Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Bedeutsame Erfindungen, Entdeckungen und Ereignisse waren mit der Frühen Neuzeit zwischen 1450 und 1650 verbunden: die Entdeckung Amerikas, die Erfindung des Buchdrucks, der Beginn der Reformation. Diese Zeit, die von der Erweiterung der bekannten Welt und des Umbruchs geprägt war, war aber auch die Zeit, in der Tausende von Menschen als Hexer und Hexen verfolgt und hingerichtet wurden unter den Rufen der Bevölkerung: „Lasst sie brennen!“

 

Würzburg möchte den Opfern der Hexenverfolgung in ihrer Stadt ein Denkmal errichten. Der Stadtrat hat in der September-Sitzung beschlossen, dieses, gemäß der Empfehlung des Kulturreferates und vorbehaltlich der Finanzierung im Haushalt 2023, am Standort Schottenanger zu schaffen.

Die Stadtverwaltung hatte mehrere Orte für das Erinnern als geeignet heraus gesucht, die Prozess- und Hinrichtungsstätten waren, wie das Brückengericht an der Alten Mainbrücke auf der linken Flussseite, das „Hexengefängnis“, das 1618 im alten Landgericht zwischen Dom und Kürschnerhof eingerichtet wurde, das Areal Hexenturm am Geschwister-Scholl-Platz, die Hinrichtungsstätten auf dem Galgenberg, am Sanderrasen und am Schottenanger. Geprüft wurden auch Orte ohne historischen Bezug aber mit möglicher örtlicher Eignung. Der Hexenturm ist kein authentischer Ort mehr und der Standort erinnert durch seine Namensgebung explizit an Hans und Sophie Scholl, Mitglieder der Studentenbewegung „Weiße Rose“ und damit im Widerstand gegen den Nationalsozialismus. Somit schied dieser Platz aus. Die Empfehlung, der die Stadträtinnen und Stadträte folgten, priorisiert den Platz am Schottenanger, an dem beispielsweise der Pfeiffer von Niklashausen hingerichtet wurde. Der Platz soll neugestaltet werden und eine neue Aufenthaltsqualität erhalten durch Bäume und den Wegfall einiger Parkplätze. Der Beschluss sieht nun vor, dass der Erinnerungsort auf einem Teil der Fläche errichtet werden soll. Ein Künstlerwettbewerb soll dafür gestartet und die Realisierung wie auch die Finanzierung von Stadt, Bistum und Bezirk übernommen werden – aufgrund der gemeinsamen historischen Verantwortung. Auch die Form des Gedenkens wurde von dem Fachgremium aus Vertretern der Stadt, der katholischen Kirche, sowie der Universität sehr ausführlich und umfassend beraten. „Wir wünschen uns“, so Kulturreferent Achim Könneke, „nicht nur eine künstlerische Interpretation, sondern auch eine Ergänzung durch vermittelnde Informationstafeln und/oder ein zusätzliches digitales Angebot zur Umsetzung der hochkomplexen Thematik.“

 

Neuesten Forschungen zufolge wurden in Europa bis 1750 zwischen 40.000 und 60.000 Menschen Opfer der Hexenverfolgung. Seinen Höhepunkt erreichte der Hexenwahn zurzeit des 30-jähigen Krieges. In Süddeutschland starben etwa 9.000 Menschen, in Würzburg über 350. Auffallend ist in Würzburg die hohe Anzahl von Kindern und Klerikern unter den Opfern. Als letztes Opfer der Hexenverfolgung in Franken wurde die Nonne und Subpriorin des Klosters Unterzell bei Würzburg am 21. Juni 1749 hingerichtet. Die Hexenverfolgung erfasste Menschen aller Stände – und wurde nicht selten von der Bevölkerung und Autoritäten vor Ort initiiert. Es war nicht allein die Kirche, sondern auch die weltliche Obrigkeit und die Universität, die Verantwortung hatten. Weltliche Gerichte verurteilten die Menschen und vollzogen die Hinrichtungen, Gutachten kamen von der Universität. Darüber hinaus gibt es auch für den Raum Würzburg eindeutige Hinweise, so in Quellen der Staatsarchive Würzburg und Wertheim, dass auch von den Untertanen tatsächlich ein erheblicher Druck auf die Fürstbischöfe und ihre Verwaltung ausgeübt wurde, der Hexerei Verdächtigte zu verfolgen. Es war eine alle Schichten ergreifende Jagd auf Menschen. Neben einfachen Leuten, überwiegend Frauen, wurden Adlige, Ratsherren und Bürgermeister verbrannt

Die Verabschiedung von Sebastian Roth und die Vereidigung von Petra
Pohl bildete den Auftakt der gestrigen Sitzung des Würzburger Stadtrats.
Der bisherige Fraktionsvorsitzende der Fraktion Die Linke war zum 31.
August aus persönlichen Gründen aus dem Stadtrat ausgeschieden, nun
rückt Petra Pohl nach. Den Fraktionsvorsitz übernimmt Barbara Meyer.
Oberbürgermeister Christian Schuchardt würdigte die Arbeit Roths, der
über acht Jahre dem Gremium angehörte. Besonders am Herzen lagen ihm
als Stadtrat und als Unterstützer mehrerer Bürgerinitiativen die
Themenbereiche Wohnen, Umwelt und Verkehr, Arbeit und Soziales sowie
Bildung und Schule.

Roth gehörte dem Ältestenrat, dem Bau- und Ordnungsausschuss, dem
Planungs- und Mobilitätsausschuss, dem Schul- und Sportausschuss sowie
dem Interkommunalen Ausschuss stadt.land.wü an und arbeitete in
verschiedenen Aufsichtsräten, Arbeitskreisen und sonstigen Gremien mit.
2020 war der Lehrer der Wolffskeel-Realschule zudem
Oberbürgermeisterkandidat seiner Partei bei den Kommunalwahlen. Roth
verabschiedete sich von seinen Exkolleginnen und Exkollegen und betonte,
dass die berufliche und private Belastung im vergangenen Jahr den
Ausschlag für die schwierige Entscheidung gegeben habe. Gesundheitlich
sei er aber wohlauf, betonte er, weil er auch viele besorgte Nachfragen
erhalten habe – für die er sich ausdrücklich bedankte.



Bild Petra Pohl Vereidigung
Wechsel bei der Linken: Oberbürgermeister Christian Schuchardt, die
neue Fraktionsvorsitzende Barbara Meyer, die neue Stadträtin Petra Pohl
und der scheidende Fraktionsvorsitzende Sebastian Roth im Ratssaal nach
Verabschiedung und Vereidigung. Foto: Georg Wagenbrenner

 

BERLİN (AA) - Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun kriz yönetiminden sorumlu üyesi Janez Lenarcic, birliğin Ukrayna'daki savaş ve enerji krizi nedeniyle olası elektrik kesintileri ve diğer acil durumlar için hazırlandığını bildirdi.

 

Lenarcic, Alman medya kurumu RedaktionsNetzwerk Deutschland'a (RND) yaptığı açıklamada, bu kış gerçekleşmesi muhtemel elektrik kesintileri ve diğer acil durumlara hazırlık konusunda uyarılarda bulundu.

Ukrayna'daki savaş ve enerji krizi nedeniyle "AB içinde afet yardımına da ihtiyaç duyulması epeyce olası" ifadesini kullanan Lenarcic, bu durumda, AB Komisyonu'nun kendi sivil koruma programı kapsamında yardımı koordine edebileceğini söyledi.

 

Lenarcic, "Savaş ve enerji krizi karşısında bir kriz kışına mı hazırlanıyorsunuz?" sorusu üzerine, şu ifadeleri kullandı:

“Evet. Sadece bir kriz durumunda tepki veremeyeceğimizi salgın sırasında öğrenmiştik. Bu nedenle şimdi gelecekteki krizleri tahmin etmeye çalışıyoruz ve tahminimizde oldukça başarılı olduğumuz söylenmelidir çünkü savaştan önce bile kendimizi kimyasal, biyolojik ve nükleer acil durumlara hazırladık. Şu anda Ukrayna'da tehdit altındaki nükleer santralleri dikkate alarak ülkeye 5 milyon iyot tableti teslim ettik."

Rusya-Ukrayna savaşının sebep olduğu enerji krizinde iki senaryo üzerinde çalıştıklarını aktaran Lenarcic, “Elektrik kesintisi gibi küçük bir olaydan yalnızca bir veya az sayıda üye ülke etkilenirse, diğer AB ülkeleri, doğal afetlerde olduğu gibi bizim aracılığımızla jeneratör tedarik edebilir. Ancak çok sayıda ülke etkilenirse, AB ülkeleri acil yardım teslimatlarını sınırlamak zorunda kalırsa, ihtiyaçları stratejik rezervimizden karşılayabiliriz." değerlendirmesinde bulundu.

Almanya, her hal ve şartta “kışı atlatır” ama enerji krizini iyi yönetememesi durumunda Almanya’daki koalisyon hükümetinin “kışı atlatması” zor olabilir.

Prof. Dr. Kemal İnat, Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un Almanya'nın enerji krizine yönelik çözüm arayışı için gerçekleştirdiği Körfez ziyaretini AA Analiz için kaleme aldı.

 

Almanya Federal Başbakanı (Şansölye) Olaf Scholz’un hafta sonundaki Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar ziyareti Alman dış politikası açısından önemli arayış ve dönüşümlere işaret ediyor.

Almanya, her hal ve şartta “kışı atlatır” ama enerji krizini iyi yönetememesi durumunda Almanya’daki koalisyon hükümetinin “kışı atlatması” zor olabilir. Daha şimdiden ülkede bazı kesimlerin aşırı şekilde artan enerji fiyatlarının neden olduğu pahalılık yüzünden huzursuzluğunun ve hükümete yönelik eleştirilerin dozunun arttığı görülüyor. 

 

 

Almanya'nın dış politikasında "sembolik konular"

Rusya’ya karşı hazırlıksız bir şekilde girişilen güç mücadelesinin sonucu olarak enerji krizine sürüklenen Almanya’nın kendisine yeni tedarikçi araması ve aşırı yükselen petrol ve doğalgaz fiyatlarının aşağı çekilmesi arayışı bu ziyaretin ana amacını oluşturuyor. Bu arayışla bağlantılı olarak Alman dış politikasında yaşanan dönüşüm ise Suudi Arabistan’la yaklaşık dört yıldır süren gerginliğin bu ziyaretle birlikte sona ermiş olmasıdır. Bu ziyaretin, Yemen Savaşı’ndaki insan hakları ihlalleri nedeniyle Suudi Arabistan’a karşı Almanya’nın 2018’den beri uyguladığı silah ambargosunun sonunu getirip getirmeyeceğini zaman gösterecek. Ancak Berlin’in enerji konusunda istediğini alması durumunda bu konuda geri adım atması kuvvetle muhtemel görünüyor. Zira ziyaretin gerçekleşmiş olması zaten başka bir insan hakları meselesi olan Cemal Kaşıkçı cinayeti konusunda geri adım atıldığını göstermiş oldu. Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda Ekim 2018’de öldürülmesinin ardından Suudi Arabistan yönetimini sert bir şekilde eleştiren dönemin Federal Başbakanı Angela Merkel, bu şartlar altında bu ülkeye silah satışının gündeme gelemeyeceğini duyurmuştu.[1]

Berlin’in “kışı atlatmak” için bu konuda ne gibi tavizler verdiğini zaman gösterecek. Öta yandan Almanya’nın “kışı atlattıktan sonra yediği ayazı unutup unutmadığını” da Federal Hükümetin bundan sonraki süreçte atacağı adımlardan göreceğiz.

Almanya ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin gerginliğe sürüklenmesine neden olan bir başka olay, Riyad yönetiminin Berlin’in yakın ilişkilere sahip olduğu Katar’a yönelik ablukaya öncülük etmesiydi. 2017 yılında başlayan bu abluka karşısında Almanya’nın Katar’a destek veren ülkeler arasında yer alması da Suudi Arabistan’ın bu ülkeye karşı mesafeli davranmaya başlamasının nedenleri arasındaydı. Şimdi Katar ile diğer Körfez ülkeleri arasında krizin sona ermiş olması Berlin’in bölge ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmesi konusunda olumlu rol oynayan faktörlerden biri oldu. Ancak insan hakları konusunda herhangi bir iyileşme olmamasına rağmen Scholz’un Suudi Arabistan’ı ziyaret etmesi Alman kamuoyunda tepki ve eleştirilere neden oluyor. Bu eleştirilere karşı Şansölye, insan hakları konularının ziyaret sırasında gündeme getirildiğini söyleyerek cevap veriyor. Ancak Almanya’nın enerji konusunda bu kadar ihtiyaç içerisinde olduğu bir dönemde insan hakları eksikliklerinin Veliaht Prens Muhammed bin Selman karşısında hangi düzeyde dile getirildiği konusu soru işaretleri oluşturuyor. Aslında Alman liderlerin otokrat muhatapları, bu “insan hakları konularının gündeme getirilme” meselesinin Almanya’nın iç kamuoyuna yönelik bir sembolik mesaj olduğunu, ikili ilişkiler açısından pek bir anlam taşımadığını bildikleri için bu tür açıklamaları önemsememeyi öğrendiler. Alman liderler ve hatta kamuoyu da bunun farkında ama bu tür ziyaretlerde söz konusu kaygıları dile getirdiklerinde kendilerini tatmin olmuş hissediyorlar.

 

 

 

Almanya'nın önceliği "kışı atlatmak"

"Sembolik konuları" bir kenara bıraktığımızda ziyaretin Almanya açısından önemi kelimenin tam anlamıyla “kışı atlatmak” için bulabildiği kadar enerji kaynağı bulmaktı. Şansölye Scholz’un gezi sırasında yaptığı “bu kışı atlatacağız” (wir kommen durch diesen Winter) açıklaması meselenin Almanya için ne anlam ifade ettiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.[2] Alman Federal Kriminal Dairesi’nin bir belgesine göre, enerji krizi ve enflasyonun ülkede iç güvenliği tehdit edeceği[3] ve Covid-19 salgını sırasında olduğu gibi, kamuoyunda oluşan tepkiyi siyasi çıkar için suiistimal edecek kesimlerin olacağı düşünüldüğünde “kışı atlatmak” ifadesinin farklı boyutları olduğu görülebilir.

Almanya, her hal ve şartta “kışı atlatır” ama enerji krizini iyi yönetememesi durumunda Almanya’daki koalisyon hükümetinin “kışı atlatması” zor olabilir. Daha şimdiden ülkede bazı kesimlerin aşırı şekilde artan enerji fiyatlarının neden olduğu pahalılık yüzünden huzursuzluğunun ve hükümete yönelik eleştirilerin dozunun arttığı görülüyor. Kuşkusuz enerji açısından dışa bağımlı başka ülkeler de enerji krizinin olumsuz etkilerini hissediyor ancak halkı refaha alışmış ve ekonomik kapasitesi oldukça yüksek Almanya’nın bu konuda krize sürüklenmesi uluslararası koşulların kaçınılmaz etkisinden çok hükümetin başarısızlığının sonucu olarak görülüyor.

Alternatif enerji tedarikçileriyle anlaşmadan ve enerji arz güvenliğini garanti altına almadan Berlin’in Rusya ile Ukrayna üzerinden güç mücadelesine girmesi Almanya’nın bugün içine düştüğü sıkıntının temel nedenidir. Federal hükümetin enerji arz güvenliği konusunda gerekli adımları atmamasının nedeni büyük olasılıkla Rusya ile yaşanan gerginliğin bu boyuta ulaşacağını tahmin edememesiydi. Ancak krizin büyümesi ve sonrasında gelen baskılarla Almanya’nın hem Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattını işletmeye almama kararı ve Rusya’dan petrol ithalatını durdurması hem de bundan bir süre sonra Rusya’nın Kuzey Akım 1’den gaz akışını kesmesi ülkeyi derin bir enerji krizine sürükledi. Bu krizi aşmak için yeni tedarikçiler arayışı içine giren Berlin, daha önce atmadığı adımları şimdi atmaya çalışıyor ve Rusya gazına alternatif arayışı içerisinde, Cezayir, Mısır, Azerbaycan ve Körfez ülkeleriyle görüşmeler yapıyor.

 

Scholz'un Orta Doğu ziyaretinin odağı enerji

Şansölye Scholz’un Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ı kapsayan ziyareti de bu çerçevede gerçekleşti. Ziyaret sırasında Scholz’un önceliğini BAE ve Katar’dan sıvılaştırılmış gaz ithalatı, Suudi Arabistan ve BAE’nin petrol üretimlerini artırmasıyla petrol fiyatlarında düşüş yaşanması ve bu ülkelerin tamamından "geleceğin enerji kaynağı" olarak nitelendirilen hidrojenin alınması için gerekli adımların atılması oluşturdu. Bu çerçevede BAE ile LNG ve dizel yakıt ithalatına dair sözleşmeler imzalandı. Rusya ile yaşanan krizin ardından Almanya’nın LNG ithalatı ile Rusya’dan alınan boru gazını ikame etmek için hızlı bir şekilde yeniden gazlaştırma tesisleri inşa ettiği biliniyor. Rus gazına hızlı alternatif oluşturacak en gerçekçi yolun bu tesisleri inşa etmek ve ABD, Katar ve Cezayir gibi gaz ihracatçısı ülkelerden LNG ithal etmek olduğu düşünüldüğünde, Scholz’un “kışı atlatmak” için geç de olsa doğru adımları attığı söylenebilir. Ancak İran ve Doğu Akdeniz gazının boru hatlarıyla Avrupa’ya ulaştırılması Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri açısından Rus gazına en iyi alternatiflerdi. Fakat tedarikçi ülkeler (İran gibi) ve en ekonomik güzergah üzerindeki ülkelere (Türkiye gibi) yönelik rezervler bu alternatifin hayata geçirilmesi konusunda gerekli adımların atılmasını engelledi. Şimdi artık Almanya’nın, bu rezervlerini gözden geçirmesi, ideolojik takıntılarını bırakması ve rasyonel adımlar atmasının zamanı geldi.

Suudi Arabistan’ın, Scholz’un ziyaretiyle canlanan ilişkilerden en büyük beklentisi ise bu ülke tarafından uygulanan silah ambargosunun sona erdirilmesi ve teknoloji alanında iş birliğidir. Ayrıca Riyad yönetimi Berlin’in, Yemen başta olmak üzere bölge sorunları konusunda kendisine destek vermesini ve İran’a yönelik sıkıştırma siyasetinin devam etmesini bekliyor. Berlin’in “kışı atlatmak” için bu konuda ne gibi tavizler verdiğini zaman gösterecek. Öta yandan Almanya’nın “kışı atlattıktan sonra yediği ayazı unutup unutmadığını” da Federal Hükümetin bundan sonraki süreçte atacağı adımlardan göreceğiz.

 

[Prof. Dr. Kemal İnat, Sakarya Üniversitesi]

[1] “Merkel stellt Waffenexporte nach Saudi-Arabien infrage”, Der Spiegel, 21 Ekim 2018.

[2] “Wir kommen durch diesen Winter”, Tagesschau, 25 Eylül 2022.

[3] “Bundeskriminalamt sieht innere Sicherheit durch Energiekrise gefährdet”, Der Spiegel, 24 Eylül 2022.

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 İlki 1932'de Türk Tarih Kurumunun kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifiyle ve katılımıyla düzenlenen Türk Tarih Kongresi'nin 19'uncusu başladı.

 

 Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Birol Çetin, "Gerçekten haklı olduğumuz konuları son derece cesaretle, tekrar tekrar söylememiz lazım. Türk Tarih Kurumu olarak hakikatin peşinde olduk hep. Tabii ülkemizin aleyhine yapılan propagandalar ne kadar kuvvetli de olsa, hakikatin peşinde olduğumuzdan tesirli olamadı ve hakikat kazandı." dedi.

İlki 1932'de Türk Tarih Kurumunun kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifiyle ve katılımıyla düzenlenen Türk Tarih Kongresi'nin 19'uncusu başladı.

Türk Tarih Kurumunun tanıtım filmi sunulan ve Seğmen Gösterisi yapılan kongrenin açılışında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kongreye gönderdiği telgraf okundu.

 

Erdoğan, telgrafında Gazi Mustafa Kemal'in bizzat katılımıyla düzenlenen ilk Türk Tarih Kongresi'nden bu yana gerçekleşen kongrelerin, kendi alanında ve dünya çapında en saygın toplantılardan sayıldığını vurguladı.

Türk ve Türkiye tarihine dair kıymetli bilgilerin sunulduğu Türk Tarih Kongrelerinin, tarihin öğrenilmesine ve tarih bilimine katkılarını çok kıymetli bulduğunu vurgulayan Erdoğan, "Bu vesileyle, 19. Türk Tarih Kongresi'nin düzenlenmesinde emeği geçenlere şükranlarımı sunuyor, kongreye sunumları ile katkıda bulunacak bilim adamlarımızı, tüm katılımcı ve davetlileri en kalbi muhabbetlerimle selamlıyorum." ifadelerini kullandı.

 

"Yeni nesle kitap okutturamıyoruz, 2 dakikalık videolar hazırlıyoruz"

Türk Tarih Kurumu Başkanı Birol Çetin, kurumun, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği istikamet doğrultusunda faaliyetlerini sürdürdüğünü, en temel görevinin Türk tarihini tüm yönleriyle, bilimsel yöntemler kullanarak ortaya çıkarmak olduğunu söyledi.

 

Çetin, tarihin tüm alanlarında 2 bin 100 bilimsel eser yayınladıklarını, tarih alanında yüksek lisans ve doktora burslarında, kurumun, Türk tarihçiliğinin hamisi konumuna geldiğini ifade etti.

Yayınların daha çok insana ulaşmasını istedikleri için günde ortalama 2 görsel içerik hazırladıklarını ve bugüne kadar 1500 video yayınladıklarını belirten Çetin, "Yeni nesle kitap okutturamıyoruz. Onun için kısa, 2 dakikalık videolar hazırlıyoruz ama o bile fazla geliyor. Ortalamalarına baktığımızda 25-30 saniye izlendiğini görüyoruz. İşimiz biraz zor. 2 bin 100 kitap yayınladık, gençlerimize bunları okutmak için yeni yöntemler bulmak zorundayız." dedi.

 

"Türk Tarih Kurumu hep hakikatin peşinde"

Çetin, bundan önce düzenlenen 18 kongrede toplam 3 bin 17 bildiri sunulduğunu bu kongrede ise yurt içinden 170, 24 ülkeden de 63 bilim adamının 233 bildiriyi bilim dünyasının dikkatine sunacağını dile getirdi.

Tarihin temel amacının hakikati araştırarak ortaya çıkarmak olduğunun hiçbir zaman unutulmaması gerektiğini belirten Çetin, Atatürk'ün Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Yüksek Riyasetine yolladığı mektuptaki sözleri anımsatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Atatürk, 'Biz daima hakikati arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız.' Gerçekten haklı olduğumuz konuları son derece cesaretle, tekrar tekrar söylememiz lazım. Türk Tarih Kurumu hep hakikatin peşinde. Tabii ülkemiz aleyhine yapılan propagandalar ne kadar kuvvetli de olsa, hakikatin peşinde olduğumuzdan tesirli olamadı ve hakikat kazandı."

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Muhammet Hekimoğlu da bizzat Atatürk tarafından kurulan Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Türk milleti dendiğinde bugün zihinlerde oluşan milli kimliğin teşekkülünde çok önemli bir vazife icra ettiğini söyledi.

  

Hekimoğlu, Türk Tarih Kongresi'nin 19'uncusunun tarihçilere ve ülkeye hayırlı olmasını ve verimli geçmesini diledi.

 

 

Aksakallar Konseyi Başkanı Yıldırım'dan selamlama konuşması

Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallar Konseyi Başkanı ve AK Parti Genel Başkanvekili Binali Yıldırım, açılış konuşmalarının ardından selamlama konuşması yaptı.

Yıldırım, geçen yıl yapılan Türk Devletleri Konseyinin İstanbul Zirvesi'nde, teşkilatın organizasyonun adının Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirildiğini ve Aksakallar Konseyinin yeniden teşkil edildiğini hatırlattı.

Aksakallar Konseyi ile Kafkaslar, Balkanlar, Orta Asya ve Türk devletleri ile daha yakından temas etme imkanı olduğunu belirten Yıldırım, bu bölgelerdeki devletlerle ortak çalışma ve iş birliği yaptıklarını belirterek, şöyle konuştu:

"Bu bölgedeki devletlerle Türkiye'yi yaklaştıran unsurlar, dil, din, tarih ve mesafedir. 70 yılı aşkın süre dil ve tarih bakımından maalesef diğer Türk devletleri ile ciddi anlamda iletişimimiz olmadı. Bugün mesafe sorun olmaktan çıktı. Ama bu devletlerle iletişimimizde dil ve tarihle ilgili sorunlarımız devam ediyor. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu 1932 yılında, 90 yıl önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk dünyasında ortak dil ve tarihin oluşması için ortaya koyduğu büyük vizyonunun sonucudur."

 

 

 

"Ankara, bu büyük ışığın nuruyla birkaç gün aydınlanmıştır"

Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı ise 1932'de düzenlenen ilk Türk Tarih Kongresi'nin iddialı ve ihtisasa yönelik olduğunu belirtti.

İlk kongrenin az sayıdaki alimden çok, tarih öğretmenlerini bir araya getirdiğini, yeni araştırma yöntemlerinin ortaya çıktığını ve sonraki kongrelerin bunun bir devamı niteliğinde yapıldığını dile getiren Ortaylı, şunları kaydetti:

"4 yılda bir düzenlenen bu kongreler, başladığı yıllarda dünyada kültürel diplomasinin ve barışın ilk denemeleridir. Soğuk harp yıllarında Sovyetler Birliği'nden, Sovyetler'in birtakım cumhuriyetlerinden, Doğu Avrupa ülkelerinden ve Balkanlar'dan tarihsel yönden birbiriyle hiç geçinemeyen ve çatışan yerlerden, Batı Avrupa'dan, İran ve Hindistan'dan gelen alimlerin katıldığı ilk buluşma yerleridir. Ankara, bu büyük ışığın nuruyla birkaç gün aydınlanmıştır."

Programa Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Tekin, TÜBA Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Şeker, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, tarihçiler ve öğrenciler katıldı.

Eski Anadolu Uygarlıkları, Selçuklu Devleti ve Beylikler Dönemi Tarihi, Osmanlı Tarihi, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Orta Asya Türk Tarihi, Dünya Tarihi, Tarih Yazıcılığı ve Tarih Felsefesi, Büyük Taarruzun 100. Yıl Dönümü Özel Oturumu olmak üzere 8 oturumda düzenlenecek kongre, 7 Ekim'de sona erecek.

 
Benzer deneme en son Eylül 2017'de yapılmıştı...
 

TOKYO (AA) - Japonya Savunma Bakanlığı, Kuzey Kore'nin fırlattığı balistik füzenin Japonya'nın kuzeydoğusu üzerinden geçerek Pasifik Okyanusu'na düştüğünü bildirdi.

Japonya Savunma Bakanı Hamada Yasukazu, azami 1000 kilometre irtifaya ulaşan balistik füzenin Japonya'nın üzerinde yaklaşık 1 dakika havada yol aldığını açıkladı.

 

Hamada, ülkenin kuzeydoğusundan geçerek yaklaşık 4 bin 600 kilometre seyreden füzenin, Japonya'nın 3 bin 200 kilometre doğusuna Pasifik Okyanusu'na düştüğünü kaydetti.

Söz konusu bölge genelinde seyreden gemi ve uçaklara yönelik hasar tespit edilmediğini belirten Hamada, füzenin "Hwasong-12 orta menzil balistik tip füze" olarak tahmin edildiğini söyledi.

Kyodo ajansı, en kuzeydeki Hokkaido ile kuzeydoğudaki Aomori eyaletlerinde idari yönetimlerin, halka yönelik, binalardan ayrılmamalarına yönelik uyarıda bulunduğunu aktardı.

Kabine Baş Sekreteri Matsuno Hirokazu, füzenin yerel saatle 07.22'de fırlatıldığını ve 07.44'te Japon ulusal karasuları dışında denize düştüğünü doğruladı.

 

"Olası bir hasar ön görülmediği için" Japonya'nın füzeyi imha etmediğini ifade eden Matsuno, denemeyi bölgeye ve uluslararası topluma yönelik "yakın bir tehdit" olarak niteledi.

Benzer denemeyi en son Eylül 2017'de gerçekleştiren Pyongyang yönetiminin, kıyı komşusu Japonya üzerinden bir başka bölgeye yönlendirdiği füze sayısı böylelikle 7'ye yükseldi.

Uluslararası basında 4 bin 600 kilometrelik seyir süresine yönelik, Kuzey Kore'nin şimdiye kadar denediği orta ya da uzun menzil füzeler arasında en uzun süre olduğuna dikkati çekildi.

 

- Seferler aksadı

Japon hükümetinin, Pekin Büyükelçiliği vasıtasıyla Kuzey Kore'ye protesto notası verdiği bildirildi.

Füze denemesi kaynaklı olarak Aomori havalimanından başkent Tokyo'ya yönelik uçuşlarda gecikme yaşandığı ve hızlı tren seferlerinin kısa süreli aksadığı bildirildi.

Güney Kore Genelkurmayı da orta menzilli balistik füzenin, Kuzey Kore'nin kuzeyindeki Jagang bölgesinde bulunan Mupyong-ri'den doğu yönüne fırlatıldığını doğruladı.

BERLİN (AA) - Almanya'da imalat sanayi Satınalma Yöneticileri Endeksi (PMI), enerji krizi nedeniyle ekimde 47,8 puana gerileyerek ivme kaybını üçüncü aya taşıdı.

S&P Global, Almanya'nın ekim ayı imalat sanayi PMI nihai verisini açıkladı.

 

Buna göre, eylülde 49,1 puan olan imalat sanayi PMI, enerji krizi nedeniyle ekimde 47,8 puana geriledi. İmalat PMI'daki ivme kaybı üçüncü aya taşınırken, 27 ayın en düşük puanı olarak kayıtlara geçti. Beklenti, endeksin 48,3 puana gerilemesi yönündeydi.

Eylülde 40,9 puan olan yeni siparişler alt endeksi de ekimde 39,10 puana düştü.

 

S&P Global Ekonomisti Phil Smith, konuya ilişkin değerlendirmesinde, PMI anketinin, üreticilerin talepte derinleşen düşüşün yanı sıra maliyet enflasyonundaki enerji kaynaklı yükselişin baskısı altında kaldığını gösterdiğini belirtti.

Artan enerji maliyetlerinin halihazırda şirketlerin üretimlerini kısmalarına, alarm zillerinin çalmasına yol açtığını aktaran Smith, talebin önümüzdeki aylarda da düşmeye devam etmesi halinde üreticilerin yüksek maliyetleri fiyatlara yansıtmasının çok daha zor hale geleceğini, böylece üreticilerin kar marjlarının iyice daralacağını vurguladı.

 

Smith, Kuzey Akım 1 doğal gaz boru hattının eylülde kapatılmasının ardından Alman üreticilerin gelecekteki üretim beklentilerinin Kovid-19'un ilk dalgasından bu yana en kötümseri olduğunu belirtti.

İmalat sektörü, Alman ekonomisinin beşte birinden fazlasını oluşturuyor.

PMI verisinde 50 puanın üstü büyümeye işaret ederken, 50 puanın altı daralmayı gösteriyor.

 

WASHINGTON (AA) - ABD Savunma Bakanlığı Uluslararası Güvenlikten Sorumlu Müsteşarı Celeste Wallander, Ukrayna’nın şu anda hedefinin Herson bölgesinde Dinyeper nehrinin batı yakasındaki hattı kırarak Rus güçlerini nehrin karşı kıyısına itmek olduğunu söyledi.

Wallnder, Washington merkezli Uluslararası Stratejik Etütler Merkezinde (CSIS) Ukrayna savaşı üzerinde değerlendirmelerde bulundu.

 

ABD’li Müsteşar, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in kendisi gibi düşünenleri çevresine topladığı için Ukrayna konusunda farklı fikirler duymadığını ve dolayısıyla savaşta başarısız olduğunu öne sürdü.

Rusya-Ukrayna savaşından çıkarılacak derslerin halen ABD kurumlarınca çalışıldığını belirten Wallander, kendisinin çıkardığı en kritik dersin "ittifakların önemi" olduğunu ifade etti.

Wallander, kış boyunca ABD ve müttefiklerinin Ukrayna’ya silah yardımı yapmaya devam edeceğini kaydetti.

 

Ukrayna’nın Donetsk ve Luhansk bölgelerinde ve Harkov bölgesinde dikkati çekici stratejik başarılar elde ettiğini anlatan Wallander, "Özellikle Liman kentinin son zamanlarda alınması çok büyük darbeydi ki bu Rus güçlerinin ileri cephelere yönelik idame ve ikmal kabiliyetini son derece önemli ölçüde etkileyecek." diye konuştu.

Savaşın yakın gelecekteki durumuna ilişkin de değerlendirme yapan Wallander, "Ukrayna’nın hedefi Herson bölgesinde Rusya’nın Dinyeper nehrinin batı yakasındaki köprübaşı hattını karşı kıyıya doğru itmektir. Bu hem Ruslar için büyük bir mağlubiyet olacak çünkü bu yılın başında ilan ettikleri hedefleri arasında olan Odessa’yı alma hedefini daha da geriletmiş olacak. Aynı zamanda kış boyunca yaşanacak sıcak çatışmayı azaltarak Ukrayna’ya daha iyi bir savuma pozisyonu sağlamış olacak." dedi.

Wallander, bu hedeflerini gerçekleştirmesi için de Ukrayna’nın ABD ve uluslararası toplumun silah yardımına ihtiyacı olacağına işaret etti.

 

-Avrupa, Rusya’ya yönelik uyarı sinyallerini göremedi

Avrupa’nın güvenliğinin temellerinin Rusya tarafından sarsıldığı için Ukrayna savaşının en büyük yansımasının Avrupa’ya yönelik olduğunu belirten Wallander şöyle devam etti:

"Soğuk Savaş’ın bitmesiyle Avrupa derin bir nefes aldı. Artık Soğuk Savaş yoktu. Avrupa kıtasında Birinci, İkinci Dünya Savaşları ile Soğuk Savaşın ardından artık iki kutuplu bir kapışma yoktu. Avrupa Rusya ile ekonomik rekabet, yatırım gibi konularında çoğulcu bir entegrasyonun menfaatlerini beraberinde getirecek bir güvenlik iş birliğine hazırdı. Yanlış da değildi bu. Ancak Avrupa ülkelerinden birçoğu bu iyi bir gelecek fikrine o kadar yatırım yapmışlardı ki yaklaşık 20 yıldır gelmekte olan uyarı işaretlerini ve en azından Rusya’nın 2014’te Kırım ve Donbas’ı işgalini bile Putin bu denli tehlikeli yola gideceğini bile göremediler. Ancak Putin’in yolunun bu olmadığına dair her türlü şüpheyi ortadan kaldırmayı başardık ve Avrupa’nın bunu ciddiye alması gerektiğini ortaya koyabildik."

Wallender, Avrupa’nın Rusya tehdidini artık ciddiye aldığını ve Rusya’nın Ukrayna konusunda hesap vermesi gerektiği konusunda küresel liderlik yaptığını ifade etti.

Almanya’nın en eski Türkçe yerel basın organları tarafından kurulan “Almanya Türkçe Medya Birliği Derneği Başkanı Dr. Latif Çelik, “Türkçe konuşan medyanın entegrasyon ve birarada yaşam için önemi daha da artarken, uluslararası belirsizlik endişelerimizi artırmaktadır” şeklinde konuştu.

 

Uzun yıllardan bu yana Türk Toplumunu bilgilendirme ve Türk-Alman İlişkilerine yaptığı katkılar ile bilinen Türkçe konuşan medya temsilcileri 2022 yılındaki son toplantısını Dortmund Selçuklu Restaurant‘ta gerçekleştirdi. Öztürk, Birlik, NRW Haber ve Haberci Gazeteleri’nin sahiplerinin katıldığı toplantıya Yeni Posta ve Türkses Gazeteleri sahipleri de telekonferans yolu ile katılım sağladı. Avrupa’daki enerji krizinin Almanya’ya etkileri çerçevesinde medyanın sorunlarını görüşen gazeteciler geleceğe yönelik olası gelişmeleri dile getirdiler. Türk Toplumu’nu bilgilendirmenin her zamankinden çok daha önemli olduğuna değinen Türkçe Medya Birligi Yönetim Kurulu üyeleri yaptıkları konuşmada mesleki konular ve basın kartı başta olmak üzere uluslararası gelişmeler konusunda ciddi endişe taşıdıklarını belirterek, “Okuyucularımızın bilgilenmesi anlamında yayın organlarımızın önemi daha da artmaktadır. Özellikle Türkçe konuşan medyanın varlığı önemini korumaktadır. Bu alanda görüşlerimizi paylaşıp dayanışmaya önem verdiğimiz için toplanmış bulunuyoruz” şeklinde görüş belirttiler.

 

Almanya’nın en eski yerel gazetesi olan Öztürk Gazetesi sahibi Adnan Öztürk‘ün yönettiği toplantı sonrası açıklamalarda bulunan Başkan Dr. Latif Çelik, “Tarihin her döneminde bilgilenme önemlidir. Ancak günümüzde sıkıntılar o kadar hızlı ve karmaşık bir biçimde gelişiyorki insanların endişe ve merakı da o derece artıyor. Bu bağlamda okuyucularımızı ve içinde yaşadığımız toplumu olası olumsuz gelişmelere karşı uyarmak, bilgiyi özet halde sunmak ve ortak geleceğimiz için uyum ve entegrasyona katkı sağlayacak bir yayıncılık anlayışına önem veriyoruz.” şeklinde açıklamalarda bulundu.

 

2008 yılında kurulan Almanya Türkçe Medya Birliği’inde;

Dr. Latif Çelik (Başkan), Mustafa Bozdurgut (Başkan Yard.,), Hayrettin Özcan (Sekreter), Adnan Öztürk (Muhasip), Cengiz Parlayan (Örgütlenme Sorumlusu) ve Emin Sağlık (Dış İlişkilerden Sorumlusu) olarak görev yapmaktadır.

 

 

TİRAN (AA) - Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, ülkesinin Türkiye'den satın almak için anlaştığı Bayraktar SİHA'ların çok yakında hizmete gireceğini belirtti.

 

Rama'nın da katılımıyla Arnavutluk Ulusal Sivil Savunma Ajansı ve "Satellogic USA Inc" şirketi arasında ülkenin savunma ve güvenlik alanında gelişmiş teknolojilerle gözlemlenmesi için 6 milyon dolar değerinde uydu hizmeti sözleşmesi imzalandı.

Rama, buradaki konuşmasında, uydu ile birçok alanda olup biteni gözlemleme imkanına sahip olacaklarını, uyduların fırlatılmasıyla yasaların uygulanması, yolsuzlukla mücadele, devletin güçlendirilmesi gibi konularda farklı bir çağa gireceklerini belirtti.

Türkiye'den Bayraktar insansız hava araçları alacaklarına dair daha önce yaptığı açıklamaya değinen Rama, bu SİHA'ların çok yakında hizmete gireceğini bildirdi.

 

Rama, "Bu uyduları çok yakında dronlar takip edecek. Yeni gelişmeler doğrultusunda bunları tamamlamaya ve silahlı dron almaya karar verdik. Tabii ki silahlı dronlar teröre veya potansiyel bir düşmana karşı aşırı durumlar içindir. Ancak bu dronların, uydularla uyumlu olarak bir dizi tamamlayıcı işlevi bulunuyor." dedi.

Savunma Bakanı Niko Peleshi de sözleşmenin ülke topraklarının gözlemlenmesi, uydu hizmetinin kullanımı için teknik ve profesyonel kapasitelerin geliştirilmesi, coğrafi bilgi sisteminin işlenmesi gibi farklı konularda "Albania-1" ve "Albania-2" olarak adlandırılan iki uydunun 3 yıllığına kullanımını içerdiğini söyledi.

 

 

 

Son GELİŞMELER

FOTO GALERİ

Almanya Türklerinin önemli iş adamlarından Osman Çat, KONAD Genel Merkezini ziyaret etti

Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Debik'ın Mektubu Macaristan’da

Ukrayna’da olası barış hem Almanya, hem de Avrupa’ya kazandırır

Forderung nach mehr Schutz: Tödliche Angriffe auf humanitäre Helfende auf Rekordniveau gestiegen  "Jeder Tag könnte der letzte sein"

Yolumuz Yozgat'ın şair belediye başkanı Dr. Kazım Arslan'a düştü.

Somali Adalet ve Anayasal İşler Bakanı Sheikhali YTB’yi ziyaret etti

Neu gestalteter Kirchplatz St. Albert der Öffentlichkeit übergeben – Schwamm drunter!

Milli Kültürümüz Örf Adetlerimiz

Konyalı Ahmet Can, kendi vilayetini Franken’de marka haline getirdi: FRANKonya