan, Almanya'nın kamu borcu, bu yılın ikinci çeyreğinde ilk çeyreğe göre 46,3 milyar avro artarak yaklaşık 2 trilyon 256 milyar avroya çıkmıştı.
 
Bu arada, Alman Parlamentosu Kovid-19 krizinin başladığı 2020'de Almanya'nın anayasadaki borç freni mekanizmasını askıya alarak hükümete Kovid-19 önlemlerini finanse etmek için yeni borç alma izni vermişti. Borç freninin gelecek yılın sonuna kadar askıda kalması bekleniyor.
Almanya, borç freni mekanizmasını 2023'ten itibaren tekrar yürürlüğe koymayı hedeflerken, federal bütçe üzerindeki baskının artan Kovid-19 tedbirleri ve yatırım harcamaları ile artması öngörülüyor.

Almanya’da yaşıyoruz. Müslümanız. Hristiyan olan bir toplum içinde azınlıktayız. Kabul ettiğimiz bir fıkhımız var. 1500 yıldan beri değişik coğrafyalarda hâkim güç olan Müslümanlar tarafından üretilen bu fıkıh Almanya’da azınlıkta olan Müslümanların problemini çözmüyor. Bundan dolayı Almanya’da yaşayan Müslümanların azınlık fıkıhlarını acilen üretmeleri gerekiyor. Avrupa’da yaşayan Müslümanlar için de aynı sıkıntı vardır, yazdıklarım onlar için de geçerlidir.

 

“Fıkıh: Fıkıh, kelimesi İslam’ın ilk yıllarında bu günkü terim anlamında yaygın bir kullanıma sahip değildi. O zaman Araplar daha çok “fehm” kelimesini kullanıyorlardı. Şu var ki, ele alınan meselenin hassas ve derin bir incelemeyi gerektirdiğini görürlerse, muhtemelen o zaman bunu “fehm” yerine “”fıkıh” kelimesiyle ifade ediyorlardı.

İbn Haldun Mukaddime’sinde bu duruma şu sözleriyle işaret eder:

“Fıkıh, Allah Teâlâ’nın mükelleflerin fiillerine ilişkin vücub, yasaklama, nedb, kerâhe ve ibâha şeklinde koyduğu hükümlerin bilinmesidir. Bu hükümler Kitap, Sünnet ve Şâri’in onların bilinmesi için vazettiği diğer delillerden elde edilir. Hükümler bu delillerden çıkarıldığı zaman onlara “fıkıh” adı verilir.”

 

Azınlık: Azınlık (Ekalliyât) kelimesi de uluslararası terminolojide kullanılan siyasi bir terimdir. Bu kavram, herhangi bir devletin vatandaşı olup, o devletin hâkim çoğunluğundan farklı din, dil veya ırk özelliklerine sahip bir grubu veya topluluğu ifade eder.

 

Azınlık Fıkhı: Şer’î hükmün, cemaatin koşulları ve yaşadığı mekân ile irtibatını göz önünde bulunduran özel bir fıkıh türüdür. Bu fıkıh, özel koşulları olan ve başkaları için uygun olmayan hükmün kendisi için uygun olacağı sınırlı bir cemaatin fıkhıdır.”*

Genellikle azınlıklar, medeni ve siyasi haklarda hâkim çoğunlukla eşit haklara sahip olmayı, inanç ve değerler alanında ise farklı ve ayrıcalıklı kabul edilmeyi talep ederler. Azınlığa önderlik eden birtakım oluşumlar azınlık üyeleri adına onların ihtiyacı olan konularda fıkıh üretirler.

 

İlk vahyin inmesiyle birlikte, putperest bir toplum içinde Müslümanlar ‘azınlık‘ durumuna düştüler. Yıl 611. Müslümanlar o tarihten itibaren Tevhid inancının kurallarına uygun olarak yaşamak zorundaydılar. Azınlıkların nasıl yaşayacaklarına dair buyruklar vahiy aracılığıyla Peygamberimize ulaştırılıyordu. O da aldığı vahiyleri Allah’ı bir ve kendisini de Peygamber olarak kabul edenlere mevcut şartları göz önünde bulundurarak aktarıyordu, açıklıyordu.

Böylece, azınlık (Ekalliyât) Fıkhı oluşmaya başladı. 615 yılında Habeşistan’a 15 Müslüman hicret etti. 616 yılında bu sayı 100’e yükseldi. Onlar da orada kendi fıkıhlarını oluşturdular.

622 yılında ise yaklaşık 400 kişi ile birlikte Peygamberimiz tebdil-i mekân yaptı. Müslüman azınlığın putperest toplum içinde yaşama şansı kalmamıştı. Onlar da hicret ettikleri yerlerde kendi fıkıhlarını oluşturdular. Çünkü yeni yerleşim bölgelerinde de azınlık durumundaydılar.

622 yılında Medine’nin nüfusu 12.000 idi. Müslümanlar 400 kişi. Medine yönetimi ve halkı Müslüman azınlığa imkân verdi. Onların inandıkları gibi yaşamalarına müsaade etti. Eman verdi.

 

Müslüman azınlığın lideri Peygamberimiz (s) idi. Şartları iyi analiz ediyor, vahiyleri çok iyi okuyor ve Müslümanların zarar görmemesi için yaşam standartlarını dikkatli bir şekilde belirliyordu. Nerede olduğunu biliyor ve nereye gideceğinin planını o bilgiler ışığında yapıyordu. Çok iyi bir planlamacıydı. Peygamberimizin yaptığı bu planlamanın sonucu olarak çok kısa denebilecek sürede Müslümanlar azınlık durumundan kurtuldular ve sonraki süreçlerde hâkim güç haline geldiler. Azınlık statüsünden çıktılar. Genele şamil fıkıh oluşturmaya başladılar.

632 yılından sonraki süreçte ise Müslümanlık hızla yayılmaya başladı ve gittiği coğrafyalarda yine azınlıklar hep var olageldi. Peygamberimizin uygulamalarını esas olan o coğrafyaların Müslümanları kendi fıkıhlarını (Azınlık Fıkhı) oluşturmayı başardılar.

Emevilerin, Abbasilerin, Selçukluların ve Osmanlıların dönemlerinde hâkim güç Müslümanlardı. Fıkıh hâkim güç olan Müslümanlar tarafından oluşturuluyordu. Hristiyan, Yahudi ve diğer dinlerin mensupları Müslümanların içinde yaşayan azınlıklardı. Onlar için de zimmî fıkhı oluşturuldu.

 

1923 yılına kadar bu böyle devam etti. 1923 yılında Müslümanlar hâkim güç olma özelliklerini kaybettiler. İşler tersine döndü. 1961 yılından itibaren de Müslümanlar tekrar azınlık durumuna düştüler. Avrupa ülkelerinde, Hristiyan toplum içinde yaşamaya başladılar. O ülkeler Müslümanlarla ahidleşti. Eman verdi onlara. Böylece Müslümanlar Avrupa ülkelerine geldiler ve oralarda yerleştiler, çoğalmaya başladılar. Kendileri azınlık olmalarına rağmen, ihtiyaçları olan fıkıh hâkim güç oldukları dönemde üretilen fıkıhtı. Bu fıkıh Müslümanların yaşamlarını zorlaştırıyordu.

 

Ayrıca, Avrupa ülkelerine gelen Müslümanlar, Mekke’den hicret eden Müslümanlar gibi aynı kültürün Müslümanı da değillerdi. Değişik coğrafyalardan gelen ve değişik kültürlerden beslenen ve çeşitli dilleri konuşan Müslümanlardı. Hâkim güç olan Hristiyanlarla birlikte yaşıyorlardı. Müslümanlar hem kendilerine yabancı hem de yaşadıkları topluma yabancıydılar. Önlerinde liderleri de yoktu. Dili diline, dini dinine uymayan bir toplumun içinde Müslüman azınlık olarak varlıklarını sürdürüyorlardı. Her cemaat, kendi ülkesinden getirdiği fıkıhla yaşamanın daha doğru olduğunu savunuyordu. Bu anlayış Müslümanları parçalayan bir anlayıştı.

 

Azınlık Fıkhı

Yeni bir coğrafyada Hristiyan bir toplumda yaşamaya mahkûm olan Müslümanlar mutlaka kendi fıkıhlarını, (Azınlık Fıkhı) oluşturmalıydılar. Ancak kimse böyle bir yolu yürümeye cesaret edemiyordu. Yamalı bohça gibi yaşamayı tercih ediyorlardı, Müslümanlık bilinciyle hareket etmiyorlardı. Aynı coğrafyadan gelen Müslümanlar bile bir araya gelerek istenilen birliği, cemaati inşa edemiyorlardı. Cemaatler halinde yaşamayı, ayrı ayrı camilerde ibadet etmeyi çıkarlarına daha uygun görüyorlardı.

Avrupa Birliği ülkelerinde bugün(2021) itibariyle 30 Milyona yakın Müslüman yaşıyor. Son yıllarda gelen mültecilerle bu sayı daha da artacaktır. Hâlihazırda 495 milyon olan Avrupalı nüfus, 30 yıl sonra 463 milyona düşerken; 25 milyon olan Avrupa’daki Müslüman nüfus üç katına çıkarak 75 milyona yükselecektir. Bu ülkelerde ‘Azınlık Fıkhı’nın oluşturulması zaruridir. Avrupa’da yeni bir nüfus oluşmaktadır. Müslüman nüfus; 2050 yılında bu nüfusun 75 Milyona ulaşacağı varsayılmaktadır. (İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER))

 

Müslümanlar geleceğe yatırım yapmalıdırlar

Müslüman nüfus, asimile olmadan ve fakat marjinalleşmeden gayrimüslim toplumlarla nasıl bir arada yaşanılacağının alt yapısını oluşturmalıdırlar. Dinî duyguların, asimilasyona karşı motive ettiği entelektüel bir refleks oluşturmalıdırlar. Bunun yolu azınlık fıkhını oluşturmaktan geçer. Hedef böyle konulmalıdır.

Azınlık Fıkhı; iyi bir Müslüman olmakla, iyi bir komşu, iyi bir tüccar ya da iyi bir siyasetçi olmanın yolunu gösterecektir.

Azınlık Fıkhı; Müslüman bireyin ötekiyle sağlıklı ilişkiler kurmasına rehberlik edecek ve yanı sıra, farklılıklarının da bilincine varmasını sağlayacaktır.

 

Avrupa ülkelerinde Azınlık olarak yaşamlarını sürdüren Müslümanların çözüm bekleyen yığınla problemleri vardır

Gayri Müslimler ile evliliklerde sıkıntı vardır. Gayrimüslim bir erkekle Müslüman bir kızın evlenemeyeceği, din farkının evlilik engeli sayılacağı,

Gayri Müslim’in kestiği hayvanın etinin yenilemeyeceği,

Gayrimüslimlerin dinî bayramlarına iştirak edilemeyeceği,

Müslüman cenazelerinin gayrimüslim mezarlığına gömülemeyeceği,

Haram mal veya hizmet tedariki yapan işyerlerinde çalışılamayacağı,

Organ nakli yapılamayacağı,

Bugünkü Hristiyan ve Yahudi toplumunun Ehl-i Kitap olarak görülemeyeceği

gibi anlayışlar, sıkıntı yaratan anlayışlardır. Bu anlayışlar dinin buyruklarından kaynaklanan anlayışlar değildir. Örfidir veya maslahat icabı şartların oluşturduğu anlayışlardır. Bu anlayışların kendi zamanlarında makul bir açıklaması vardır elbet. Ancak bugün bu anlayışlar sorunludur, düzeltilmesi gerekir. Bunun için yapılması gereken öncelikli çalışma azınlık fıkhını oluşturmaktır.

 

İbadetler ve zamanları ile ilgili problemler vardır

Günlerin uzun olmasına bakılmaksızın, orucun ve namazın güneşin doğuşu ve batışıyla vakitlendirilmesi,

Cuma namazlarının rekât sayısı,

Seferilik anlayışının gidilecek yolun uzunluğu ile alakalı olarak düşünülmesi,

Kadın ve erkek arasında haklar açısından eşitsizliğin olması,

Helal gıda anlayışı, tesettür ölçüleri, yaşam tarzı ve dünya görüşü hakkındaki düşünce farklılıkları, bu ve benzeri konular Müslümanların yaşamlarını zorlaştırmaktadır. Azınlık fıkhı oluşturarak bu sıkıntıların üstesinden gelmek mümkündür.

Azınlık fıkhıyla; özellikle gençlere öteki toplumlarla ‘bütünleşme‛ iradesi göstermelerini tavsiye etmek ve aynı zamanda da onlardan ‘farklılaşma‛ lüzumuna yönelik şuur aşılamak mümkündür.

Azınlık Fıkhıyla; baskın doku(ırkçılık, kapitalizm, emperyalizm) içinde yavaş yavaş eriyen genç nesillerin İslâm ile bağlarını koparmamaları gerektiğini anlatmak mümkündür.

Azınlık Fıkhıyla (fıkhu’l-ekalliyyât); bireysel ve toplumsal düzeyde Müslüman azınlığın dinî ihtiyaçları, inançlarından taviz vermeden ancak korunabilir. Azınlık fıkhı, içinde yaşanılan toplum ile Müslümanlar arasında katalizör işlevi görür.

Azınlık Fıkhıyla Müslümanlar; aynı coğrafi mekânı paylaşan, ancak demografik bakımdan onlardan üstün olan gayrimüslimler içinde İslâmi değerleri yaymanın ideal yöntemlerini belirlerler.

Azınlık Fıkhı; Müslüman bireyin kimlik erozyonuna maruz kalmasını önler, onun çevresiyle sağlıklı ve tutarlı bir iletişim kurmasını temin edici bilgiler sunar.

Müslüman azınlığın kimlik problemini çözmenin yolu, onların Allah’a olan imanlarını ve İslâm’a olan güvenlerini sağlamlaştırmaktan geçer. Bu yolun adı azınlık fıkhıdır.

Azınlık Fıkhı; özellikle Batı ülkelerinde yaşayan göçmenlerin içinde yaşadıkları toplumlarda, Müslüman olmanın özgün dilinin üretilmesini sağlayarak, İslâm’a yönelik olumsuz imaj taşıyan basmakalıp söylemlere geçit vermez.

Azınlık Fıkhı sayesinde; İslâm doğru anlaşılacak ve doğru anlatılacaktır. Böylece getirdiği mesajların kuşatıcı karakteri, evrenselliği, tatbiki mümkün olan temel enstrümanları, kimlik problemlerinin üstesinden gelmeye yeterli olacaktır.

‘Azınlık Fıkhı’ bilinçli bir şekilde oluşturulur ise, Müslüman azınlıklar beraber yaşadıkları sosyal dokuya sağlıklı bir şekilde entegre olacaklardır. Zamanla sivil toplum kuruluşları, diğer din mensuplarıyla yapıcı ilişkiler içine girecek ve bu ilişkileri geliştireceklerdir.

Gayrimüslimlerin, İslâm’ın temel ilkelerine dair bilgi düzeyleri sağlıklı bir şekilde arttıkça İslâmofobik saldırılar ve tehditler hafifleyecektir.

 

Eğer yaklaşan tehlikenin farkına varılmaz da ‘Azınlık Fıkhı’ oluşturulmaz ise; herkes yapmakta olduklarını yapmaya devam edecektir ve Müslümanlar Allah rızası için birbirlerinin ayağına basmakta sakınca görmeyeceklerdir. Helal ve haram sarmalından kurtulamayacaklardır. Dolayısıyla Gayrimüslimler İslâm’ı sosyal medyadan öğrenmeye devam edeceklerdir. Müslümanları da yine aynı kanallardan tanıyacaklardır. Böylece İslâmofobi artacak ve Müslümanlar marjinal bir şekilde her zaman toplumun dışında kalmaya mahkum olacaklardır.

Unutulmaması gereken temel kural şu olmalıdır: İslâm tek bahçede yetişen bir çiçek değildir, her bahçede ayrı ayrı yetiştirilen çiçekler demetidir.

………..

*Azınlık Fıkhına Giriş (Temellendirici Bazı Mülahazalar) Tâhâ Cabir el-ALVÂNÎ, Çev. H. Mehmet GÜNAY)

Liebe Mitbürgerinnen, liebe Mitbürger,
vor 60 Jahren sagte der amerikanische Bürgerrechtler Martin Luther King: Wir haben gelernt, wie die Vögel zu fliegen, wie die Fische zu schwimmen; doch wir haben die einfache Kunst verlernt, wie Brüder zu leben.“
 
Und wie sieht es heute aus? Wenn wir uns die gesellschaftspolitische Lage in unserem Land ehrlich ansehen, dann müssen wir leider allzu häufig feststellen, dass der Wille, „wie Brüder – und Schwestern – zu leben“ manchem ein Stück weit verloren gegangen ist. In der Corona-Krise öffnete sich ein Spalt zwischen Realisten, Ängstlichen und Leugnern, der sich nun zwischen Geimpften und Nichtgeimpften auftut. Auch an Respekt und Toleranz fehlt es: Jedes Jahr gibt es mehr Angriffe auf Menschen jüdischen Glaubens, auf Menschen mit anderer Hautfarbe, mit anderen Meinungen. Im virtuellen Raum verbreiten sich Hassreden, Verleumdungen und Unwahrheiten. Die Hoffnung, dass im 21. Jahrhundert alle Menschen fähig sind, Toleranz, Respekt und Solidarität mit anderen zu leben, hat sich nicht erfüllt. Dabei wird niemand als Rassist, als Antisemit, als Krimineller oder Attentäter geboren.
Geboren werden wir alle als unschuldige Kinder. Bald feiern wir das Weihnachtsfest, die Geburt des Kindes Jesus. Er lebte uns vor mehr als 2000 Jahren vor, wie man tolerant, respektvoll und solidarisch miteinander leben kann. Seine Botschaft ist die Grundlage einer zutiefst menschlichen Gemeinschaft, in der jede und jeder die Chance auf ein gutes Leben hat.
 
Schauen wir in unsere Gegenwart: Als Landrat bin ich sehr froh, dass es im Landkreis Würzburg durch die Entscheidungen des Kreistags, durch den Gestaltungswillen unserer 52 Gemeinden für alle Generationen die Chance auf ein gutes Leben gibt. In diesem Jahr konnten wir zum Beispiel die dringend anstehende Sanierung der Rupert-Egenberger-Förderschule in Höchberg und einen Neubau in Gaukönigshofen auf den Weg bringen. Neben den bestens ausgestatteten Gymnasien und Realschulen werden sich dadurch für die Förderschülerinnen und -schüler weitaus bessere Entwicklungschancen ergeben.
 
Auch die Betreuungs- und Pflegequalität für unsere Seniorinnen und Senioren wird sich durch die Verwirklichung der Neuen Mitte Uettingen mit einem Seniorenzentrum und weiteren sozialen Einrichtungen verbessern. Mit dem Ausbau und der Sanierung unserer Kreisstraßen – hier realisieren wir derzeit in allen Landkreisteilen umfangreiche Bauvorhaben von Gadheim bis Kaltenhausen – erreichen wir mehr Verkehrssicherheit. Der Beginn der 100 Millionen teuren Generalsanierung der Main-Klinik Ochsenfurt bedeutet einen Riesengewinn für die stationäre medizinische Versorgung im südlichen Landkreis. Und durch den neu erarbeiteten Feuerwehrbedarfsplan werden unsere 112 ehrenamtlichen Feuerwehren zukunftsfähig geführt und ausgestattet. Es tut sich was im Landkreis! Ökomodellregion, Klimaschutz, Bildungsregion, interkommunale Zusammenarbeit mit der Stadt Würzburg sind nur einige wenige Beispiele. Damit sorgt der Landkreis für alle Generationen, für Lebensqualität, Sicherheit und gute Bildungschancen.
Ich möchte am Ende des Jahres allen Menschen in unserem Landkreis danken, die sich in ihrer Freizeit ehrenamtlich für die verschiedensten Aufgaben zur Verfügung stellen, ob als Trainer einer Jugendmannschaft, als Verkäuferin in einem Weltladen, in der Nachbarschaftshilfe oder in unseren religiösen Gemeinschaften. Sie alle tragen dazu bei, dass wir die Werte leben, die unsere Gesellschaft ausmachen – Respekt, Toleranz, Solidarität, Teamgeist und vieles mehr.
Hoffen wir darauf, dass durch weitere gemeinsame Anstrengungen, durch Rücksicht und Solidarität auch die Corona-Pandemie bald überwunden werden kann und wir wieder mehr unbeschwerte Lebensfreude genießen dürfen.
Ich wünsche Ihnen allen ein gesegnetes Weihnachtsfest und ein gesundes, glückendes neues Jahr 2022.
 
Thomas Eberth
Landrat des Landkreises Würzburg
 
In Bayern gibt es 116 ambulante Hospizdienste, davon 3 Einrichtungen in der Region Würzburg. Die gesetzlichen Krankenkassen im Freistaat fördern in diesem Jahr die ambulante Hospizarbeit mit insgesamt 16,7 Millionen Euro. Davon entfällt allein auf die AOK Bayern ein Anteil in Höhe von rund 6,8 Millionen Euro (40 Prozent). Ambulante Hospizdienste betreuen sterbende Menschen zu Hause. „Schwerstkranke und sterbende Menschen brauchen eine besonders qualifizierte Betreuung – der ambulante Hospizdienst ermöglicht das in den eigenen vier Wänden“, so Alexander Pröbstle von der AOK in Würzburg. Diese übernehmen spezialisierte Fachkräfte und rund 7.000 ehrenamtliche Hospizhelfer in Bayern. Im Vordergrund der ambulanten Hospizarbeit steht, sterbenden Menschen ein möglichst würdevolles und selbstbestimmtes Leben bis zum Ende zu ermöglichen. Zudem begleiten die Fachkräfte Familienangehörige in diesem Prozess, um sie zu entlasten und zu unterstützen.
 
Online-Wegweiser hilft bei Suche
Wer nach einer entsprechenden Einrichtung oder nach anderen Hilfsangeboten sucht, findet Unterstützung mit dem AOK-Palliativwegweiser (www.aok.de/palliativwegweiser), der allen Interessierten online zur Verfügung steht. „Mit ihm lassen sich über Postleitzahl oder Ortsangabe schnell und umfassend qualifizierte Einrichtungen oder Hilfsangebote zur Hospiz- und Palliativversorgung in der Nähe finden“, so Alexander Pröbstle. Betroffene und Angehörige erhalten dort Informationen über Einrichtungen sowie Beratungs- und Hilfsangebote der Hospiz- und Palliativversorgung.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) bünyesinde 2019 yılında kurulan Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu (ADS) yeniden yapılandırıldı. Bunun yanında büronun web sitesi de yeniden tasarlandı.
 
Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu - Antidiskriminierungsstelle (ADS), cami ve Müslümanlara ait kurumsal mekânlara ve Müslümanlara yönelik ferdi saldırıların tespiti ve analizi ile toplumsal, kamusal ve siyasal alanda ayrımcı söylem ve eylemleri inceliyor.
 
 
Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu’nun (ADS) yeniden yapılandırıldığını belirten DİTİB Genel Başkanı Kazım Türkmen, DİTİB bünyesinde oluşturulan bu büroda camilere yönelik saldırıların kaydedileceğini ve yıllık rapor olarak da web sitesinden yayınlayacağını söyledi.
 
 
Hedef: ayrımcılık ve ırkçılığa karşı bilinç oluşturmak
Hedeflerinin, ayrımcılık ve ırkçılığa karşı bilinç oluşturmak ve bunlarla mücadeleye destek sağlamak olduğunu vurgulayan Türkmen,  “Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu’nda başta Müslümanlar olmak üzere Almanya‘da herhangi bir kişinin uğradığı ayrımcı ve ırkçı vakalar kayıt altına alınacak. Vakalar niteliksel ve niceliksel analizlere tabi tutulacak. Almanya’da hangi şahsa, kim tarafından ayrımcı bir muamele  vuku bulursa kayıt altına alınacak ve bilimsel ölçeklere uygun olarak rapor haline getirilecektir. Amacımız, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı toplumun bütün katmanlarının dikkatini çekmek ve bunlara karşı destek almaktır” diye konuştu.
Tablet ve mobil uyumlu, responsive site özelliğine sahip ADS web sitesinin yeniden tasarlanarak hizmete açıldığını belirten Türkmen, ırkçı ve ayrımcı bir muameleye maruz kalındığında, Ayrımcılıkla Mücadele Bürosu’na (ADS)  Web Sitesi: www.ditib-antidiskriminierungsstelle.de, Whatsapp Hattı: +49 172 711 66 00, E-mail: Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! üzerinden iletişim kurulabileceğini de sözlerine ekledi.
Bugün yapılacak olan AB Dışişleri Bakanları Toplantısında ele alınacak konulardan bir tanesi de Türkiye’ye, kapalı Maraş’ın bölge bölge açılması ve Doğu Akdeniz’deki sismik ve sondaj faaliyetleri nedeni ile yaptırım uygulanması.
Yarın da AB Dış İlişkiler Konseyi aynı gündemle toplanacak.
 
Yunanlılar ve Rumlar, son 4 yıldır Türkiye’ye AB tarafından yaptırım uygulanması için adeta canlarını dişlerine takarak elden geleni yaptılar, her çabayı gösterdiler, yasal veya yasadışı her yöntemi denediler.
 
Yunanlıların ve Rumların amaçları, AB’yi arkalarına alarak, 1 Mayıs 2004 tarihli “10. Protokol” içeriğine uygun olarak Kıbrıs adasının kuzeyini de AB toprakları içine katmak, Türkiye’yi Kıbrıs adasından atmak, Kıbrıs Türklerini aynen Batı Trakya’da yaşayan kardeşlerimiz gibi azınlık konumuna düşürmek ve Ege ile Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin Mavi Vatan haritasını yok saydırarak, bu denizlerin tek hakimi olmak.
 
Yunanlılarda ve Rumlarda düzenbazlık diz boyu. AB’den sahte ve var olmayan projelerle para tırtıklamaktan, geçerliliği olmayan haritalar yayınlatarak Ege ve Doğu Akdeniz’in tümüne sahip olmaya kadar, her boy ve içerikte faaliyet mevcut.
 
İspanya’nın Sevilla Üniversitesinde görev yapan Akademisyen Prof. Dr. Juan ve Vivero’ya kendi istekleri doğrultusunda, Uluslararası Deniz Hukuku Konferansları kararlarına aykırı olarak 2002 yılında çizdirdikleri “sözde Yunanistan ile Kıbrıs Rum Yönetiminin ortak Münhasır Ekonomik Bölgesi”ni gösteren haritayı, 2007 yılında çaktırmadan Avrupa Birliği teknik komitelerinde ve alt komisyonlarında kullanmaya başladılar, 2012 yılında da sanki AB’nin resmi haritasıymış gibi piyasaya sürüp Ege ve Doğu Akdeniz’de hak talebinde bulundular.
 
“Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış” atasözümüze uygun olarak da evvelki sene AB ve ABD, söz konusu “Sevilla Haritası”nın resmi bir belge olmadığını açıklaması ile Yunanlıların ve Rumların bu iddiaları çöp oldu.
 
Şimdi de, iktidarı süresince Yunanlıların ve Rumların ayak oyunlarına gelmeyen Almanya Şansölyesi (Başbakanı) Angela Merkel’in görevini bırakmasını fırsat bilerek, arkalarına AB’yi alıp Türkiye’ye yaptırım uygulatmak ve uygulamadan sonra da yaptırımları hafifletmek için ara bulucu olmak taktiği ile “Türkiye’den ne koparırsam kardır” stratejilerini uygulamaya koydular.
 
Onlar öyle düşünedursun; Bana göre yeni Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, çalışkan, çözüm odaklı ve zeki bir kişi olarak ün yapmış 23 yıllık bir siyasetçi.  Yunanlıların ve Rumların ayak oyunlarına gelecek kadar çaylak ve duygularını Almanya’nın çıkarlarına değişecek bir kişi değil.
 
Bugünkü toplantı, AB'nin Yunanlıların ve Rumların, Türkiye’yi suçlayan tüm iddiaları, girişimleri ve ayak oyunları sonrasında önümüzdeki haftalarda yapılacak AB Liderleri toplantısında Türkiye ile ilgili ne gibi bir kararın alınacağının rehberi olacak.
Yunanlılar ve Rumlar, kapalı Maraş’ın etap etap açılması ile ilgili gerçek ve tüzel kişilere yasaklar konmasını, aleyhlerinde yasal işlem başlatılmasını, Türkiye’ye mali yardımın kesilmesini, AB’nin verdiği kredilerin azaltılmasını, Avrupa Yatırım Bankası kanalı ile Türkiye'deki finansal kurumların faaliyetlerine ilişkin kısıtlamaların getirilmesini istiyor istemesine de, bu hile ve desisesiyle meşhur millet için Avrupa Türkiye’yi karşısına almak ister mi? Tüm mesele bu.
Die weitläufige Grünanlage auf der Wöllrieder Höhe im Stadtbezirk Lengfeld ist mit ihren rund 11 ha eine der größten im Stadtgebiet. Sie wurde Anfang der 1990er-Jahre zusammen mit dem Gewerbegebiet Würzburg Ost und dem nördlich angrenzenden Wohngebiet entwickelt. Einzig das Wegenetz war bisher unvollendet. Während große Teile der Grünfläche durch wassergebundene Wege gut erschlossen sind, gab es im Übergang vom westlichen zum östlichen Parkteil nur einen schmalen Pfad. Insbesondere in den Wintermonaten oder während längerer Regenperioden war dieser sehr matschig und schlecht begehbar, so dass sich eine Lücke von etwa 230 Metern im Wegenetz auftat – ein großes Ärgernis für den Gartenamtsleiter Dr. Helge Bert Grob. Nun hat das Gartenamt in diesem Jahr den Wegebau mit dem eigenen Unterhaltsbudget und ausschließlich den eigenen Mitarbeitern gestemmt. Ergänzt wird der neu geschaffene, wassergebundene Weg durch zwei Bänke, die zum Verweilen einladen. „Auch bei vermeintlich kleinen Baustellen kommen schnell größere Massen und Erdbewegungen zusammen“, erklärt Dr. Grob: „Insgesamt hat unsere Maurerkolonne mit Unterstützung unserer Auszubildenden rund 500 t Mineralgemisch für den Wegebau und 40 m³ Beton für die Randeinfassung verbaut.“
 
Die Grünanlage wird nicht nur durch die Anwohnerinnen und Anwohner des benachbarten Wohngebietes stark frequentiert, sondern auch häufig von den Beschäftigten des Gewerbegebietes Ost für einen Mittagspausenspaziergang genutzt. Bürgermeister Martin Heilig freut sich, dass die Nutzerinnen und Nutzer die Grünanlage Wöllrieder Höhe nun uneingeschränkt nutzen können. Er betont in diesem Zusammenhang, dass die städtischen Grünanlagen in den letzten Jahren stark an Bedeutung gewonnen haben. Zudem verdeutlicht das Beispiel Wöllrieder Höhe die multiple Funktion des öffentlichen Grüns – sei es für die Erholung am Feierabend, am Wochenende oder auch während der Mittagspause.
 
Prägend für die Grünanlage auf der Wöllrieder Höhe sind ausgedehnte Wiesenflächen, die aufgrund der geringen Mähfrequenz sehr arten- und blütenreich sind. Viele Laub- und Obstbäume sowie Heckenriegel strukturieren die Fläche und schirmen das Naherholungsgebiet gegenüber der Bundesstraße 8 ab. Neben dem Naturerleben und der fantastischen Aussicht auf Würzburg und die Festung Marienberg kann die Grünanlage aber auch zur aktiven Naherholung genutzt werden: Kicken auf dem Bolzplatz, Rutschen, Klettern oder Hangeln auf dem Spielplatz, Obst Sammeln auf den stadteigenen Obstwiesen, Gassi gehen auf der Hundefreilauffläche oder neuerdings auch Kugeln werfen auf der Boule-Anlage.
 
 
 
Lückenschluss des Wegenetzes in der Grünanlage Wöllrieder Höhe
 
Foto: Gartenamt / Regina Höger
Geçtiğimiz hafta Pazar günü Münih’te genç bir Anne, 15 aylık oğlu ile beraber otobüs durağında beklerken ırkçı bir saldırıya maruz kaldı.
 
Doğma büyüme Münihli olan genç mühendis Kübra Ş. Münih Laimer Platz otobüs durağında 15 aylık oğlu da beraberinde otobüs beklerken ilk önce arkasından bir ihtiyar bayanın bir şeyler söylendiğini hissetti.
Daha arkasını dönüp bayanın ne istediğini sormasına fırsat kalmadan, aynı bayanın kendisini iteklemesiyle yere düştü, elinde tuttuğu çocuk arabasıda yoldan geçen otobüse arkadan çarptı.
 
Orada bulunan yolcuların olayı yatıştırmasıyla, Kübra Ş. sonradan gelen otobüse bindi, aynı anda eşiyle beraber olan o bayanın da aynı otobüse bindiğini gördü.
 
Menari Straße de otobüsten inince, aynı salgırgan bayanın ve eşinin de otobüsten indiğini gördü.
 
Aynı kadın bu sefer Kübra Ş. nin Başörtüsünü çekmeye kalkıştı.
Kendisini saldırgan kadının elinden kurtaran Kübra Ş. yakınlarda bulunan bir Pizzacıya sığınarak Polise haber verdi.
 
Bunun üzerine saldırgan çiftin olay yerinden rahat bir şekilde ve gülerek ayrılmaları dikkat çekti.
 
Kübra Ş. sonradan Polis Merkezine giderek, saldırgan kişiler hakkında şikayette bulundu.
Olayı Avukatı ile özelden, İnsan hakları ve Ayrımcılıkla mücadele daireleri ile kurumsal olarak ta takip edeceğini belirten Kübra Ş. ‘Allah kimseye böyle olaylar yaşatmasın’ dedi.
 
Haber : Aydın Erdem
Fotoğraflar: Google Streetview
 
Dem deutschen Wald geht es allgemein nicht gut. Dürre, Stürme, Waldbrände oder Borkenkäferbefall setzen ihm in den letzten Jahren zu. So beginnt der Waldbericht 2021 der Bundesregierung. Damit dies nicht so bleibt, ist aktive Unterstützung für die heimischen Wälder auch auf der fränkischen Trockenplatte wichtig.
 
„Jammern über den Ausfall der Buche hilft nicht weiter, wir müssen Alternativen überlegen und diese dann konsequent umsetzten“, ist sich Landrat Thomas Eberth sicher. Dabei hilft auch der Landschaftspflegeverband Würzburg e.V. (LPV) aktiv mit und erarbeitete mit den Förstern ein Konzept, wie auch Trockenstandorte belebt werden können. So wurden jetzt 500 Wald- Bäume im Remlinger Forst nachgepflanzt. Ermöglicht wird die Pflanzaktion durch eine Spende des Vergleichsportals CHECK24, das die Mittel für 100.000 Bäume bereitgestellt hat. Beteiligt an dieser Aktion sind viele der 181 Landschaftspflegeverbände überall in Deutschland.
 
 
300 Nussbäume, 200 Elsbeeren sichern die Zukunft des Waldes
Auch für den Laien sind mittlerweile die massiven Baumschäden gerade hier im niederschlagsarmen Unterfranken deutlich erkennbar. Der Start auf Remlinger Gemarkung fand in der Waldabteilung Mittelholz und am Alten Berg statt. Hier wurden 300 Nussbäume gepflanzt. „Gerade die indische Nuss ist trockenresistent und kann sich auf diesem Standort gut entwickeln“, ist sich Timo Renz, Geschäftsführer der Forstbetriebsgemeinschaft Würzburg sicher. 200 Elsbeeren werden noch folgen.
 
Die Waldfläche der Marktgemeinde Remlingen trifft der Klimawandel durch die Trockenheit der letzten Jahre sehr stark. Skelettreiche Böden, die wenig Wasserspeicherkapazität aufweisen, dazu noch mit geringer Humusauflage, haben einer langjährigen Trockenperiode kaum etwas entgegenzusetzen. Wenn das Wasser fehlt, haben die heimischen Rotbuchen, vor allem die, die älter sind als 30 Jahre, und auch die Fichten extreme Schwierigkeiten, sich mit genügend Wasser zu versorgen. Benötigt werden mehr als 500 Liter täglich.
 
Um dieser klimatischen Veränderung zu trotzen, wird auf den geschädigten Standorten versucht, mit Baumarten wie Walnuss und Elsbeere, die die Trockenheit besser vertragen, die Waldflächen zu unterstützen. Ihr hohes Samenpotential im Wald soll dafür sorgen, langfristig ohne Pflanzungen auszukommen, da die Elternsamenbäume dann bereits vorhanden sind. „Durch das Einbringen unterschiedlichen Baumarten besteht die Chance, durch die Vielfalt einige Zukunftsarten und -bäume zu entwickeln, die die Trockenheit besser überstehen und damit Naturverjüngung in der Zukunft ermöglichen“, freut sich Landrat Thomas Eberth über der gelungenen Pflanzaktion im Remlinger Wald.
 
 
Pflanzaktion stärkt Gemeinschaftsgefühl und die Umwelt
Um den Zukunftswald zu pflanzen, halfen viele Hände aus der Gemeinde mit: Koordinator Niels Kölbl vom LPV Würzburg, die Vorortorganisation übernahm die 2. Bürgermeisterin Eva Maria Stenke mit Förster Timo Renz und besonders das „Pflanzteam“ aus Bauhof, Jugendliche der Konfirmandengruppe Remlingen, Bürgerinnen und Bürger, Groß und Klein, Marktgemeinderäte sowie Bürgermeister Günter Schumacher arbeiteten tatkräftig mit. Auch Landrat Thomas Eberth kam vorbei und begutachtete die Situation und pflanzte einige Nussbäume mit dem Bürgermeister.
 
Zweite Bürgermeisterin Eva Maria Stenke zeigte sich beeindruckt von der Einsatzfreude der Remlinger: „Das Projekt rannte in Remlingen offene Türen ein. Es war toll zu sehen, wie vom 4-Jährigen bis zum Rentner jeder seinen Teil beigetragen hat.“ Landrat Thomas Eberth ergänzte: „Die Remlinger zeigen, wie wir gemeinsam tatkräftig und engagiert unseren Wald und damit auch das Klima retten können. Wenn alle anpacken, Freizeit und Knowhow einbringen, hilft das der Umwelt und schafft ein einzigartiges Gemeinschafts- und Heimatgefühl.“
 
 
Bildunterschrift:
 
Eine vom Vergleichsportal Check24 finanzierte und von den Remlinger Bürgerinnen und Bürger durchgeführte Pflanzung von 500 Bäumen soll den Remlinger Wald zukunftsfähig machen. 2. Bürgermeister Günter Schumacher und Landrat Thomas Eberth (2.v.l.) halfen mit und zeigten den fleißigen Kindern, wie die Baumpflanzung geht und somit aktiver Waldumbau gelingt.
 
Foto: Niels Koelbl

Öğrencilik yıllarının başarısını yüksek öğrenime taşıyan Türk Gençleri Türk Toplumunun başarı grafiğinin yükselmesine ciddi anlamda katkı sağlıyorlar.

 

60’lı yıllarda Erzurum’dan Almanya’ya gelen Sağlam Ailesi’nin 3. nesil torunu İlknur Sağlam en iyi okulu bitirerek en iyi öğrenimi aldı ve hedefini o kadar yüksekten seçti ki, yukarıya nerdeyse kendisi için sınır çizemeyecek kadar da bir öz güvenin sahibi  olduğunu belirtti. Tıp fakültesini başarı ile bitiren İlknur Sağlam, Fürth Şehir Hastanesi’nin Kardiyoloji bölümünde görev yapıyor.

 

Zaman zaman Türk gençlerine eğitim konusunda açıklamalarda bulunan Sağlam, “Bizim gençlerimiz gerçekten çok zeki. Ancak ailelerin gençlerimiz ile çok küçük yaşlardan itibaren ilgilendiklerini maalesef söyleyemem. İlkokulda iyi aile desteği alan her çocuk kesinlikle iyi bir meslek sahibi olur. Çünkü temel orada atılıyor ve zihin o zaman çalışmaya başlıyor” şeklinde konuşarak ailelere mesaj verdi.

 

Ailesinin kendisinde eğitim konusunda destek verdiği için derslerde ve okulda zorluk çekmediği için hekimlik mesleğini başarı ile sürdürdüğünü belirten İlknur Sağlam, “Çalıştığım hastane’de her milletten hastaya şifa dağıtmaya çalışırken arkadaşlarım ile çok iyi uyumlu bir ekip çalışması yapıyorsam, bu ailemin bana küçücük yaşlarda verdiği eğitimdendir” diyerek Türk ailelere çocuklarını yalnız bırakmadan dersleri ile bir arkadaş gibi ilgilenmelerini istedi.

 

 

 

İlknur Sağlam insanlarla çalıştığı kurumda mesleki konularda faydalı olmaya çalıştığını belirterek, “İnsanlara en çok yardım, kendini en iyi yetiştirerek çalıştığı alanda iyi iş, iyi sanat ve iyi mesleğe sahip olup bunu başka insanların faydasına kullanabilmektir. Şu anki işyerim olan  Fürth Şehir Hastanesi Klinikum Fürth’de zaman zaman dile tam hakim olamayan veya bu alanda yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımız olduğunda onlara da elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Çünkü biz doktorların ilk hedefi insanlara yardımcı olmaktır. Gençler her alanda iyi eğitim aldığında bu ülkedeki iş ve meslek pazarında kendilerine iyi yer bululurlar. İyi Almanca öğrenip iyi bir eğitime sahip olanlar ilerisi için kesinlikle endişeye kapılmasınlar, onlar iyi bir yolda ve hayatta başarıyı mutlaka yakalayacaklardır” şeklinde konuştu.

 

İlknur Sağlam, doğum yeri olan Unterfranken bölgesindeki Miltenberg şehrinde arkadaşları ile sürekli diyalogda olduğunu belirterek onların da genç nesillere eğitim konusunda belli tavsiyelerde bulunduklarını belirtti.

Resim: www.klinikum-fuerth.de