Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Bald wird Nürnberg wieder zur „ToyCity“. Die Spielwarenmesse (30. Januar bis 3. Februar), weltgrößte ihrer Art, sorgt auch für Schub im Geschäftsreiseverkehr am Airport Nürnberg, denn viele der internationalen Aussteller und Besucher reisen mit dem Flugzeug an. Bei der NürnbergMesse finden im Jahr ihres 50. Geburtstages insgesamt sogar 77 Veranstaltungen im Messezentrum statt. Daher erhöhen einige Airlines ihre Sitzplatzkapazitäten, indem sie häufiger fliegen und größere Flugzeuge einsetzen.

„Die positiven Messeeffekte beleben die Verkehrsentwicklung und sind gerade in den verkehrsschwächeren Wintermonaten höchst willkommen“, so Dr. Michael Hupe, Geschäftsführer des Airport Nürnberg.

Air France stockt anlässlich der Spielwarenmesse an zwei Tagen um je einen Flug auf, pendelt also dreimal täglich nach Paris Charles de Gaulle. Lufthansa bietet für Umsteigepassagiere fünf statt sonst vier tägliche Flüge ins Drehkreuz Frankfurt und setzt auch Airbus A321 mit mehr Kapazität ein. British Airways fliegt bis zu dreimal täglich nach London Heathrow statt aktuell ein bis zweimal. Turkish Airlines setzt sogar auf einen Großraumjet vom Typ Airbus A330. Hinzu kommen Anreisende mit Businessjets. Der dänische Baustein-Gigant Lego richtete zum Beispiel mehrfach einen Flug-Shuttle zwischen dem Unternehmenssitz im dänischen Billund und Nürnberg ein.

 

Airport-Werbeflächen heiß begehrt

Von der Messe profitiert nicht nur der Flugverkehr: Am Airport sind die diversen Werbeflächen heiß begehrt. Namhafte Spielwarenhersteller begrüßen die internationalen Gäste mit großflächigen Kampagnen. „After Landing comes Takeoff" – so heißt der Spielwarenhersteller PLAYMOBIL die zur Messe angereisten Besucherinnen und Besucher am Albrecht Dürer Airport willkommen und setzt damit ab Ankunft den Ton für das diesjährige Firmenjubiläum. Das Zirndorfer Unternehmen lässt Figuren mit bunten Partyhütchen zwischen den Kofferbändern tanzen, Coloramen laden mit dem Claim „Join the Party“ auf den Messestand ein. Auch Mattel hat etwas zu feiern: Barbie wird 65. Barbie und Disney-Prinzessinnen sind in der Gepäckrückgabe und auch auf Riesenposter zu bestaunen. Auch auf dem Vorplatz und an der Flughafenmagistrale sind Aussteller mit origineller Werbung präsent.

 

NürnbergMesse und Airport Nürnberg bringen die Welt nach Franken

Aus der ganzen Welt kommen Aussteller und internationale Besucher auch zu anderen Messen und Kongressen in die Frankenmetropole. Während der großen Fachmessen herrscht Hochkonjunktur am Airport Nürnberg. Der Messeverkehr wird sich 2024 sogar noch ausweiten, denn zum  50-jährigen Jubiläum der NürnbergMesse erfreuen sich die vielen Veranstaltungen der internationalen Messegesellschaft einer starken Nachfrage. Peter Ottmann, CEO NürnbergMesse Group: „Als Messestandort wachsen wir insbesondere international. Dafür ist ein Flughafen mit guten Anbindungen an die internationalen Drehkreuze von großer Bedeutung.“

 

Viele Aussteller aus dem Ausland

Im Messejahr 2023 kamen etwa 53 Prozent aller Ausstellenden bei Fachmessen in Nürnberg aus dem Ausland. Internationale Leitmessen wie BIOFACH oder Interzoo lassen sich leichter durch gute internationale Flugverbindungen nach Nürnberg etablieren und wachsen damit weiter. Wenn Fachmessen wie zum Beispiel die embedded word (eingebettete Systeme), European Coatings Show (Beschichtungen wie Lacke und Farben), IWA OutdoorClassics (Jagd- und Schießsportindustrie), GaLaBau (Urbanes Grün und Freiräume)), FACHPACK (Verpackung), Chillventa (Kältetechnik) und it-sa (Datenschutz und IT-Sicherheit) ihre Tore öffnen, schlägt sich dies ebenfalls unmittelbar in der steigenden Zahl der Fluggäste nieder. Zur BrauBeviale, der Fachmesse für die Getränkeindustrie,  landeten sogar eigens gecharterte Maschinen aus dem belgischen Antwerpen. Sondermaschinen kamen auch aus der kroatischen Hauptstadt Zagreb – mit Fachbesuchern für die Messen HOLZ-HANDWERK und FENSTERBAU FRONTALE.

 

Türkiye’deki eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine dönen uluslararası öğrencilerle irtibatı devam ettiren Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), dünyanın 184 ülkesindeki 150 binden fazla Türkiye Mezununa yönelik; eğitim, iletişim, iş dünyası, kapasite geliştirme, Türkçe, buluşma toplantıları ve kurumsal görünürlük çalışmaları başta olmak üzere uzun soluklu projeler hayata geçiriyor.

 

Türkiye Bursları programı kapsamında dünyanın dört bir yanından uluslararası öğrencilere ülkemizdeki üniversitelerde; lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi imkânı sunan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Türkiye’de eğitimini tamamlamış uluslararası öğrencilere yönelik Türkiye ile olan irtibatlarının devam ettirilmesi için de çok sayıda çalışma hayata geçiriyor.

 

1992 yılında, 8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal döneminde, “Büyük Öğrenci Projesi” adıyla başlatılan burs programı, Türkiye’nin 2000’li yıllarla birlikte değişen ve gelişen dış politikasına uygun olarak 2012 yılında YTB’nin koordinasyonunda yeniden düzenlenerek “Türkiye Bursları” markasıyla tüm dünyaya açıldı.  90’lı yıllarda bağımsızlıklarına yeni kavuşan dost ve kardeş ülkelerin ihtiyaç duydukları insan kaynağının yetiştirilmesine katkı sunmak amacıyla başlatılan program, aradan geçen süreçte dünya markası haline gelerek rekor başvuru seviyesine ulaştı. Son olarak 2021 yılında 178 ülkeden 165.500 rekor başvuru alan Türkiye Bursları programı, her sene bilimsel kriterler eşliğinde seçtiği 5 bin civarında uluslararası öğrenciyi Türk üniversitelerine kazandırarak aynı zamanda üniversitelerimizin uluslararasılaşmasına da katkı sunuyor. Eğitimlerinin ardından mezun olan öğrencilerle irtibatı koparmayan YTB, "Türkiye Mezunları Çalışmaları” başlığı ile uzun soluklu projelere imza atıyor.

 

TMP PROGRAMI HAYATA GEÇİRİLDİ

 

Türkiye’de eğitimini tamamlamış uluslararası öğrencilerin ülkemizle olan irtibatlarının devam ettirilmesi için yapılan çalışmalar YTB’nin kuruluşuyla başlamış olup bu çalışmaların belli bir düzeye gelmesine müteakip 2017 yılında “Türkiye Mezunları Programı” (TMP) hayata geçirildi. TMP ile ülkemizde herhangi bir zamanda ve düzeyde eğitim almış mezunlar ile irtibat ve iletişimin sağlanması, kendilerinin ülkemizle olası işbirliği imkânlarının geliştirilmesi amaçlanıyor.

 

53 ÜLKEDE 94 MEZUN BULUŞMASI

 

“Türkiye Mezunları Ailesi” olarak isimlendirilen ve sayıları 150 binden fazla olan Türkiye Mezunlarının dünyanın 184 ülkesine yayıldığı biliniyor. Bu kişilerin bir araya gelmeleri için internet ortamında YTB tarafından oluşturulan “Türkiye Mezunları Portalı”nda, kimlik bilgileri ile birlikte kayıtlı bulunan mezunlarımızın sayısı ise 120 bini aşıyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde hayatlarına devam eden ve önemli bir kısmı nitelikli mesleklere sahip bu mezunlarla YTB’nin ve dış temsilciliği bulunan kurumların yetkilileri sıklıkla bir araya geliyor. 2013 yılından bu yana YTB koordinasyonunda 53 ülkede 94 mezun buluşması gerçekleştirildi. Bunun yanında da YTB desteğiyle, dünyanın 30 ülkesinde kurulan 34 Türkiye Mezunları Derneği hizmetlerine devam ediyor. Bu dernekler Türkiye’nin dış politikasında önemli bir yer tutan kamu diplomasisinin son yıllardaki etkili araçlarından birini oluşturuyor. Mezun derneği olmayan ülkelerde ise dernek kurulumu için çalışmalar devam ediyor. Birçok ülkede de platformlar oluşturularak mezunların ülkemizle irtibatı sağlanıyor.

Bu çerçevede YTB,  “Türkiye Mezunları Programı” başlığı altında çok çeşitli, uzun soluklu faaliyetler yürütüyor.

 

TÜRKİYE MEZUNLARI PORTALI

 

Dünyanın dört bir yanındaki 150 bin Türkiye Mezununa ait; eğitim, çalışma ve iletişim bilgilerinin sağlıklı bir şekilde muhafaza edilebilmesi, raporlanabilir hale getirilmesi ve ülkemiz kamu diplomasisi faaliyetlerinin verimliliğinin artırılması amacıyla “Mezun Bilgi Yönetim Sistemi” hayata geçirildi. Çalışmanın sağlıklı bir şeklide yürümesi açısından da yükseköğrenimlerini bitirerek ülkemizden mezun olmaya hak kazanan uluslararası öğrencilerin Türkiye Mezunları Portalı’nda kayıt altına alınmaları amacıyla üniversitelerle mezuniyet bilgisi akışını öngören bir iş süreci geliştirildi. Bu mekanizma kapsamında mezuniyeti hak eden uluslararası öğrenciler diplomalarını teslim almadan önce Türkiye Mezunları Portalı’na eğitim bilgilerini girerek üye oluyor. Yine işbirliği çerçevesinde yürütülen öğrencilerin imzaladığı “Mezun Bilgi Formunu” resmi yazı ile YTB’ye ulaştırılıyor.

 

MEZUN AĞI GELİŞTİRME DESTEK PROGRAMI (MAG)

 

Türkiye Mezunları Derneklerinin kapasitelerini güçlendirerek kendi alanlarına yönelik organizasyon kabiliyetlerini arttırmak, ülkemiz ve kendi aralarındaki ilişkilerin güçlenmesi amacıyla da Mezun Ağı Geliştirme Destek Programı (MAG) yürütülüyor. Program kapsamında; İş Dünyası - Mezun Buluşmaları, Tematik Seminer ve Konferanslar, Türkçe Dil Eğitimi ve Türk Kültür Günleri, Yurtdışındaki Türkiye Fuarlarına Katılım, Yurtdışındaki Eğitim Fuarlarına Katılım, Türkiye Bursları Oryantasyon ve Tanıtım Programları düzenlemeye yönelik projeler destekleniyor.

 

KURUMSAL GÖRÜNÜRLÜK VE İLETİŞİM DESTEK PROGRAMI (KGİ)

 

Türkiye Mezunları Derneklerinin kurumsal görünürlük ve iletişim alanlarında kapasitelerini geliştirerek daha profesyonel bir yapıya kavuşmaları amacıyla da Kurumsal Görünürlük ve İletişim Destek Programı yapılıyor. Bu çerçevede; kurumsal kimlik oluşturulması, internet sayfası tasarım ve yönetimi, sosyal medya yönetimi, süreli yayınlar gerçekleştirilmesi ve kurumsal standardizasyon konulu projelere destekler sağlanıyor. MAG ile KİG programları kapsamında dünyanın 30 ülkesindeki 34 Türkiye Mezunları Derneği tarafından gerçekleştirilen 75 proje YTB destek verildi.

 

AKADEMİK TEŞVİK PROGRAMI

 

Türkiye Mezunlarının; Türkiye, Türkçe, Türk kültürü ve tarihini konu edinen akademik çalışmalarının teşvik edilmesi ve ödüllendirilmesini amacıyla mezunların önde gelen akademik indekslerde (SSCI, SCI, AHCI) taranan uluslararası dergilerde yayınlamış oldukları akademik makaleler ödüllendiriliyor.

 

POTANSİYEL MEZUN ATÖLYELERİ

 

Ülkemizin çeşitli üniversitelerinde son yılında bulunan uluslararası öğrencilerin "Türkiye Mezunu" kimliği aidiyetine sahip olmalarını temin etmek için ise "Potansiyel Mezun Programı" başlatıldı. Bu kapsamdaki atölyelere, alanındaki uzman isimler davet edilerek kariyer gelişimi, iki ülke arasındaki ticaret ve işbirliği olanakları ile YTB’nin mezun faaliyetleri hakkında bilgilendirmeler yapılıyor.

Program ilk olarak 2020 yılında 11 şehirde gerçekleştirildi. 2021 yılında 20 şehirde düzenlenmesi planlanırken, salgın nedeni ile 13 ilde, 400 Potansiyel Mezun ile bir araya gelindi.

 

TÜRKİYE MEZUNLARI E-BÜLTENİ

 

YTB ve Türkiye Mezunları Dernekleri tarafından gerçekleştirilen faaliyetleri kapsayan Türkiye Mezunları e-Bülteni, 3 aylık periyodlarla Türkiye Mezunları Portalı’nda kayıtlı 120 binin üzerindeki mezunu gönderiliyor.

 

TÜRKİYE BURSLARI TANITIM VE ORYANTASYON PROGRAMLARI

 

Türkiye Mezunları Dernekleri, bulundukları ülkelerdeki üniversite ve liselerde, Türkiye Bursları tanıtım programları organize ederken ulusal televizyon ve radyolarda da programlara katılıyorlar. Ayrıca Türkiye Burslusu olmaya hak kazanan öğrencilere yönelik Türkiye’de eğitim ve yaşam konulu oryantasyon programları gerçekleştiriyor.

 

TÜRKİYE MEZUNLARI AKADEMİSİ

 

Kariyerlerine yeni başlayan Türkiye Mezunlarının mesleki gelişimlerine katkı sağlamayı amaçlayan “Türkiye Mezunları Akademisi” programının ilki, Anadolu Ajansı ile işbirliği içerisinde ‘Yeni Nesil Medya Eğitimi’ başlığı ile oldu. Türkiye Mezunları Akademisi kapsamında farklı alanlarda eğitim programları gerçekleştirilmesi de planlanıyor.

 

TÜRKİYE MEZUN DERNEKLERİ KAPASİTE GELİŞTİRME PROGRAMLARI

 

Tüm bu çalışmaların yanında mezun dernekleri yöneticilerine yönelik Kapasite Geliştirme Programları başlığı düzenlenen eğitim çalışmaları ile derneklerin kapasitelerinin geliştirilmesi hedefleniyor. Programın ilki 4 – 8 Kasım 2019 tarihinde Ankara’da düzenlendi. Bölgesel olarak düzenlenen ilk Kapasite Geliştirme Programı da Balkanlar Türkiye Mezunları Derneklerine yönelik olarak Karadağ, Podgoritsa’da 23-25 Ekim 2020 tarihleri arasında gerçekleşti. Kapasite geliştirme programları kapsamında medya ve iletişim, proje eğitimi, sivil toplumda kurumsallaşma konularında uzmanlarca eğitimler verildi.

 

TÜRKİYE MEZUN ÖDÜLLERİ

 

Faaliyet gösterdikleri alanlarda üstün başarı elde etmiş Türkiye Mezunlarını ödüllendirmek suretiyle mezunların Türkiye Mezunu kimliği aidiyetini pekiştirmek ve kamuoyunda Türkiye Mezunları Ailesi hakkında farkındalık oluşturmak amacıyla 2020 Türkiye Mezun Ödülleri isimli program hayata geçirildi.

 

TÜRKİYE MEZUNU İŞ İNSANLARI – TÜRK İŞ DÜNYASI BULUŞMALARI

 

Türkiye Mezunu İş İnsanları ile Türk İş Dünyasını bir araya getirmeye yönelik düzenli olarak da toplantılar organize ediliyor. Toplantılara Türkiye Mezunu İş İnsanları ve TİM, DEİK ve MUSİAD’ın üst düzey yetkilileri ve bölge konseyi başkanları katılım sağlıyor. Afrika’dan Orta Asya’ya, Balkanlar’dan Asya Pasifik Bölgesi’ne kadar farklı coğrafyaları kapsayan toplantılar hem Türk iş insanları hem de Türkiye Mezunu iş insanlarının birbirlerini tanımasına ve iş hacimlerini artırmasına zemin hazırlıyor. 

 

Unter großem Zuschauerinteresse eröffnete Oberbürgermeister Christian
Schuchardt die Ausstellung „Nichts war verglich – Frauen im Widerstand
gegen den Nationalsozialismus“. Die Ausstellung würdigt den Mut von
Frauen, die sich gegen den Terror des NS-Systems stellten. Die auf
Roll-ups dargestellten 18 Biografien machen deutlich, auf welch‘
vielfältige Weise Frauen dem Regime die Gefolgschaft verweigerten.
Sie verfassten und verteilten Flugblätter, sie boten Verfolgten
Unterschlupf, sie klärten im Ausland über das Unrecht in Deutschland
auf.

Immer folgten sie ihrem Gewissen – und setzten damit ihr Leben aufs
Spiel. Der Anteil dieser Frauen im Kampf gegen den NS-Staat ist in der
Öffentlichkeit noch immer wenig bekannt.

„Wir leben heute in einer Demokratie. In Artikel 1 unseres
Grundgesetzes steht „Die Würde des Menschen ist unantastbar.“ Gleichwohl
gibt es in unserer Gesellschaft Ausgrenzungen, Diskriminierungen von
Menschen. Niemals darf dies wieder passieren und wir müssen den Anfängen
wehren – d.h. jede und jeder von uns, kann und soll sich einsetzen – für
unsere demokratische Gesellschaft, für die Wahrung der Menschenrechte
und für ein friedliches und respektvolles Miteinander“, so Schuchardt.

Musikalisch umrahmt wurde die Ausstellungseröffnung von Birgit Süß mit
„Ilse Totzke – Eine Würzburgerin, die widerstand!“, einem Lied aus
ihrem Programm „Nie bereut – Widerstand von Frauen 1933 – 1945“, das am
25. Januar im Theater am Neunerplatz Premiere hat. Eine Schulklasse der
Don Bosco Berufsschule beschäftigte sich anhand eines vorbereiteten
Fragenkatalogs sogleich intensiv mit der Ausstellung.

Die Ausstellung wird präsentiert von der Gleichstellungsstelle der
Stadt Würzburg, dem AK Stolpersteine und der Akademie Frankenwarte. Sie
ist bis zum 31. Januar in der Behr-Halle im Rathaus Würzburg, Eingang
Vierröhrenbrunnen, kostenfrei zu sehen. Öffnungszeiten: Montag bis
Donnerstag 8.30 – 16 Uhr, Freitag 8.30 – 12 Uhr.

 

 

BERLİN (AA) – Almanya'da silahlı kuvvetlerdeki personel eksikliğinin giderilmesi için Alman pasaportuna sahip olmayanların da askere alınması tartışılıyor.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, Tagesspiegel gazetesine yaptığı açıklamada, yabancıların Alman ordusuna alınması önerisinin uzmanlar tarafından gündeme getirildiğini, konunun gerekli titizlikle ele alındığını belirtti.

Bu konunun incelenmesinin henüz başında olduklarını aktaran Pistorius, "Avrupa'da bunu yapan ilk silahlı kuvvetler biz olmayız. Ülkede yaşayan ve Alman vatandaşlığına sahip olmayan ikinci ve üçüncü kuşak (göçmen) insanlar var." ifadelerini kullandı.

Yabancıların askere alınabilmesi önerisine ana muhalefetteki Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi ile hükümet ortağı Hür Demokrat Parti (FDP) olumlu bakıyor.

 

CDU Milletvekili Johann Wadephul, Rheinische Post gazetesine yaptığı açıklamada, silahlı kuvvetlerin Alman vatandaşı olmayan adaylara açılması yönündeki düşünceyi prensipte doğru bulduğunu ancak bunun nasıl şekillendirileceğinin önemli olduğunu ifade etti.

Wadephul, bu bağlamda, "Bu seçenek yalnızca Avrupa Birliği (AB) veya NATO ülkelerinin vatandaşlarına mı yoksa başka vatandaşlar için de mi geçerli olacak? Ve Almancayı tam olarak bilmek gerekli mi?" gibi soruların yanıtlanması gerektiğini belirtti.

FDP Milletvekili ve Federal Meclis Savunma Komisyonu Başkanı Marie-Agnes Strack-Zimmermann da yabancıların Alman ordusuna alınabileceğini savunarak, "Alman ordusunda görev yapmak isteyen uygun gençleri ararken daha fazla Avrupalı olarak düşünmek zorundayız." dedi.

Strack-Zimmermann, Alman pasaportuna sahip olmayan askerlerin, Alman ordusunda başarılı bir şekilde hizmet ederek bu pasaportu daha hızlı bir şekilde almalarının da düşünülebileceğini kaydetti.

 

- Yeşiller Partisi öneriye karşı

Hükümetin diğer ortağı Yeşiller Partisi Milletvekili Sara Nanni ise Alman pasaportuna sahip olmayanların orduda görev almalarına kesinlikle karşı olduğunu, Alman ordusuna görev almak isteyen adayların, vatandaşlık yasasında yapılan reformla hızlı bir şekilde Alman vatandaşı olabileceğini ifade etti.

Nanni, ülke dışında yapılacak görevlere Alman vatandaşı askerlerin gönderilmesinden yana olduğunu aktardı.

- Almanya askerlik için personel bulmada zorlanıyor

Almanya'nın yaklaşık 181 bin askeri bulunuyor. Bu sayının 2031'e kadar 203 bine çıkarılması hedefleniyor ancak bu sayının da ülke savunması için yeterli olmayacağı ileri sürülüyor. Zorunlu askerliğin kaldırıldığı Almanya'da yaşlanan nüfus ve nitelikli işgücü eksikliğinden dolayı askerlik yapacak personel bulmakta zorluk yaşıyor ve 2031 için hedeflenen sayıya ulaşılamayacağı belirtiliyor.

 

Savunma Bakanı Pistorius, zorunlu askerliğin kaldırılmasını "hata" olarak nitelendirmiş, Alman ordusu için personel bulma konusunda nisan ayına kadar yeni olanaklar konusunda çalışmalar yapılacağını duyurmuştu.

Pistorius, Almanya'nın savunma harcamalarını artırması ve silahlı kuvvetlerin modernize edilerek yeni güvenlik sorunlarıyla başa çıkabilecek hale getirilmesi gerektiğini belirterek, "Avrupa'da bir savaş tehdidi olabileceği fikrine alışmalıyız ve bu da savaşa hazır olmamız gerektiği anlamına geliyor." ifadesini kullanmıştı.

Zorunlu askerlik uygulaması, 2011'de dönemin Başbakanı Angela Merkel liderliğindeki Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ve Hür Demokrat Parti (FDP) koalisyon hükümeti tarafından kaldırılmıştı ancak Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başlamasının ardından ülkede zorunlu askerliğin yeniden uygulamaya konulmasına ilişkin tartışmalar da yoğunlaşmıştı.

 

BERLİN (AA) - Space X ile Tesla'nın Üst Yöneticisi (CEO) ve sosyal medya platformu X'in sahibi Elon Musk, Polonya'nın Krakow kentindeki Auschwitz Yahudi toplama kampını ziyaret etti.

 

Alman medyasındaki haberlerde, Avrupa Yahudi Derneğince (EJA) düzenlenen bir konferans çerçevesinde Krakow'da bulunan Musk, toplama kampını da ziyaret ederek yetkililerden bilgi aldı.

Almanya'da Hitler yönetimi, 1939-1945 döneminde Yahudiler başta olmak üzere Romanlar, Nazi aleyhtarı Almanlar, engelliler, savaş tutsakları, Lehler ve diğer Slavların da aralarında bulunduğu milyonlarca kişiyi sistematik olarak katletmişti.

 

2. Dünya Savaşı sırasında soykırıma kurban giden Yahudi sayısının 6 milyon olduğu belirtiliyor.

Auschwitz toplama kampında tutulanlar, 27 Ocak 1945'te Kızıl Ordu askerlerince kurtarılmıştı.

Yahudi soykırımı için simge niteliği taşıyan Auschwitz kampında, yaklaşık 1,1 milyon kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor.

Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser: "İsrail'deki insanları yalnız bırakmayacağız"
 

BERLİN (AA) - Almanya'ya vizesiz seyahat ederek gelen ve burada 90 günü aşan İsrail vatandaşlarının, herhangi bir işlem yapmadan 3 ay daha kalabilecekleri bildirildi.

İçişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Almanya'ya vizesiz olarak seyahat eden İsraillilerin 26 Nisan 2024 tarihine kadar bürokratik işlem yapmadan kalabileceklerini öngören yönetmeliğin çıkarıldığı belirtildi.

Açıklamada, 7 Ekim olayları sonrasında Almanya'ya gelen İsraillilerin otomatik olarak 3 ay daha kalabilecekleri ifade edildi.

Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser, "Düzenlememizle İsrail vatandaşlarının (vizesiz gelen) herhangi bir başvuru yapmalarına gerek kalmadan üç ay daha Almanya'da kalmalarına olanak sağlıyoruz. İsrail'deki insanları yalnız bırakmayacağız." ifadesini kullandı.

İsrail vatandaşları, Almanya'da 90 gün boyunca vizesiz kalabiliyordu.

- Köln'de esnaflık yapan Hidayet Yiğit:
- "Bu, buradaki yabancılar, özellikle Türkler için büyük bir şans, belki ülkede 2 milyona yakın Alman vatandaşlığına geçmek isteyen Türk vatandaşı var"
- Köln'de yaşayan Alman vatandaşı Katrin Kinderdick:
- "Bence bu iyi bir şey, çünkü belli bir esneklik sağlıyor; göçmen geçmişi olan insanlar, köklerinin olduğu ülkede daha uzun süre kalabilirler, aynı zamanda yaşadıkları ülkede de kalabilirler"
 

KÖLN (AA) - MESUT ZEYREK - Almanya’da çifte vatandaşlığı mümkün kılacak yasa tasarısının Federal Meclis'te kabul edilmesi, başta Türkler olmak üzere ülkede yaşayanlar tarafından olumlu karşılandı.

Köln'de yaşayanlar, AA muhabirine, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Partinin (FDP) oluşturduğu koalisyon hükümetince hazırlanan "Vatandaşlık Yasasının Modernizasyonu" başlıklı tasarının kabul edilmesini sevinçle karşıladıklarını ifade ettiler.

Kentte esnaflık yapan Hidayet Yiğit, 2005 yılında Alman vatandaşlığına geçtiği için mecburen Türk vatandaşlığından çıkmak zorunda kaldığını ve bu kararla tekrar Türk vatandaşlığına dönüp çifte vatandaş olabileceği için mutlu olduğunu söyledi.

 

Şu anki mevcut hükümetin en isabetli kararının çifte vatandaşlık yasasını meclisten geçirmek olduğunu belirten Yiğit, "Bu, buradaki yabancılar, özellikle Türkler için büyük bir şans. Belki ülkede 2 milyona yakın Alman vatandaşlığına geçmek isteyen Türk vatandaşı var. Yasa yürürlüğe girdikten sonra insanımız buna büyük ilgi gösterecektir. Çünkü hem buradaki haklarını hem Türkiye'deki haklarını korumak için çifte vatandaşlığın çok önemli olduğunu düşünüyorum." dedi.

Türkiye'den Almanya'ya göç eden ilk kuşak arasında yer alan Şefik Karagüzel, yaklaşık 30 yıldır çifte vatandaşlık hakkının Türklere de verilmesi için mücadele ettiklerini aktararak, karardan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Karagüzel, "Biz bulunduğumuz ülkeyi, yani burayı, Almanya'yı ikinci ülkemiz olarak kabul ediyoruz. Vatandaşlığın olsun ya da olmasın bu memleketin başına gelecek herhangi bir sıkıntıda sanki buranın vatandaşı gibi burayı korumaya, kollamaya ve kalkındırmaya çalışırız. Bunun için hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah yakında bu millet uyanır ya da buradaki idareciler uyanır ve vize konusundaki olan bu sıkıntıyı da ortadan kaldırır." değerlendirmesinde bulundu.

 

Emekli Osman Nortoğlu da, yeni kanunun iyi bir şey olduğunu ancak kendileri için artık geç kalındığını belirterek, "Çünkü yaşımız gelmiş, oraya gidip geleceğiz, uğraşacağız. Zamanında iki devlet, arasında anlaşsaydı daha iyi olacaktı. Gençlere tavsiye ederim, hiç durmadan koşsunlar." şeklinde konuştu.

Emekli Necdet Ergül ise, "Hangi ülkenin vatandaşı olursan ol, kapıda kendi ismin yazıyor. O yüzden bu vatandaşlığa geçme işi bana hiç akılcı gelmiyor. Herkes kendi bilir tabii. Benim çocuklarım mesela ben pasaportumu teslim etmem diyor, ben neden Alman olayım ki ben Türküm diyor. Herkes bir olmaz." ifadelerini kullandı.

 

- Almanlar da olumlu karşılıyor

Köln'de yaşayan Alman vatandaşı Katrin Kinderdick, partnerinin Türk olduğunu ve bu kararın yasalaşmasından sonra çifte vatandaşlık alabilecek olmasından dolayı memnun olduğunu belirtti.

Kinderdick, "Bence bu iyi bir şey, çünkü belli bir esneklik sağlıyor,; göçmen geçmişi olan insanlar, köklerinin olduğu ülkede daha uzun süre kalabilirler, aynı zamanda yaşadıkları ülkede de kalabilirler. Mesela şu an Avrupa Birliği ülkesi pasaportuyla Almanya'ya ulaşım şansı var. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum." dedi.

Haithem isimli Alman vatandaşı, "Çifte vatandaşlıkla ilgili bir sorunum yok, bu iyi bir şey. Eğer insanların bir şekilde iki pasaportu varsa ve kendinizi iki ülkeye bağlı hissediyorsanız, bu kişiye bir şekilde katkıda bulunuyorsa neden bir pasaporttan vazgeçesiniz ki?" diye konuştu.

Alman vatandaşı olan Pia ise "Çifte vatandaşlığın aslında iyi olduğunu düşünüyorum. Bence bu, bundan yararlanabilecek insanlar için iyi bir fırsat." yorumunu paylaştı.

 

- "Vatandaşlık Yasasının Modernizasyonu Yasası"

Kamuoyunda "çifte vatandaşlık yasası" olarak bilinen "Vatandaşlık Yasasının Modernizasyonu Yasası"yla Alman vatandaşlığına geçmek için istenen yasal ikamet süresi, 8 yıldan 5 yıla indirildi.

Alman vatandaşlığına geçmek isteyen kişinin ülkedeki yaşam şartlarına uyum sağlama konusunda okul veya mesleki başarısının bulunması, gönüllü çalışmalar yapması veya dil öğrenmek için özel çaba sarf etmesi gibi durumlarda bu süre 3 yıla düşürüldü.

Çifte vatandaşlık imkanı tanındığı için daha önce yürürlükte olan ve gençleri 23 yaşına kadar ebeveynlerinin vatandaşlığı veya Alman vatandaşlığı arasında seçim yapmaya zorlayan "opsiyon modeli" tamamen kaldırılmış oldu.

 

Almanya'da doğan çocuklar, Alman vatandaşı olmasalar da ebeveynlerinden birinin en az 5 yıl yasal olarak ülkede ikamet etmesi halinde Alman vatandaşlığı alabilecek.

Alman vatandaşlığına geçiş için ayrıca kişinin kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin geçimini, sosyal yardım almadan sağlaması gerekiyor. Misafir işçi jenerasyonu yani 1960'larda Almanya'ya gelen Türk işçiler ile son 2 yılda 20 ay tam gün çalışan yabancılar ve tam gün çalışan kişilerin yabancı eşleri bundan muaf tutulacak.

Misafir işçi jenerasyonu için Alman vatandaşlığına geçişteki yazılı sınav zorunluluğu da kaldırılacak.

Yasa, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'in onayı sonrası resmi gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girecek.

Ticaret Bakanı Ömer Bolat:
- "Türk Devletleri Teşkilatı Rekabet Kurumları Konseyi resmen kurulmuş oldu. Bu konsey, ekonomik ilişkilerde, ticaret ilişkilerinde, üretimde ve dünyadaki gelişmeleri takip anlamında bilgi tecrübe paylaşımı olarak çok önemli bir misyon üstlenecek"
- "Gelişmekte olan ülkelerde rekabet kültürünün ve anlayışının yayılması, kurumsallaşmanın tesis edilmesi anlamında Rekabet Kurumumuz önemli faaliyetler göstermektedir. Biz de Ticaret Bakanlığı olarak tüm bu gelişmeleri takdirle izliyor ve destekliyoruz"
 

İSTANBUL (AA) - Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Türk Devletleri Teşkilatı üyeleri arasındaki ticarette son yıllarda büyük artış olduğunu belirterek, "Üye ülkelerin kendi aralarındaki ticaret 2022 yılında 33 milyar dolar iken 2023 yılında 42 milyar dolara yükseldi. Bu bizim üye ülkelerimizin dünyaya yaptığı toplam ihracatlarının küçük bir payını oluşturuyor." dedi.

Ticaret Bakanı Bolat, Türk Devletleri Rekabet Konseyi 1. Toplantısı ve Seremonisi'nde yaptığı konuşmada, içinde bulunulan yüzyılda ülkeler ve devletlerin, bölgesel ve ekonomik gruplaşmalar içine girdiğine dikkati çekerek, dünyada güç birliği ve işbirliği yapmak istediklerini ifade etti.

Temelleri 3 Ekim 2009'da Nahçıvan Anlaşması ile atılan Türk Devletleri Teşkilatının her geçen yıl güçlendiğini, kurumsallaştığını ve dayanışmasını arttırdığını dile getiren Bolat, "Biz ne kadar gücümüzü birleştirirsek dayanışmamızı arttırırsak dünya arenasında daha etkin olacağız. Bizim birliğimiz gücümüzdür. Bu ilkeyi unutmamalıyız." diye konuştu.

Türk dünyasının birliği, beraberliği ve dayanışmasının çok büyük önem taşıdığına işaret eden Bolat, "Türk Devletleri Teşkilatı olarak 170 milyona yaklaşan genç ve çoğunluğu gençlerden oluşan nüfusumuz, 1,5 trilyon dolar seviyesindeki toplam milli gelirimiz, zengin doğal kaynaklarımız ve orta koridor dediğimiz dünyanın en önemli ticaret yolunda bulunmamız hasebiyle ticaret ve ekonomik işbirliğimizi daha fazla geliştirmemiz için hem büyük fırsatlar." ifadelerini kullandı.

Türk Devletleri Teşkilatı üye ülkelerinin kendi aralarındaki ticarette son yıllarda büyük bir artış olduğunu belirten Bolat, "Üye ülkelerin kendi aralarındaki ticaret 2022 yılında 33 milyar dolar iken 2023 yılında 42 milyar dolara yükseldi. Bu bizim üye ülkelerimizin dünyaya yaptığı toplam ihracatlarının küçük bir payını oluşturuyor." şeklinde konuştu.

Bolat, 2021'de İstanbul'da yapılan Türk Devletleri Teşkilatı zirvesinin sonuç bildirisinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandığını anımsatarak, burada "Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesi"nin ortaya konulduğunu söyledi.

Bu belgede birçok alanın yanında finansal bağımsızlık, yabancı paraların kullanımının azaltılması, yerel para birimlerinde ticaretin arttırılması ve bütünleşmiş ticari altyapının geliştirilmesi gibi önemli hedeflerin ortaya konulduğunu dile getiren Bolat, Türk Devletleri Teşkilatı üye ülkelerinin dayanışma ruhuna uygun şekilde birbirlerinin yerli üretimlerini desteklemelerinin memnuniyet verici olduğuna işaret etti.

Bolat, "Türkiye olarak 61 yıllık bir rüyamız olan elektrikli yerli üretim otomobil Togg'un üretimi noktasında teşkilat üyesi ülkelerden çok ciddi ilgi ve talep görüyoruz, bu da bizi mutlu etmektedir." dedi.

Bakan Bolat, Rekabet Kurumunun dış ilişkiler noktasında son derece aktif olduğunu, Balkanlar'dan Orta Asya'ya, Kafkasya'dan Afrika'ya kadar geniş bir coğrafyada Türkiye'nin siyasi, ekonomik, kültürel yakın bağları olan ülkelerle rekabet konusunda tecrübe paylaşımı, eğitim ve bilgi desteği ile işbirliği anlamında her türlü yakın çalışmayı gösterdiğini anlattı.

Türk Devletleri Teşkilatı Rekabet Kurumları Konseyinin resmen kurulmuş olduğunu kaydeden Bolat, bu konseyin ekonomik ilişkilerde, ticaret ilişkilerinde, üretimde ve dünyadaki gelişmeleri takip anlamında bilgi, tecrübe paylaşımı olarak çok önemli bir misyon üstleneceğini bildirdi.

Bolat, "Gelişmekte olan ülkelerde rekabet kültürünün ve anlayışının yayılması, kurumsallaşmanın tesis edilmesi anlamında Rekabet Kurumumuz önemli faaliyetler göstermektedir. Biz de Ticaret Bakanlığı olarak tüm bu gelişmeleri takdirle izliyor ve destekliyoruz." diye konuştu.

- "Türk Devletleri Rekabet Konseyini uygun bir çatı olarak görüyoruz"

Rekabet Kurumu Başkanı Birol Küle de Türk Devletleri Teşkilatının ortak dil, tarih ve Türk kültürünün verdiği motivasyon ile Türk devletleri ve halkları arasındaki dayanışmayı geliştirme gayesiyle kurulduğunu söyledi.

Küle, "Türk Devletleri Teşkilatının amaçları arasında yer alan Türk dünyasının kendi içinde ticari canlılığı, endüstriyel hareketliliği, üretici ve yenilikçi olmayı ve nihayet ekonomik entegrasyonu gerçekleştirebilmesinin yolunun, işleyen bir serbest piyasa ekonomisinin ve bunun garantörü olan rekabet düzeninin oturtulmasından geçtiği fikri son derece makul ve gerçekçi bir ufuk olarak önümüzde duruyor." ifadesini kullandı.

Kurum olarak, bilgi ve tecrübelerini paylaşmak, diğer üye ülke otoritelerinin ne yaptıklarını ve nasıl yaptıklarını yakından takip etmek noktasında Türk Devletleri Rekabet Konseyini uygun bir çatı olarak gördüklerine dikkati çeken Küle, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Hem mesleki gelişim anlamında muhataplarımızla karşılıklı temaslar, çalışmalar ve ortak projeler yürütmeyi hem de teşkilatın amaçlarına bu şekilde katkı sunmayı tarihi bir görev olarak addetmekte, kardeş Türk dünyası rekabet otoriteleriyle girişilecek böylesi bir birlikteliğin kurumsallaşmasının işbirliğinin istikrarı açısından önemli olduğunu değerlendirmekteyiz."

- "Bu dönem bir Türk devri olacak"

Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreter Yardımcısı Merey Mukazhan da "Türkiye Yüzyılı"nın bu tür etkinlikle başlamasının sembolik bir manasının olduğunu belirterek, geçen yılın kasım ayında Türk Devletleri Teşkilatının Astana Zirvesi'nde bahsedildiği gibi bu dönemin Türk devri olacağını söyledi.

Mukazhan, Türk Devletleri Teşkilatı olarak ekonomik aktivitelerin çeşitlendirilmesi, dayanıklılığının arttırılması açısından dijital teknolojilere odaklanmak gibi ortak bir hedefleri bulunduğunu anımsatarak, "Son 10 yıllık zaman zarfında ülkelerimiz belirgin bir iyileşme gösterdi." dedi.​​​​​​​

Küresel ticaretin önemli bir kısmını dijitalleşme ve dijital kanalların oluşturduğunun altını çizen Mukazhan, güvenilir ticari dijital ortam oluşturacaklarını belirterek, ticaretin yalnızca büyük şirketlere değil, KOBİ'lere de fayda sağlayan bir şey olması gerektiğini vurguladı.

 

Gute Nachricht für viele Unternehmen: Die AOK entlastet im neuen Jahr Betriebe finanziell. Die Umlagesätze der Ausgleichskassen für Krankheit (U1) sinken um bis zu 0,6 Prozentpunkte, die für Mutterschutz (U2) um 0,24 Prozentpunkte. Das hat die Selbstverwaltung der AOK Bayern beschlossen. Fallen Mitarbeitende wegen Krankheit oder auch Mutterschaft aus, können sich Arbeitgeber bei der AOK wirksam gegen das finanzielle Risiko der Entgeltfortzahlung absichern. „Die deutliche Senkung der Umlagesätze bringt in diesem Jahr eine bayernweite Entlastung der Lohnzusatzkosten von über 260 Millionen Euro,“ so Walter Heußlein, alternierender Beiratsvorsitzender der Arbeitgeberseite bei der AOK in Würzburg. „Gerade kleinere Betriebe aus unserer Region profitieren davon und können so ihre Wettbewerbsfähigkeit stärken.“ Bei einer Lohnsumme von 50.000 Euro können Arbeitgeber bis zu 420 Euro im Monat sparen.

 

Bis zum 29. Januar Anpassungen möglich

An der Ausgleichskasse U1 sind alle Arbeitgeber verpflichtend beteiligt, die nicht mehr als 30 Arbeitnehmende beschäftigen. Bei der Umlage U1 gibt es bei der AOK Bayern vier Erstattungssätze von 50 bis 80 Prozent zur Auswahl. Bis zum 29. Januar können alle teilnehmenden Unternehmen ihren Erstattungssatz für das laufende Jahr anpassen. Die finanziellen Belastungen, die durch die Zahlung des Arbeitgeberzuschusses während der Mutterschutzfristen entstehen, wird durch das Ausgleichsverfahren U2 ausgeglichen. Hier sind alle Arbeitgeber beteiligt.

 

Weitere Informationen und Beratung zum Thema Umlage gibt es bei der AOK in Würzburg unter der Telefon-Nummer 0931 388-950, oder im Internet unter www.aok-business.de/bay.

 

Avrupa Türklüğüne hizmet etmeye devam eden değerlerimizi siz okuyucularımıza tanıtmaya devam ediyoruz. Bu hafta ki konuğumuz, Araştırmacı yazar, bizim büyük değerimiz, kıymetlimiz Dr Orhan Aras.
 
Kendisi Hessen eyaleti İGMetal sendikasında uzun yıllar hizmet etmiş, Iyi bir sendikacı olan Dr. Aras Sendika okullarında işcileri eğitmiş ve dersler vermiş, çok sayıda sendikacı yetişmiş bir akademisyen arkadaşımızdır. Gazete ve dergilerde makale ve yazılar yazan Dr. Orhan Aras Türkce, Almanca ve Azerbaycan Türkçesi ile yazmış olduğu eserleriyle kültürümüze büyük hizmetler etmektedir.        
Biz bu röpertajımızda Dr.Orhan Aras beyle, Avrupa Türklüğü, gurbet ve edebiyat üzerine samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Umarız faydalı olmuşuzdur.
 
 
Dr. Orhan Aras kimdir, efendim okuyucularımıza kendinizi  tanıtır mısınız? 
 
Anadolu'nun en güzel köşelerinden birinde Iğdır'da dünyaya geldim. Annem babam çiftçilik yapıyorlardı. O dönemde Iğdır'da pamuk, şeker pancarı, buğday gibi ürünler ekilirdi. Herkesin verimli toprakları, meyve bahçeleri olmasına rağmen hepimiz yoksulduk. Köye elektirik bile yeni okula başladığım 1970'li yılların sonlarına doğru gelmişti.
 
Ova dedim de, evimizin bahçesinden Türkiye'nin en yüksek dağı Ağrı Dağı'nın bembeyaz zirvesi görünürdü. Ama kocaman Iğdır ovasında tırmanabileceğimiz küçük bir tepe bile yoktu. Hatta kerpiç evlerin temelinde kullanılan taşlar bile uzaktan getirilir, para ile satılırdı.
 
Büyüdüğüm, okula gittiğim Kuzugüden köyü 250-300 hanelik bir köydü. Kerpiç evler ve toprak yollara rağmen çok şirin, yemyeşil bir köydü. Her yer kaysı ve kavak ağaçlarıyla doluydu.
 
Prof. Faruk Sümer'e göre Kuzugüden'liler bir yörük aşiretidir. Bir kısmı bizim Iğdır'da bir kısmı ise İç Anadolu'da yaşamaktadırlar. Yozgat, Kayseri, Sivas üçgeninde soyadı Kuzugüden'li olan çok sayıda insan vardır.
 
Iğdır bir sınır şehridir. Aras Nehri'nin ötesinde de akrabalar yaşardı ama o dönemler Sovyetler Birliği'ne gidişler yasaktı. Bu nedenle Iğdır'lılar bölünmüş ailelerin hasreti ve hüznü ile yaşarlardı. Belki de bu yüzden Iğdır'lıların Sovyetler Birliği'nde yaşayan Türklere bakışları daha farklıydı.
 
Ben o duygular içinde büyüdüm. Babam yetim büyümüştü, ava merakı vardı. Tüfek omuzunda dağ, bayır gezerdi. Kuşları, otları, çiçekleri çok iyi tanır ve anlatırdı. Annem bizim o bölgedeki insanların deyimiyle "sinesi dolu" kadındı. Yani çok türküler, şiirler, hikâyeler bilirdi. Bize akşamları o hikayelerden anlatır, şiirler okur, bazen de yanık yanık türküler söylerdi.
 
İlkokulu köyde, ortaokulu Iğdır'da bitirdim. Edebiyata merakım vardı. Iğdır'da aydınların oturdukları bir kahve vardı. Ortaokulda olmama rağmen o kahveye gider, merhum Av. İbrahim Bozyel'i, Öğretmenler Turgut Öcal'ı, Zeynelabidin Makas'ı, din alimi Hamza Gölali ve bizim yakın köyden olan bir halk aşığının sohbetlerini dinlerdim. Onları dinledikçe notlar alır, şiirler yazardım.
 
Ortaokul'dan sonra Artvin Öğretmen Okulu'nu kazandım. Ortalık karışık olmasına rağmen orada eğitim, öğretim çok iyiyidi. Özellikle zengin kütüphanesinden ve kaliteli öğretmenlerinden çok şey öğrendik.
 
Öğretmen okulundan sonra Almanya'ya geldim. Burada Bochum'da bir Türkolog'la (Hermann Vary) ile tanıştım ve beni yanına aldı. Orda hem dil öğrendim hem de onun başkanı olduğu Türkoloji bölümüne devam ettim. Türkoloji'nin yanısıra iktisat da okuyordum. Zaman geçtikçe Türkoloji ve edebiyatla daha çok ilgilendim. 1920'li yıllarda Berlin'de yaşayan ve Esad Bey (Kurban Said)
 adıyla meşhur olan Azerbaycan'lı yazar hakkında Berlin'de yaptığım araştırma doktora tezim olarak kitap halinde 2017 yılında Almanya, Türkiye ve Azerbaycan'da yayınlandı.
 
Okul sıralarında bile edebi çalışmalarım devam ediyordu ve peşpeşe Türkçe, Almanca kitaplarım yayınlanmaya başladı. Aynı zamanda çevredeki sivil toplum kuruluşlarıyla tanışıyor ve gençlere yönelik seminerler de veriyordum. Seminerler ve konferansların yanısıra Bakış adıyla bir de kültür gazetesi çıkarmaya başlamıştık. Ardından elli sayı devam eden Referans ve Almanca Art/Kultur dergilerini yayınladık.
 
1990'lı yıllarda Sovyetler Birliği çökünce Azerbaycan'nın bağımsızlık hareketi ve ordaki olaylarla ilgilenmeye başladık. 20 Ocak 1990 Bakü'deki Sovyet müdahalesini protesto için Avrupa'nın çeşitli bölgelerinde mitingler düzenledik ve ardından da arkadaşlarla Azerbaycan Türkleri Federasyonu'nu kurduk ve bütün Avrupa'da teşkilatlandık. O dönemden sonra Avrupa'da faaliyet yapan sivil toplum örgütleriyle hep yakın ilişki içinde oldum.
 
Almanya'da sivil toplum kuruluşları için yayın organları en önemli tanıtım ve kültür vasıtası olmasına rağmen hiç bir sivil toplum kuruluşunun ciddi bir yayın organı yoktur. Bunun nedeni de örgütlerin yöneticilerinin yararsız övgüler, propogandalar, ideolojik saplantılardan bir türlü kurtulamamalırıdır. Tarafsız, sadece problemlere odaklı, Almanların da ilgisini çekecek yayın organlarının bu tür düşünceye sahip insanlar arasında ortaya çıkması, yaşatılması imkansızdır. Bizim belki de en büyük problemimiz budur.
 
 
Sosyal hizmetleriniz ve faaliyetlerinizi anlatır mısınız?
 
Avrupa'daki sivil toplum kuruluşları burada yaşayan halkın kendi çabası ve emekleriyle kurulmuştur. O güne kadar "sivil toplum kuruluşu" nedir bilmeyen insanlar el yordamyla cami dernekleri kurdular. Onların dışında Türkiye'de bazı işçi hareketleri içinde bulunmuş insanlar da işçi örgüt ve dernekleri kurdular. Zaman geçtikçe Türkiye'deki siyasi partilerin de müdahalesiyle kurulan dernek ve örgütler daha faal hale gelmeye başladı. Bazı kuruluşlar zaman zaman başarı göstererek büyük kalabalıklar toplasalar da ne yazık ki çok büyük hizmet dediğimiz şekilde hizmet yapamadılar. İçine kapalı çalışmalar yürütmeyi seçtiler. Kur'an kursları, din dersleri, sonralar ise çocuklara ders yardımı gibi kurslar açtılar. Ama bir Yunan, Ermeni veya Yahudi kuruluşları gibi köklü, siyasi ve sosyal etkisi olan çalışmalar yapamadılar. Nedeni de yönetici kadroları ya belirleniyor ya da seçimlerde "bizim adam" olsun mantığı ile hareket ediliyordu. Türk kuruluşlarının hiç birinde ne yazık ki yaşadıkları ülkelerin dikkatlerini çekecek şekilde sosyal bir faaliyete imza atılamıyordu. Örneğin bu kuruluşların içinden iyi bir eğitmen, bir sanatçı veya etkili bir politkacı çıkmadı. Nedeni de hep yerel ve Türkiye'ye dönük çalışmalar yapmalarıydı. Kendi içlerinde katı kurallar koymuş ve 1970'li yıllardan kalan çalışma esaslarına dayanarak birşeyler yapmaya çaba gösteriyorlardı. Bunu daha somut bir örnekle açıklamak istiyorum. Mart ayında bazı kuruluşlar Çanakkale ile ilgili proğramlar yaparlar. O proğramlara davet edildiğimde, ordaki çocukların aynen bizim çocukluğumuzda oynadığımız piyeslerde oynatıldıkları, aynı şiirleri okuduklarını gördükçe hayret ediyordum. Oysa zaman farklı, mekan farklı, kuşak farklı ve yöntemler farklıydı. Bunu kimse dikkate almıyordu. Dernekte görevli din hocası hem şair, hem yönetmen hem sunucu olmalıydı. O da Türkiye'de okulda öğrendiklerini burda çok farklı şartlarda büyümüş çocuğa öğretiyordu. Dernek, bir kaç yüz euro vereyim de bu konuda verimli olabilecek ve dikkatleri çekebilecek yetenekli, işini bilen birini getireyim diye düşünmemektedir. Bu nedenle de yapılan faaliyetlerin çok büyük kısmı etkisiz ve yararsız hatta zararlı faaliyetlerdir. Belki de bu sebepten zaman geçtikçe sivil toplum kuruluşlarının faaliyet alanı da daralmakta ve genç kuşaklar bu tür kuruluşlara itibar etmemektedirler.
 
 
Uzun yıllar kültür hizmeti içerisindesiniz destek ve ilgi görülüyor mu?
 
Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın çok önemli sorunları vardı. Ama bunlara ne yazık ki ne Türkiye Cumhuriyeti ne de burdaki sivil toplum kuruluşları çözüm bulamamışlardır. Çözüm bulamamalarının bir çok nedeni vardır. Almanya'nın Türk toplumuna karşı tutumu ve Türkiye yetkililerinin attıkları yanlış adımlar bu problemlerin çözümünde en büyük engeldir. Daha göçün ilk yıllarından itibaren burada hem Türkçe hem Almanca eğitim veren okullar açılabilirdi. Çünkü sorunların başında anadil gelmektedir. Gençlerimiz artık aralarında Almanca konuşmaktadırlar. Emeklilerin problemleri, gençlik dairelerinin el koyduğu çocukların problemleri Türkiye'den gelecek buraya yabancı bürokratların işi değil burdaki sivil toplum kuruluşlarının mücadele etmesi gereken problemlerdir. Şimdiye kadar sivil toplum kuruluşlarının bu konulardaki başarısızlığı hâlâ profesyönel eleman çalıştırmaktan kaçınmalarından kaynaklanmaktadır.
 
 
Cemiyet ve Cami derneklerimizde, vatandaşlarımızın sorunları buralarda konuşulup çözümler bulunuyor mu?
 
Avrupa'daki gençlerden şahsen ben umutluyum. Bir kaç dil bilen, çeşitli şirketlerde yönetici olarak çalışan gençlerin gelecekte daha iyi olacakları konusunda iyimserim. Asimilasyona uğrayan, anadilini konuşamayan, hatta tamamen yabancılaşan bir kesim gençliğin dışında gittikçe kendi kimliği ile ilgilenen bir gençlik hâlâ vardır. Biz aileleri Almanca bilmeyen, kendisini bütün baskılar karşısında sahipsiz olarak gören bir gençliğin varlığını sürdürebilmesinden söz ediyoruz. Bu yine de başarıdır. Özellikle bazı Almanların yanlış tutumları, baskıları, dışlamaları da gençlerimizin kendilerini srogulamalarına, kimliklerini daha iyi tanımalarına yol açmıştır. Burada kendi yolunu bulmaya ve varlığını sürdürmeye çalışan bu gençliği Türkiye'nin problemleri ile yormaya, onları manasız siyasi çekişmelerin içine çekmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu büyük bir vebaldir. Burada kendi problemlerimizi görmeden Türkiye'deki gerilim ve siyasi söylemleri sahiplenmek Türkiye'deki insanların da tepkisine neden olmaktadır. Bunu geçen yıldaki izin sırasında bariz bir şekilde hissettim. Türkiye'deki şartları bilmeden Almanya'dan giderek orada "ekonomi uzmanı", "siyaset bilimcisi" rollerine bürünmek hem gülünçtür hem de çeşitli kızgınlıklara sebep olmaktadır. Bu nedenle Almanya veya Avrupa'da yaşayan Türkler önce kendi yaşadıkları ülkelerin sorunlarını tanımalı ve gençlere bu konuda öncülük etmelidirler. Gençlere fırsat verilmeli, onlara Türkiye'den getirdiğimiz ve 60'larda, 70'lerde kalmış ideolojik dogmalar aşılanmamlı, onların serbestçe düşünce üretmelerine, yeni bir vizyonla kültürümüzün değerlerini ortaya koymaları sağlanmalıdır.
 
Vatandaşlarımızın sorunları buralarda konuşulup çözümler bulunuyor mu?
 
Biz ne kadar geçmiş geride kaldı desek de geçmiş bizi sürekli takip edecektir. Yani Türkiye'deki alışkanlıklarımız, öğrendiklerimiz kısmen burada da devam etmektedir ve edecektir de...Ama geçmişten dersler çıkarmalı ve geleceğe farklı gözlerle bakanları dışlamamalıyız. Gençler iki kültür arasında kalmadan iki kültürün sentezi ile yeni bir kuşak olarak ortaya çıkarlarsa daha etkili olacaklardır.
 
Geçmişin yanılgıları, zorlukları bizleri hem meşgul ederek ümitsizliğe sevk etmemelidir.Farklı bir mekanda ve farklı bir zamanda yaşadığımızı idrak edersek çelişkileri azalacaktır.
 
 
Avrupada çözüm bekleyen sorunlarımız nelerdir ?
 
Yukarıda da söylediğim gibi Avrupa’da yarım asırdır yaşayan Avrupa Türklerinin ihmal edilen en önemli konularından biri de anadil konusudur. Anadili iyi bilmememk çocukları yabancılaşmaya ve kimlik bunalımına sokmaktadır. Ne yazık ki bu güne kadar ne ailelerimiz, ne sivil toplum kuruluşlarımız ne de devletimiz buı konuda yeterli çalışma yapmamıştır. Mesela Türkçenin Avrupa dili olarak tanınmaması da hukuki sahada bizleri zora sokmaktadır. Avrupa dili olarak tanınırsa eyaletlerde hukuki açıdan daha güçlü olarak Türkçe dersilerini sorunsuz alabileceğiz. Ben bir kaç madedede sorunları toplamak istiyorum:
 
1.Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Avrupa şehirlerinde ivedilikle Türk Kültür Merkezleri’nin açılması gerekmektedir. Bu merkezlerde binlerce Türkçe ve Almanca kitapla birlikte Türk resminden, Türk müziğinden, Türk folklöründen örnekler, sergiler olmalıdır. O merkezlerinde görevlilerin hepsi Avrupa’da yaşayan Türk gençlerinden seçilmelidir.
 
 
2.Çok dilliliğin çocuklara kazandırdığı avantajlar göz önüne alınarak en kısa zamanda bütün Avrupa’da iki dilli anaokulları açılmalıdır. Bu anaokullarının açılması için her şehirdeki Türk sivil toplum kuruluşları ile anlaşmalar ya- pılmalı ve maddi imkânlar oluşturulmalıdır.
 
3.Türk dilinin Avrupa Birliği’nde mutlaka resmi dil olarak kabul edilmesi sağlanmalıdır. Böylece aileler bu dili çocuklara öğretmede hukuksal açıdan daha haklı duruma geleceklerdir.
 
4.Kimlik bunalımı için iki ülkede de uyum merkezleri açılmalıdır. Bu merkezlerde iki dilli ve iki kültürlü olmanın önemi anlatılmalıdır.
 
5.Türkiye’nin üzerinde etkisi olduğu kurumlarda yönetici ve çalışan olarak Avrupa Türklerinden seçilmelidir. Türkiye’den gönderilen en iyi yöneticinin bile yabancı bir ülkede başarılı olması beklenemez.
 
6.Avrupa ülkelerinde iki dilli medya sektörünün başarı kazanması için altyapı hazırlanmalı ve bu yönde çalışabilecek uzmanlarla neler yapılabileceği konusu ele alınmalıdır.
 
7. Sivil toplum kuruluşlarının yeniden yapılanması için mevcut sivil toplum kuruluşlarına öneriler götürülmesi gerekmektedir. Onların artık sadece bayrak sallayan, Kur'an kursu düzenleyen, ideolojik nutuklar atan kurumlar olamkatan çıkarılarak sahada çalışan, profesyönel bir şekilde insanların problemlerine çözümler arayan kurumlar olmaları sağlanmalıdır.
 
8. Emekli olup da Türkiye'ye gitmeyen yaşlı kuşak için huzurevleri, kurslar ve onların resmi problemlerini halledecek kurumlar oluşturulmalıdır.
 
9. Ailelerinden alınan çocuklar için onları gençlik dairelerinden alarak kendi kültürleri ile yetişmeleri sağlayacak koruyucu aile kurumları oluşturmuladır.
 
 
Dr. Orhan bey eselerinizi de tanıtır mısınız?
 
Yayınlanmış Kitaplarım isim olarak.
Türkçe:
1. Karabağ'ın Gözyaşları
2.Azerbaycan Davamız
3.Ayrılığın Rengi Hüzün
4. Son Cennet
5.Kaşgar'dan Berlin'e Portreler ve Kitaplar
6.Oryantalist mi?
7.Aşklar Daha Ölmedi
8.Ah Türkiye Ah
9.Mavi Gözlerin Aşkı
10.Avrupa'da Türk Diasporası ve Lobisi
11.Avrupa Türklerinin Geleceği
Almanca
1. Deutschland Gib Mir Ein Wenig Liebe
2. Essad Bey
3.Die Liebe Der Blauen Augen
Azerbaycan Türkçesinde
1.Hoşgördük Gözel Yurdum
2.Son Cennet
3.Azerbaycan'nın Avropadaki Diasporu ve Lobbisi
 
 Dr. Orhan Aras hocam bize bu kıymetli bilgileri okuyucularımız için verdiniz.  Değerli vaktinizi bize ayırdınız size çok,çok teşekkür ediyorum.
 
Aziz Doğan Tufan kardeşim, bende size çok teşekkür ediyorum.Insanımıza faydalı,yararlı olabilirsek mutlu oluruz inşaallah. Başarılar diliyorum
 
Haber ve resim: Doğan Tufan