
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Almanya Cumhurbaşkanlığı Ofisinden yapılan açıklamada, Köhler’in "kısa süren ağır bir hastalıktan" sonra başkent Berlin’de hayatını kaybettiği belirtildi.
Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Köhler’in eşi Eva Luise Köhler’e gönderdiği taziye mesajında "Ülkemiz için ve dünyada büyük işler başarmış, çok saygın ve son derece sevilen bir insanı kaybettik." ifadesini kullandı.
Polonya'nın Skierbiszow kasabasında 22 Şubat 1943 tarihinde doğan Köhler, Mayıs 2004'te Hristiyan Birlik Partileri CDU/CSU ve Hür Demokrat Parti'nin (FDP) adayı olarak Almanya'nın 9. Cumhurbaşkanı seçilmiş, Mayıs 2009'da yapılan seçimlerde ikinci kez Cumhurbaşkanı olmuştu.
Köhler, Mayıs 2010’da Alman askerlerinin Afganistan’daki misyonuyla ilgili sözlerine yönelik yapılan eleştirilerin ardından görevinden istifa etmişti.
Eski Cumhurbaşkanı Köhler, söz konusu dönemde Afganistan'daki Alman birliklerini ziyaretinde, Almanya'nın ticari çıkarlarının korunmasında Alman askerlerinin görev alabileceği yönündeki bir açıklaması Alman medyasında yer almış ve yoğun eleştirilmişti.
Köhler 2000-2004 yıllarında Uluslararası Para Fonu'nun başkanlığını, 2017-2019 yıllarında ise Birleşmiş Milletler (BM) Batı Sahra Özel Temsilcisi olarak görev yapmıştı.
NATO Genel Sekreteri Rutte, Bild am Sonntag gazetesine yaptığı açıklamada Rusya - Ukrayna savaşı ve NATO üyelerinin savunma harcamalarını değerlendirdi.
Rutte, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in NATO topraklarına saldırmasını caydırmak için daha fazla para ve daha fazla endüstriyel üretim gerektiğini belirterek, "Amerika'dan Türkiye'ye kadar tüm NATO topraklarında ek üretim hatlarına, ek vardiyalara, daha fazla mühimmata, daha fazla Leopard 2 tankına, daha fazla F-35 savaş uçağına ve daha fazla silaha ihtiyacımız var. O zaman bize saldırmaya asla cesaret edemez." ifadelerini kullandı.
Rusya'nın NATO'ya saldırabilecek konumda olup olmadığını sorulan Rutte, "Putin bunu bir an bile düşünmemeli. Bu onun için yıkıcı sonuçlar doğurur. Şu anda devlet bütçesinin yüzde 40'ını savunmaya harcıyor, bu da Rusya'nın milli gelirinin yüzde 10'una denk geliyor. Bizim o kadar harcamamız gerekmiyor ama yüzde 2'den çok daha fazlası gerekiyor." yanıtını verdi.
ABD Başkanı Donald Trump'ın, Avrupalı NATO üyelerinden gayrisafi yurtiçi hasılalarının yüzde 5'ini silahlanmaya ayırmalarını talep etmesine ilişkin olarak da Rutte şu değerlendirmede bulundu:
"Trump son görev süresi boyunca bu talebinde genel olarak haklıydı. Bu girişim sayesinde daha fazla yatırım yaptık. Avrupalı müttefikler ve Kanada 2014'ten bu yana savunma için 600 milyar doların üzerinde harcama yaptı. NATO ortaklarının üçte ikisinden fazlası artık savunmaya yüzde 2'den fazla harcama yapıyor yine Trump sayesinde. Ancak daha da fazla yatırım yapmamız gerekiyor ve bunu nasıl ölçeceğimize önümüzdeki aylarda müttefiklerimiz karar verecek. Ancak sizi bir konuda temin edebilirim: Bu oran yüzde 2'den çok, çok, çok daha fazla olacaktır."
- "Savaştan kaçınmanın en iyi yolu"
Özellikle Alman ekonomisinin büyüklüğünün göz önüne alındığında, silah ve mühimmat üretimi konusunda çok daha fazlasını yapabileceğini belirten Rutte, Almanya'nın savunma harcamalarını artırması gerektiğini kaydetti.
Gelecek aylarda pek çok Avrupa ülkesinde savunma harcamalarının artırılmasının tartışılacağına işaret eden Rutte, "Çok açık konuşayım. Savaşa hazırlıklı olmalıyız. Savaştan kaçınmanın en iyi yolu budur." diye konuştu.
Almanya’da federal seçimlere üç hafta kala partilerin çeşitli sosyal gruplara verdikleri mesajlar artarak devam ediyor.
Würzburg’da Yeşiller Partisi adayı Jessica Hecht, Ayhaber’e yaptığı açıklamalarda, “Bizim siyasetimiz toplumun genel mutluluğunu gözeten bir çizgidir. Uzun yıllardan bu yana çok sayıda göçmen kökenlinin siyasette yer aldığı bir ülke inşa ettik. Belediye meclislerinden belediye başkanlıklarına, eyalet parlamentolarından federal meclise hatta eyalet ve federal bakanlıklara kadar göçmen kökenli arkadaşlarımızın yer aldığını gururla belirtmek isterim. Daha 90’lı yıllarda göçmenlere siyasette yer verilmesini ilk dile getiren parti biz olduk. Samimiyetimizi göstermek için onları meclise taşıyan da yine bizdik. Toplumun farklı gruplarının seçimlere katılımı, seçerek ya da seçilerek siyasette yer alması, entegrasyonun temel parametresidir,” dedi.
Uzun yıllardır göçmen kökenli toplumla iç içe yaşayan bir neslin temsilcisi olduğunu belirten Jessica Hecht, iş ve okul hayatında göçmenlerle bir arada yaşadığını vurgulayarak, konuşmasına şöyle devam etti:
“Herkes biliyor ki göçmen toplumu en çok Yeşiller Partisi’ne sorunlarını açabiliyor. Partimizin entegrasyon ve bir arada yaşama konusundaki çalışmaları çok önemlidir. Şehrimizin ve bölgemizin federal parlamentoda sadece yerlilerin değil, hemen herkesin temsil edildiği bir yer olması gerektiğine inanıyoruz. Toplumun genel mutluluğu için siyaset yapıyoruz. Göçmen çocuklarının eğitim konusundaki eksikliklerini yakından tanıyorum. Göçmen kökenlilerin oylarını bekliyor ve sevgilerimi sunuyorum.”
Bilindiği gibi Yeşiller Partisi adayı Jessica Hecht, öğretmen kimliğiyle göçmen çocuklarının özellikle eğitim hayatlarının ilk yıllarındaki sorunları konusunda özel bir ilgi alanına sahiptir ve bu konuda çözüm üretmek için çalışmalar yürütmektedir.
BM Güvenlik Konseyi’nin, Kıbrıs Türk halkının kan, gözyaşı ve binlerce şehit verdikten sonra 42 yıl evvel kurduğu KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’ne (KKTC) sormadan, bilgilendirmeden ve de görüşlerini dikkate almadan Kıbrıs'ta 61 yıldır görev adı altında tatil yapan BM Geçici Barış Gücü'nün (UNFICYP) görev süresini bir yıllığına daha uzatması tam bir Rum yandaşlığı ve adaletsiz bir karar.
KKTC devleti, BM Güvenlik Konseyinin tek taraflı ve yanlı bu kararını ve kararın içinde yer alan “iki toplumlu, iki kesimli federasyon”a atıf yapılmasını kabul etmiyor. Kıbrıs’ta yaşanan son 61 yıl siyasi olarak değerlendirildiğinde, BM Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu bu kararın ve karar içinde yer alan atıfın ne denli yanlı ve gerçeklerden uzak olduğu açık ve net ortada. Ki, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, BM’deki her konuşmasında ve açıklamalarında “Dünya Beş’ten Büyüktür” cümlesini BM Güvenlik Konseyi’nin taraflı kararlarından dolayı dile getiriyor.
Tamam, yıllar önce adaya sözde barış gücü gelmesine karar verilmiş ama günümüzde dünya sisteminin yeni dinamikleri ve oluşmuş yeni siyasi dengeler, eski düzenin sürdürülebilirliğini imkânsız hale getirdiğinden günümüz koşullarına uygun uygulamalar gerekiyor. Bu uygulamaların en önemli alanı ise Birleşmiş Milletler (BM) olmalı. BM’nin daha adil ve istikrarlı bir uluslararası düzen oluşturulması yönünde yeniden yapılanması, birçok ülkenin talebi ve ısrarlı isteği ile artık gündeme gelmek zorunda. Birçok ülke, BM’nin günün koşullarına uygun yapılandırılmasını ve Güvenlik Konseyi’nin Beş daimi üyesinin iki dudağının arasından çıkacak veto uygulamasından kurtarılmasını istiyor.
Zira BM ve Güvenlik Konseyi’nin Beş Daimi Üyesinin, zorda kalınca kendi çıkarları uğruna kullandıkları “Veto” hakları, özellikle son zamanlarda, Birleşmiş Milletler meşruiyetini ve adaletini hepten yitirtmiş ve sorgulanır hale getirmiş durumda.
Güvenlik Konseyi üyeleri olan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’in kendi ulusal çıkarları doğrultusunda veto ettikleri kararların toplamı 249. Yani BM Güvenlik Konseyi'ne sunulan 2,446 yasa tasarısının 249'u çeşitli nedenlerle veto edilmiş olup Rusya 112, ABD 81, İngiltere 29, Fransa 16 ve Çin 11 konuda veto haklarını kullanmışlar. Matematiksel oran olarak veto edilen kararlar, tüm kararların yüzde 10’undan fazla.
BM Güvenlik Konseyi üyesi devletlerin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda veto ettikleri kararların içinde, 24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs’ta, KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde ayrı ayrı oylanan ve Kıbrıs Rumlarının Yüzde 75.38 “Hayır” oyu reddedilen Annan Planı sonrasında, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın “Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargolar kaldırılsın” içerikli önerisi yer almamakta. Bırakın bu kararın veto edilmesini, “Güvenlik Konseyine sunulursa veto edilecek” ihtarı ile sunulamamıştır bile.
Tekrar başa dönecek olursak, BM Güvenlik Konseyi tarafından görev süresi KKTC hükümetine sorulmadan 1 yıl daha uzatılan BM Barış Gücü (UNFICYP) 61 yıldır adamızda ödenekli tatil yapmakta, turistler gibi gezip dolaşmakta, yazın plajlarımızı doldurmaktadırlar. Bugüne değin hiçbir çatışmaya müdahale etmemişler, 1963-1974 yılları arasında soykırıma uğrayan Kıbrıs Türklerinin şehit edilmelerine göz yummuşlar, taşınır ve taşınmaz tüm mallarını arkalarında bırakarak evlerini, köylerini terk eden Kıbrıs Türklerine hiçbir destekte bulunmamışlardır.
Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ikinci harekâtının başlatıldığı 14 Ağustos 1974'te Taşkent (Tohni) köyünün erkeklerinin topluca şehit edildiği katliamda, BM Barış Gücü, Kıbrıs Türklerini korumak vaadi ile silahlarını toplayıp Taşkent köyünde yaşayan Kıbrıs Türk erkeklerini adeta Rumlara teslim ederek, katliamın BAŞROLÜ’nü oynamıştır.
Bundan sonrası, görevi Kıbrıs adasındaki Rumları korumak olan zoraki misafire misafirliğinin bittiğini hatırlatmak, istenmediğini çeşitli dillerde ve platformlarda ifade etmektir.
16 Ağustos 1974 tarihinde itibaren fiilen adaya barışı getiren ve çatışmaları önleyen Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri olması nedeni ile adamızda boşu boşuna konuşlanan ve hiçbir işe yaramayan BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) KKTC’de konuşlanmasına ve KKTC makamlarından izin almadan toprağımızda faaliyet göstermesine artık izin verilmemelidir. BM Barış Gücü’nün sorumluluğu altında olan ARA BÖLGE’ye yerleşmeli ve KKTC Hükümetinden izin almadan topraklarımıza ayak basamamalıdırlar.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
BM Güvenlik Konseyi’nin, Kıbrıs Türk halkının kan, gözyaşı ve binlerce şehit verdikten sonra 42 yıl evvel kurduğu KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’ne (KKTC) sormadan, bilgilendirmeden ve de görüşlerini dikkate almadan Kıbrıs'ta 61 yıldır görev adı altında tatil yapan BM Geçici Barış Gücü'nün (UNFICYP) görev süresini bir yıllığına daha uzatması tam bir Rum yandaşlığı ve adaletsiz bir karar.
KKTC devleti, BM Güvenlik Konseyinin tek taraflı ve yanlı bu kararını ve kararın içinde yer alan “iki toplumlu, iki kesimli federasyon”a atıf yapılmasını kabul etmiyor. Kıbrıs’ta yaşanan son 61 yıl siyasi olarak değerlendirildiğinde, BM Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu bu kararın ve karar içinde yer alan atıfın ne denli yanlı ve gerçeklerden uzak olduğu açık ve net ortada. Ki, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, BM’deki her konuşmasında ve açıklamalarında “Dünya Beş’ten Büyüktür” cümlesini BM Güvenlik Konseyi’nin taraflı kararlarından dolayı dile getiriyor.
Tamam, yıllar önce adaya sözde barış gücü gelmesine karar verilmiş ama günümüzde dünya sisteminin yeni dinamikleri ve oluşmuş yeni siyasi dengeler, eski düzenin sürdürülebilirliğini imkânsız hale getirdiğinden günümüz koşullarına uygun uygulamalar gerekiyor. Bu uygulamaların en önemli alanı ise Birleşmiş Milletler (BM) olmalı. BM’nin daha adil ve istikrarlı bir uluslararası düzen oluşturulması yönünde yeniden yapılanması, birçok ülkenin talebi ve ısrarlı isteği ile artık gündeme gelmek zorunda. Birçok ülke, BM’nin günün koşullarına uygun yapılandırılmasını ve Güvenlik Konseyi’nin Beş daimi üyesinin iki dudağının arasından çıkacak veto uygulamasından kurtarılmasını istiyor.
Zira BM ve Güvenlik Konseyi’nin Beş Daimi Üyesinin, zorda kalınca kendi çıkarları uğruna kullandıkları “Veto” hakları, özellikle son zamanlarda, Birleşmiş Milletler meşruiyetini ve adaletini hepten yitirtmiş ve sorgulanır hale getirmiş durumda.
Güvenlik Konseyi üyeleri olan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’in kendi ulusal çıkarları doğrultusunda veto ettikleri kararların toplamı 249. Yani BM Güvenlik Konseyi'ne sunulan 2,446 yasa tasarısının 249'u çeşitli nedenlerle veto edilmiş olup Rusya 112, ABD 81, İngiltere 29, Fransa 16 ve Çin 11 konuda veto haklarını kullanmışlar. Matematiksel oran olarak veto edilen kararlar, tüm kararların yüzde 10’undan fazla.
BM Güvenlik Konseyi üyesi devletlerin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda veto ettikleri kararların içinde, 24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs’ta, KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde ayrı ayrı oylanan ve Kıbrıs Rumlarının Yüzde 75.38 “Hayır” oyu reddedilen Annan Planı sonrasında, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın “Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargolar kaldırılsın” içerikli önerisi yer almamakta. Bırakın bu kararın veto edilmesini, “Güvenlik Konseyine sunulursa veto edilecek” ihtarı ile sunulamamıştır bile.
Tekrar başa dönecek olursak, BM Güvenlik Konseyi tarafından görev süresi KKTC hükümetine sorulmadan 1 yıl daha uzatılan BM Barış Gücü (UNFICYP) 61 yıldır adamızda ödenekli tatil yapmakta, turistler gibi gezip dolaşmakta, yazın plajlarımızı doldurmaktadırlar. Bugüne değin hiçbir çatışmaya müdahale etmemişler, 1963-1974 yılları arasında soykırıma uğrayan Kıbrıs Türklerinin şehit edilmelerine göz yummuşlar, taşınır ve taşınmaz tüm mallarını arkalarında bırakarak evlerini, köylerini terk eden Kıbrıs Türklerine hiçbir destekte bulunmamışlardır.
Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ikinci harekâtının başlatıldığı 14 Ağustos 1974'te Taşkent (Tohni) köyünün erkeklerinin topluca şehit edildiği katliamda, BM Barış Gücü, Kıbrıs Türklerini korumak vaadi ile silahlarını toplayıp Taşkent köyünde yaşayan Kıbrıs Türk erkeklerini adeta Rumlara teslim ederek, katliamın BAŞROLÜ’nü oynamıştır.
Bundan sonrası, görevi Kıbrıs adasındaki Rumları korumak olan zoraki misafire misafirliğinin bittiğini hatırlatmak, istenmediğini çeşitli dillerde ve platformlarda ifade etmektir.
16 Ağustos 1974 tarihinde itibaren fiilen adaya barışı getiren ve çatışmaları önleyen Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri olması nedeni ile adamızda boşu boşuna konuşlanan ve hiçbir işe yaramayan BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) KKTC’de konuşlanmasına ve KKTC makamlarından izin almadan toprağımızda faaliyet göstermesine artık izin verilmemelidir. BM Barış Gücü’nün sorumluluğu altında olan ARA BÖLGE’ye yerleşmeli ve KKTC Hükümetinden izin almadan topraklarımıza ayak basamamalıdırlar.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Değerli Türkiye kökenli seçmen hemşerilerim, Almanya önemli bir seçime gidiyor ve sizin oyunuz fark yaratabilir!
Bu ülkenin vatandaşları olarak topluma, ekonomiye ve kültüre aktif katkılar sağlıyorsunuz. Görüşleriniz yalnızca günlük yaşamda değil, sandık başında da büyük önem taşıyor.
Son yıllarda göçmen kökenli insanlar, özellikle de Türkiye kökenli toplum, Almanya'da büyük ilerlemeler kaydetti. Ancak hâlâ güçlü bir siyasi temsil olmadan aşılamayacak bazı zorluklar var. Entegrasyon, eşit fırsatlar, eğitim ve sosyal adalet hepimizi ilgilendiren konular. Oyunuz, sizi ve ailenizi doğrudan destekleyen politikaların şekillenmesine yardımcı olabilir.
Birçoğunuz burada doğup büyüdünüz ve Almanya'yı eviniz olarak görüyorsunuz. Ancak zaman zaman yeterince temsil edilmediğinizi hissediyor olabilirsiniz. İşte bu yüzden oy kullanmak çok önemli. Demokratik haklarımızı aktif olarak kullanırsak, çıkarlarımızın göz ardı edilmesini önleyebiliriz.
SPD'li siyasetçi Katharine Räth, eşitlikçi, kapsayıcı ve adil bir toplum için mücadele eden güçlü bir adaydır. Tüm toplulukları destekleyen bir politika anlayışına sahiptir ve Türkiye kökenli seçmenlerin ihtiyaçlarını da yakından takip etmektedir. Onun vizyonu, herkesin eşit haklara sahip olduğu, ayrımcılığın olmadığı bir Almanya'dır.
Bu nedenle sizi sandık başına gitmeye davet ediyoruz! Sesinizi duyurun, geleceğinize yön verin. Unutmayın, her oy önemli ve ülkemizin yönünü belirleyen bir adımdır.
Gelin, güçlü, çeşitli ve adil bir toplum için birlikte hareket edelim!
KÖLN (AA) - Almanya'nın Dortmund kentindeki Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Camisi ile Düsseldorf'taki Fas İslam Camisine, kışkırtıcı ve tehdit içerikli mektuplar gönderildiği bildirildi.
DİTİB tarafından yapılan açıklamada, dün Dortmund kentindeki DİTİB Camisi ile Düsseldorf'taki Fas İslam Camisi'ne, kışkırtıcı ve tehdit içerikli mektuplar gönderildiği belirtildi.
Açıklamada, her iki olayın da polise bildirildiği ve olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü ifade edildi.
Geçen hafta da Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletindeki bazı DİTİB camilerine kimliği belirsiz kişi yada kişilerce bomba ihbarları yapılmış, cuma namazı kılınamayan camilerde yapılan aramalarda ihbarların asılsız olduğu ortaya çıkmıştı.