
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
ÖLN (AA) - Almanya'nın Bavyera eyaletindeki Schrobenhausen beldesinde inşa edilecek Diyanet İşleri Türk İslam Birliğine (DİTİB) bağlı Merkez Fatih Camisi ve Kültür Merkezi'nin temeli atıldı.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle kısıtlı katılımla gerçekleştirilen törende temeli atılan cami ve kültür merkezi, 6 bin metrekare arsa üzerinde ve 1700 metrekare kullanım alanına sahip olacak.
Tek minareli, iki kat ve iki bölümden oluşacak camide 350 erkek, 200 kadın olmak üzere aynı anda 550 kişi ibadet edebilecek. Projede kütüphane, 400 kişilik konferans salonu, derslik, gençlik ve kadın merkezi, lokal ve 100’ün üzerinde otopark da yer alacak.
DİTİB Merkez Fatih Camisi ve Kültür Merkezi Derneği Başkanı Durmuş Aki, 5 yılda gerekli izinler alınarak caminin temel atma sürecine gelindiğini, cami ve kültür merkezinin 2-3 yıl içinde hizmete girmesini hedeflediklerini söyledi.
Din Görevlisi Mustafa Aktaş’ın Kuran-ı Kerim tilaveti ve duaların ardından cami ve kültür merkezinin temeli atıldı.
Temel atma töreninde Schrobenhausen Belediye Başkanı Harald Reisner, Güney Bavyera DİTİB Dini Danışma Kurulu Başkanı Sıddık Yılmaz, DİTİB Güney Bavyera Eyalet Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Recep Bal ve Bölge Müdürü Aykan İnan, Katolik Kilisesi papazı Georg Leonhard Bühler, Protestan Kilisesi papazı Gerhard Rupprecht ve belediye meclisindeki parti temsilcileri de hazır bulundu.
BERLİN (AA) - Almanya'da geçen yıl kurulan Team Todenhofer Partisi Genel Başkanı Jürgen Todenhöfer, ülkedeki antisemitizmin sebebi olarak Türk derneklerini gösteren Yeşiller Partisi milletvekili CemÖzdemir'i eleştirdi.
Cem Özdemir'i halkı kışkırtmakla suçlayan Todenhöfer, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "Şimdi Cem Özdemir gibi bazı Alman siyasetçiler, antisemitizmin Müslümanların icadı olduğu algısını yaratıyor ancak soykırımda milyonlarca Yahudi'yi barbarca katledenler Müslümanlar değildi. Bu suçu başkalarının üzerine yıkmak da halkı kışkırtmak demektir Sayın Özdemir." ifadelerini kullandı.
Jürgen Todenhöfer, Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinde uzun yıllar milletvekilliği yapmıştı.
Cem Özdemir Alman ARD kanalına yaptığı açıklamada, Müslümanlar ve göçmenler arasındaki antisemitizme dikkat edilmesi gerektiğini savunarak, "Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) gibi dernekler Ankara'dan talimat alıyor. Türk devlet televizyonu, nefreti buralara transfer ediyor. Bunlar kabul edilemez." ifadelerini kullanmıştı.
Foto: AA
Çevre örgütleri Greenpeace ve Campact üyeleri, bakanlar kurulunun İklim Yasası’nda değişikliği görüşeceği sırada Başbakanlık binasının önünde gösteri yaptı.
Hükümetin iklim politikasını protesto eden çevreciler, Başbakan Angela Merkel ve Ekonomi ve Enerji Bakanı Peter Altmaier'in maskelerini taktı.
Göstericiler üzerinde "İklime öncelik" ve "Hakkımız - Gerçekten iklimin korunması şimdi" yazan pankart ve dövizler taşıdı.
Campact örgütünün sözcüsü Jassin Braun, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Alman hükümetinin "boş vaatlerde" bulunduğunu belirterek, "Hükümet yüksek iklim hedeflerini vadetmek istiyor, ancak bunu nasıl uygulanmak istediğini söylemiyor. Biz burada Peter Altmaier ve Angela Merkel için özel ders organize ettik. İklimin korunması için somut önlemleri şimdi almamız lazım." dedi.
2030’a kadar kömür enerjisinden ve içten yanmalı motorlardan vazgeçilmesi, yeni otobanların yapılmaması ve tutarlı bir şekilde yenilenebilir enerjinin genişletilmesi gerektiğini belirten Braun, hükümetin bunları uygulamaması durumunda sorumluluğunu yerine getirmeyeceğini kaydetti.
Almanya Anayasa Mahkemesi, nisanda, Alman hükümetinin 2019 İklim Yasası'nın gelecek nesilleri iklim değişikliğinin sonuçlarından korumada yetersiz olduğunu belirterek, hükümete söz konusu yasayı güncellemesi için yıl sonuna kadar süre vermişti.
Bu karardan sonra Alman hükümeti, 2050 olarak duyurulan net sıfır karbon emisyonuna ulaşma tarihini 2045’e çekmek, 2030’a kadar yüzde 55 olarak açıklanan karbon emisyonlarının azaltılma hedefini de yüzde 65’e yükseltmek istediğini açıklamıştı.
2020 yılının başlarında tüm dünyada etkisini hissettirmeye başlayan koronavirüs salgınının üzerinden bir buçuk yıl geçti. Salgınla insanlık, pek tecrübeli olmadığı yepyeni bir durumla karşılaştı. Teknolojinin ve iletişim imkanlarının gelişmesi ile küçük bir köye dönüşen dünyamızda, insanlar arasındaki sosyal ve psikolojik mesafe giderek büyüdü. İnsanlık kendi kabuğuna çekildi, ulaşım vasıtaları durdu, fiziki mesafe sosyal mesafeye, sosyal mesafe insanların neredeyse birbirlerine yabancılaşmasına yol açtı.
Virüs insanları eşitlemeye çalıştıkça, insanlık kendi arasına ördüğü duvarları yıkmak yerine, bu duvarları daha da tahkim etme yolunu seçti. Bulunan aşıların hala dünyamızın zengin ve gelişmiş ülkeleri ile sınırlı kalması ve dünya evinin diğer sakinlerinin adeta unutulmuşluğa terk edilmesi, insanlığın vehim ve ön yargılarından kurtulmasının pek de kolay olmayacağını ortaya koydu.
Bu süreçte insanlık, pusulasını şaşırmış bir gemi gibi, yanaşabilecek emin bir liman aradı. İnsanın iyilik ve güzelliğe müsait yapısını harekete geçiren din, fiziki ve sosyal mesafenin gönül dünyamızda, pekala, bir anlamı olmayabileceğini gösterdi. İletişimin en güzelinin gönül diliyle gerçekleşen iletişim olduğunu hatırlattı. Bu süreçte, insanlığın ortak yararının seküler ahlakla değil, ancak ilahi rahmet ve lütufla korunabileceğini öğrendik.
Müslümanlar olarak bizler de, belki bu süreçte camilerimizi kapattık, ama çoluk çocuğumuzla evlerimizi nasıl ihya edebileceğimizi öğrendik. Camilerimizde koruduğumuz fiziki mesafe, kardeşlerimizle gönülden kucaklaşmamıza engel olamadı. Camilerin insanları eşitleyen düzenine, sosyal hayatımızda sırtımızı dönmedik. Fakiri, yoksulu, yetimi herkesi kendi öz kardeşimiz bildik. Savaştan, yokluktan kaçan insanlara, yeri geldi, ev olduk, yurt olduk. Kendileri için rahat ve konforundan vazgeçebilecek kardeşleri olduğunu gösterdik. Onların kıtalar aşan feryadına kulak tıkamadık.
Zekat ve fitre ibadeti, sosyal barış ve adaleti sağlayan dünyanın en büyük iyilik hareketi oldu. DİTİB ailesi olarak Ramazan ayı boyunca sahadaydık. Dünyanın 25 farklı ülkesindeki fakir ve yoksul kardeşlerimizle beraberdik. Haiti’den Pakistan’a kadar elimizin ve ayağımızın ulaşabileceği her yere yetişmeye çalıştık. Binlerce yoksul ve fakir kardeşimiz Almanya’dan gönderilen emanetlerle Ramazan bereketi ile tanıştı, yoksulluğun hüznü kardeşlik heyecanıyla mutluluğa dönüştü.
Bu noktada, Almanya’da zekat ve fitre çalışmalarında görev alan, emek sarf eden dini danışma kurulu başkanlarımızdan eyalet ve bölge başkanlarımıza, din görevlerimizden dernek yöneticilerimize, kadın kollarımıza, gençlik kollarımıza ve veli kollarımıza kadar herkese teşekkürü bir borç biliyorum. Zekat ve fitrelerini bağışlayarak bu büyük iyilik hareketine omuz veren hamiyetperver cemaatimizden Yüce Rabbim razı olsun. Cenab-ı Hakk kazançlarına bereketler versin, geçmişlerine gani gani rahmet eylesin.
Elbette, sıcacık yuvasını, rahat ve konforunu terk ederek dünyanın dörtbir tarafına dağılan ve cemaatimizin emanetlerini hak sahiplerine ulaştıran iyilik elçilerimizi unutamayız. Pandemi ve yolculuğun ağır şartlarına rağmen iyilik meşalesini kıta kıta dolaştıran gönül elçilerimizi de yürekten tebrik ediyor ve kendilerine teşekkür ediyorum.
Şimdi bir bayramın arifesindeyiz. Üç aydır devam eden ve Ramazan’la iyice yoğunlaşan maneviyat eğitimimizi bayramla taçlandırmak üzereyiz.
Oruçla sahip çıkmayı öğrendiğimiz irademizi Ramazan’da olduğu gibi hayır ve iyilik yolunda kullanmayı başarabilirsek geri kalan bütün ömrümüzü Ramazan kılabiliriz. Orucumuz ağız ve midemizden, sözlerimize ve davranışlarımıza yön veren bir hayat felsefesine dönüşebilir. Ramazan’la iyice hassaslaşan, rikkat ve duyarlık kazanan şahsiyetimiz insanlığa yeni bir asr-ı saadet ufku açabilir.
Bu duygularla, Perşembe günü idrak edeceğimiz Ramazan Bayramınızı tebrik ediyor, bu güzel günlerin dünyamızın huzur ve barış yurdu olmasına vesile olmasını diliyor, sağlık ve afiyet dileklerimle saygılarımı sunuyorum.
Türklerin genelde hafta sonlari buluştuğu seçkin mekanlardan biri olan Çeşme Restaurant sahibi Niyazi Koç insanların kendisine yasak koyarak daha az sokaga çıkmasını anlayışla karşılamaları gerektiğini belirterek, “Devletin aldığı tüm tedbirler biz bireyler için önemlidir. Bu dönemde resmi makamlara yardımcı olmamız çok öncelikle toplumsal görevimizdir” dedi.
Pandemi döneminde restaurantlardan uzak kalanların Türkiye lezzetlerini unuttuğunu sanmayın. Onlar pandemiden sonra yine milli damak tadlarimiz için restaurant ve gastronomi esnafının güler yüzü ile karşılaşmayi bekliyorlar.
Çesme Restautarant sahibi Niyazi Koç Ayhaber’e yaptigi açiklamada, “Müşterilerimizin bizi ve geleneksel lezzetimizi özlediğini biliyoruz. En kısa zamanda onları ağırlayabilmek için sabırsızlanıyoruz. Tedbirleri elden bırakmayarak biraz daha sabredip mutlu sona ulaşmamız gerektiğine inanıyorum” dedi.
Bilindiği gibi Çesme Restaurant bölgedeki Türklerin tercih ettiği restaurant olarak biliniyor.