Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
KÖLN (AA) - Almanya'nın Hessen eyaleti Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) Milletvekili İsmail Tipi yaşamını yitirdi.
Wiesbaden'deki Hessen eyalet parlamentosundan yapılan duyuruda, 64 yaşındaki Tipi'nin ağır bir hastalık sonucu hayatını kaybettiği belirtildi.
Aynı zamanda CDU Hessen Eyaleti Yönetim Kurulu Üyesi olan Tipi, 2006'dan beri Offenbach bölgesindeki Heusenstamm Belediye Meclisi Üyeliği ve Offenbach Bölgesi Bölge Meclisi Üyeliği görevlerini de yürütüyordu.
Hessen Eyaleti Parlamento Başbakanı Astrid Wallmann, İsmail Tipi'nin 12 yaşında Almanya'ya geldiğini, her türlü aşırılıkla mücadele ettiğini, Türk kökenli bir milletvekili olarak 2010'da meclise girdikten sonra çok sayıda göçmen kökenlinin siyasette yer alması için iyi bir rol model olduğunu söyledi.
Tipi'nin cenazesinin gelecek günlerde düzenlenecek resmi törenden sonra Almanya'da toprağa verilmesi bekleniyor.
Aslen İzmirli olan ve 3 dönemdir eyalet milletvekilliği görevini üstlenen Tipi, daha önce Hürriyet Avrupa'da 17 yıl muhabir olarak çalışmıştı.
Scholz, Bild am Sonntag gazetesine verdiği röportajda, Ukrayna’nın kendisini savunabilmesi için müttefiklerle birlikte ana muharebe tankları verdiklerini belirtti.
Başta ABD olmak üzere müttefiklerle yakın koordinasyon içinde Ukrayna'ya yaptıkları her silah tedarikini dikkatli şekilde değerlendirdiklerini vurgulayan Scholz, "Birlikte hareket etme savaşın tırmanmasını engelliyor." dedi.
Başbakan Scholz, "Putin, Alman tanklarının yeniden Rusya'yı tehdit ettiğini öne sürüyor. Leopard 2 tanklarının (Ukrayna’ya) verilmesi Almanya için tehlikeyi artırır mı?" şeklinde soruya "O'nun (Putin) bu sözleri, Ukrayna'ya karşı saldırısını haklı çıkarmak için kullandığı anlaşılmaz tarihsel karşılaştırmalar arasında yer alıyor." yanıtını verdi.
Bu savaşın hiçbir şekilde haklı çıkarılamayacağının altını çizen Scholz, “Rusya Ukrayna'ya karşı acımasız bir savaş yürütüyor." diye konuştu.
Scholz, eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un Putin’in kendisini telefonda tehdit ettiğini anlattığı anımsatılarak "Putin size de böyle bir şey söyledi mi?" şeklindeki soruya "Hayır, Putin ne beni ne de Almanya’yı tehdit etti. Telefon görüşmelerimizde Ukrayna'daki savaşa ilişkin çok farklı bakış açılarımız çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Putin’e savaşın tek sorumlusunun Rusya olduğunu açıkça belirtiyorum." şeklinde cevap verdi.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile Batı’nın verdiği silahların sadece Ukrayna topraklarında kullanılacağı ve Rusya’nın bunlarla kendi topraklarında saldırıya uğramayacağına ilişkin mutabakatın olup olmadığı sorusuna ilişkin de Scholz, "Bu konuda uzlaşma var." ifadesini kullandı.
Scholz, Ukrayna’nın 2024’te Avrupa Birliği’ne (AB) üye olmak istemesinin gerçekçi olup olmadığı konusunda da "Her aday ülkenin AB üyesi olması için gerekli kriterleri yerine getirmesi gerekiyor. Burada hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan haklarına saygı ve yolsuzlukla mücadele konuları var." şeklinde konuştu.
Almanya’daki kalifiye iş gücü eksikliğine de değinen Scholz, 2030'a kadar Alman iş piyasasında 6 milyon ek iş gücüne ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
Başbakan Scholz, bu konuda önlemler alınması gerektiğini belirterek, çalışan anne ve babaların sayısını artırmak için ebeveynler için cazip koşulların oluşturulması, okuldan mesleki eğitime geçişte daha fazla destek verilmesi ve 50’li yaşlarda işini kaybedenlerin vasıflandırılması gerektiğini ifade etti.
Ancak bunların da yeterli olmayacağını vurgulayan Scholz, Avrupa dışındaki ülkelerden de nitelikli iş gücüne ihtiyaç duyulduğunu aktardı.
Scholz, bunun için bu yıl içinde modern bir göç yasası çıkaracaklarını kaydetti.
Yılın başından itibaren olumsuz tahminler ardı ardına gelmeye devam ediyor. Almanya’da iş dünyası ve geleceğine yönelik araştırma ve tahminler yapan kurumlar açık açık bu yılın yüksek enflasyonundan konuşmaya başladılar. Almanya’da durağan hale gelen ekonominin artık daha da geriye gitmemesi için ancak piyasalarda güçlü şirketlerin olumsuzluklar karşısında dik durabileceği ko-nusunda bir çok görüş bulunuyor.
Almanya iş piyasası ve ekonomik veriler konusundaki tahminleri ile tanınan Ifo, “Daha az Alman şirketi önümüzdeki aylarda fiyatları artırmayı planlıyor” derken, iş dünyasına uzun vadeli yatırım ve planlamadan kaçının demek istiyor.
Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan Ifo Araştırma ve Ekonomik Tahmin Müdürü Timo Wollmershauser, "Enflasyon oranları yüksek kalmaya devam edecek. Bu durumu iş dünyası dikkate almalı” diye rek piyasaların ve sektörlerin geleceğe yönelik tahminleri konusunda uyarıda bulundu.
Alman Ekonomi Araştırma Enstitüsü (Ifo), enerji veya ham madde gibi mali-yetlerdeki yüksek artış nedeniyle gelecek 3 ay içinde fiyatlarını artırmak isteyen Alman şirketlerin sayısının son zamanlarda azaldığını duyurdu. Uzun yıllardan bu yana belli pazarlarda hakimiyet sağlayan Alman şirketleri ekonominin gidişatı hakkında sürekli bilgilendikleri için fiyat artırmak istemiyor. Ancak bir yerden sonra da buna mecbur kalma itimalleri de artık çok yüksek hale geldi.
Almanya ekonomisinin belli sektörlerdeki sıkıntılarını çok iyi analiz eden Ifo, şirketlerin fiyat beklentilerine yönelik Almanya İş Anketi sonuçlarını ya-yımladı. Buna göre, aralıkta Almanya'daki şirketlerin yüzde 40,3'ü gelecek 3 ayda fiyatlarını büyük öl-çüde artırmak istediğini belirtti. Kasım ayında bu oran yüzde 46,2 olarak kayıtlara geçmişti. Fiyat artırmak isteyenlerin sayısı azalsa da, hala yüzde kırk olarak seyretmesi ise ekonomi dünyasında geleceğe olan güvensizliğin devam ettiğini göstermektedir.
Anket sonuçlarındaki cevapla rın detaylarına inildiğinde, söz konu su oran imalat sektöründe kasım daki 53,3 puandan aralıkta 42 puana geriledi. Hizmet sektöründe ise 41,4 puandan 38,1 puana indi. Sektörlerin 2020 ve 2021’de stresini 2022 sonunda kısmen gerilediği fark-edilse de, korona ve Ukrayna krizi sonrası hemen her sektörün üzerlerindeki olumsuz havayı henüz atamadıkları görülmektedir.
Anket cevaplarında en büyük fiyat artışlarını gıda perakendecilerinin planlaması dikkati çekti. Ifo Araş tırma ve Ekonomik Tahmin Müdürü Timo Wollmershauser, değerlendirmesinde, "Bu, üretici ve tüketici fiyatlarındaki artışların önümüzdeki aylarda kademeli olarak yavaşlayacağı anlamına geliyor. Bununla birlikte enflasyon oranları yüksek kalmaya devam edecek" ifadelerini kullandı.
Öte yandan, Almanya'da Kasım 2022'de yüzde 10 olan yıllık enflasyon, ısıtma faturalarının devlet tarafından ödenmesinin etkisiyle Aralık 2022'de yüzde 8,6'ya gerilemişti. 2022'de ortalama enflasyon, yüzde 7,9'a çıkarak 1951'den bu yana en yüksek seviyesini görmüştü. Ancak yıllık bazda enflasyon oranı yükseklerde seyretmeye devam edecek. İşletmelerin bu yöndeki tahminleri de henüz olumsuz.
Ekonomi dünyasında çok sayıda tahmin ve reel enflasyon rakamlarını yanyana koyan uzmanlar, 2023 yılında yüksek enflasyon beklentilerini dile getirmeye devam ediyorlar. Çünkü piyasaların kendine olan güveni henüz oturmuş değil.
Almanya ekonomisi ile ilgili olumsuz tahminler devam ediyor. Ekonominin ana damarlarından biri olan üretim konusunda ülkede ki işletmelerin önemli bir bölümünün tahminleri maalesef halen iç açıcı değil. Alman Ekonomi Enstitüsü (IW), her 10 Alman şirketinden yaklaşık 4’ün 2023'te işlerinin küçülmesini beklediğini bildirdi. Piyasalardaki esas belirginliğin ise yılın ilk çeyreğinin sonunda daha net görüleceği kesin.
IW, 2 bin 500 Alman firma ile gerçekleştirdiği 2023'e yönelik beklenti anketinin sonuçları nı açıkladı. Ankete göre, Almanya'daki şirketlerin yüzde 39'u ticari faaliyetlerinde bu yıl düşüş bekliyor. Mevcut daralmaların 2023’de devam edeceği de iş dünyasının dinamikleri de hemfikir olmuş durumdalar.
Almanya’da hemen her sektörün dinamikleri de buna sebep olarak yüksek enerji maliyetleri, tedarik zinciri sorunları ve Ukrayna'da devam eden savaşı gösterdi. Çünkü enerji krizi tam olarak kendini göstermese bile bir an başlayabilecek sıkıntılar ve piyasada öngörülemeyecek olumsuz tahminler de iş dünyasının en önemli handikapları arasında bulunuyor.
Söz konusu ankete katılan şirketlerin yalnızca yüzde 32'si mevcut iş durumlarını bir yıl öncesine göre daha iyi olarak değerlendirirken, mevcut durumun daha kötü durumda olduğunu aktaran şirketlerin oranı ise bir önceki yıla kıyasla üçte birlik bir artış gösterdi.
IW raporunda, ”İnşaat sektöründe ciddi bir resesyon öngörülüyor ve sanayide de karamsarlar hakim. 2023 yılına ilişkin üretim beklentile-rindeki bozulma tüm ekonomik alanlarda hemen hemen aynı oranda gözlemlenebilmektedir” denildi.
Raporda, "İçinde bulunulan kış sezonunda doğal gaz sıkıntısı yaşanma riski 2022 yazındaki kadar mevcut değil ve o zamandan bu yana enerji fiyatları da geriledi. Ancak fiyatlar hala yüksek seviyede kalıyor ve üretim kesintileri önlenemez" ifadeleri yer aldı.
Yüksek enerji fiyatları, devam eden tedarik sıkıntısı, alışılmışın dışında yüksek faiz Alman şirketlerin faaliyetlerini olumsuz etkilerken, ankete göre, imalat sektöründe faaliyet gösteren şirketlerinin yüzde 39'u 2023’e kötümser, yüzde 28'i iyimser beklentilerle bakı-yor. Alman ekonomisindeki esas daralmanın piyasa kaybı değil, gelecek için uzunvadeli tahmin yapamamak olduğunu belirten uzmanlar, bunun da uzun vadeli ve durağan fiyatların artık kaybolduğu ihtimalini ortaya çıkarmasının piyasalara olumsuz olarak yansıdığını belirtmişlerdir.
Öte yandan, Almanya'nın imalat sektörü, küresel ekonomik yavaşla-manın ortasında zayıflayan talep nedeniyle son aylarda azalan siparişler ile de mücadele ediyor. Sana-yide Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle gaz kıtlığı tehdidi önemli ölçüde hafiflese de, yüksek enerji maliyetleri, yüksek enflasyon ve belirsiz ekonomik görünüm sektör için ters rüzgarlar oluşturuyor.
Uzmanlar, azalan siparişlerin, malzeme kıtlığı nedeniyle tamamlanamayan siparişlerin biriktiğinden şimdilik Alman ekonomisi için ciddi bir tehdit oluşturmadığını, ancak yıl sonunda veya 2024'ün başında gerçek zorluklara neden olacağını ifade ediyor. Bu durumda, 2023 ve bir sonrakı yılın da zor geçeceği belirtilmekte.
Geçtiğimiz hafta Almanya Dişişleri Bakanı tarafından Strasburg’da teleffuz edi-len “Rusya ile Savaş halindeyiz” cümlesi başta Başbakan Olaf Scholz olmak üzere bakanlığın üst düzey bürokratları tarafından mümkün olduğunca düzeltilmeye çalışıldı. Ne kadar inandırıcı oldu bilemem ama, yapılan açıklamaların Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın nasıl bir siyasetçi tarafından yönetildiğinin farkedilmesi açısından önemliydi. Rusya tarafındaki tepkileri de hatırlarsak devrilen çam hiç te küçümsenecek kadar küçük değildi.
Almanya Rusya ile savaş halinde olmadığını söylüyor, doğru hakikaten ne Almanya’dan Rusya’ya, ne de Rusya’dan Almanya’ya bir silahlı saldırı yok. Bütün Almanya si-yaseti biz savaşın içinde değiliz diyor ve buna da inanıyoruz. Ancak Rus-ya’nın kıyasıya savaştığı Ukrayna’ya şu an en modern silahlar bizim buradan gidiyor. Bunun da bilinmesinde fayda var. Biz savaşmıyoruz
Dün bir açıklama yapan Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, Alman Silahlı Kuvvetleri Bundeswehr’e silah ve mühimmat tedarikini hızlandırmak için savunma sanayisi ile görüşmelere başlayacağını bildirdi.
Alman ordusu silah tedarikini hızlandırırken ülkenin doğusundaki Altengrabow’da Alman Ordusu tatbikat düzenliyor. Savunma Bakanı da birliklere ilk ziyareti sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada, Bundeswehr'e silah ve mühimmat tedarikini hızlandırmayı “öncelikli görev” olarak gördüğünü belirtti.
Almanya’nın Dış Politikası’ nın ABD ile paralellik arzetmesi kadar doğal bir şey yok ama, üçlü koalisyonun bu savaşın neresinde olduğu ve savaşa ne kadar uzaklıkta bir dış politika sürdürdüğü konusunda kafalar çok karışık. Yeni Savunma Bakanı Boris Pistorius bir yandan Federal Ordu’ya mühimmat tedarikinde miktarın önemine dikkat çekerken, öte yandan Ukrayna'ya vadedilen Leopard 2 tanklarını ve Marder zırhlı piyade muharebe araçlarının da bir an önce teslim edileceğini belirtti.
Sonuç olarak şuraya gelmek isti-yorum, Alman Dişişleri Bakanı tarafın dan yapılan açıklamalar başbakan ve bakanlık bürokratları tarafından dikkatlice düzeltiliyor. Öte yandan ordu hızlı bir şekilde silahlanmak istiyor. Yine aynı ordu Ukrayna’ya silah ve mühimmat bağışında bulunuyor. Doğrusu Almanya gerçekten çok garip bir ülke.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yenilen Almanya’da oluşan kaos ortamında gerçekleşen darbe teşebbüsleri sürecinin çetelesinden haberdar olmayan günümüz Almanları birdenbire Reichsbürger (İmparatorluk Vatandaşları) hareketinin marifetleriyle yüz yüze gelince uzaylılarla karşılaşmışçasına şaşırdılar. Devlet, hadisenin üzerine binlerce kolluk kuvvetiyle giderken, halk hadiseyi izaha nereden başlayacağını hala bilememenin sıkıntısı içerisinde.
Halbuki 27 Mayıs 1960 darbesiyle başlayan, Talat Aydemir’in başarısız darbe teşebbüsleriyle süren, ardından 12 Mart Muhtırasıyla, 12 Eylül darbesiyle, 28 Şubat’la, Ergenekon kumpaslarıyla ve nihayetinde 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsüyle hemhal olmuş biz Türkler için İmparatorluk Vatandaşları hadisesi karikatürden öte bir anlam ifade etmiyor. Bazılarımız Almanlarla konuşurken ‘gördünüz mü, sizde de darbeciler var’ diyerek komplekslerimizi tatmin etmenin zevkini çıkarmaya çalışsak da iddialı Alman demokrasisi için bu hadisenin gayet ciddi gelişmeleri beraberinde getirebileceğini hesaba katmak zorunda-yız.
İmparatorluk Vatandaşları’nın ilk dikkati çeken hususiyetleri Almanya resmen Müttefikler’in ve Rusya’nın işgali altındayken ‘İmparatorluk Yaşıyor’ diye ortaya çıkmazken, şu veya bu şekilde işgalin bitip, Avrupa’nın hatta dünyanın yeniden şekillenip, bu yeni düzende de Almanya’nın Avrupa’nın sahibi rolüne yükseldiği bir dönemde ortaya çıkmaları ve adeta kartların yeniden karılmasını, daha doğrusu 1937 sınırlarına ve şartlarına dönülmesini talep etmeleridir. İçinde meşrutiyetçisinden nazisine değişik görüşten bir hayli maceracıyı barındıran hareketin, üzerinde durulan en önemli özelliği homojen bir yapı oluşturmamasıdır. Heterojen görüntünün ve birbirinden bağımsız hareket eden onlarca ayrı dernek ve inisiyatifin bir planın neticesinde mi yoksa tedbir amaçlı mı böyle göründüğünü henüz bilmi-yoruz.
Bildiklerimiz; bu günkü Alman devletinin varlığını kabul etmeyen, 3. İmparatorluk’un (Dritte Reich) bittiğini gösteren uluslararası bir belge bulunmadığına inanan ve kendile-rini oluşturulmuş basit mantığa dayalı hipotezlerle (buna komplo teorileri de diyebilirsiniz) hareket eden ve sayılarının artık 30 binlerde olduğu tahmin edilen bir hareketin varlığı. Saçma görünen söylemleri sebebiyle 10 yıl öncesine kadar ciddiye alınmayan, ancak son birkaç senedir Anayasayı Koruma Örgütü’nün raporlarına girecek kadar dikkat çeken, korona önlemlerine karşı yapılan gösterilerde birçok yerde başı çekerek kitlesel olma yolunda adımlar atan İmparatorluk Vatandaşları, hızlarını alamayarak -muhtemelen- ABD’de Trump taraftarlarının Capitol’ü işgal ederek düzeni değiştirme teşebbüsüne benzer birtakım hevesleri dillendirince yakayı ele verdiler. Elbette mahkeme süreci konunun daha net çizgilerle anlaşılmasını sağlayacaktır; ancak Almanya gibi bir ülkede birilerinin darbe yoluyla devletin varlığını yok edip bir yerlerde yaşamakta olduğuna inandıkları İmpatorluk’u ilan etmeyi düşünebilmeleri bir başlı başına ciddi bir hadisedir.
Üzerinde ciddiyetle durulması gereken konulardan birisi, bu hareket mensuplarının bir bölümünün iddia, inanç ve ideallerine gösterdikleri körü körüne bağlılıktır. Büyük bölümü okumuşlardan oluşan bu hareketin mensupları ‘Federal Almanya diye bir devlet yok. Vergilerini ve cezalarını, mahkemelerini reddediyoruz. Kimlik ve pasaportlarını kullanmıyoruz. Plaka sistemlerine bile karşıyız’ derken yoğun bir şekilde bunu günlük hayatlarında da uygulamanın yollarını arıyorlar. Bu sebeple kimlik ve pasaportlarını yakanlar, vergi ve cezalar sebebiyle devletle başı dertte olanlar var. Ayrıca kendilerine has kimlik, plaka ve benzeri uygulamalar yaptıkları da biliniyor. Başlangıçta ciddiye alınmayan bu teşebbüslerin artık hafife alınmaması gerektiği görülüyor.
Almanya için aynanın asıl ürkütücü yüzü ise bunların içerisinde sayıları hızla artan şiddet eğilimli kişilerin varlığı. Sayıları ve eylemleri bir hayli artan aşırı sağcı ve nazi eğilimli örgütlere ilaveten yeni bir terör örgütünün varlığı elbette istenmeyen bir durum. Güvenlik güçlerinin birkaç kişiyi yakalamak için binlerce kişiyi seferber etmesini, bu minvaldeki açık bir mesaj şeklinde değerlendirebiliriz. İşin ne derece ciddi ne derecede absurd olduğunu ise mahkeme safhasında göreceğiz. Bakalım Federal Almanya’yı ve mahkemelerini reddeden İmparatorluk Vatandaşları’nın yargılanmaları nasıl yapılacak?
Uluslararası ilişkilerde bir ülkenin dışişleri bakanı ülkenin bakanlığındaki en önemli insandır. Bu öngörü sadece biz Almanya’da yaşa-yanlar için değil, hemen her ülkede dış politika tarihi yapanlar için üç aşağı beş yukarı bir şekilde tarif edilir. Elbette dışişleri bakanı her kararın sahibi ve sorumlusu değildir ama açıkla malar eğer bir bakanın ağzın dan çıkıyorsa, ülkesinin dış politikasının hangi yöne evrildiğini gösterir. Hatta Ukrayna krizi gibi konuyu Avrupa’nın siyasi liderleri önünde açıklarken dışişleri bakanının ne kadar sorumlu olması gerektiğini sanırım uzun uzun anlatmaya gerek yoktur. Yani dışişleri bakanı dış politika konusunda ülkesi dışında yaptığı açıklamalar sadece kendisini değil, ülkesini de bağlar.
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock geçtiğimiz hafta Strasburg’da Avrupa Konseyi toplantısında konuşurken aynen şu cümleyi kurdu; “Rusya 'ya karşı bir savaş içindeyiz, birbirimize karşı değil." Oysa şimdiye kadar Almanya en yüksek ağızdan defalarca “Biz bu savaşta yer almayacağız. Ancak Ukrayna’nın uluslararası hukuktan doğan haklarını destekliyor ve kendini savunma için destek ve-riyoruz” şeklinde idi.
Almanya Dışişleri Bakanı’nın son açıklamaları ile bir anda “Hayırdır, biz savaşa girdik de haberimiz mi yok” dercesine yorum yapmaya başladı. Açıklama Dışişleri bakanı tarafından uluslarası basına açık olan Avrupa Konseyi toplantı sında yapılması ise konuyu bir anda gündeme taşıdı. Dış İşleri Bakanı’ nın açıklamalarının ülkenin dış politikası konusunda -özellikle de dışarıda yapılıyorsa- bağlayıcı olduğunu belirterek tekrar Alman Dış Politikası’nı incelemeye devam ediyoruz.
Almanya’nın Dışişleri Baka nı’na ilk cevap Moskova’dan geldi. Alman hükümetinin üst düzeyde yeni bir açıklama ile düzeltmesine sebep oldu. Öncelikle Alman Dışişleri Bakanı Baerbock’un açıklaması sonrası harekete geçen Kremlin Berlin’den açıklama istedi. Basın mensuplarının önünde mikrofona geçen Rusya Dış-işleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova, Moskova'daki Alman Büyükelçisinden Berlin'den gelen "çelişkili" açıklamalarla ilgili açıklama talep etti. Rus sözcü ayrıca, "Kendileri ne hakkında konuştuklarının farkındalar mı?" sorusunu yöneltti. Uluslar arası analistlere göre ikinci dünya savaşın dan bu yana Almanya ve Rusya ilişkileri ilk defa bu kadar gerildi. Rus medyası ise Almanya’nın açıkla masını tartışmaya devam ediyor.
Almanya Dışileri Bakanı’nın açıklamalarından bir gün sonra ise durumu düzeltmek yine başbakan Şansölye Olaf Scholz’a düştü. Şansölye ise, kamu yayıncısı ZDF'de Almanya ve müttefiklerinin tank teslimatlarıyla savaşa katılıp katılmadığına ilişkin soruya "Hayır, kesinlikle hayır. Rusya ile NATO arasında savaş olmamalı" yanıtını verdi. Almanya düzeltebildi ği kadar durum düzeltildi ama, ağızdan çıkan söz Almanya’nın hem için de hem de dışında açıklamaya muhtaç bir konuma geldi.
Almanya Dış İşleri Bakanı’ nın Avrupa’yı Rusya karşıtlığın da buluşturmayı amaçladığı açık olan konuşmasında kullandığı cümle ile ilgili hükümet tarafından gelen düzeltmelere bir yenisi de Alman hükümet sözcüsü Yardımcısı Christiane Hoffmann’dan geldi. Almanya’nın Ukrayna’yı Rusya’ya karşı savaşta desteklediklerini ancak savaşın bir tarafı olmadıklarını söylerken dışişleri bakanı ikinci defa en açık çekilde düzeltilmiş oldu. Hoffmann, başkent Berlin’de, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un 24 Ocak Salı günü Strazburg’da Avrupa Konseyi’nde kullandığı "Rusya' ya karşı bir savaş içindeyiz, birbirimize karşı değil" sözlerine ilişkin açıklama yaptı.
Almanya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Christian Wagner de esas olarak AB’nin G7 ve NATO ortaklarıyla Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü acımasız saldırı savaşına karşı birlikte durduğuyla İngilizce yapılmış uzun bir görüşme olduğu-nu vurgulayarak "Alman Hükümet Sözcüsü'nün ifade ettiği gibi ve Dışişleri Bakanı ile Alman hükümetinin başka üyeleri, uluslararası hukuk anlamında çatışmanın tarafı olmadığımızı ve Ukrayna’ya desteğin de bizi çatışmanın tarafı yapmadığını açıkça belirttiler" değerlendirmesinde bulundu.
Sonuç olarak Alman Dışişleri Bakanı Baerbock’un açıklaması tam açık olmadığı için üç defa açıklama ile açıklanmış oldu.
Batılı ülkelerin Rusya'ya yönelik yaptırımlarına ve Ukrayna'daki savaş ne- deniyle birçok şirketin faaliyetlerini askıya almasına rağmen aralarında büyük markaların da bulunduğu Alman şirketlerinin çoğu, Rusya'da faaliyete devam ediyor. Almanya bir yandan Ukrayna'ya askeri destek sağlarken diğer yandan büyük Alman firmalarının Rusya’daki işine devam etmesi anlaşılır gibi değil.
İsviçre'deki St. Gallen Üniversitesinin yayımladığı rapor, 1 milyon doların üzerinde gelir elde eden AB ve G-7 şirketlerinin yalnızca yüzde 8,5'inin Rusya'dan çekildiğini ortaya koydu. Rusya'da hala aktif öz sermaye yatırımları bulunan 1284 G7 ve AB'li şirket arasında en büyük payı yüzde 19,5 ile (250 şirket) Almanya merkezli şirketler oluşturu-yor. Bunu %12,4 ile ABD, %7 ile Japonya ve %6,3 ile İtalya merkezli şirketler takip ediyor.
Yale Üniversitesince yapılan araştırma da 19 Alman şirketinin, Rusya'da her zamanki gibi işlerine devam ettiğini, 18 firmanın önemli iş faaliyetlerini yürütürken gelecekteki planlı yatırımlarını ertelediğini ve 20'sinin bazı önemli ticari faaliyetlerini küçülttüğünü ancak diğerlerini sürdürdüğünü gösterdi.
31 şirketin ülkeden ayrıldığı, 39 Alman firmasının geri dönme seçeneklerini açık tutarken operasyonların çoğunu veya neredeyse tamamını geçici olarak kısıtladığı kaydedildi.
Birçok sektörden Alman firma, Rusya'daki işlerine devam ediyor
Alman perakende devi Metro, savaşın başlamasından kısa süre sonra Mart 2022'de "Rus-ya'nın Ukrayna'ya saldırısını" kınayan açıklama yapmış ancak bu ülkedeki faaliyetlerine devam edeceğini belirtmişti. Metro, "Karar kolayca alınmadı, dikkatli bir iç incelemeden sonra alındı. Şirket, oradaki 10 bin çalışanından sorumlu ve birçok kişi yiyeceklerini bizden alıyor" ifadeleri kullanılmıştı.
Fren sistemleri, iç elektronik ürünleri ve lastik üreten Alman otomotiv firması Continental da Rusya'daki faaliyetlerini durdurmuş ancak ertesi ay yerel personelini korumak istediğini iddia ederek yeniden faaliyete geçtiğini duyurmuştu. Şirketin açıklamasında, "Rusya'daki çalışanlarımı zı kovuşturmadan korumak için gerekirse Kaluga'daki lastik fabrikamızda yerel pazar için binek lastiği üretimine geçici olarak yeniden başlıyoruz" bilgisi paylaşılmıştı.
Alman teknoloji devi Bosch da Rusya'da hala faaliyet gösterirken Alman makamlarının firma hakkında soruşturma baş-latması nedeniyle Rusya'daki varlıklarını satmaya çalışıyor. Ekonomi Bakanlığı, Bosch'un hem sivil hem de askeri amaçlarla kullanılabilecek mallara yönelik ihracat yasağını ihlal edip etmediğine ilişkin soruşturma başlatmıştı.
Almanya'nın ünlü çikolata markası Ritter Sport da Rusya'daki faaliyetlerine devam ediyor. Şirket, daha önce Rusya'daki faaliyetlerinden elde edeceği karı, Ukrayna'ya bağışlayacağını açıklamıştı.
Uzaktan destek yazılımı geliştiren AnyDesk Software de Ukrayna'daki savaşa rağmen Rusya'da her zamanki gibi iş yapmayı sürdürüyor.
Alman tıbbi şirketi B. Braun ise Rusya'daki faaliyetlerini azaltmak veya askıya almak için herhangi bir adım atmazken Alman- ya'nın en büyük kimya ve ilaç şirketi Bayer, Rusya ve Belarus'ta "temel sağlık ve tarım ürünleri hariç" ticari faaliyetlerini askıya almasına rağmen ülkede hala aktif durumda bulunuyor.
İş makineleri tedarikçisi Zeppelin Group'un daha önce Rus-ya'dan çıkmak zorunda kalabile- ceğini açıklamasına rağmen şu ana kadar herhangi bir çekilme kararı açıklamaması dikkati çekiyor.
Almanya merkezli tarım makineleri üreticisi Claas, BPW, Fresenius, Siemens Healthineers, Storck, Ukrayna'daki sava şa rağmen normal zamanlardaki gibi Rusya'da faaliyetlerine devam ediyor.
Alman yapı malzelemeri üreticisi Knauf da Rusya'daki faliyetlerine devam ederken sağlık sektöründe faaliyet gösteren Merck'in de Rusya'da aktif olması oldukça dikkat çekici. Bütün bu bilgilerden sonra Alman şirketleri Rusya’da gerçekten çok mutlu.
Kaynak: AA, St. Gallen Üniv., Yale Üniv.
Lagarde, ECB Yönetim Konseyi Toplantısı'nın "tarihi" faiz artırımı kararının ardından Frankfurt'ta düzenlenen basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu.
Lagarde, konuşmasına, 1 Ocak'ta Avro Bölgesi'ne katılan 20. ülke olan Hırvatistan'ı kutlayarak başladı.
ECB Yönetim Konseyi'nin bugün bankanın üç temel politika faizini 50 baz puan artırdığını hatırlatan Lagarde, bunun enflasyonu orta vadeli hedef olan yüzde 2'ye indirmeyi hedeflediğini söyledi.
Yüksek enflasyonun harcamaları ve üretimi azalttığını belirten Lagarde, tedarik zincirindeki dar boğazların kademeli olarak gevşediğini ve ekonominin beklenenden daha dirençli kalarak gelecek çeyreklerde toparlanacağını ifade etti.
- "Ekonomik büyüme görünümüne yönelik riskler daha dengeli hale geldi"
Christine Lagarde, Avro Bölgesi'ndeki ekonomik büyümenin yakın vadede zayıf kalmasını beklediklerini aktararak, "Kısmen, yüksek enerji maliyetlerinin ekonominin geneline yayılmasından dolayı fiyat baskıları güçlü olmaya devam ediyor." dedi.
Bununla birlikte Avrupa'da gaz arzının daha güvenli olduğunu, arz baskılarının hafiflediğini, tüketici güveninin iyileştiğini ve artan ücretler ile düşük enerji fiyatlarının tüketimi artıracağını vurgulayan Lagarde, ekonomik büyüme görünümüne yönelik risklerin daha dengeli hale geldiğini söyledi.
Lagarde, işsizlik oranının hala tarihi düşük seviyelerde kalmaya devam ettiğini ancak oranın gelecek çeyreklerde artabileceğini belirtti.
- "Yüzde 2'lik enflasyon hedefimize ulaşana kadar elimizdeki tüm araçları kullanacağız"
ECB'nin enflasyona karşı faiz artırım rotasına bağlı kalacağına ve martta 50 baz puanlık faiz artırımına işaret eden Lagarde, "Fiyat baskısı göz önüne alındığında, şubat ve mart aylarında 50 baz puanlık bir faiz artışı konusunda ECB Yönetim Konseyi'nde genel mutabakat var." dedi.
ECB Yönetim Konseyi'nde gelecek dönemlerde faiz artırımları konusunda nasıl iletişim kurulacağına ilişkin değerlendirmeler olduğunu ancak fikir birliğine varılmadığını aktaran Lagarde, faiz artırımı konusunda devamlılığın çok önemli olduğunu ve ECB'nin faizleri istikrarlı bir şekilde artırma patikasına devam edeceğini bildirdi.
Lagarde, "Yüzde 2'lik enflasyon hedefimize ulaşana kadar elimizdeki tüm araçları kullanacağız. Henüz işimizin bitmediğini biliyoruz. Enflasyonda yüzde 2'ye ulaşma kararlılığımızdan şüphe edilmemeli." diye konuştu.
- "Bilanço küçültülmesi ECB'nin ana aracı değil"
ECB Başkanı Lagarde, enflasyon oranının beklenenden daha hızlı düşüşe geçtiğini ifade ederek, enflasyonu yüzde 2 hedefine getirmek için faiz artırımlarını kullanacaklarını bildirdi.
Lagarde, dezenflasyonist sürecin başlamadığına işaret ederek, manşet enflasyon düşse bile fiyat baskısının son derece yüksek olmaya devam ettiğini vurguladı. Lagarde, "Bilanço küçültülmesi ECB'nin ana aracı değil." dedi.
Faiz artırımında her şeyden önce hedefin, enflasyonu yüzde 2'nin altına düşürmek olduğunu belirten Lagarde, mart ayında 50 baz puanlık faiz artırımının neden önceden belirlendiğine ilişkin bir soru üzerine, bu kararın, Aralık 2022'de yapılan toplantıda enflasyon hedefine ulaşmak için istikrarlı duruş söyleminin devamlılığı açısından alındığını söyledi.
ECB, bugün üç temel politika faizini 50 baz puan artırarak 2008'den bu yana en yüksek seviyesine çıkardı. Banka, refinansman faizini yüzde 3'e, mevduat faizini yüzde 2,5'e ve marjinal fonlama faizini yüzde 3,25'e yükseltti.
Yüksek ikinci faiz artırımı kararıyla Avro Bölgesi'nde geçen ay yüzde 8,5 olan enflasyonun daha da artmasına tepki veren ECB, daha fazla faiz artışının da masada olduğuna işaret etti.