Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

BERLİN (AA) - Çevreci örgüt Greenpeace aktivistleri, Berlin Moda Haftası'nın başlangıcında Brandenburg Kapısı önüne yaklaşık 3,5 metre yüksekliğinde ve 12 metre genişliğinde bir tekstil yığını koyarak moda endüstrisini protesto etti.

Aktivistler "Hızlı moda: giysiler çöpe gidiyor" yazılı pankart açarak, hızlı moda endüstrisinin etkileri konusunda uyarıda bulundu.

Greenpeace'ten yapılan açıklamada da hızlı moda endüstrisi nedeniyle kıyafetlerin tek kullanımlık ürünler haline geldiğine ve geri dönüştürülmediğine işaret edilerek, "Bu giysiler sadece plastik atık olarak başka ülkelere gönderiliyor. Bu plastik atık ve ondan kaynaklanan mikroplastik lifler gezegenimizi kirletiyor. Tekstil endüstrisi artık atıklarından sorumlu tutulmalı ve plastikten kıyafet üretmeye son verilmeli." ifadelerine yer verildi.

Berlin Moda Haftası'nın başlangıcında düzenlenen eylemde kullanılan tekstillerin Gana'nın en büyük ikinci el pazarı olan Kantamanto'dan getirildiği ifade edildi.

Avrupa Parlamentosunun bir raporuna göre de sentetik tekstiller yoluyla her yıl dünya çapında yarım milyon ton mikroplastik elyaf okyanuslara salınıyor. Bu, okyanuslara yapılan küresel mikroplastik girdisinin yüzde 35'ini oluşturuyor.

BRÜKSEL (AA) - Belçikalı çiftçiler, Başbakan Alexander De Croo'nun evinin yolunu kapatarak tarım politikalarını protesto etti.

Belçika basınına göre, 20 kişilik çiftçi grubu, dün gece saatlerinde De Croo'nun Flaman Bölgesi'ndeki konutunun girişini traktörleriyle bloke etti.

Flaman çiftçilerin protestosunu gören De Croo, göstericilerle görüştü.

Çiftçilerin sorunlarını dinleyen De Croo, protestocuları gelecek hafta tarımdaki sorunlar konusunda Brüksel'de yapılacak toplantıya davet etti.

Yaklaşık 1 saat kadar süren protestoya polis müdahalede bulunmadı.

Başbakan De Croo, geçen hafta da çiftçi temsilcileri ile görüşmüştü.

Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Belçika'da da çiftçiler son dönemde yoğun protestolar düzenliyor.

Çiftçiler, 1 Şubat'ta Brüksel'de AB Liderler Zirvesi düzenlenirken büyük bir protesto düzenlemiş, başta Avrupa Parlamentosu (AP) çevresi olmak üzere şehrin ana yollarını 1000'den fazla traktörle trafiğe kapatmıştı.

AP binasının önündeki Lüksemburg Meydanı'nda tekerlek, tezek ve odun yakan çiftçiler, çevreye taş, yumurta ve torpil fırlatmıştı.

Çiftçiler Belçika'da bazı süpermarket zincirlerinin dağıtım merkezlerinin yollarını ve girişlerini de traktörleriyle bloke ederek ürün tedarikinde aksamalara neden olmuştu.

Belçikalı çiftçiler, artan üretim maliyetleri karşısında tarımsal ürünlere daha yüksek fiyat ödenmesini istiyor.

Hükümetten daha fazla destekleme talep eden çiftçiler, Avrupa Birliğinin (AB) çevre ve iklim politikaları ile ucuz ithal ürünlerden rahatsızlık duyuyor.

Öte yandan, Belçika hükümeti, çiftçilere destek sağlamak üzere yeni bir dayanışma mekanizması üzerinde çalışmalarını sürdürüyor.

BERLİN (AA) - NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Rusya'nın bir NATO ülkesine saldıracağı iddialarına ilişkin, bu yönde askeri bir tehdit algılamadıklarını söyledi.

Stoltenberg, Alman ARD televizyonuna NATO'nun gelecek perspektifine yönelik değerlendirmelerde bulundu.

"Rusya, Ukrayna savaşını kazanırsa NATO üyesi bir ülkeye de saldıracak" iddialarına ilişkin Stoltenberg, "Bir NATO müttefikine yönelik yakın zamanda askeri bir tehdit algılamıyoruz." dedi.

NATO'nun son dönemlerde önemli ölçüde güçlendirildiğini belirten Stoltenberg, "Elbette barış kendiliğinden oluşmaz. Her ne kadar yakın bir tehdit olmasa da savunmamıza önemli yatırımlar yaptık. Hazırlık seviyelerini ve silahlı kuvvetlerimizin gücünü arttırdık. Tarihte ilk defa bir muharip birliği yeniden yapılandırdık. Bu, NATO'nun bir nesil içinde gerçekleştirdiği en büyük güçlenmedir." diye konuştu.

Stoltenberg, NATO'nun Rusya'nın Kırım'ı 2014'te yasa dışı ilhak etmesinin ardından ortaya çıkan yeni gerçekliğin farkına vararak buna uyum sağladığını kaydetti.

- Almanya ve ABD'den beklentiler

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Almanya'dan ve diğer tüm müttefiklerden silahlı kuvvetlerini modernize etmelerini ve bu doğrultuda eğitip donatmalarını beklediğini ifade ederek "Almanya şu anda ABD ve Birleşik Krallık'tan sonra savunmaya en fazla harcama yapan müttefik. Almanya, NATO'daki kolektif savunmaya katkıda bulunuyor. Almanya ve diğer tüm ortaklar, gelecekte de güvenilir bir savunma inşa edebilmemiz için çabalarını arttırmaya devam etmelidir." ifadelerini kullandı.

ABD'de seçimlerinde Donald Trump'ın başkan olması halinde, bunun NATO'ya etkisini değerlendiren Stoltenberg, ABD'nin çeşitli nedenlerle NATO için güvenilir ve sadık bir ortak olarak kalmasını beklediğini dile getirerek güçlü bir NATO'nun, ABD'nin de güvenlik çıkarına uygun olduğunu vurguladı.

Trump'ın, müttefikleri NATO için az harcama yaptığı yönünde eleştirdiğini hatırlatan Stoltenberg, "Bu esasen NATO'nun kendisine yönelik bir eleştiri değildi, daha ziyade NATO müttefiklerine yeterince harcama yapmadıkları için eleştiri getiriliyordu. Ancak şimdi harcama yapıyorlar ve birlikte durduğumuz, birlikte hareket ettiğimiz sürece güvendeyiz. NATO müttefikleri dünyanın ekonomik ve askeri gücünün yüzde 50'sini oluşturuyor. Bu, ABD için hem iyi hem de güzel bir şey ve bu yüzden güvenilir bir ortak olarak kalmalarını bekliyorum." değerlendirmesinde bulundu.

Almanya ya Göcün üzerinden 61. yılı geride bıraktık. İlk nesil gelenlerimiz bu dünyadan bir coğuda Avrupa ülkelerinden doğdukları büyüdükleri ana, baba ocaklarına döndüler. Onların ikinci nesli evlatları bayrağı ele alarak Avrupada müslüman Türk kalabilmek için hizmet mücadelesini vermeye devam ediyorlar. Bu  münasebetiyle Avrupa Türklüğüne ve dilimiz Türkçeye hizmet eden değerlerimizden biri Almanya’da ülkücü hareketin ağabeyi  yazar gazeteci, Achen Türk Merkezi derneği eski başkanı ATİB eski Genel başkanlarımızın Başdanışmanı, Referans Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği yapan ve Türk-Alman Yazarlar Brliği (TAB) başkanı olan Mahmut Aşkar  ağabeyim, başkanımla Avrupa Türklüğünün dününü ve geleceğini konu alan bir söyleşimiz oldu. Beğenerek okuyacağınızı ümit ediyorum.

 

Mahmut Aşkar kim Okuyucularımız  için kendinizi tanıtırmısınız? 

 

Mahmut Aşkar, 19551  Iğdır doğumluyum. İlkokulu Karakoyunlu’da, ortaokul ve liseyi Iğdır’da okudum. Lise yıllarında (1968-1971) mahallî gazetelerde şiirler ve yazılarım neşredildi. Liseyi bitirdikten sonra Almanya’ya öğrenci olarak geldim. 

Aachen Teknik Üniversitesi (RWTH) Metalurji Fakültesinden Dipl. İng. (Yüksek Mühendis) olarak mezun oldum.

Almanya’daki bazı Türk/Müslüman sivil kitle kuruluşlarında genel sekreterlik ve genel lbaşkan yardımcılığı görevlerinde bulundum.  ATİB Genel Başkanı Başdanışmanlığı, Referans Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği ve Türk-Alman Yazarlar Brliği (TAB) başkanlığını birlikte yürüttüm. 

 

Yayınlanan Türkçe Roman ve çocuk Kitaplarınızı da söyler misin?

 

Yayımlanmış kitaplarım: 

Toplum Raydan Çıkarken, Hüseyinleşmek, Müslümanı Avrupalılaştırmak, A(n)na Aşkı, Kendi Eksenine Dönüş, Kurban, Yeniden Kızılelma ve Kendimizle Yüzleşmek.

 

Çocuk kitaplarım:

Nasihat,

Biz Nereliyiz?

Baba Ocağı

 

 

Sosyal hizmetleriniz ve faaliyetlerinizi anlatırmısınız?

 

Avrupa Türkleri üzerine en çok yazan ve araştıranlardan biri olmanın yanısıra kırk yılı aşkın bir cemiyet hayatım var. Yukarıda da belirttiğim gibi, yazarlık ve aktif cemiyet hayatının yanısıra kitap yazarlarığım ve değişik yayın organlarında da nceleme-araştırma yazılarım aralıksız devam ediyor.  Şu anda uzun zamandan beri üzerinde çalıştığım bir romanın sonuna yaklaşmış bulunmaktayım. 

 

Uzun yıllar  kültür hizmeti içerisindesiniz, bu zamanda destek ve ilgi görülüyor mu?

 

Bildiğiniz gibi bizim toplumda kitaba olan ilgi ne kadarsa, yazara olan ilgi de o kadardır. Bir başka ifadeyle, kitap okumayan bir kesimde yazara, düşünce üretene, sanatçıya ilgi maalesef çok düşüktür. Hele bir de bu yazar sizden biri olursa… Çevremdeki dost ve arkadaşlarımın benden imzalı kitap beklentisini yerine getirirken, sembolik de olsa elini cebine atana pek rastlamadım. 

Özellikle muhafazakâr kesimin insanları kitap yazmayı boş işlerle meşguliyet gibi görmesi bizim işimizi zorlaştırsa da, bunu bir kutsal görev olarak gördüğüm için yazmaya devam ediyorum.

 

Yazdığım kitapların birçoğu Avrupa Türklerini doğrudan ilgilendiren konuları içermekte olmasına rağmen, aylarca emek sarf ederek yazılan kitaba birkaç gününü ayıran insan çok azdır.

 

Kitaplarınla  ilgili hatıralarınızdan sadece bir bölümünü bizimle paylaşır mısınız?

 

Bir Cuma günü, Almanya'nın  bir şehrinde Müslüman-Türk'ün Cuma namazı için bölük bölük akın ettiği caminin avlusunda bana, "kitap imzalama günü" tertip edilmişti. Henüz daha yeni elime geçmiş Kurban adlı romanımdan da bir miktar yanıma alarak yola koyuldum. Kitap imzalatmak için gerçi sıraya girmiş bir manzara beklemiyordum ama dernek başkanın tanıtımına rağmen bu kadarını da doğrusu hiç beklemiyordum. Sadece bir kişi kitapların olduğu masanın önünde durdu; kitaplardan birini çekip aldı; önünü arkasını evirip çevirdikten sonra;

"Bunları sen mi yazdın?" dedi. 

Adamın tuhafıma giden sorusu karşısında, ben de gülümseyerek; 

"Galiba..." dedim. 

Adamcağız kitap görmesine görmüştü de... Fakat eline kitap aldığından, hele okuduğundan hiç emin değildim. Belki de hayatında ilk defa kitapları başında dikelmiş bir yazarla canlı olarak karşılaşıyordu. Adam şaşkın şaşkın bir bana baktı, bir de elindeki kitaba... Aynı hareketi bir daha yaptı ve sonunda kitabı masaya bırakıp çekip gitti. 

Sadece hüsrana uğramak bir kenara,  bu manzara, bir yazarın yazarlık melekelerini bile yok eder vehmine kapıldığımdan, apar-topar oradan ayrıldım.  Gelirken düşündüm: Okuyan bir toplum içinde okumayan azınlık olarak daha ne kadar dayanabiliriz?.. Dönüşümde hışımla bizim Seyit Hoca’ya yüklendim:

“Hoca, Allah rızası için, minbere çıktığınızda bu insanlara; İslâm’ın ilk emrinin, namaz kılın, oruç tutun veya hacca gidin değil, ‘Oku!’ olduğunu hatırlatın lütfen!”

Hoca, bana şaşkın şaşkın bakarken, “Çünkü, ehl-i kitap medeniyete mensup bu millet kitap okumayı unutmuş!” dedim. 

 

Yetişen gençlerimizi nasıl görüyorsun onlara mesajınız veya gençlerimize tavsiyeleriniz neler?

 

-Kendinizi tanıyın: Kültürünüzü bilin, Türkçe’ye sahip çıkın.

-İçinde yaşadığınız toplumu tanıyın. Çift dilli ve çift kültürlü yetişin.

-Kitap okumak gibi bir özelliğiniz olsun.

-Mensubu olduğunuz millete yakışır davranışlar içinde olun. Gösterişten uzak durun.

 

Avrupa’da Geleceğimizi nasıl görüyorsunuz?

 

Avrupa Türklerinin geleceğinin nasıl olacağı kendi elimizdedir. Bugünden yarına hazırlık yapmayanlar yarına hazırlıksız yakalanırlar. Avrupa Türklerinin gelecek elli yılı, yüz yılı için değil, on yılı için bile planı projesi olan kimse yoktur. Herkes günü kurtarma derdinde. 

Türkçe bizim kültürel varlığımızın bu kültür coğrafyasında yaşatılması için en önemli unsurdur. Türkçe yoksa, Avrupa Türklerinin geleceği de yoktur.

 

Mahmut başkanım verdiginiz bu bilgiler için ve bize kiymetli vakitlerinizden zaman ayırdınınız bizimle bu söyleşiyi yaptınız çok, çok teşekkür ediyorum.

 

 

Doğancığım ben de size teşekkür ediyor başarılar diliyorum.

Doğan Tufan

 

 

Batı Trakya Türk toplumunun lideri merhum Dr. Sadık Ahmet’in hayatının konu edildiği TRT ortak yapımı “Sadık Ahmet - Büyük Mücadelenin Hikayesi” filminin gala gösterimi 30 Ocak 2024 Salı akşamı İstanbul’da Atatürk Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. 2 Şubat 2024tarihinde tüm Türkiye’de sinemalarda vizyona girecek filmin Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu’nu (ABTTF) Başkanı Halit Habip Oğlu iştirak etti. 

 

TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı’nın ev sahipliğinde düzenlenen galaya Edirne Valisi Yunus Sezer, Kırklareli Valisi Birol Ekici, T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, T.C. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkanı Abdullah Eren, Dr. Sadık Ahmet’in kurucusu olduğu Dostluk Eşitlik Barış Partisi (DEB)  Genel Başkanı Çiğdem Asafoğlu, Kozlukebir Belediye Başkanı Erdem Hüseyin, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsiller Derneği (BTAYTD) Başkanı Dr. Hüseyin Baltacı, Gümülcine Türk Gençler Birliği (GTGB) Başkanı Sedat Hasan, Batı Trakya Azınlığı Kültür ve Eğitim Şirketi (BAKEŞ) Genel Müdürü Dr. Pervin Hayrullah, Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği (BTTDD) Genel Başkanı Hasan Küçük, Batı Trakya Fenerbahçeliler Kültür ve Spor Derneği Mümin Hasan, Dr. Sadık Ahmet’in ailesi, film ekibi ve kültür sanat dünyasından çok sayıda davetli katıldı.

 

Gecenin sonunda Dr. Sadık Ahmet ailesi adına konuşan Levent Sadık Ahmet, filmin tüm Türk dünyasında kıvılcım bekleyen o Türk kalplerine bir kıvılcım olacağını belirterek, bu çok anlamlı günde kendisi ve ailesini yalnız bırakmadıkları için tüm davetlilere, filmde emeği geçen, katkısı dokunan başta TRT olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlara teşekkür etti. 

 

Gala öncesi düzenlenen basın toplantısında konuşan TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı, Dr. Sadık Ahmet’in Batı Trakya Türklerinin lideri konumunda olduğuna işaret ederek, TRT’nin ortak yapımlarda bir derdi ve misyonu olan işler yapmaya gayret ettiğini, o misyon yüklü işlerden sonuncusunun Sadık Ahmet filmi olduğunu kaydetti. Mücadelesiyle örnek teşkil etmiş ve Türk milletinin asla yok sayılmayacağını dünyaya haykırmış bir karakter olan Dr. Sadık Ahmet’in hayatının beyaz perdeye aktarılmasının gurur verici olduğunu belirten Sobacı, Sadık Ahmet filminin aynı zamanda Türk kimliğinin gölgelenmesine asla izin verilmeyeceğinin TRT açısından bir ilanı olduğunu ifade etti.

 

Yapımı MCG Film Medya tarafından üstlenilen, Mert Dikmen’in senaryosunu yazdığı ve Hakan Yonat’ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmde Dr. Sadık Ahmet’i ünlü oyuncu Turgay Aydın canlandırıyor. Edirne’de çekilen film, ömrünü Batı Trakya Türklerinin hakları için mücadeleye adayan Gümülcine doğumlu Dr. Sadık Ahmet’in yaşamı gözler önüne seriyor.

 

Filmin başrollerinde Dr. Sadık Ahmet’i canlandıran Turgay Aydın’ın yanı sıra Nur Fettahoğlu, Erkan Can, Ozan Akbaba, Renan Bilek, İlker Aksum, Taner Rumeli, Burak Satıbol, Uğur Yücel, Erdal Beşikçioğlu, Suzan Kardeş ve Doğukan Güngör yer alıyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

Im Februar 2016 hat der Verein Transfair den Landkreis Würzburg erstmals mit dem Prädikat „Fairtrade-Landkreis“ ausgezeichnet. Alle zwei Jahre muss sich die Kreisverwaltung allerdings neu bewerben und ihre Bemühungen um einen fairen Handel und nachhaltige Produktverwendung nachweisen. Im Herbst 2023 war diese Bewerbung erneut erfolgreich. Der Landkreis Würzburg wurde nun zum vierten Mal rezertifiziert und darf den Titel „Fairtrade-Landkreis“ für weitere zwei Jahre tragen.

 

„Immer mehr Menschen im Landkreis Würzburg setzen sich für den fairen Umgang mit Handelspartnern und der Verbesserung von Arbeitsbedingungen auf der ganzen Welt ein“, freut sich Landrat Thomas Eberth. Im Jahr 2012 hat Güntersleben die Bewegung im Landkreis als erste Fairtrade Gemeinde angestoßen. Inzwischen tragen neben der Landkreisverwaltung auch die Stadt Ochsenfurt, Veitshöchheim, Rottendorf, Reichenberg, Randersacker und seit 2023 auch die Gemeinde Erlabrunn das Zertifikat. Rimpar, Waldbüttelbrunn, Thüngersheim und Höchberg befinden sich im Bewerbungsverfahren.

 

Fast 200 Fairtrade-Angebote im Landkreis Würzburg

 

Längst bewiesen ist, dass der faire Handel nicht nur für die Verwaltungen ein wichtiges Kriterium ist. Neben dem Ausschenken von fair gehandeltem Kaffee während der Kreistagssitzungen – um nur einen Punkt von vielen zu nennen – gibt es ein vielfältiges und nachhaltiges Angebot im Landkreis Würzburg: Kitas, Schulen, Vereine, Geschäfte und gastronomische Betriebe übernehmen in alltäglichen Entscheidungen und Einkäufen Verantwortung für fair und nachhaltig gehandelte Produkte. Inzwischen sind fast 200 Fairtrade-Angebote auf der Homepage des Landkreises Würzburg unter www.landkreis-wuerzburg.de/fairtrade gelistet - Tendenz weiter steigend.

 

Landrat Thomas Eberth freut sich über die Etablierung des Nachhaltigkeitsgedankens und ist stolz, dass der Begriff „Fairtrade“ längst nicht nur auf der verliehenen Urkunde steht, die er Ende Januar 2024 in Empfang nehmen durfte. Vielerorts knüpfen etwa auch die Themen von Müllvermeidung, Unverpackt-Einkäufen sowie der Ökomodellregion an den Fairtrade-Gedanken an. Ganz besondere Impulse setzen dabei die Verantwortlichen der acht Weltläden im Landkreis Würzburg.

 

„Als Fairtrade Landkreis möchten wir auch seitens der Verwaltung die Idee des respektvollen Miteinanders unermüdlich vorantreiben, weiter an uns arbeiten, aber auch andere sensibilisieren und Vorbild sein. Wenn alle dabei am gleichen Strang ziehen, können wir nachhaltige Arbeits- und Lebensbedingungen weltweit schaffen und nachfolgenden Generationen eine lebenswerte Zukunft ermöglichen.“

 

Der Fairtrade-Landkreis Würzburg

Der Landkreis Würzburg darf seit Februar 2016 den Titel "Fairtrade-Landkreis" führen, weil er "auf kommunaler Ebene ein Zeichen für gerechtere Handelsbeziehungen setzt", so der Verein Transfair im Rahmen der Preisverleihung.

Bausteine für den Erhalt der Auszeichnung sind unter anderem der Ausschank von fair gehandeltem Kaffee im Landratsbüro und die Ausgabe von fair gehandeltem Obst oder Schokolade bei Veranstaltungen. Schulen, Vereine und Kirchen im Landkreis verwenden zudem Fairtrade-Produkte und führen Bildungsaktivitäten rund um den fairen Handel durch. Mit diesen kleinen Beiträgen setzt die Kreisverwaltung ein stetes Zeichen, damit die Lebens- und Arbeitsbedingungen der Produzentinnen und Produzenten verbessert und deren Armut langfristig bekämpft werden kann.

 

Wer sich mit gesunder Ernährung befasst, kommt am Thema Trinken nicht vorbei. Unser Körper besteht zu einem großen Teil aus Wasser, je nach Alter und Konstitution sind es zwischen 50 und mehr als 70 Prozent. Es ist Bestandteil jeder Körperzelle und alle biochemischen Vorgänge im menschlichen Organismus sind auf Wasser angewiesen. Wir brauchen es für die Wärmeregulation über die Haut, wenn wir schwitzen, aber auch über die Lunge und vor allem über die Nieren scheiden wir kontinuierlich Flüssigkeit aus. „Wasser ist unser wichtigstes Lebensmittel, weshalb Getränke die Basis der Ernährungspyramide bilden“, sagt Ulrike Jaques, Ernährungsexpertin bei der AOK in Würzburg. Sechsmal ein Viertelliter, über den Tag verteilt, lautet die Empfehlung für gesunde Erwachsene, das heißt rund 1,5 Liter pro Tag. Der Bedarf an Flüssigkeit kann bei entsprechenden Außentemperaturen, körperlicher Anstrengung und Sport oder durch Krankheiten auf ein Mehrfaches dieser Menge ansteigen.

 

Wasser: ja, Zucker und Alkohol: nein

Die besten Durstlöscher sind Leitungs- oder Mineralwasser, Früchte- oder Kräutertees. Manche Getränke tragen zwar zum Flüssigkeitsbedarf bei, sollten aber nur maßvoll getrunken werden. Dazu gehören Kaffee und Schwarztee, weil sie eine stimulierende Wirkung besitzen. Unverdünnte Säfte und Fruchtsaftgetränke enthalten sehr viel Frucht- oder Haushaltszucker und ihr regelmäßiger Konsum ist nicht zu empfehlen. Fruchtsaftschorlen aus höchstens einem Drittel Saft und mindestens zwei Dritteln Wasser sind hingegen mitunter empfehlenswert. Sie können, beispielsweise nach dem Sport ausgeschiedene Flüssigkeit und auch Mineralstoffe ersetzen.

 

Am besten ist es, Getränke über den ganzen Tag zu verteilen und, falls nötig, dafür Erinnerungshilfen zu benutzen. Auch Kinder brauchen öfter einmal eine Erinnerung ans Trinken. „Aber Achtung: Softdrinks wie etwa Cola und Limonade sind sehr zucker- und kalorienreich und löschen bestenfalls sehr kurzzeitig den Durst“, so Ulrike Jaques. Milch und Kakao fallen ebenfalls nicht in die Kategorie „Getränke“, sondern sind – wie auch Gemüse und Obst – Lebensmittel mit einem hohen Wassergehalt. In den täglichen Bedarf eines Erwachsenen von etwa zwei Liter ist auch die Flüssigkeitsmenge mit eingerechnet, die wasserreiche Nahrungsmittel und Gerichte dazu beitragen. Ulrike Jaques rät insbesondere von alkoholischen Getränken ab: „Sie erweitern die Gefäße und entziehen dem Körper sogar Flüssigkeit, was zum sogenannten Kater am Tag danach führen kann.“ Alkohol beeinträchtigt außerdem schon in kleinen Mengen Wahrnehmung, Aufmerksamkeit und Fahrtüchtigkeit. Darüber hinaus kann er unter anderem das Nervensystem und die Leber schädigen.

 

Weitere Tipps und Informationen unter:

Wie viel Wasser müssen wir am Tag trinken? (aok.de)

Ausgewogene Ernährung: Was sollte ich pro Tag essen? (aok.de)

So gesund ist Alkoholverzicht (aok.de).

Fast die Hälfte aller Deutschen (46 Prozent) beabsichtigt, sich im Jahr 2024 gesünder zu ernähren. Das ergab eine repräsentative Umfrage des Statistik-Portals Statista. Damit erreichte dieser Vorsatz Platz 3 hinter „Mehr Geld sparen“ (51 Prozent) und „Mehr Sport treiben“ (48 Prozent). „Es wäre schade, wenn jemand den Plan, gesünder zu essen, schon nach kurzer Zeit aufgibt, weil er zu kompliziert erscheint“, sagt Ulrike Jaques, Ernährungsexpertin der AOK in Würzburg. Sie ist überzeugt, dass bereits einige wenige Änderungen große Verbesserungen bringen. Mit einer ausgewogenen Kost bekommt der Körper ausreichend, aber nicht zu viele Kalorien und alle lebensnotwendigen Nährstoffe in der richtigen Menge.

 

Gemüse und Obst spielen die Hauptrolle

Deshalb stehen Gemüse und Obst ganz oben auf der Liste der gesunden Lebensmittel. „Die Deutsche Gesellschaft für Ernährung (DGE) empfiehlt für Gemüse und Obst „5 am Tag“ – das heißt, fünf Portionen dieser kalorienarmen, aber vitamin- und mineralstoffreichen Produkte sind genau richtig“, so Ulrike Jaques. Eine Portion entspricht ungefähr einer Handvoll. Beim Gemüse ist das zum Beispiel eine Paprikaschote, eine Handvoll Sauerkraut oder zwei Handvoll grüner Salat, beim Obst entsprechend ein Apfel, eine Orange, ein Pfirsich oder zwei Handvoll Beeren. Dabei ist es sinnvoll, auf die gesamte Sortenvielfalt zurückzugreifen und das ganze Angebot an frischen Produkten über das Jahr hinweg – bevorzugt regional und saisonal – zu nutzen. „Dabei ist es günstig, wenn pflanzliche Lebensmitteln mindestens drei Viertel der täglichen Nahrung ausmachen, wenn mehr Gemüse als Obst auf den Speiseplan kommt und wenn man immer einen Teil – etwa die Hälfte – der täglichen Gemüse- und Obstmenge roh verzehrt“, sagt Ulrike Jaques.

 

Vollkorngetreide liefert Nähr- und Ballaststoffe

Eine gute Orientierung bei der Lebensmittelauswahl bietet die Ernährungspyramide, bei der Wasser sowie Gemüse und Obst die Basis bilden. Daneben spielen Vollkornprodukte eine wichtige Rolle. Sie sättigen durch den hohen Ballaststoffgehalt besonders gut, wirken sich positiv auf die Verdauung aus und liefern wertvolle Inhaltsstoffe. Im Vergleich zu Weißmehl besitzt Vollkorn mehr Vitamin E und B-Vitamine, Magnesium und Zink. Beim Verzehr ballaststoffreicher Lebensmittel wie Vollkornprodukten, Gemüse oder Hülsenfrüchten steigt der Blutzuckerspiegel langsamer an, wodurch der Insulinspiegel niedrig bleibt, was zusätzlich die Sättigung und das Wohlbefinden verbessert. „Ballaststoffe haben ihren Namen ganz zu Unrecht, denn sie wirken positiv auf die Darmflora und damit auf die Darmgesundheit“, ergänzt Ulrike Jaques. Sie sind Inbegriff gesunder Ernährung und helfen nachweislich dabei, ernährungsbedingte Erkrankungen wie Diabetes zu vermeiden.

 

Die Ernährungspyramide, Informationen zu „5 am Tag“ und weitere Hinweise unter:

Ausgewogene Ernährung: Was sollte ich pro Tag essen? (aok.de)

www.5amtag.de .

 
Diyarı gurbette olmak, bulunmak çok acı. Sevdiklerimizin acı ve tatlı günlerinde bulunamamak kahrediyor insanı.
Geçtiğimiz pazar günü acı,çok acı haberi aldığımda şok oldum.  Ne yapacağımı şaşırdım. İçim, içim ağladım,yutkundum.
 
Kendimi zorladım. Gitmek istedim, yol verilmedi.  Bende o an tedavi altındaydım. Rabbim sen yardım eyle. Kardeşimi rahmetin ve merhametinle kuşat.
Dayımın oğlu Satılmış dünyasını değişti.
Sevdiğine Resul’üne, yaratıcımız rabbinin huzuruna kavuştu.
Biz birlikte büyüdük, aynı okulda okuduk.Koştuk,oynadık. Çocukluğumuz, gençliğimiz birlikde geçti. 
 
Dayım Hollanda devletinin Einhowen şehrine1967 yılında işçi olarak gitmişti, Satılmış’la birlikte tüm ailesini gurbete taşıdı. Daha sonra  Yozgat’ımızın Eskipazar mahallesinden  bizimde komşumuz olan  Belediye çalışanı Dursun Kaya ağabeyimizin kızı Ayşe (Aniş) le nişanlandı. Düğünlerini 1980 yılında büyük bir mutlulukla sevinçle ettik. Hollanda’ya döndüler.  Yıllar sonra işe giderken trafik kazası sonrası uzun yıllar tedavi gördü. Malulen emekli oldu. Yozgat’a dönüş yaptı. Yozgat’ta havaların soğuk geçmesi nedeniyle Antalya’ya göçtü. Antalya iklimi kendisine çok iyi geldiğini söyler bizide davet ederdi. Dayım ve kardeşleride Antalya’ya göç ettiler.Geçtiğimiz yıllarda dayım Hüseyin rahmeti rahmana kavuşmuş cenazesini Hollanda’dan Antalya’ya getirerek burda toprağa verilmişti. Bu günde, baba ben yanına geldim dercesine, babasının yanına defini yapıldı. Sevenleri dualarla uğurladılar. Kardeşimle bundan bir ay önce helallaşmıştık. Haklarımız helal hoş Ruhun şad olsun.
 
Kardeşiz
Biz bir ağacın dallarıyız
Dayıların birer cınarıyız 
Dünya var oldukça kardeşiz
Aynı soydan, aynı boydanız
Aynı ağacın meyvesiyiz
Biz birlikde büyüdük, 
Birlikde oyunlar oynadık.             
Okul’a birlikde başladık.        
Evlerimiz de aynı sofrada oturduk.
Ekmeğimizi bölüşerek yedik,
Aynı okul aynı öğretmenleri dinledik.
Top oynayıp birlikte koştuk
Birlikte sevinip birlikte coştuk
Senki genç yaşta Hollanda’ya uçmuştun
Gurbeti mekan tutmuştun
Gurbete veda edip vatanına geldin
Akdeniz’e minder serip benim evim dedin,
Ocağını burada yakıp yerleştin
Yozgat’ı Antalya’ya taşıdın
Rabbime çok şükürler olsun.
Bu günlerimize şükürler olsun.
Geride kalan ömürlerimize sağlık,sıhhat afiyet versin.
Dayımın çınarı gözdesi Satılmış kardeşim.
Rabbimden sana hayırlı sıhhatli ömürler niyaz ediyorum,
Torunlarınla mutlu huzurlu ol.
Sağlık, sıhhat ve saadetli ol   
*Doğan Tufan 
25/8/2023
 

Türklerin Almanya’daki son dönem 60 yılını yazan Dr. Latif Çelik Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı tarafından organize edilen konferansta yaptığı konuşmada, “Türkler Almanya’dan ciddi anlamda etkilenmişler ve Almanya’ya da farkedilir şekilde renk katmışlardır. 60 yılından bu yana dört nesil Almanlar ile birlikte yaşayan milyonlarca Türk’ün bu ülkeden etkelenmeden bu ülkeye renk veremediklerini düşünmek imkansızdır” şeklinde konuştu.

 

Türk Tarihi ve kültürü ile ilgili çalışmaları ile tanınan Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı tarafından yaklaşık 50 yıldan bu yana periyodik olarak devam eden “Süleymaniye Kürsüsü Konuşmaları” programı İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Seyit Hasan Paşa Medresesi’nde düzenlenen konferansın açış konuşmasını vakfın kurumsal Müdürü Metin Köse yaptı. Uzun yıllardan bu yana tarihçi Latif Çelik ile birlikte çalıştıklarını belirten Köse, “Latif Çelik zor yıllarda Almanya’ya eğitim amaçlı giden genç nesil Türklerden biridir. Dönemin şartalarının yorluklarında ayakta kalmayı başarabilip, ancak Anadolu’nun kültüründen hiç kopmamıştır. Bugün kendisinden, daha doğrusu Almanya penceresinden ilginç izlenimler duyacağımıza inanıyorum” şeklinde konuştu.

 

Vakfın başkanı Kozhan Yazgan ise yaptığı selamlama konuşmasında, “Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı olarak dünyanın dört bir yanındaki entelektüellerimizden yaşadıkları coğrafya ile ilgili bilgiler almak bizim için önemlidir. Dr. Latif Çelik Türk-Alman ilişkilerini uzun yıllardan bu yana takip eden önemli bir akademisyen ve gelişmeleri çok iyi yorumlayan Türk asıllı bir entellektüeldir. Kendisini zevkle dinlemek istiyoruz” şeklinde konuştu.

 

Kürsüye gelen Dr. Latif Çelik, “Bir milletin tarihi aynı zamanda onun kültürel hafızasıdır. Türklerin Almanya tarihi son derece zengin, iz bırakan ve belirleyen özelliklere haizdir. Bu açıdan 60 yıldır Almanya’da yaşayan milyonlarca Türk bir taraftan batılılaşmayı asimile olmadan başaran, yaşadıkları ülkeye kendi kültür değerlerinden çizgiler hediye eden, aynı zamanda özel bir dinamizmi içinde barındıran saygın bir topluluktur.” şeklinde konuşarak Almanya’daki Türklerden uzun uzun bahsetti.

 

1961 yılında ülkeden trenler ile gönderilen Türk işçilerinin yaşadıkları şartlardan bahseden Dr. Latif Çelik, “Maalesef Türk işçileri ilk yıllarda sadece döviz beklentisi için ülke dışına gönderildiklerini biliyorlardı. Dönemin Türkiyesi de buna mecbur, ve başka bir çıkar yolu da yoktu. Devlet ödemeler dengesinde tam bir çıkmazın önünde idi. 27 Mayıs’da yapılan ihtilal, tıkanan üretim, durma noktasına gelen ticaret ve dışa bağımlı kalkınma modelininin ödeyemediği döviz borçları ve kışkırtılan öğrenci hareketleri içerisindeki bir ülkenin başarabildiği tek olumlu hareket idi. Türk işçilerinin önce Almanya’ya ve daha sonra sanayileşmiş diğer batı ülkelerine gönderilen insanlar. Hatta Sirkeciden trenlere bindirilen insanlar ülke için önemliden de önemli, çünkü bir yerde ülkedeki işsizlik rakamlarının yavaş yavaş ta olsa aşağıya çekilmesine katkı sağlıyordu. Ayrıca çalışmaya gidenlerin ilk aylardan itibaren ülkeye gönderdikleri dövizler ise hazinenin sıcak döviz ihtiyacını karşılıyordu” şeklinde konuştu.

 

Dr. Latif Çelik son kitabı “60. Yılında Almanya Türkleri” adlı eserinden pasajlar okuyarak zaman zaman gözyaşlarını tutamayan dinleyicilerin varlığı dikkat çekerken, “Bir millet geçmişi ile geleceği arasında bağ kurabildiği sürece, atını zaman tüneline süren korkusuz süvaridir. Bu açıdan Almanya Türkleri batı kültürü içerisinde eğitim alan, ülkenin hemen her köşesinde her mesleği icra eden, hatta kendilerinden stayişle bahsettiren insanlardır. Yabancı düşmanı grupların yaptıkları bir genel kıskançlıktır. Türkler Almanya’da en iyi uyum sağlayan göçmen topluluğu, hatta kendilerine göçmen denmesini bile istemeyecek kadar samimi, başarılı ve geleceğinden ümit ile ile Almanya’da yaşayan topluktur. Türklerin Almanya’daki varlığı iki ülke ilişkileri için büyük önem arzetmektedir” şeklinde sözlerini tamamladı.

 

Dr. Latif Çelik daha sonra çok sayıda soruyu cevaplandırdı.