Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

Rum lider Nikos Anastasiadis, 2017 yılında Crans Montana’da sürmekte olan Federasyon müzakerelerinde Kıbrıs Türk müzakere heyetinden istediği tüm tavizleri aldıktan sonra kendini adanın tek sahibi, tek egemen gücü ve Kıbrıs Türklerinin de patronu olduğu inancına kapıldı.

Bu aşamadan ve bunca tavizden sonra Kıbrıs Türklerinin kesinkes kabul edeceği inancı ile Helen ülküsü olan Megali İdea doğrultusunda Rumların adanın mutlak yöneticileri olması hedefli masaya “Sıfır asker, sıfır Garanti” isteğini koydu.

 

Kıbrıs Türk Müzakere Heyeti Anastasiadis’in “Sıfır asker, sıfır Garanti” talebine “Hayır” dememiş, esasta kabul etmiş ve uygulamaya “Türkiye’nin garantörlüğü 12 yıldan sonra iptal edilebilecek, Türk askeri de adadan süreç içinde tamamen çekilecek” ifadelerini ilave etmişti.

 

Anastasiadis, talebinin sulandırıldığını düşünerek derhal masadan kalkmış, müzakerelere son verdiğini açıklamış, arabulucular arkasından koşmasın ve devirdiği masaya tekrardan oturtmasınlar diye de Crans Montana’yı terk etmişti. ABD ve AB’nin kendisine verdikleri destekten dolayı kendinden son derece emindi. İllaki “adadan Türk askeri gidecek, garanti Anlaşması son bulacak ve zamanı gelince de Enosis gerçekleştirilecek” rüyasına bayağı kaptırmıştı kendisini.  

 

Ne var ki, işler istedikleri gibi gitmeyince son dört yıldır müzakerelerin “Federasyon içeriğinde ve Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmesi için” her kapıyı çalıyorlar. Neleri kaybettiklerinin tam olarak farkındalar ve Federasyon müzakereleri bir şekilde kaldığı yerden başlarsa, ilk verecekleri yanıt “Kıbrıs Türk Müzakere heyetinin teklifini kabul ediyoruz. Türkiye’nin garantörlüğü 12 yıl değil ama 6 yıl sonra bitsin, Türk askeri de o tarihte adadan çekilsin” gibi şeyler olacak.  

 

Olmasına olacak ama Türk müzakere heyetinin o dönemde verdiği tavizler de geçerli hale gelecek. Ne idi bu tavizler;

  • Kıbrıslı Rumlara, Türk bölgelerinde 4 özgürlük hakkının tanınması,
  • Türk topraklarına nüfusumuzun dörtte biri oranında Rum’un yerleşmesi,
  • Türk nüfusunun dörtte bir oranında dondurulması,
  • Yasama ve yürütmede Kıbrıs Türkünün 1960 Anayasasında var olan ayrı oy çoğunluğu hakkının iptali,
  • Devlete istihdamlarda 70 Rum’a 30 Türk, Polis ve askerdeki istihdamlarda 60 Rum’a 40 Türk istihdam edilmesini kaldırılması,
  • Dönüşümlü Başkanlıkta sürelerin eşit olmaması,
  • KKTC topraklarının beşte birinin ve 40 civarında yerleşim yerinin Kıbrıslı Rumlara iade edilmesi sonrasında Kıbrıs Türklerinin topraklarının yüzde 29.2’a inmesi,
  • 4 kategorideki taşınmaz malların anlaşmanın ertesi günü otomatik olarak Rumlara iade edilmesi,
  • Devlet Başkanlığı seçiminde yüzde 20 çapraz oy prensibi nedeni ile Türk bölgesinde yaşayan Rumların, Kıbrıs Türklerinin Başkanının seçileceği seçimlerinde yüzde yirmi oranına oy kullanması. (Rumlar hangi Kıbrıs Türkünü kendilerine yakın görürlerse, yüzde 20 Rum oyları ile o kişinin Başkan seçilmesinin sağlanması.)
  • Federal devlete üniversite eğitimi ve çalışmak için gelecek kişi ve öğrencilere, Federal devletler tarafından değil, Merkezi Hükümet tarafından izin verilmesi,
  • Kıbrıs Türklerinin varlığını koruyabilmesine yönelik mevcut deregasyonların iptal edilmesi,
  • Mülkiyet konusunun iki federal devlet arasında değil, bireysel bazda çözülmesi,
  • Yunanlar Kıbrıs adasına serbestçe giriş yapabilecekken, Türklerin Şengen vizesi alarak giriş yapabilmeleri.

 

Bu tavizlerden sonra kurulacak olan Federal Devlet’ten dolayı, daha tartışmaların içine girmemiş olan Kıbrıs Türkleri olarak bizlerin ve anavatan Türkiye’nin kaybedecekleri masaya konacak. 

Kurulacak “Kıbrıs Federal Cumhuriyeti”, 10. Protokol içeriğince AB’nin üye bir devleti olacağı için, Türkiye’nin ada üzerinde hiçbir hakkı olmayacak.

Türkiye’nin “Sevilla Haritasını” kabul etmesi ve Adalar Denizi (Ege) ile Doğu Akdeniz’den çekilmesi istenecek.

Mavi Vatan olarak tanımladığı “Münhasır Ekonomik Bölgesi”nin geçerli olmadığı kendisine dikte edilecek.

Adalar Denizi ve Doğu akdeniz’deki mevcut FIR hatlarının tümünün geçersiz olduğu açıklanacak. 

Kıbrıs’ta, aynen Gazze’de olduğu gibi Kıbrıs Türklerine karşı bir saldırı olduğunca, Türkiye’nin müdahale etmek hakkı olmayacak.

Kıbrıs Türklerinin ekonomik yaşamlarına, vatandaşlık haklarına ve tüm insani haklarına Rum Yönetiminin iki dudağı arasından karar verilecek.

 

En önde Hristodulidis’in, perdelerin arkasında ABD ve AB’nin Kıbrıs’ta Federasyon içerikli müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı terden devamı için çırpınmalarının nedeni bu gerçekler.

Unutulan ise KKTC’nin başında Crans Montana dönemindeki başkanın olmadığı, Türkiye’nin bölgenin en güçlü devleti olduğu ve Kıbrıs Türklerinin iki devletli çözümden farklı bir anlaşmaya yanaşmayacağıdır…

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

 

“Yunanistandan Gerçekler” programının konuğu BM Azınlık Meseleleri Eski Özel Raportörü Dr. Fernand de Varennes oldu

 

Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu’nun (ABTTF) “Ülkemizdeki Gerçekler” başlıklı çevrim içi program serisinin on ikinci bölümü 1 Şubat 2024 tarihinde yayımlandı. 

 

Programda, 2019’da Batı Trakya’yı da ziyaret eden Birleşmiş Milletler (BM) Azınlık Meseleleri Eski Özel Raportörü Dr. Fernand de Varennes konuk edildi. 

 

ABTTF Uluslararası İlişkiler Direktörü Melek Kırmacı Arık’ın moderatörlüğünü yaptığı programda de Varennes, uluslararası insan hakları hukuku kapsamında “ulusal azınlık” tanımı, azınlık haklarının Avrupa’daki genel durumu, ulusal azınlıkların korunması konusunda Yunanistan’daki genel durum ile Yunanistan’da Batı Trakya Türk toplumunun sorunları hakkında yöneltilen soruları cevapladı.

 

De Varennes, “ulusal azınlık” tanımı konusunun biraz karmaşık olduğunu belirterek, BM’de etnik, dilsel ve dinsel azınlıklara referans verildiğini, “ulusal azınlık” kavramının özellikle Avrupa’da kullanıldığını kaydetti. Etnik kimliğin kültürle ilişkili olduğunu not eden de Varennes, Yunanistan’daki Türk azınlığın etnik, dilsel ve hatta dini azınlık olarak tanımlanabileceğini ifade etti.

 

Avrupa’da ulusal azınlıkların haklarına saygı açısından maalesef gerileme olduğuna dikkat çeken de Varennes, BM düzeyinde ise azınlık haklarının insan hakları olarak kabul gördüğünü ve azınlık hakları konusunda BM’nin Avrupa mekanizmalarından daha güçlü bir koruma sunduğunu ifade etti. Avrupa’dan karşılaştırmalı örnekler veren de Varennes, İtalya’daki Alman azınlığın haklarının iyi derecede korunduğuna, buna karşın Fransa’da azınlık haklarının tanınmadığını söyledi. 

 

De Varennes, Yunanistan’ın azınlık hakları alanında çok daha fazla şey yapabileceğinin altını çizerek, Yunanistan’ın Batı Trakya Türk toplumunun kendi dini liderlerini seçmesi ve ana dilleri Türkçe dilinde eğitim konularında çok daha fazla şey yapabileceğini ve bu alanlarda ilerleme kaydedilebileceğini ifade etti. Yunanistan’da ulusal azınlıkların haklarını korumak için Avrupa mekanizmalarını kullanmanın normal ve yararlı olduğuna işaret eden de Varennes, ancak bu konuda BM mekanizmalarını da dikkate almanın önem arz ettiğini vurguladı. De Varennes, Yunan hükümetinin AB mekanizmalarını kullanmada çekingen bir yaklaşım sergilediğini, bu nedenle Batı Trakya Türk toplumu açısından azınlık haklarına ilişkin uluslararası mekanizmaların da göz önünde bulundurulmasının önemli olduğunu not etti. 

 

Yunan hükümetinin azınlıkların korunmasının ülkeyi zayıflatacağı yönündeki bazı korkulardan uzaklaşması gerektiğini belirten de Varennes, Yunan hükümetine azınlık haklarının korunmasını olumlu bir bakış açısıyla ele alması ve konuya ulusal egemenliğe bir tehdit olarak değil azınlık mensuplarına eşit vatandaşlar olarak saygı gösterilmesinin bir yolu olarak yaklaşması tavsiyesinde bulundu.

 

De Varennes, sadece Yunanistan’da değil Avrupa genelinde siyasi olarak hoşgörüsüzlüğün yükselişte olduğuna dikkat çekerek, bazı siyasetçilerin milliyetçiliği kullanarak azınlıkları suçladıkları, onları günah keçisi ilan ettikleri ve tehdit olarak gösterdiklerini kaydetti. 

 

Lobicilik faaliyetlerinde çok daha görünür ve etkili hale gelmenin önemli olduğunu, bunun için bazen çok emek sarf edildiğini ancak nihayetinde başarının geldiğini belirten de Varennes, azınlık haklarının algılanma şeklinin değiştirilmesi gerektiğini, halihazırda oldukça zor ve düşmanca bir dönemden geçildiğini ve bunun için çabaları iki katına çıkarmanın önem arz ettiğini vurguladı.  

 

ABTTF’nin YouTube kanalı ve Facebooksayfasında aynı anda canlı yayınlanan İngilizce dilindeki programın tümünü aşağıdaki linkleri tıklayarak izleyebilirsiniz:

 

YouTube: https://www.youtube.com/watch?v=oXV3LJWqJVs

Facebook: https://www.facebook.com/events/1156212815342907/

 

 

 

 

1983 yılıydı, Hataylı Fevzi ağabeyimle Bayburtlu Mehmet abim selam vererek, Geislingen cadesinde bulunan Türk Federasyon üyesi Türk Milli Kültür derneğimize geldiler. Tanıştık sohbet ettik, çaylarımızı arka arkaya yudumladık. Fevzi ve Mehmet abiler,  Almanya'nın Duisburg şehrinde çalıştıkları firma,montaj için bizim yaşadığımız şehire görevlendirildiklerini söylediler. Bir otel'e geçici olarak yerleştiklerinide vurguladılar. Hemen hemen her gün işden sonra cemiyetimize gelirler tatlı, tatlı sohbet ederler gurbette vatanı yaşamaya yaşatmaya gayreti içindeydiler. Geçici olarak geldikleri Göppingen şehrimize uzun yıllar çalıştılar. Mehmet ağbinin ailesi Duisburg'a olduğu için hafta sonları ailesini ve çocuklarıni ziyarete gidiyor,Pazartesi geliyordu. Daha sonra Mehmet ağbi kesin tekrar döndü Duisburg'a Fevzi Ağabeyi gecici olarak çalıştığı firmaya resmen işe başladı.
 
 
Fevzi ağabey Göppingenli
 
 Onbeşbin Türk nüfusunun bulunduğu şehirin 80 bin nüfuslu Stuttgart‘ın en büyük ilçelerinden. Şehir merkezinde beşbin Türk vatandaşının yaşadığı (Göppingen’de 1983) şehrimizde dini, milli insani sosyal hizmet eden ikinci cemiyetten biri olan Türk Milli Kültür Cemiyeti Yunus Emre Camimizin üyesi olarak bize büyük destek verdi. Daha sonra 1990’lı yıllarda ATIB üyesi olan Türk Kültür Merkezimizin kurucularından benim başkanlığımda da muhasibimizdi. Büyük bir defteri vardı, Sağ sayfaya günlük cemiyete giren parayı yazıyor, sol tarafada giderleri yazıyordu.Günü birlik bu defteri tutuyordu. Çok aktifti bizim düşünemediğimizi düşünürdü. Camiye namaza gelen cemaate sorarak sipariş alır, her hafta sonu isteğe göre balık ve et keser vatandaşlarımıza dağıtımını yapardı. Cemiyetimiz Fevzi ağbimizin bu hizmetleriyle güçlendi. Bazen elimize yardım makbuzunu alır esnaf ziyaretine giderdik. Ben sıkılırdım ama Fevzi ağbi gülen yüzü ve samimiyetiyle, bize heyacan ve cesaret olurdu. Esnaf arkadaşlarımızı ziyaret eder onları cemiyetimize davet eder birlik ve beraberliğin önemini sohbet ederdik.Daha sonra dua ederek ayrılırdık.
 
Kendisi çok da güzel yemek yapardı, bizi çağırır hazırladığı nefis yemeklerini yerdik. Çok samimi bir dostdu,arkadaşdı dahası bizlerin ağbisiydi.Türkiyemizde 90'lı yıllarda yengemizle birlikde o zamanla on yaşında olan Mustafay'la 7 yaşında olan Ali-yi işçi ailesi olarak yanına aldı. Ali ve Mustafa Okula başladı.
 
Ben görevi bıraktım benden sonra bayrağı devralan rahmetli.Zeki Ersoy kardeşimle daha sonra Mehmet Özyurt'la birlikde hep de muhasib olarak hizmet etti. Allah kendisinden binlerce razı ve memmun.olsun. Bizler kendisinden memmun.ve razıydık.Haklarımız helal hoş olsun.
 
 
Gectiğimiz yaz benim bahçeye geldi birlikde çay yaptık içtik
 
Hatice yenge(eşi) biraz rahatsız olduğunu söyledi, "Ben her sabah bahçeye gidiyorum hanım Dr. gidiyor" dıyede dert yanmıştı. Kendisi emekli olmuş oğlu Ali'de küçük smart marka iki kapıli  araba babasına hediye etmişdi. Gectiğimiz Kurban bayramını beraber ATİB'de yan,yana kıldık. Bayramlaştık,kucaklaştık ve ayrıldık. Hafta sonu hanım, "Hatice yengeye Fevzi amcaya bayram için gidelim"dedi. Bende aradım bayramın üçüncü günüydü Mustafa'nın hanımı (gelin)çıktı telefona, "amca babamı hastaneye götürdüler beyin kanaması gecirmiş" dedi.Çok üzüldük, dua ettik. O günden beri yoğun bakımda yatağa bağımlı bir şekilde hayattaydı.Vakti saati gelince ecel geliyor ışte, geçtiğimiz Cuma günü akşam saat 18:00 de rabbimize kavuştu.Hatay Kırıkhan'dan 60 sene önce 22 yaşında ağaç bavulla geldiği gurbet diyarına birdaha dönmemek şartıyla döndü memleketine. Çok sevdiği Hatay Kırıkhan ilcesinin sadık yarı olan kara toprağa sarıldı Fevzi ağabeyim 2/2/21 tarihinde toprağa verileli 3 yıl oldu. Seni ve hizmetlerini unutmadık. Ruhun şad mekânın cennet olsun.

Thalia Sauer yüzmede madalya avcısı.

Thalia madalya'ya doymuyor.

 

ANNE tarafından Trabzonlu  olan Thalia Sauer isimli 13 yaşındaki yüzücüye rekor dayanmıyor. Şu ana kadar 52'si altın, 14'ü gümüş ve 10'da bronz olmak üzere toplam 76 madalya ve 3 kupa alan Thalia Sauer aldığı başarı sertifikasının sayısını ise bilmiyor.

Lise 8. sınıfa devam eden Thalia'nın annesi Nesrin Çavuşoğlu Sauer: „Biz zaten sporcu bir aileden geliyoruz. Babam yıllarca futbolculuk, hakemlik ve antrenörlük yaptı. Keza amcalarımda öyle.  Kızım daha anaokulu döneminden itibaren yüzmeyi çok seviyordu. 8 yaşında onu DJK-SSG Bensheim yüzme kulübüne kaydettirdikten sonra antrenörleri ondaki yeteneği keşfettiler. Daha sonra madalyalar, kupalar ve başarı sertifikaları gelmeye başladı“ dedi.

 

TÜRKİYE'DEN GELECEK TEKLİFE AÇIK

13 yaşındaki madalya avcısı Thalia Sauer: „Türkçe konuşmakta zorlanıyorum. Ama Türkiye'den gelecek olan milli takım teklifine sıcak bakarım. Aslında ben yüzmeyi madalya almak için yapmıyorum. Sadece spor olarak gördüğüm ve yüzmeyi sevdiğim için yapıyorum. Haliye severek yüzdüğüm için de başarı otomatikman geliyor“ dedi.

Thalia Sauer, en son Siegen'de yapılan yaş gruplarında Almanya şampiyonasında birinci oldu.

 

 

Tevfik KARA /  SİEGEN / LORSCH

 

 

 

 

 

 

Alemannia Aachen  önce tepkisiz kaldı sonra özür diledi

Tepkilere dayanamayıp doğruyu yolu buldular

 

ALMANYA'nın Aachen kentinde ırkçı AfD'ye karşı yapılan dayanışma mitingine destek vermeyen  bir açıklama yapan Alemannia Aachen futbol kulübü gelen tepkiler üzerine çarketti.

Almanya genelinde ırkçı AfD'ye karşı  yapılan dayanışma mitinglerine çok sayıda 1.  ve 2.  Bundesliga futbol kulüpleri destek verdiler. Ancak Aachen kentinde yapılacak olan mitinge 3. lig ekibi Alemannia Aachan; biz siyasi faaliyet gösteren bir kuruluş değil  futbol kulübüyüz. Toplumu ayırıştıran eylemlere de destek veremeyiz diyerek  'AfD'cileri öldürün' parolalı  mitingine destek vermeyeceğini açıkladıktan sonra hem kentteki yaşayanlardan hem de Almanya içindeki sağ duyulu insanlardan eleştiri yağmuruna tutulunca özür açıklaması yaparak durumu idare etmeye çalıştı.

Kulüp tarafından yapılan açıklamada: „bir önceki açıklamamız yanlış. Bunu içeride çözeceğiz. Bizi tanıyan spor çevreleri  şeffaf ve   uyumdan yana olduğumuzu bilir. Aşırı sağa, yabancı düşmanlığına karşıyız ve AfD gibi siyasi oluşumlara da mesafeliyiz“ denildi.

 

Tevfik KARA / AACHEN

 

 

 

 

 

Alev Alatlı’yı rahmetle yad ederek ondan bir alıntıyı aziz hatırası için paylaşıyorum.
 
Ey, Oğul!
 
Ey, Oğul! Gençsin. Uslanmış ömrün 21.yüzyılın ilk çeyreğine denk geldi. Aklını formatlayan, zamanın hakim doğruları. Sen sen ol, alâkalı delillerin bütününe vakıf olmadığında, aklının çıkarımlarına güvenme. Her daim gerekli, velâkin yeterli değildir akıl.
 
Ey, Oğul! Her şeyi anlamaya kalkan, öfkeden ölmeyi göze alır derler. Bilesin ki, akılla anlaşılamaz; pergele, cetvele gelmez bu ülke. Kendisine has bir kimliği vardır, Türkiye’ye sadece iman edilir.
 
Ey, Oğul! Devirli bir oluşumdur, tarih. Sakın ola ki, ezelden ebede dümdüz uzanan doğrusal bir hat bellemeyesin. Güneş, her gün daha mütekâmil bir dünyaya doğmaz. Gün olur, en gerideki, en öndekinden ilerde olur. Aristarkus, Kopernik’e “zıpçıktı astrolog” diyen devrimci Martin Luter’den daha ilericidir. Ahmet Yesevi, Kadızade Mehmet’in çok ötesinde.
 
Ey, Oğul! Bir şeye ille de benzeteceksen her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzet tarihi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğeri meyve vermekte, bir diğeri ise kurumaktadır. Bir çağda birden fazla çağ yaşanır.
 
Ey, Oğul! Sen, sen ol, çağdaş sözcüğünü insanlık tarihinin en ileri aşamasıdır belleme. Kimi medeniyet yükselirken, kimi çiçeğe durmakta, bir diğeri gerilemekte, beriki çökmektedir. Tek bir sürgüne takılıp kalma, bütüne bak. Ekolojiyi kolla ki, tarih çalısı, sürgün vermeyi sürdürebilsin. Bir şeyden korkacaksan, soğuyan Güneşin seni yarı yolda bırakmasından korkmalısın.
 
Ey, Oğul! Tarihin olanı değil, “olması gerekeni” kaydetmesi gerektiğini vaaz eder Aristo. O gün, bugün, tarih yazıcılarının kısm-ı azamı kendilerini yandaş sürgünlerin geçmişini asilleştirmekle yükümlü hissederler. Eski çamların bardak olmaları da bundandır, ne Osmanlı ne de Cumhuriyet tarihinin hakkıyla yazılamamamış olması da bundan.
 
Ey, Oğul! Güneşin balçıkla sıvanmadığı söylemi, zamanın ruhuna yenik düşenlerin avuntusudur. Tarih şahittir ki, güneş balçıkla sıvanabilir, gerçeklerin üstü örtülebilir. Hakikat sükût suikastına kurban gidebilir, hiç söylenmemiş, dile getirilmemiş gibi olabilir. Umumun zihniyetine ters düşen gerçek, öfke uyandırır. Sapkınlıkla, sapıklıkla suçlanır, savunmasız kalır.
 
Ey, Oğul! Hakikatın bu yüzyıldaki en yaman hasmı, dünyanın yeni düzenine revaç veren “doğru”lardır. Dünyaya çeteler hükümran olduğunda evrensel kamuoyuna hitap eden ahkâm, insana dair hakikatı yansıtmaz olur. Hakim kültüre ters düşen toplumlar düşkün ilan edilir, milletler camiasından sürülürler.
 
Ey, Oğul! Kâfir de olsan, Müslüman değilim, desen de Türk sayıldığın bir coğrafyanın çocuğusun. Sen sen ol, 21. yüzyılın şen şakrak ahkâmına yine de kapılma. ’79 İran rehine krizi, Körfez, Somali, Irak, Libya kulağına küpe olsun. Rahmetli Edward Said’i ıskalamayasın.
 
Ey, Oğul! Medyadan medet umma. Medya, özgür olabilemez. Medya’nın başarısı umumun zihniyeti doğrultusunda ürün vermesiyle kaimdir. Gazeteci, gerçek düşüncesini bağlı olduğunu gazeteye sokmamak için para alandır. İnsanoğlunun hafifmeşrep, hafızay-ı beşerin nisyan ile malûl olduğunu bil, bugünün en silisiz gazetesinin, yarının en muteber tarihi vesikası sayılacağını aklından çıkarma.
 
Ey, Oğul! Sen ki müstakbel bir babasın, hakim ahkâmın etlerini kılçıklarından ayırmasını öğrenmelisin. Mal, mülk, kılık kıyafet, itibar, sempoziyumlar, paneller göz kamaştırır. Sıkılmış yumruklar, keskin bakışlar, konserler, mitingler gönül çeler. Pop zihniyetin doğru saydığını nihai hedeftir diye belleme. Şaşaalı kabullerin kendi gerçeklerini karartmasına izin verme. Akranlarının aklına ille de uyma. Genelde kabul gören ahkâma saygılı bir mesafede dur. Haktan ayrılma, gerçeklerden kopma ki, hakikat sulpunun yolunu bulabilsin.
 
Ey, Oğul! Kahraman “kahr”dan türeme, kahramanlık konjönktürel. Görkemli törenlerle üstün hizmet madalyaları tevdi eden, umumun zihniyeti. Kahramanlığın hallerden bir hal, umumun ayran gönüllü olduğunu unutmayasın. Oysa yiğitlik içsel bir haslettir. Haysiyetliliktir, erdemliliktir, cesarettir, mertliktir; samimiyettir, sadakattir, vefadır. Üstün ahlâktır, kârsız sevgidir, ölçülü saygıdır. Dobra ama patavatsız değil, cömert ama savurgan değil, yürekli ama saldırgan değil, inançlı ama yobaz değil, içten ama ahmak değildir yiğit.
 
Ey, Oğul! Kahraman, gücü yetmediğinde kahraman olmaktan çıkar. Yiğit, gücü yetmese de yiğit kalır. Yiğitlik madalyası yoktur. De ki, takınamadın, ne gam? Sen öyküneceksen, kahraman olmaya değil, yiğit olmaya öykünesin.
 
Ey, Oğul! Akranıyla uçmayan kuş, semada hu çeker derler. Sen sen ol, kankalarını sıradışı zekâlardan seç. Edepsizden edebini satın al. Cehl ile söyleşme ki, konjönktürel ahkâm seni fenersiz yakalayamasın.
 
Ey, Oğul! Bayağılık geçer akçe olup yüreğini daralttığında varıp büyük edebiyatçıların kapılarında yatasın. Neş’et Ertaş, her kahramanın yiğit olmadığını en iyi bir bilendir. İnsan serüvenin üç yüz senaryodan ibaret olduğunu sana William Shakespeare hakkıyla anlatır. Manzaray-ı umumiyi İbni Haldun hocadan sor. Cemil Meriç üstadı ihmal etme ki, özgün sanılan tekliflerin arkasına saklanmış Godot’u bekleyen asıl eserleri gösterebilesin.
 
Ey, Oğul! Sakın ola ki, kitapları kendi düşüncelerini doğrulatmak için okuyanlardan olmayasın. Okumak gece yolculuğuna benzer, unutmayasın. Kelimeleri karayollarının karanlık susaların iki yanlarını işaretlemek için yerleştirdiği fosforlu kedigözleri gibi düşüneceksin. Kedigözlerinin kendilerine ait güç kaynakları yoktur. Kitap sayfalarındaki kavramlar misali hayata gelmeleri, parlayabilmeleri için far ışıklarının üzerlerine düşmesi, onları aydınlatması gerekir.
 
Ey, Oğul! Sürücünün ehil olanı, kelimeleri aydınlatanın kendi farları olduğunun şuurunda olandır. Bırakıp gittiğinde susanın yeniden karanlığa bürüneceğinin, kararan metinlerin gecenin zifrini delemeyeceklerinin idrakında olmalısın. Bilgiyle gerdeğe girmek isteyen sürücünün ehil olması gerekir.
 
Ey, Oğul! Direksiyon başındaki o sürücü sensin. Kavramların dile gelebilmeleri için tekeri uygun yönde kırması gereken de sen. Kitap kapaklarını örtme ki sayfalara ışık sızabilsin, kelimeler, kavramlar parlasın. Tekinsiz bir yüzyıla denkleyen ömrün, karanlığa gömülmesin.”
 
Alev Alatlı hocam Rabbim size rahmet eylesin, mekanın cennet makamın ali olsun.
 
 

İSTANBUL (AA) - ADASTEC işbirliği ile geliştirilen Karsan Otonom e-ATAK, Avrupa’da tünelden geçebilen "ilk" sürücüsüz toplu taşıma aracı oldu.

Şirketten yapılan açıklamaya göre, "Mobilitenin Geleceğinde Bir Adım Önde" olma vizyonuyla başta Avrupa olmak üzere dünyada toplu taşımanın dönüşümüne öncülük eden Karsan, ilkleri gerçekleştirmeye devam ediyor. Şirketin 2018’de tanıtılan ve tamamen elektrikli ilk modeli olan e-JEST ile başlayan dönüşüm hareketi, 2021 yılı başında yollara çıkan Otonom e-ATAK ile başka bir boyuta taşınmıştı. Sektörün ilk seviye 4 otonom teknolojisine sahip aracı olan Otonom e-ATAK ile Karsan, bir ilki daha hayata geçirmeyi başardı.

- 800 metrelik tünelden sorunsuz geçiyor

Karsan Otonom e-ATAK, 2022'den bu yana hizmet verdiği Norveç'in Stavanger şehrindeki rotası güncellendi. Yüksek haritalama teknolojisiyle önemli bir kilometre taşına daha imza atan Otonom e-ATAK, Stanvager şehrindeki mevcut rotasını genişleterek 800 metre uzunluğundaki tünelden geçmeye başladı.

Kavşak ve trafik ışıkları ile daha zorlu bir rotada hizmet vermeye başlayan Karsan Otonom e-ATAK, Avrupa’da tünelden geçen ilk sürücüsüz toplu taşıma aracı oldu.

Karsan Otonom e-ATAK'ta aracın farklı yerlerinde konumlanan çok sayıda LiDAR sensör bulunuyor. Bununla birlikte, ön kısımda bulunan gelişmiş radar teknolojisi, RGB kameralarla yüksek çözünürlükte görüntü işleme, termal kameralar sayesinde ekstra çevre güvenliği gibi birçok yenilikçi teknoloji de Otonom e-Atak’ın özellikleri arasında yer alıyor.

Araç, planlanmış rota üzerinde sürücüsüz olarak hareket edebiliyor. Gece veya gündüz, her türlü hava koşulunda 50 kilometre hıza otonom sürüşte çıkabilen Otonom e-ATAK, bir otobüs sürücüsünün yaptığı, rota üzerindeki duraklara yanaşma, inme-binme süreçlerini yönetme, kavşak ve geçitlerle trafik ışıklarındaki sevk ve idareyi sağlama benzeri tüm işlemleri sürücüsüz olarak gerçekleştiriyor.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Karsan Üst Yöneticisi (CEO) Okan Baş, Karsan’ın geliştirdiği yenilikçi ürünleriyle ulaşımın geleceğine yön verdiğini, Otonom e-ATAK’ın yüksek haritalama teknolojisi ile önemli bir kilometre taşına imza attıklarını belirtti.

Stanvager'daki mevcut rotalarını trafik ışıkları, kavşaklar ve tünelle genişlettiklerine aktaran Baş, şunları kaydetti:

"Tüneller kısıtlı sinyal ve aydınlatma sebebiyle otonom araçlar için çok zorlu bir sınav. Bu sınavı Otonom e-ATAK ile kusursuz şekilde verdik. Bu da Karsan Otonom e-ATAK'ı, Avrupa'da tünelden geçen ilk ve tek otonom toplu taşıma aracı yaptı. Bu önemli başarıyla hem Türk otomotiv sektöründe yine bir kilometre taşına imzamızı atarken aynı zamanda şirketimizin otonom ulaşım alanındaki öncü ve lider konumunu bir kez daha ortaya koymuş olduk."

İSTANBUL (AA) - ABD, Meksika ve Kanada'nın ortaklaşa düzenleyeceği 2026 FIFA Dünya Kupası'ndaki maçların tarihleri belli oldu.

FIFA'dan yapılan açıklamaya göre, dünyanın en önemli futbol turnuvasının açılış maçı 11 Haziran 2026 tarihinde Meksika'nın başkenti Meksiko'daki 83 bin kişilik Azteca Stadı'nda oynanacak.

Azteca Stadı, 1986 Dünya Kupası çeyrek finalinde Arjantin'in İngiltere'yi 2-1 yendiği maçta Diego Armando Maradona'nın eliyle attığı golle tarihe geçmişti.

2026 Dünya Kupası'nın final maçı, 19 Temmuz 2026'da ABD'nin New Jersey eyaletindeki 82 bin 500 kişilik MetLife Stadyumu'nda yapılacak.

11-27 Haziran tarihlerindeki grup maçları, turnuvanın ev sahibi olan 16 şehrin tamamında oynanacak.

Son 32 turu maçları 28 Haziran-3 Temmuz'da Guadalajara ve Philadelphia hariç diğer kentlerde, son 16 turu karşılaşmaları ise 4-7 Temmuz'da Vancouver, Seattle, Meksiko, Houston, Dallas, Atlanta, Philadelphia ve New York/New Jersey'de yapılacak.

9-11 Temmuz'daki çeyrek finallerde Los Angeles, Kansas City, Miami ve Boston, 14-15 Temmuz'daki yarı finallerde Dallas ve Atlanta, 18 Temmuz'daki üçüncülük maçında ise Miami ev sahibi olacak.

2026 Dünya Kupası'nda 8 grupta 32 takım yerine 12 grupta 48 takım mücadele edecek ve organizasyon boyunca toplam 64 maç yerine 104 maç oynanacak.

Grubunu ilk 2 sırada bitiren 24 takım ile en iyi 8 üçüncü ekip, son 32 turuna kalmaya hak kazanacak.

Meksika'nın daha önce 1970 ve 1986, ABD'nin de 1994'te ev sahipliği yaptığı Dünya Kupası'nda bu heyecana Kanada ilk kez ortak olacak.

2026 Dünya Kupası'nın fikstürü ise 2025 yılı sonunda çekilecek.

ANKARA (AA) - BURCU ÇALIK - Sağlık Bakanlığı öncülüğünde Türkiye'nin dört bir yanındaki hekimler, sağlık çalışanları ve hastaneler, ellerindeki tüm imkanlarla Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen 11 ilin yaralarını sarmak için seferber oldu.

"Asrın felaketi" olarak nitelenen 6 Şubat'taki depremler, 50 binden fazla insanın yaşamına kaybetmesine, milyonlarca kişinin sevdiklerinden, yakınlarından ayrı düşmesine, ciddi sağlık problemleriyle mücadele etmesine neden oldu.

Türkiye'nin sağlık ordusu, depremin yaşandığı ilk anlardan itibaren bölgede hizmetlerin sürdürülebilmesi, yaralıların tedavi edilebilmesi için eşi benzeri olmayan bir seferberliğe imza attı.

Sağlık Bakanlığı koordinasyonunda bir yandan sağlık çalışanları, Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri (UMKE), ambulanslar, tıbbi ve cerrahi ekipmanlar bölgeye sevk edilirken, deprem illerinde de hızla sahra hastaneleri kuruldu.

Türkiye'nin dört bir yanındaki hastaneler de bu esnada gereken hazırlıklarını yaparak, deprem illerinden ambulans uçak, helikopter ve araçlarla gönderilen hastaların tedavisini devraldı.

- 21 binden fazla hekim, deprem bölgesi için görevlendirildi

AA muhabirinin Sağlık Bakanlığı çalışmalarından derlediği bilgilere göre, depremin ilk gününden itibaren 11 ilde, farklı şehirlerde görev yapan 15 bin 883 UMKE ve Acil Sağlık Hizmetleri personeli, 21 bin 204 hekim, 62 bin 590 sağlık çalışanı, 38 bin 513 destek personeli olmak üzere 138 bin 190 kişi görevlendirildi.

Deprem bölgelerinde 1810 ambulans, 245 UMKE aracı, 16 hava ambulansı hizmet verdi.

- Tarihin en büyük hasta nakil operasyonu

Depremin ardından çevre iller ve büyükşehirlerdeki hastanelere, tarihin en büyük hasta nakil operasyonu gerçekleştirildi.

Sağlık Bakanlığı ambulans uçak ve helikopterlerinin yanı sıra Cumhurbaşkanlığına ait uçaklar, TSK uçak ve gemilerinin devreye girdiği operasyonda 2 bin 580'i hava, 48 bin 758'i kara ve 327'si de deniz yoluyla toplam 51 bin 665 hasta ve yaralı depremzedenin nakli yapıldı.

- Sahra hastaneleri ve acil müdahale üniteleri binlerce hastaya şifa oldu

Afet bölgesinde kullanılır durumdaki hastanelere ek olarak 23'ü uluslararası destek ekiplerince kurulan, tam teşekküllü ameliyathaneye sahip 34 sahra hastanesi oluşturuldu.

Ayrıca deprem bölgesinin tamamına hizmet veren 176 Acil Müdahale Ünitesi de kuruldu. Bu sayede depremzedelere bulundukları yere en yakın noktalarda sağlık hizmeti sunulurken, sahra hastaneleri ve acil müdahale ünitelerinde 590 bin 468 hasta tedavi altına alındı.

İhtiyaç duyulan ilaç, tıbbi malzeme ve cihazların temini için bölgede sıfırdan lojistik depolar oluşturulurken, Bakanlıkça bu süreçlerin kontrol ve takibi için "Afet Tedarik ve Lojistik Yönetimi Yazılımı" geliştirildi.

- Sağlık taramaları dağ köylerine kadar uzandı

Deprem bölgesindeki illerde birinci basamak muayene sayısı 18 milyonu aştı. UMKE ekipleri, kar kalınlığının 1 metreyi geçtiği dağ köylerine ulaşarak depremzedelerin sağlık taramasını yaptı.

Köylerdeki sağlık taramaları kapsamında yaklaşık 3 milyon kişiye ulaşıldı.

Ayrıca depremzedelere donanımlı mobil araçlarla dolgu, çekim, kanal tedavisi başta olmak üzere tüm ağız ve diş sağlığı ile laboratuvar hizmetleri de sunuldu. Bölgede sahra eczanelerinin yanı sıra Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya'da depremin 8'inci gününde her üç eczaneden biri hizmet vermeye başladı.

- Salgın riskine "İZCİ" ile anlık takip

Depremzedelere acil müdahalenin hemen ardından salgın hastalık riskini önlemek için yoğun aşılama çalışmaları da yürütüldü. Tetanos hastalığını önlemek için enkaz altından çıkarılan yaralılara ve enkaz arama çalışmalarında görev alan tüm personele tetanos aşısı yapıldı.

KKK, kuduz ve Hepatit-B aşıları ile bebek ve çocukluk çağı aşıları da sağlık ekiplerince uygulandı. Bölgede Ekim 2023 sonuna kadar olan dönemde 2 milyon 309 bin 971 bebek ve çocuk izlemi gerçekleştirildi.

Çevre sağlığı ekipleri, içme suyu kontrolü ve güvenliği için günlük klor ölçümü ve numune alımı çalışmaları gerçekleştirdi. Bu kapsamda, şebeke olan yerlerde 211 bin 374 numune bakiye klor ölçümüne, şebeke olmayan yerlerde tankerlerin klorlanmasına, çadır kentlerde su ve hijyen konusundaki eksikliklerin saptanıp giderilmesine yönelik çalışmalar yapıldı.

Geçici konaklama alanlarında halk sağlığı risklerine yönelik önlemler alınırken, deprem bölgesindeki bulaşıcı hastalık vakaları ve salgın olasılıkları anlık olarak Bakanlığın Bulaşıcı Hastalık Sürveyans ve Erken Uyarı Sistemi (İZCİ) üzerinden takip edildi.

- 45 bin kişiye psikolojik destek verildi

Depremin ilk üç ayında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı uzmanları ve 400 doktorun desteğiyle yaklaşık 45 bin kişiye psikiyatrik muayene hizmeti sunuldu.

"Özel Çocuklar Destek Sistemi" mobil uygulamasıyla depremzede çocuklar ve ergenlik çağındaki bireylere de psikolojik destek sağlandı.

- Yeni hastaneler hizmete başladı

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından bölgede yeni hastanelerin yapımına da hızla başlanırken, depremde en ağır hasarı alan illerden Hatay'da 7 devlet hastanesi faaliyete geçirildi.

Bu kapsamda Hatay Defne Devlet Hastanesi, inşaatının başlamasından 57 gün sonra, 21 Mayıs 2023 tarihinde kapılarını bölge halkına açtı. 300 yatak kapasitesi, 36 polikliniği, 11 ameliyathanesi ve son teknolojiye sahip cihazlarıyla sağlık hizmeti sunmaya devam eden hastanede ekim sonuna kadar olan dönemde 177 bin muayene ve 1100 ameliyat gerçekleştirildi.

Hatay Samandağ Devlet Hastanesi, 42 polikliniği, 160 yatak kapasitesi, 5 ameliyathanesi, 22 diyaliz yatağı ve diş polikliniğiyle hizmetlerini sürdürürken, yapımı tamamlandığı gibi faaliyete geçirilen Arsuz Devlet Hastanesi, 20 polikliniği, 100 yatak kapasitesi, 3 ameliyathanesi, 7 diyaliz yatağı, diş polikliniği gibi imkanlarla çalışmalarını yürütüyor.

Depremin hemen ardından yapımı hızlandırılarak açılan 100 yataklı Hatay Hassa Devlet Hastanesi bünyesinde 16 poliklinik, 3 ameliyathane, yoğun bakım, 11 diyaliz yatağı, diş polikliniği bulunurken, Belen Devlet Hastanesi'nde de 30 yatak kapasitesi, diş polikliniği gibi hizmetler yer alıyor.

- Tam donanımlı iki hastane daha devrede

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından önceki gün resmi açılışları gerçekleştirilen İskenderun Devlet Hastanesi ile Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi, bölge halkının sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli görev üstlenecek.

Ağır çelik malzeme kullanılarak inşa edilen İskenderun Devlet Hastanesi'nde 200 yatak kapasitesi, 42 poliklinik, 31 yoğun bakım yatağı, 7 ameliyathane, 6 görüntüleme odası, MR, tomografi, tam kapsamlı laboratuvar, bronkoskopi, endoskopi, 6 FTR, 3 onkoloji, KVC merkezi ve 1 anjiografi ünitesi yer alıyor.

550 yatak kapasiteli, 65 bin metrekare kapalı alana sahip Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi de 76 poliklinik, 89 yoğun bakım yatağı,12 ameliyathane, 8 diyaliz, 13 röntgen, 2 MR, tomografi, tam kapsamlı laboratuvar, bronkoskopi, 3 endoskopi, 16 FTR, 18 onkoloji, KVC merkezi, yanık ünitesi, 2 anjiyografi, PetCT ve Çocuk İzlem Merkezi ile hizmet veriyor.

- Üç ay içinde 3 yeni hastane açılacak

Ayrıca Hatay'ın ilçeleri Erzin'de 100 yataklı, Altınözü'nde 120 yataklı, Payas'ta ise 100 yataklı devlet hastanelerinin 3 ay içerisinde hizmete açılması planlanıyor.

Öte yandan 1000 yatak kapasitesine sahip olacak Hatay Şehir Hastanesi'nin de proje çalışmaları tamamlanma noktasına geldi.

BERLİN (AA) - Almanya'da hava yolu şirketi Lufthansa'nın yer hizmetleri çalışanlarının, ücret konusundaki anlaşmazlık nedeniyle 7 Şubat'ta uyarı grevi düzenleyeceği bildirildi.

Birleşik Hizmet Sektörü Sendikası (Ver.di) tarafından yapılan yazılı açıklamada, Berlin, Hamburg, Düsseldorf, Münih ve Frankfurt havalimanlarındaki Lufthansa çalışanlarına grev çağrısı yapıldı.

Açıklamada, "Lufthansa ve iştiraklerinin uçuş programının yüzde 80 ila 90'ının askıya alınacağını varsayıyoruz." ifadesi yer aldı.

Uyarı grevinin, çarşamba yerel saatle 04.00'te başlayacağı ve perşembe günü saat 07.10'a kadar süreceği belirtildi.

Lufthansa da 100 binden fazla yolcunun grevden etkilenebileceğini duyurdu.

Lufthansa, Lufthansa Teknik ve Lufthansa Kargo'daki yaklaşık 25 bin çalışan için ücret görüşmeleri devam ediyor.

Sendika yüzde 12,5'lik ücret artışı talep ediyor. Buna ek olarak, çalışanlara yüksek enflasyonun telafisi için 3 bin avroluk ikramiye verilmesi isteniyor.