
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Avrupalı Türklerin hocası hocamız Prof Dr Faruk Şen hocamızı rahmeti rahmana göçtüğü haberini duyunca çok üzüldüm.
Dış mihraklardan aldıkları mali yardım, istihbarat ve silah desteği ile son 42 yıldır Türkiye sınırları içinde estirdikleri terör olayları ve saldırıları bitti.
Yerel halkı korkutup, tehdit ederek, sözde kendilerinin yönettiğini iddia ettikleri bölgeler yaratarak, mahkemeler kurup cezalandırarak, baskılarla yerel halkı sindirerek, gençleri kaçırıp zorla silahlandırıp terör eylemlerine mecbur ederek ve de güçlerinin yettiği kimselerden haraç alarak yıllarca sürdürdükleri ayrılıkçı düzen ve silahlı saldırılar tamamen son buldu.
Türkiye aldığı sağlam tedbirler ve uyguladığı istikrarlı mücadele ile dış güçlerin Türkiye’yi parçalamak ve bölgede küçük, korumasız, kendi sözlerinden çıkmayacak zayıf devletler kurmak çabasına bir daha geri gelemeyecek şekilde ve kararlılıkta son verdi.
Türkiye terörle mücadele stratejisinin ikinci adımında, kendi sınırları dışına attığı terör örgütlerinin komşu ülkeler olan Suriye ve Irak’ta da yerleşememeleri ve faaliyet gösterememeleri için girişimlerini başlattı, karşı tedbirler almaya başladı.
Suriye’de PKK/YPG için durum artık eskisi gibi değil.
Suriye’nin Ahmed El Şara Başkanlığındaki Yeni Yönetimi ile özellikle Doğu ve Ayn El Arap bölgesindeki Arap aşiretleri ve Kürt kökenli aşiretler, PKK/YPG’yi istemiyor ve yönetimde yer almalarını da kabul etmiyor.
Suriye Yeni Yönetimi, silah bırakmak konusunda terör örgütlerinin oyalama taktiklerinden bıkmış ve PKK/YPG'nin işgal ettiği bölgelere yönelik harekat amaçlı 15 bin Suriye askerin temizlik operasyonu için hazırlamış durumda.
Kuzey Irak’taki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesut Barzani’nin terör örgütü PKK/YPG'nin Suriye'deki varlığının büyük bir sorun olduğunu belirtmesi, Bağdat hükümetinin PKK/YPG’yi “yasaklı örgüt” ilan etmek aşamasında olması artık PKK/YPG’nin bu bölgelerde de faaliyet gösteremeyeceğinin işareti.
Bunları neden anlatıyorum, ya da Kıbrıs’la alakası ne olabilir? Terör örgütlerinin temizleneceğinin uzun zamandır farkında olan “Dış Güçler” Türkiye’nin rahat nefes alıp, kendilerine bölgede dişli bir rakip olmasının önüne geçmek için belli ki Günay Kıbrıs Rum Kesimini yeni “Vekil savaşçı” olarak belirlemişler.
ABD’nin Güney Kıbrıs topraklarında üsler kurması, Kıbrıs Rum yönetimine yıllardır uygulanan silah ambargosunu kaldırması, silah satışını serbest bırakması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Stratejik İşbirliği anlaşması imzalaması boşuna değil.
ABD’nin arkasında olduğunu zanneden Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Doğu Akdeniz’de ilan ettikleri münhasır ekonomik bölge içinde, bir kısmı da Türkiye’nin münhasır bölgesi içinde yer alan 5. parselin alt yarısındaki Electra Bölgesinde sondaj başlaması ve Navtex ilan etmesi de boşuna değil. Özellikle de sondaj alanı olarak Türkiye’nin deniz yetki alanına giren ihtilaflı bir parseli seçmesi, perdelerin arkasında bir şeyler pişirildiğini göstermekte.
Belli ki Orta Doğu’da huzur ve güçlü Arap devletleri istemeyen dış güçler, bu aşamada kendilerinin yöneteceği bölgesel terör faaliyetlerinde Kıbrıs Rum Yönetimini vekil terör örgütü olarak seçmişler ve bölgedeki Arap devletleri ile Türkiye’nin başına bela etmeye çalışacaklar.
Sonuç alırlar mı? Elbette hayır. Neredeyse yarım asırdır uygulamaya koymadıkları plan, hile kalmamışken tüm tuşlara birden basmalarının Türkiye’nin savunma sanayiini daha da güçlendirmekten başka bir sonuç doğurmayacağı kesin…
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Dış mihraklardan aldıkları mali yardım, istihbarat ve silah desteği ile son 42 yıldır Türkiye sınırları içinde estirdikleri terör olayları ve saldırıları bitti.
Yerel halkı korkutup, tehdit ederek, sözde kendilerinin yönettiğini iddia ettikleri bölgeler yaratarak, mahkemeler kurup cezalandırarak, baskılarla yerel halkı sindirerek, gençleri kaçırıp zorla silahlandırıp terör eylemlerine mecbur ederek ve de güçlerinin yettiği kimselerden haraç alarak yıllarca sürdürdükleri ayrılıkçı düzen ve silahlı saldırılar tamamen son buldu.
Türkiye aldığı sağlam tedbirler ve uyguladığı istikrarlı mücadele ile dış güçlerin Türkiye’yi parçalamak ve bölgede küçük, korumasız, kendi sözlerinden çıkmayacak zayıf devletler kurmak çabasına bir daha geri gelemeyecek şekilde ve kararlılıkta son verdi.
Türkiye terörle mücadele stratejisinin ikinci adımında, kendi sınırları dışına attığı terör örgütlerinin komşu ülkeler olan Suriye ve Irak’ta da yerleşememeleri ve faaliyet gösterememeleri için girişimlerini başlattı, karşı tedbirler almaya başladı.
Suriye’de PKK/YPG için durum artık eskisi gibi değil.
Suriye’nin Ahmed El Şara Başkanlığındaki Yeni Yönetimi ile özellikle Doğu ve Ayn El Arap bölgesindeki Arap aşiretleri ve Kürt kökenli aşiretler, PKK/YPG’yi istemiyor ve yönetimde yer almalarını da kabul etmiyor.
Suriye Yeni Yönetimi, silah bırakmak konusunda terör örgütlerinin oyalama taktiklerinden bıkmış ve PKK/YPG'nin işgal ettiği bölgelere yönelik harekat amaçlı 15 bin Suriye askerin temizlik operasyonu için hazırlamış durumda.
Kuzey Irak’taki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesut Barzani’nin terör örgütü PKK/YPG'nin Suriye'deki varlığının büyük bir sorun olduğunu belirtmesi, Bağdat hükümetinin PKK/YPG’yi “yasaklı örgüt” ilan etmek aşamasında olması artık PKK/YPG’nin bu bölgelerde de faaliyet gösteremeyeceğinin işareti.
Bunları neden anlatıyorum, ya da Kıbrıs’la alakası ne olabilir? Terör örgütlerinin temizleneceğinin uzun zamandır farkında olan “Dış Güçler” Türkiye’nin rahat nefes alıp, kendilerine bölgede dişli bir rakip olmasının önüne geçmek için belli ki Günay Kıbrıs Rum Kesimini yeni “Vekil savaşçı” olarak belirlemişler.
ABD’nin Güney Kıbrıs topraklarında üsler kurması, Kıbrıs Rum yönetimine yıllardır uygulanan silah ambargosunu kaldırması, silah satışını serbest bırakması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Stratejik İşbirliği anlaşması imzalaması boşuna değil.
ABD’nin arkasında olduğunu zanneden Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Doğu Akdeniz’de ilan ettikleri münhasır ekonomik bölge içinde, bir kısmı da Türkiye’nin münhasır bölgesi içinde yer alan 5. parselin alt yarısındaki Electra Bölgesinde sondaj başlaması ve Navtex ilan etmesi de boşuna değil. Özellikle de sondaj alanı olarak Türkiye’nin deniz yetki alanına giren ihtilaflı bir parseli seçmesi, perdelerin arkasında bir şeyler pişirildiğini göstermekte.
Belli ki Orta Doğu’da huzur ve güçlü Arap devletleri istemeyen dış güçler, bu aşamada kendilerinin yöneteceği bölgesel terör faaliyetlerinde Kıbrıs Rum Yönetimini vekil terör örgütü olarak seçmişler ve bölgedeki Arap devletleri ile Türkiye’nin başına bela etmeye çalışacaklar.
Sonuç alırlar mı? Elbette hayır. Neredeyse yarım asırdır uygulamaya koymadıkları plan, hile kalmamışken tüm tuşlara birden basmalarının Türkiye’nin savunma sanayiini daha da güçlendirmekten başka bir sonuç doğurmayacağı kesin…
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Batı Trakya Türk toplumu, 29 Ocak 1988’de Türk kimliğinin inkarına karşı hep bir ağızdan “Biz Türk’üz” diye haykırdığı günün 37. yıl dönümü ile 29 Ocak 1990’daki saldırıların 35. yıl dönümünü anıyor. Batı Trakya Türklüğünün ‘29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Milli Direniş günü’ kutlu olsun.
Almanya ile olan kültürel ilişkilerimizi 40 yıldır araştıran Almanya IKG Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik, Röthenbach Diyanet Türk İslam Derneği'nde düzenlenen “Almanya’da Türk İzleri” başlıklı konferansta şu ifadelere yer verdi:
“Tarih bilinci, kimlik inşası ve yaşadığı ülke ile duygusal bağlar kurulması açısından büyük önem taşır. Bu bağlamda, Almanya’da yaşayan Türkiye asıllı yüz binlerce gencimizin bu ülkedeki Türk-Alman kültür tarihine ilgi duyarak bu çalışmalardan haberdar olması önem arz etmektedir.”
Hiç kimsenin toplantıdan ayrılmadan, saatlerce süren konferansın açılış konuşmasını yapan din görevlisi Nizamettin Çapoğlu şunları söyledi:
“Dr. Latif Çelik hocamı yıllar önce Ankara’da dinlemiştim. Almanya’ya gelmeden önce kendisinden öğrendiğim Türk-Alman kültürel ilişkileri konulu sunum, burada uzun görev sürem boyunca benim için önemli bir motivasyon ve ciddi bir bilgi kaynağı oldu. Bu anlamda daha rahat ve sakin bir ortamda, başta gençlerimiz olmak üzere bölgemizde yaşayan vatandaşlarımız ile bu bilgilerin paylaşılmasına vesile olmak istedim. Sayın Başkanımız Recep Çalık Bey’in de bana verdiği destekle, Dr. Latif Çelik hocamızı misafir etmekten büyük mutluluk duymaktayız.”
Bu sözlerinin ardından mikrofonu Almanya IKG Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik’e teslim etti.
Dr. Latif Çelik, konuşmasına şu sözlerle başladı:
“Tarihi yazılan milletler, o tarihte özne olarak yer alır. Türk-Alman ilişkilerinin kültürel hazinesinin sahibi, Almanya’da yaşayan Türklerdir. Yaşanmış hikayelerin izini sürmek ve Almanya’yı bir vatan olarak kabul edenlerin samimiyet sınavlarına gerek duymadan entegre olmayı başarması, bu kültürel izleri okumaya, bulmaya ve anlamlandırmaya çalışmakla mümkündür.”
130 bin kilometreyi aşan Türklerin tarih yolculuğu adlı slaytlar eşliğinde devam eden konferans, katılımcıları 12. yüzyıldan başlayarak Haçlı Seferleri’ne kadar uzanan bir kültür tarihi yolculuğuna çıkardı. Dr. Latif Çelik, şu ifadeleri kullandı:
“Elbette tarih bir milletler mücadelesidir. Ancak kadim arşivlerin sayfalarına mercek tutulduğunda, Türklerin ve Almanların iç içe geçmiş zengin tarihininin önemli bir yer tuttuğunu görürüz. Almanların doğuya açılma (‘Drang nach Osten’) ve Türklerin batıya yönelen Kızılelma adlı mitolojik hayalleri, asırlar önce bu iki milletin karşılaşmasını sağlamıştır. II. Viyana Kuşatması’nın ardından Avrupa’nın iç bölgelerine getirilen Türk esirlerinin birçoğunun, özellikle Almanya’nın güney eyaletlerinde, henüz tespit edilemeyen kayıp tarihin küçük parçaları olarak kaldıklarını biliyoruz. Soldan Ailesi bunlardan biridir.”
Dr. Çelik, konuşmasının devamında şunları belirtti:
“Orta Çağ’daki sert mücadelelerde her iki tarafı da serbest tüccar veya esir asker olarak gören Alman ve Türk arşivleri, iki millet arasındaki devasa kültürel etkileşimleri ortaya çıkarmaktadır. Alman müziğindeki mehter notalarının etkileri, tütün mamulleri ve kahvenin heyecan verici serüvenleri de ‘Almanya’da Türk İzleri’ adlı kültür tarihi projesinde ortaya çıkan bilgiler arasındadır. Prusya ve Osmanlı İmparatorluklarının askeri, siyasi, teknik ve ticari ilişkilerinin 18. yüzyıl ortalarından sonra devasa boyutlara ulaştığını görüyoruz.”
Son olarak Türk-Alman İş Gücü Anlaşması ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Dr. Latif Çelik sözlerini şöyle tamamladı:
“Güzel camiler ve modern dernekler inşa etmek, gelecekte burada yetişen gençlerden beklentilerimizi artırsa da fiziksel yapılardan çok daha önemlisi, bu yuvalardan yetişen insan unsurudur. Almanya’daki kültür tarihi öğrenen Hasan’ın, okul ve iş arkadaşı Hans’a yaşanmış tarihi güzellikleri anlatmasını istiyorsanız, Almanya’daki Türk kültürel izlerini de mutlaka öğretmelisiniz.”
Konferans, soru-cevap bölümüyle devam etti. Özellikle gençlerin kültür tarihi ile ilgili sorularının geç saatlere kadar sürmesi, hem konuşmacıyı hem de organizasyonu düzenleyenleri oldukça mutlu etti.
Ehrenamtliche der Abfallberatung des Abfallwirtschaftsbetriebs der Stadt Nürnberg informieren am Donnerstag, 30. Januar 2025, von 14.30 bis 16.30 Uhr im Treff Bleiweiß, Hintere Bleiweißstraße 15, über Abfallvermeidung sowie Abfalltrennung und entsorgung. Es gibt Antworten auf so manches Müllproblem und was in welche Tonne gehört, damit Wertstoffe erhalten bleiben und die Umwelt geschont wird. Der Zugang ist barrierefrei, der Eintritt frei, eine Anmeldung ist nicht erforderlich. Unter Telefon 09 11 / 2 3182 32 und 82 24 oder per EMail an Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! sowie unter www.senioren.nuernberg.de gibt es weitere Infos zum Programm des Treffs. boe
Die Solarinitiative Nürnberg informiert mit einem kostenlosen Onlinevortrag, wie sich im Einfamilienhaus Photovoltaik und EMobilität ideal ergänzen. In der optimalen Abstimmung von Erzeugung und Verbrauch können die Autarkie des Gebäudes deutlich gesteigert, die Kosten für teuren Netzbezugsstrom vermindert und ein sinnvoller Beitrag zum Klimaschutz geleistet werden. Der Vortrag findet statt am Dienstag, 28. Januar 2025, von 18 bis 19.30 Uhr. Die Veranstaltung ist kostenfrei, eine Anmeldung ist nicht erforderlich. Die Direkteinwahl erfolgt unter: https://meet.goto.com/987160397.
Die Veranstaltung legt ihren Schwerpunkt neben der Kombination von Photovoltaik und Speicher vor allem auf die EMobilität: Welches Fahrzeug passt zu mir, meiner Familie und meiner Nutzung? Wie wird mein EAuto zuhause mit (eigenem) Solarstrom geladen? Ist netzdienliches, bidirektionales Laden mit eigenem Solarstrom bereits möglich? Unter bidirektionellem Laden (kurz: BidiLaden) versteht man die Fähigkeit von abgestellten Elektroautos, die elektrische Energie, die in den Akkumulatoren des Elektroautos geladen ist, bei Bedarf über die Ladeinfrastruktur an das Stromnetz zurückspeisen zu können. Wie lade ich unterwegs richtig? Welcher Strombedarf und welche Kosten ergeben sich bei Eigenstrom und öffentlichem Laden? Und wie steht es um die ÖkoBilanz von Elektroautos?
Der Vortrag mit anschließender Fragerunde behandelt technische, wirtschaftliche und ökologische Aspekte. Er will diejenigen erreichen, die mit Photovoltaik und EMobilität ihr eigenes Zuhause zukunftsfähig gestalten wollen und dafür nach grundlegender Orientierung und Entscheidungshilfe suchen.
Fotoğraf: Mümin Karaca
Die wenigsten Menschen freuen sich auf den nächsten Zahnarzttermin. Es lohnt sich jedoch, Kontrolluntersuchungen regelmäßig zu nutzen. Dann kann der Zahnarzt oder die Zahnärztin Probleme frühzeitig erkennen und behandeln. Die Kosten für sämtliche Vorsorgeuntersuchungen trägt die AOK Würzburg. „Darüber hinaus erweitert die AOK jetzt ihre Vorsorgeleistungen zur Zahngesundheit: Sie bezuschusst ab 2025 jährlich zwei Mal eine professionelle Zahnreinigung mit bis zu 50 Euro für alle Versicherten ab 18 Jahren“, so Walter Heußlein, alternierender Beiratsvorsitzender der AOK in Würzburg.
Die professionelle Zahnreinigung spielt beim Erhalt der Zahngesundheit eine wichtige Rolle. Zahnflächen und schwer erreichbare Stellen, an denen die normale Zahnbürste versagt, werden dadurch gründlich gereinigt. Ziel der professionellen Zahnreinigung ist es, die Basis für eine gute Mundhygiene zu schaffen und die Patienten zu ihrem persönlichen Hygieneverhalten zu beraten. Die Zahnreinigung soll dabei die tägliche, selbst durchgeführte Mundpflege ergänzen und unterstützen. Sie wird von speziell geschultem Personal für Prophylaxe, Dentalhygiene sowie von Zahnärzten und Zahnärztinnen durchgeführt.
Amalgam verboten, AOK übernimmt Kosten für alternative Lösungen
Trotz guter Zahnpflege bekommen die meisten Menschen irgendwann Karies. Ist der Zahn krank, entfernt der Zahnarzt oder die Zahnärztin die kariöse Stelle mit einem speziellen Bohrer. Anschließend wird dieses Loch mit einer Zahnfüllung verschlossen. Bisher war Amalgam eines der zulässigen Füllmaterialien für mehrkostenfreie Behandlungen im Seitenzahnbereich. Seit Anfang dieses Jahres ist das quecksilberhaltige Zahn-Amalgam in der Europäischen Union (EU) weitgehend verboten. Gesetzlich Versicherte behalten dennoch weiterhin ihren Anspruch auf zuzahlungsfreie Zahnfüllungen. „Auch zukünftig ist gewährleistet, dass AOK-Versicherte qualitativ hochwertige, moderne, quecksilberfreie Zahnfüllungen kostenfrei erhalten“, so Walter Heußlein. Wichtig: Intakte Amalgamfüllungen sollen Versicherte nicht austauschen lassen. Das Verbot der Europäischen Kommission zielt darauf ab, zukünftig die Umwelt vor giftigen Quecksilberbelastungen zu schützen. Liegt eine zwingende medizinische Indikation vor, ist eine zahnmedizinische Versorgung mit Amalgam weiterhin erlaubt.
Internet-Tipps:
BERLİN (AA) - BAHATTİN GÖNÜLTAŞ - ABD Başkanı Donald Trump’ın, 140 ülkenin onay verdiği, büyük şirketlere yönelik uluslararası asgari vergi anlaşmasının ABD için “hiçbir hükmü ve etkisi olmadığını" ilan etmesinin, ülkeleri tek taraflı dijital hizmet vergilerine yöneltmesi bekleniyor.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), 8 Ekim 2021’de aralarında Çin, Almanya, Fransa, İngiltere, Japonya ve Türkiye'nin de yer aldığı, küresel gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYH) yüzde 90'ınından fazlasını temsil eden 140 ülkenin, uluslararası vergi reformuna yönelik anlaşmayı kabul ettiğini açıklamıştı.
OECD’nin internet sitesinde yayınlanan anlaşma, Google, Amazon, Microsoft ve Facebook gibi internet şirketleri de dahil olmak üzere cirosu küresel ölçekte 750 milyon avro olan şirketlerin 2024’ten itibaren en az yüzde 15 vergi oranına tabi tutulmasını sağlamayı amaçlıyordu.
OECD’ye göre anlaşma, 17 milyar ile 32 milyar dolar arasında ek küresel vergi geliri sağlayacak ve bundan en çok düşük ve orta gelirli ülkeler yararlanacaktı.
OECD'nin 2012'den bu yana üzerinde çalıştığı ve 140 ülke arasındaki müzakereleri koordine ettiği küresel kurumlar vergisi düzenlemesinin, çok uluslu şirketlerin, genel merkezlerini cazip vergi oranları sunan İrlanda ve Macaristan gibi ülkelerde kurarak vergiden kaçınmalarını zorlaştırması bekleniyordu.
2024'te yürürlüğe girmesi beklenen anlaşmanın uygulanması zaten uluslararası alanda yavaş ilerlerken, ABD Başkanı Donald Trump, göreve geldikten hemen sonra söz konusu anlaşmayı resmen iptal etti.
Trump, OECD’deki anlaşmanın ABD'deki şirketler için hiçbir geçerliliği ya da etkisi olmadığını belirtti.
Donald Trump, küresel vergi anlaşmasının sadece Amerikan geliri üzerinde ülke dışı yargı yetkisine izin vermekle kalmadığını, aynı zamanda ABD'nin, şirketlerinin ve işçilerinin çıkarlarına hizmet eden bir vergi politikası izleme kabiliyetini de sınırladığıı kaydetti.
- Vergide küresel işbirliği zora girdi
Analistler, uluslararası asgari vergiden etkilenecek dijital şirketlerin çoğunun merkezinin ABD’de bulunduğunu hatırlatarak, ABD'de yeni yönetimin anlaşmadan ayrılmasının işleri iyice zorlaştırdığını ifade etti.
Trump’ın söz konusu hamlesinin uluslararası vergi politikasında temel bir değişikliğe işaret ettiğini vurgulayan analistler, Trump döneminde ABD ile küresel vergi konularında işbirliği yapmanın muhtemelen daha da zorlaşacağını dile getirdi.
Öte yandan bu durum aynı zamanda bir başka projenin de başarısızlığa mahkum olduğu anlamına geliyor. Brezilya, geçen yıl G20 dönem başkanlığı kapsamında ekonomist Gabriel Zucman'a küresel bir milyarderler vergisi getirilmesini inceletmişti. Trump yönetimi süresince bu projenin şansı da azaldı.
Bunun yanında Trump, göreve geldikten saatler sonra yayınladığı bir başkanlık genelgesiyle, ABD Hazine Bakanlığına, Amerikan şirketlerine orantısız yük getiren vergi yasaları çıkaran ya da çıkarma ihtimali olan ülkelere karşı “koruyucu önlemler” için seçenekler hazırlaması talimatını verdi.
Trump, ilk başkanlığı döneminde 2017'deki büyük vergi paketi kapsamında ABD'deki Amerikan şirketleri için yüzde 10’luk bir asgari vergi getirmişti. Joe Biden yönetimi de 2021 yılında yüzde 15'lik küresel asgari vergiyi uygulamaya koymayı kabul etmişti.
Asgari vergiye ek olarak, küresel vergi anlaşmasının ikinci önemli bir bileşeni de vergilendirme haklarının devletler arasında nasıl dağıtılacağına ilişkin yeni bir düzenleme. Bu, çok uluslu şirketlerin vergilendirme haklarının, ürünlerinin satıldığı ülkelerle paylaşılmasına yönelik yeni bir düzenlemeyi amaçlıyordu.
ABD hükümeti 2021’de Fransa, İspanya ve İtalya gibi diğer ülkelerin ulusal dijital vergiler getirmesini engellemek için OECD’nin uluslararası asgari vergi anlaşmasını kabul etmişti. Fakat ABD Kongresi ABD'yi buna uyumlu hale getirecek önlemleri hiçbir zaman onaylamadı.
OECD’de uluslararası vergi kurallarının yeniden düzenlenmesi ve dijital şirketler için vergilerin netleştirilmesi görüşmeleri 2021’nin ortasına uzayınca Fransa, dijital şirketlere Aralık 2020’de vergi uygulamaya başlamıştı.
Fransa ve diğer ülkeler, OECD’de vergi konusunda 140 ülkenin anlaşmaya varmasından sonra vergiyi geri çekmişti.
Asgari verginin uluslararası alanda nasıl devam edeceği şu anda belirsiz kalırken, Trump yüzünden küresel düzeydeki tüm anlaşmaların ve işbirliğinin tehlikede olduğu belirtiliyor.
Öte yandan, OECD ise “güvenliği teşvik eden, çifte vergilendirmeyi önleyen ve vergi tabanlarını koruyan” vergi politikası konusunda uluslararası işbirliğini desteklemek için ABD ile çalışmaya devam edeceğini açıkladı.
- "ABD'nin çok taraflı bir anlaşmaya katılmayı reddetmesi halinde ‘Önce Amerika’, ‘Yalnız Amerika’ ile aynı anlama gelme riski taşıyor"
G20 Çalışma Grupları içerik sağlayıcısı ve Kanada merkezli Cuiriak Danışmanlık Üst Yöneticisi Dan Cuiriak, Donald Trump’ın küresel vergi anlaşmasından çekilmesine ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, dijital dönüşümle birlikte, kurumsal gelirlerin vergilendirilmesinin özellikle “rahatsız edici bir sorun” haline geldiğini söyledi.
Değerin verilere, markalara ve fikri mülkiyete dayandığı maddi olmayan ekonominin yükseldiğini vurgulayan Cuiriak, bunun da ekonomik faaliyetin nasıl ölçüleceği, ürünlerin nasıl sınıflandırılacağı ve getirilerin nasıl muhasebeleştirileceği de dahil olmak üzere çok sayıda yönetişim sorununu ortaya çıkardığını kaydetti.
Cuiriak, "Çünkü (dijital dönüşüm) özellikle de Google, Facebook ve Amazon gibi platfom şirketlerinin yerel vergilendirme için yerel bir daimi iş yerinin esas olduğu maddi ekonomi için geliştirilen kurumlar vergisi ilkeleri kapsamında, yerel olarak vergilendirilemeyen bir yargı alanında sanal bir varlık yoluyla iş yapmalarına ve kar elde etmelerine olanak sağlamıştır.” değerlendirmesinde bulundu.
Bu durumun OECD ülkelerinde kurumlar vergisi payının azalmasına neden olduğunu aktaran Cuiriak, aynı zamanda platform şirketlerinin faaliyet gösterdikleri ülkelerden elde ettikleri verilerin değerinin hesaba katılmadığını ifade etti.
Cuiriak, bunun sürdürülebilir olmadığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Bu durum üç yolla sona erecektir. Tek taraflı dijital hizmet vergileri, çok taraflı olarak kabul edilen bir dijital hizmet vergisi, ya da vergi ödemeyen dijital platformların ulusal dijital güvenlik duvarları aracılığıyla dışlanması. ABD'nin çok taraflı bir anlaşmaya katılmayı reddetmesi halinde ‘Önce Amerika’, ‘Yalnız Amerika’ ile aynı anlama gelme riski taşıyor. Sadece bir zaman meselesi ve yeterince kısasa kısas misilleme.”