Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Çorum‘lu Adıgüzel Baklan‘ın çocukları Almanya’da kurdukları gıda imparatorluğu ile Türkiye ve Almanya’nın gönlüne girdi. Türkiye’de tatil sonrası geri dönüşlerinde Türk mutfağının lezzetini unutamayan Almanlara Türkiye’nin damak tadları burada dercesine ilginç bir konsept geliştirdi. 35 yılı aşan ticari tecrübeleri ile Türk gıda ürünlerine Avrupa’dan en önemli ihracat yolunu açan Mustafa Baklan ile Suntat Genel Merkezi’nde görüştük.

 

Birlik:

Mustafa Bey ilk yıllarınızdan ne hatırlıyorsunuz?

Mustafa Baklan:

Babam Adıgüzel Baklan bizi ikinci nesil Türkler olarak Almanya’ya getirdi. 1972 yılında Mannheim’a geldiğimde 16 yaşındaydım. Almanca kursuna başladım. Bunu benden çok babam istiyordu. Belki de babam dil bilmeyenlerin ne kadar ezildiğini arkadaşları arasında en iyi farkeden idi. Üç yıllık kurs sonunda benim girdiğim işte, yaşıtlarımdan çok daha fazla kazanıyordum. Maaşım 900 Alman markı idi ama bu paradan Türkiye’deki aileme bile destek oluyordum.

 

Birlik:

Babanızın ilk yıllarından neler hatırlıyorsunuz?

Mustafa Baklan:

 

Öncelikle Babam ve arkadaşlarının çok ama çok çalışkan olduğunu iyi hatırlıyorum. Bitmez tükenmez enerjileri ile burada Almanya‘da, yemeyip içmeyip aylıklarının geri kalan kısmını da Türkiye’ye göndererek ülkemiz Türkiye için çalıştılar. Keşke o nesil yaşasaydı ve onların hikayesini onlardan dinleseydik. Şakaları, anlattıkları hikayeler, Türkiye’deki ailelerinin sorunlarını dinlediğim sohbetlerde öğrenirdim. Şimdi düşünüyorum da, Türklerin Almanya’daki varlığı tam olarak tarih  süzgecinden geçerek arşivlere girmiş değil.

 

Birlik:

Tarihe geçecek cümleler kuruyorsunuz. Size göre Türkler Alman tarihinin neresinde olmalı?

Mustafa Baklan:

Bizimkiler davet edildiğinde İtalyanlar ve İstpanyollar 5-6 yıldır Almanya’da. Yanlış anlaşılmasın ama başarısızlar, adeta Almanya sokaklarında dalga geçilerek sürekli kriminal olaylara karışanlar var bu ülkede. Tarihçi dostlarımdan dinlediğimde Almanya’nın savaşta tahrip olan altyapısı tam olarak yeniden hayata geçirilememiş. Bizimkilere ciddi anlamda ihtiyaç var.

 

Birlik:

5 yıl sonra Türkler geldiğinde işlerin farklı olduğunu söylüyorsunuz?

Mustafa Baklan:

Tabi bu bilgileri geçmişi iyi tahlil ve analiz eden Türk ve Alman tarihçisi dostlarımdan öğreniyoruz. Bizimkileri belki de deneme amaçlı davet eden Almanya o kadar mennun kalıyorki, 1980 yılına kadar Alman basınında sürekli bizim çalışkanlığımızdan bahsedilirdi. Ama ilk nesil Türkler ciddi anlamda işine sadık, söyleneni yapan ve hileyi hurdayı bilmeyip hatta günah sayan insanlar idi.

 

Birlik:

Gıda konusuna nasıl girdiniz, nereden aklınıza geldi bu kadar detaylı bir şekilde bir gıda trenini bütün Avrupa ülkelerine doğru harekete geçirmek?

Mustafa Baklan:

Hepimiz biliyoruz ki ilk yıllarda gıda konusu açılınca Almanya’daki şu kadar milyon Türk’ün ihtiyacı olarak ortaya çıktı. Bizim yaptığımız konsept çok değişikti.

 

Birlik:

Merak ettim, Siz bunu nasıl tespit ettiniz?

Mustafa Baklan:

1982 yılında iktidara gelen Turgut Özal’ın liberal ekonomi modeli Türkiye yönüne ciddi bir türizm akışının başlamasına neden oldu. Tatil sonrası geri gelen Alman turistler ile birebir görüşmeler yaptım ve memnuniyet oranı 100% idi. Tabi gururlanıyoruz ve sürekli Türk ve Alman medyası bu konuda yayınlar yapıyor. Ama biz bu memnun turist kitlesini nasıl bir ticari ilişkiye gireriz diye düşündüm hep.

 

Birlik:

Konuştuklarınız tarihe geçiyor Mustafa Bey?

Mustafa Baklan:

O zaman unutmadan devam edeyim. O yıllarda işlerimizi kardeşlerim ile birlikte giderek büyütüyoruz fakat mahalli bazdayiz yinede. Mannheim bölgesi Adigüzel Baklan’ın çocuklarının ticari faliyetini tanıyor ama Hamburg’un bizden haberi yok. Yani zincirleri kırmak adına vites büyütmeye mecbur idik.

 

Birlik:

Ama riskte alıyorsunuz bu durumda?

Mustafa Baklan:

Zarar ile kâr kardeştir. Ticarette 3 – 5 aranmaz. Büyük Alman gıda zincirleri ile görüştüm, onlara dedim ki, “Bakın şu kadar milyon insan Türkiye’ye gidiyor ve bir tane memnun olmadan geri dönen yok. Bunlar Akdeniz, dolayısı ile Türk mutfağına bayılıyorlar, hatta buraya gelince bu lezzeti ilk olarak biz Türk marketçilerine soruyor” dedim.

 

Birlik:

Konuştuklarınız kimler?

Mustafa Baklan:

Alman gıda devleri, şu an piyasadaki en büyük zincirler. Devam edeyim, bize 2 metre büyüklüğünde Türk gıda reyonu yeri verin ve müşteriniz çeşitlensin. Bunu zar zor, belki de bize inanmayarak alabildik. Uzatmıyorum, şimdi Alman gıda toptancılarında 40 kilometreye yakın bizim markamız Türkiye’de imal edilen ürünler satılıyor. Türk ürünleri çok satıldığı için reyonlara Türk bayrağı da koyuyorlar. Sessiz çalışarak Almanya’da Türk gıda ürünlerini satabilmek de sanıyorum ülkemiz adına sessiz bir gururdur.

 

Birlik:

Sizin ürünlerinizi Alman gıda devlerinin marketlerinden alanları, hatta bunların da tamamına yakını Türk olmayanları takip ederek bir inceleme notu tuttum sizinle görüşmeden önce.

Mustafa Baklan:

O zaman ben size sorayım, neler gördünüz?

 

Birlik:

Bizzat gözlemledim, bir Alman bayan Suntat bulguru sordu. Satıcı kendisine Türk reyonu burada, bunların hepsi Suntat imalatı ve aradığınız Bulgur da burada dedi.

Mustafa baklan:

Bizim damak tadımız Almanya’da yerleşiyor, bundan 10, 30 ve 50 yıl sonra neler olacağını hesaplayan AR-GE birimimiz var. Buradaki insanların damak tadı hangi yöne evriliyor onu çok iyi takip edebiliyoruz.

 

Birlik:

Buyrun sizi dinliyorum?

Mustafa Baklan:

Yükselen trend etsiz mamüller. Yani vegan dediğimz yükseliş. Kendi kendime yahu bizim çiğ köfteyi Almanya’da proğrama alayım, bakalım müşterinin tepkisi ne olacak dedim. Ne oldu biliyormusunuz, bütün noktalardan istek yağmuruna tutulduk. Yenilikçiyiz ya, şimdi değişik milletlerden onbinlerce müşteri Suntat çiğ köftesi ile mutlu oluyor. Tüketimi kolay, sindirimi mükemmel ve fiyatı uygun bir yiyecek olarak Alman müşterinin ciddi anlamda tercihi olarak ortaya çıktı.

 

 

Birlik:

Ticari zeka dedikleri bu olsa gerek. Başka hangi üründe Baklan ailesinin izleri var?

Mustafa Baklan:

Biz herşeye kazanç gözü ile bakmayız. Bereketli Anadolu toprağından aldığımız bir kültürel değerlerimiz de bizim için önemlidir. Hatırı 40 yıllık ama  yapması zor olan Türk kahvesi de bizim ile adım attı Almanya’ya. Tiryakilerimiz bu kadar yıl ve 4 nesil sonra asırlık Türk damak tadı kahveyi Almanya’da bulamazlarsa bu doğru olmaz. Kahveyi bir kaç porsiyonluk ve en kısa zamanda kadınlarımıza zahmet olmayacak şekilde hazirlanabilecek bir konsept haline getirerek piyasaya sunduk. Bir de ne görelim, aman Allahım Almanlardan da bir o kadar olduğunu gördük.

 

 

 

Birlik:

Pekiyi sizde ulaşım ve satış noktalarına yetişmeyi nasıl başarıyorsunuz?

Mustafa Baklan:

Almanya’nın en hızlı lojistik şirketleri ile çalışıyoruz. Akşam saat 17.00’ye kadar bize ulaşan sipariş ertesi gün o işletmeye ulaşmış olur. Elbette kendi lojistik bölümümüz ile direkt işletmelere ulaştırdığımız ayrı bir bölümümüz de var.

  

Birlik:

Gelenekçi bir ailesiniz, özellikle Türk Toplumu‘nda her yörenin her kesiminin Mustafa abisi konumundasınız. Türk gıdalarını getirerek Avrupalı‘ların yemek kültürünü değiştirdiniz. Bir öneriniz varmı bizim insanımız için?

Mustafa Baklan:

Okusunlar, okusunlar ve yine okusunlar. Her meslek önemli, ama o alanda hep en iyisi olmaya baksın gençlerimiz. Biz çalışkan bir milletiz. Bakın hiç Almanca bilmeyen ve çoğunun okur yazarlığı bile olmayan çok sayıda insanımız o şartlarda ayakta kalmışlar ve pes etmemişler. Şimdiki gençlerimiz çok şanslı, annesi yemeği masaya kadar getiriyor. 1965’lerde onların. Heim denen 16 metrekarelik barakalarda sadece makarna yediklerini düşünsünler. Hayat böyle bir şey, direnmek gerek.

 

Birlik:

Son sözünüz?

Mustafa Baklan:

Çok çalışalım ve en iyisini biz yapmalıyız diyelim. Saygın insanlar olalım. Başkaları bizi takdir etsin. Çorum‘lu Baklan kardeşlerin getirdiği yeni damak tadlarını Almanlar unutmasınlar ve bizimkiler gurur duysunlar. Türkler ve Türk ürünleri deyince herkes bizden memnun olsun. Sadece ticaret yapmıyor, bir kültürü, bir milleti ve ülkemizin ürünlerini de biz temsil ediyoruz.

 

Birlik:

Çok teşekkür ediyoruz.

Mustafa Baklan:

Duyarlı sorularınız için ben teşekkür ediyorum.

 

 

 

 

 

 

Landrat Neumeyer setzt sich für MINT-Bildung im Landkreis ein: Gewinner der Bildungsfahrten ausgelost

 

Schüler der Anton-Balster-Mittelschule aus Neustadt an der Donau sind die glücklichen Gewinner der MINT-Bildungsfahrt zur Experimentierwerkstatt in Langquaid. Aufgrund einer begrenzten Platzzahl hat im Sinne der Chancengleichheit das Los entschieden, das Landrat Martin Neumeyer persönlich gezogen hat.

 

Das Amt für Ernährung Landwirtschaft und Forsten Abensberg-Landshut stellt den Jugendliche der sechsten Klasse der Mittelschule lernen am 23. April das Thema „Boden und Wasser“ spielerisch mit informativen Experimentier- und Mitmachstationen vor. Die Schülerinnen und Schüler können selbst herausfinden, welches Wechselspiel zwischen Böden und Wasser stattfindet, und wie dies unsere Umwelt beeinflusst.

 

Eine weitere MINT-Bildungsfahrt findet Mitte Mai, ebenfalls in die Experimentierwerkstatt, statt. Den Zuschlag hierfür hat eine 9. Klasse des Donau-Gymnasiums Kelheim erhalten. Die Schülerinnen und Schüler erhalten von Dr. Jürgen Fritsch (Universitätsklinikum Regensburg) einen Vortrag zum Thema „Was ist/Was kann moderne Biologie? Wie wird man Biologe?“. Anschließend erhalten sie noch praxisnahe Anwendungsbeispiele der modernen Biologie.

 

Die MINT-Bildungsfahrten werden vom Regionalmanagement des Landkreises Kelheim organisiert. Sie sind Teil eines vom Bayerischen Staatsministerium für Wirtschaft, Landesentwicklung und Energie geförderten Projektes, welches sich gebündelt handwerklich-technischen und berufsorientierten Themen widmet.

 

Aşaĝı Saksonya Eyalet Başbakanı Stephan Weil’ın ev sahipliğinde geleneksel bayram resepsiyonu verildi.

Ramazan Bayramı münasebetiyle verilen resepsiyon, yoğun katılımla gerçekleşti. Tarihi başbakanlık konutunda düzenlenen resepsiyona; Hannover Başkonsolosluğu Muavin Konsolosu Ahmet Bekir Göksu, Aşağı Saksonya ve Bremen DİTİB Dini Danışma Kurulu Başkanı Tevfik Altınpınar, Eyalet Birliği Başkanı Hacı Mehmet Yabaş’ın yanı sıra, dini cemaatlerin başkan ve yöneticileri ile iş, sanat, siyaset ve bilim dünyası ile farklı kuruluşlardan iki yüze yakın davetli katıldı.

 

Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanı Stephan Weil, uzun yıllardır eyalette yaşayan Müslüman kuruluşların temsilcilerini her yıl geleneksel olarak resepsiyona davet ettiklerini belirtti. Düzenledikleri bu etkinliğin her sene planlandığını ve katılımın kendileri için önemli olduğunu vurgulayan Başbakan Weil, 2013'te başlayan bu geleneğin başlangıcından bu yana her şeyin daha iyiye gittiğini, maalesef savaşların yaşandığını ve bu durumun herkesi üzdüğünü dile getirdi.

Başbakan Weil, “Hannover'de yaklaşık 40 bin, Aşağı Saksonya genelinde ise 450 bin Müslüman yaşıyor. Ramazan ayı boyunca birçok Müslüman, dayanışma ve birlik duygularını güçlendirmek amacıyla her akşam dostlarını ve komşularını iftar sofralarına davet etti. Misafirperverlik ve karşılıklı saygının sembolü olan bu ortak yemeklerde barışın, huzurun ve birlikte yaşamın önemini vurguladı ve Hannover’i herkesin evi olarak nitelendiriliyorum” dedi.

 

Hoşgörü ve güven ortamı oluşturulması gerektiğini vurgulan Başbakan Weil, özellikle Filistin'deki dramın Müslümanları derinden etkilediğini söyledi. Başbakan Weil, Federal Almanya başta olmak üzere eyalette yaşayan Müslümanların topluma katkılarından memnuniyet duyduklarını ve sürekli olarak daha iyi şeyler yapma konusunda diyalog içinde olduklarını vurguladı. Weil konuşmasını, Müslüman topluluğun bayramını tebrik ve katılımcılara da teşekkür ederek sonlandırdı.

Resepsiyonda Müslümanlar adına bir konuşma yapan Aşağı Saksonya ve Bremen Eyalet Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Şaban Yabaş ise, geleneksel davet için Eyalet Başbakanı Stephan Weil’e teşekkür etti. Almanya'da on binlerce Müslümanın gönüllü olarak çalıştığını ve ortak projelere katkı sağladığını belirten Yabaş, Filistin'deki şiddetin son bulması ve barışın sağlanması gerektiğini, İslam dininin ve diğer dinlerin barıştan yana olduğuna dikkat çekti. Kendisinin Müslümanlar adına konuşmacı olarak seçilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Yabaş, Mübarek Ramazan Bayramı'nı kutlayarak, davet için Eyalet Başbakanı Stephan Weil’e teşekkür etti.

 

Kabak ve bendir ile enstrümantal müzik sunumunun yapıldığı program karşılıklı sohbetlerle devam etti.

 

 

AKPM İlkbahar Olağan Genel Oturumu’na paralel gerçekleştirilen çalışma ziyaretinde ABTTF Başkanı Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ile görüştü.

 

Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF), Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) İlkbahar Olağan Genel Oturumu’na paralel olarak 15-17 Nisan 2024 tarihlerinde Strazburg’a çalışma ziyaretinde bulundu. 

 

ABTTF Başkanı Halit Habip Oğlu ve ABTTF Uluslararası İlişkiler Direktörü Melek Kırmacı Arık’tan oluşan ABTTF heyeti, AKPM üyesi parlamenterler ve Avrupa Konseyi organları ile yaptığı görüşmelerde Batı Trakya Türk toplumunun örgütlenme özgürlüğü ile ilgili olanlar başta olmak üzere güncel sorunlarını dile getirdi. 

 

Üç günlük çalışma ziyaretinde ABTTF Başkanı Habip Oğlu, 1 Nisan’da görevine başlayan Avrupa Konseyi’nin yeni İnsan Hakları Komiseri Michael O’Flaherty ile makamında görüştü.

 

Strazburg’daki temasları çerçevesinde ABTTF heyeti, AKPM Norveç Ulusal Heyeti Başkanı ve AKPM’de Avrupa Halk Partisi (EPP) Grubu Başkan Yardımcısı Ingjerd Schie Schou, AKPM Türk Heyeti Başkanı Yıldırım Tuğrul Türkeş, AKPM Türk Heyeti üyeleri Abdurrahman Babacan, Mehmet Akalın, Mustafa Canbey, Sena Nur Çelik Kanat, Yunus Emre ve Zeynep Yıldız ve Avrupa Konseyi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Kararları İcra Dairesi ile görüştü. 

 

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ve siyasilerle yapılan görüşmelerde ABTTF Başkanı Habip Oğlu, Yunanistan’da hukukun üstünlüğünün son dönemde ciddi bir biçimde tehdit altında olduğunu ve sistematik olarak ihlal edildiğini belirterek, Mart 2024’te yapılan bir ankete göre ülkede her 10 kişiden yalnızca 3’ünün yargıya ve yargıçlara güvendiğini söylediğini kaydetti. Yunanistan’ın üyesi olduğu Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nin (AB) ülkede hukukun üstünlüğünün giderek kötüleşmesini yakından takip ettiğine dikkat çeken Habip Oğlu, Avrupa Parlamentosu’nun Şubat 2024’te aldığı kararla Yunanistan’da hukukun üstünlüğünü tehdit eden ciddi gelişmeler karşısında AB Komisyonu’nu harekete geçmeye çağırdığını ifade etti. 

 

Habip Oğlu, Yunanistan’ın Batı Trakya Türk toplumunun varlığını ve kimliğini inkar ettiğinin altını çizerek, ABTTF dahil Türk toplumunun kurum ve kuruluşları ile önde gelen temsilcilerinin siyaset ve ana akım medyada nefret söylemi ile doğrudan hedef gösterildiğini ve ötekileştirildiğini ifade etti.  

 

AİHM Kararları İcra Dairesi ile yapılan görüşmede ABTTF heyeti, Yunanistan’ın Bekir Usta ve Diğerleri Dava Grubu’ndaki İskeçe Türk Birliği, Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği ve Meriç İli Azınlık Gençleri Derneği ile ilgili aleyhindeki AİHM kararlarını 16 yıldır uygulamadığını vurgulayarak, bunun hukukun üstünlüğü ilkesinin açık bir ihlali olduğunu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin söz konusu dava grubunu 11-13 Haziran 2024 tarihlerindeki bir sonraki toplantısında yeniden inceleyeceğini kaydetti. 

 

 

 

 

Ende Februar fand im alten Lager des Fachbereichs Jugend und Familie der Stadt Würzburg in der Wredestraße Zellerau ein gut besuchtes Familienfest mit Flohmarkt und Seifenkistenversteigerung statt.
Hintergrund für die Aktion war, dass nach vielen Jahren der traditionsreichen Seifenkistenrennen im Frauenland das Projekt unter anderem aufgrund mittlerweile mangelnder Relevanz für Kinder und Jugendliche eingestellt werden musste.


Bei der Versteigerung der alten Kisten, die von Thomas Menzel des Vereins „Kiwanis Club Würzburg“ moderiert wurde, kamen insgesamt ca. 500 Euro zusammen – zusätzlich dazu noch ein paar Euro über den Verkauf der Flohmarktartikel des alten Jugendamtslagers.
Kiwanis stockte diesen Betrag nun großzügig auf insgesamt 2250 Euro auf. Dieses Geld kommt der Zellerauer Kinder- und Jugendarbeit zu Gute – das Jugendzentrum Zellerau und das Spieli in der Zellerau können sich jetzt über jeweils mehr als 1000 Euro für eigene Projekte oder Investitionen in ihrer Einrichtung freuen!

ANKARA (AA) - Brent petrolün varili, uluslararası piyasalarda 89,79 dolardan işlem görüyor.

Dün 90,84 dolara kadar yükselen Brent petrolün varil fiyatı, günü 90,02 dolar seviyesinde tamamladı. Brent petrolün varil fiyatı, bugün saat 10.20 itibarıyla kapanışa göre yüzde 0,25 düşüşle 89,79 dolar oldu. Aynı saatte Batı Teksas türü (WTI) ham petrolün varili 85,08 dolardan alıcı buldu.

Petrol fiyatlarının düşüşünde dünyanın en büyük petrol tüketicisi ABD'nin ticari ham petrol stoklarındaki artış öngörüsünün ülkede talebin zayıf seyrettiği algısını güçlendirmesi etkili oldu.

 

Amerikan Petrol Enstitüsü (API), ABD'nin ticari ham petrol stoklarının geçen hafta 4 milyon 90 bin varil artacağını öngördü. Bu rakam bir önceki hafta 3 milyon 34 bin varil seviyesindeydi.

Ayrıca ABD dolarının diğer para birimleri karşısında güçlenmesi de piyasa oyuncuları için petrolü daha pahalı hale getirerek fiyatlardaki düşüşü destekledi. ABD dolar endeksi şu sıralarda 106,35 seviyesinde bulunuyor.

Bunun yanı sıra, küresel piyasalarda ABD Merkez Bankasının (Fed) faiz kararına ilişkin belirsizlikler petrol fiyatlarının düşmesine sebep oluyor.

 

Analistler, Fed'in mayısta politika faizini sabit bırakacağına kesin gözüyle bakarken, bankanın faiz indirimine haziranda başlama ihtimali yüzde 15'e, temmuzda ise yüzde 42'ye geriledi. Fed'in eylülde ilk faiz indirimine gitme olasılığı da yüzde 67 seviyesinde değerlendiriliyor.

Bu durum, ABD dolarının diğer para birimleri karşısında değer kazanmasını sağlarken, petrolü alıcılar için daha pahalı hale getirerek petrol fiyatları üzerinde olumsuz etki yaratıyor.

Öte yandan, Orta Doğu'da durulmayan suların tedarik kesintilerine sebep olacağı düşüncesi arz endişelerini artırarak fiyatların düşüşünü sınırlamaya devam ediyor.

 

Brent petrolde teknik olarak 90,77 ile 91,52 dolar aralığının direnç, 89,34 ile 88,66 dolar aralığının ise destek bölgesi olarak izlenebileceği belirtiliyor.

 

ANKARA (AA) - ABD, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın Birleşmiş Milletlerdeki (BM) toplantılara katılmak üzere ülkeye gelmesi durumunda hareketlerinin kısıtlanabileceği sinyalini verdi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, düzenlediği basın toplantısında, ABD'nin İran Dışişleri Bakanı'nın vizesini kısıtlayıp kısıtlamayacağı sorusuna, "İran Dışişleri Bakanı'nın Birleşmiş Milletlerdeki toplantıya katılması durumunda, kendisini BM dışında çok fazla yerde görmeyi beklemiyorum." yanıtını verdi.

 

Belirli diplomatların hareketlerine ciddi kısıtlamalar getirebileceklerine işaret eden Miller, "Hareketlerinde ciddi kısıtlamalar görmeyi bekleyebilirsiniz." dedi.

Miller, ABD'nin İran'ın nükleer silahlar ve balistik füzeler için Kuzey Kore ile işbirliği konusundaki endişelerinin sorulması üzerine "Kesinlikle bu bizim son derece endişe duyduğumuz bir konu." ifadesini kullandı.

 

- Abdullahiyan, yarın New York'ta olacak

İran'ın BM Misyonu, Dışişleri Bakanı Abdullahiyan'ın BM Güvenlik Konseyinde İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına ilişkin yapılacak toplantıya katılmak üzere yarın New York'ta olacağını teyit etmişti.

İsrail, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına 1 Nisan'da hava saldırısı düzenlemişti. Saldırıda, İran Devrim Muhafızları Ordusundan 2'si general 7 İranlı yetkili ölmüştü.

İran, İsrail'in konsolosluk saldırısının ülkesinin topraklarına saldırı anlamına geldiğini ve misillemede bulunacaklarını duyurmuştu. İsrail ise İran'ın saldırısına karşılık vereceğini bildirmişti.

İran, 13 Nisan'da İsrail'e yüzlerce kamikaze insansız hava aracı, balistik ve seyir füzesiyle saldırı başlatmıştı.

 

İran bazı hedeflerin vurulduğunu, İsrail ise saldırıların çoğunun hava savunma sistemlerince önlendiğini ancak güneydeki bir askeri üsse füze isabet ettiğini açıklamıştı.

İsrail basını, Tel Aviv yönetiminin İran’ın hava saldırısına karşı “açık ve etkili” şekilde karşılık verme kararı aldığını iddia etmişti.

 

BERLİN (AA) - Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, İran'ın İsrail'e saldırısının ardından herkesin tüm bölge için gerilimin azaltılması yönünde katkıda bulunması çağrısı yaptı.

Baerbock, başkent Berlin'de Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi ile yaptığı görüşmesinin ardından ortak basın toplantısı düzenlendi.

 

Orta Doğu'da aylardan beri kalıcı barış için çalıştıklarını dile getiren Baerbock, "Bölgedeki tüm devletlerin sakin ve kararlı tepkisi Tahran'daki rejimin daha fazla şiddet görme hesabının işe yaramadığını gösteriyor. Kimse yangına körükle gitmemeli. Bu özellikle İran ve onun, Hizbullah ve Husiler gibi yardımcıları ve vekilleri için de geçerlidir." ifadelerini kullandı.

Baerbock, İsrail'in savunmasının güçlü ve başarılı olduğunu belirterek, "İsrail'in müttefikleri, kesin bir şekilde onun yanındadır." dedi.

Söz konusu müttefiklerin önemli olduğunda eyleme geçmeye de hazır olduğunu ifade eden Baerbock, bu yüzden sağduyulu ve sorumlu hareket edilmesi gerektiğini kaydetti.

 

- İsrail'e gidecek

Baerbock, özellikle üçüncü ülkelerin bu şiddet sarmalına dahil edilmemesi gerektiğini kaydederek, "Alman hükümeti olarak bizim için de bu kırılgan dönemde tüm bölge için gerilimin azaltılmasına hep birlikte katkıda bulunulması son derece önemlidir. Bu yüzden tekrar bugün İsrail'e gideceğim." diye konuştu.

İsrailli ortaklara Almanya'nın dayanışma içinde olduğu güvencesini vereceğini aktaran Baerbock, şiddetin daha da artmasının nasıl önlenebileceğini konuşacaklarını ifade etti.

- Baerbock, İran'a karşı yaptırımları genişletmek istiyor

Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock, gerilimi tırmandırmadan İran'ın durdurulmasının önemli olduğunu söyledi.

Daha önce insansız hava araçlarına ilişkin İran'a yaptırım kararı alındığına işaret eden Baerbock, sonbaharda Fransa ve diğer partnerle bu yaptırımların daha da genişletilmesini istediklerini, bu adımın şimdi Avrupa Birliği'nde atılmasını umut ettiklerini belirtti.

 

- "Gazze'nin kuzeyine çok az yardım gidiyor"

Gazze'deki duruma da değinen Baerbock, burada insanların hayatta kalmaları için her şeye ihtiyaç duyduklarını vurguladı.

Gazze'ye daha fazla insani yardım girmesi için çaba harcadıklarını ifade eden Barbock, "Özellikle Gazze'nin kuzeyine çok az yardım gidiyor." dedi.

Gazze'ye kara yoluyla çok az yardım gittiğine dikkati çeken Baerbock, havadan yapılan yardımların oradaki büyük acil durumu hafifletmediğini kaydetti.

 

Baerobck, "Gazze'ye hala çok az insani yardım ulaştırılmasının önündeki engelleri, bahaneleri ya da adına ne derseniz deyin, pragmatik bir şekilde aşmak hepimizin ortak uluslararası sorumluluğudur." ifadesini kullandı.

Bu konuda somut tedbirler üzerinde çalıştıklarını anlatan Baerbock, Ürdün koridoruyla İsrail’in güvenliğini etkilemeden yardımın Gazze’ye ulaşmasını ümit ettiğini belirtti.

Baerbock bu yolla günde 100 tırın doğrudan Gazze’ye ulaşmasını hedeflediklerini, bunun ön şartının İsrail’in Birleşmiş Milletler (BM) ile yardımların dağıtılması konusunu uygulamaya koyması olduğunu kaydetti.

Bu konuda BM ile somut öneriler sunacaklarını belirten Baerbock, yarın İsrail'de yapacağı görüşmelerde buna da değineceğini ifade etti.

 

Baerbock Gazze'nin kuzeyinde daha fazla sınır kapısının açılmasına ihtiyaç duyulduğunu dile getirerek her tırın insanların hayatını kurtarabileceğini söyledi.

Bu yüzden normalde dışişleri bakanlarının çalıştığı alan olmayan teknik, ulaşım ve yerinde dağıtıma ilişkin somut tedbirler konusuyla ilgilendiklerini belirten Baerbock, şöyle konuştu:

"Geçmişte benim ülkem Birleşmiş Milletlere sadece çek yazardı ancak para sağlamak yeterli olmuyor. Şimdi yapmamız gereken, meslektaşımın az önce açıkça ifade ettiği hususlarda Birleşmiş Milletler ile birlikte çalışmaktır. Yerinde ihtilafı önlemeye, tırların Gazze'ye gitmesi için güvenli yollara ihtiyaç var. World Kitchen'na ya da yakın zamanda UNICEF'te yaşandığı gibi, yardım nakillerinin saldırıya uğramaması ve insanlara güvenli bir şekilde ulaşabilmesi için güvenlik garantilerine ihtiyaç var. Tırlar için şoförlere ihtiyaç var ve daha sonra bunların İsrail makamları tarafından hızlı bir şekilde yetkilendirilmeleri gerekiyor. Bu önümüzdeki birkaç gün boyunca her ikimiz için de ana görevlerden biri olacak.”

 

KÖLN (AA) - Almanya'daki ana muhalefetteki Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Partisinin geçen yıl Aralık ayında açıklanan temel program taslağında yer alan ve Müslümanların tepkisini çeken bir maddede değişikliğe gidildiği bildirildi.

 

Kamu televizyonu ARD'de yer alan haberde, taslakta yer alan "Değerlerimizi paylaşan Müslümanlar Almanya'ya aittir." ifadesinin ülkede tartışmalara neden olduğu hatırlatıldı.

Bu ifadenin, "Değerlerimizi paylaşmayan ve liberal toplumumuzu reddeden bir İslam Almanya'ya ait değildir." olarak değiştirildiği belirtildi.

CDU'nun 6-8 Mayıs tarihlerinde Berlin'de düzenlenecek konferansında, temel parti programının oylanacağı kaydedildi.

 

Temel program taslağında, birçok Müslümanın, onlarca yıldır Almanya'da yeni bir yuva bulduğuna dikkat çekilerek, bunların çok azının büyük İslami derneklerde örgütlendiği belirtildi.

Taslakta, ülkedeki Müslümanların kendilerini organize etmelerinin desteklendiği ifade edildi.

 

CDU'nun Aralık 2023'te açıkladığı taslaktaki Müslümanlarla ilgili kısım, özellikle ülkede yaşayan Müslümanlar tarafından tepki çekmiş ve "CDU'nun Almanya'da Müslümanlar için artık bir merkez partisi olmadığı" yorumlarına neden olmuştu.

Im Rahmen eines durch die gesetzlichen Krankenkassen und deren Verbände in Bayern geförderten Projektes, möchte das Aktivbüro der Stadt Würzburg die Selbsthilfe wieder sichtbarer machen. Die Fotomodels sollten aus der hiesigen Selbsthilfelandschaft stammen, so dass Ende letzten Jahres die rund 250 Würzburger Selbsthilfegruppen angeschrieben und ein entsprechender Aufruf gestartet wurde. Ergänzend konnte für das Projekt der Würzburger Fotograf Benjamin Brückner gewonnen werden, welcher vier Personen aus der Selbsthilfe ehrenamtlich ablichtete. Die Plakate wurden von der städtischen Grafikabteilung entwickelt und für den Druck an den Straßenbahn- und Bushaltestellen vorbereitet. „Ein solch großes, öffentlichkeitswirksames Projekt benötigt viel Planungs- und Vorlaufszeit“, erläutert die Sozialreferentin, Dr. Hülya Düber. Zeitgleich ist es ihr sehr wichtig, die Selbsthilfe in die Erinnerungen der Würzburger Bürger und Bürgerinnen zurück zu holen. Denn dass Selbsthilfe wirkt, hat die Sozialreferentin auch schon selber erfahren dürfen. „Der Austausch mit Gleichgesinnten, Menschen die ähnliches erlebt und erfahren haben, ist eine ungemeine Bereicherung in unserer Stadtgesellschaft. Ich möchte mich an dieser Stelle noch sehr herzlich bei unseren Modellen und deren Mut sich veröffentlichen zu lassen, bedanken. Ebenso bei Herrn Brückner, der die Fotoshootings mit viel Einfühlungsvermögen begleitet hat. Dass wir auf echte und hiesige Personen zurückgreifen konnten, macht unser Projekt lebensnah, was mir besonders wichtig ist.“

 

Selbsthilfe wird von den Krankenkassen als eine Säule der Gesundheitsförderung angesehen. Somit können sich krankheitsbezogene Selbsthilfegruppen über den Runden Tisch der Krankenkassen finanzieren lassen. Die Wirksamkeit wird beispielsweise durch die SHILD-Studie untermauert. Besonders positiven Einfluss hat die Selbsthilfe auf das eigene emotionale Erleben, den Wissenserwerb zur Erkrankung sowie zu sozial-, pflege- und arbeitsrechtlichen Regelungen. Die einzelnen Gruppen haben für sich verschiedene Rituale festgelegt, die meisten beginnen jedoch mit einer kurzen Einstiegsrunde, in der das tagesaktuelle Gesprächsthema festgelegt wird. Darüber hinaus können auch Referenten und Referentinnen für einzelne Gruppentreffen angefragt werden, welche zu den entsprechenden Themen informieren. Gegen Ende des Treffens findet oftmals eine kurze Abschlussrunde statt, die individuell gestaltet wird. Selbsthilfe ist grundsätzlich kostenfrei, je nach dem wo sich Gruppen treffen, können Kosten für Räumlichkeiten anfallen. Der Turnus der Gruppentreffen ist von Gruppe zu Gruppe unterschiedlich. Wichtig ist ebenfalls, dass die Teilnahme anonym stattfinden kann. „Viele Menschen haben den Eindruck, dass Selbsthilfegruppen lediglich Kreisgespräche bedeuten und sich ältere Menschen zusammentun. Dies ist jedoch nicht der Fall“, betont Kristin Funk, Leiterin des Aktivbüros. „Insbesondere die Junge Selbsthilfe nimmt an Fahrt auf. Nach der Corona Pandemie ist hier ein Anstieg an Gruppen und Teilnehmenden zu erkennen. Selbsthilfe kann vieles, beispielsweise auch hybride Treffen ermöglichen, so dass mobil eingeschränkte Personen oder chronisch erkrankte Menschen zueinander finden können.“

 

Das Würzburger Universitätsklinikum sowie das Klinikum Würzburg Mitte haben die Wirksamkeit von Selbsthilfe anerkannt und sind bereits seit einigen Jahren bzw. derzeit auf dem Weg zum Selbsthilfefreundlichen Krankenhaus. Die Selbsthilfebeauftragten vor Ort stellen eine Schneise zwischen medizinischen Fachkräften und Patienten sowie der entsprechenden Selbsthilfekontaktstelle dar. Ziel ist es, dass Patienten und Patientinnen neben der medizinischen Behandlung möglichst schnell von der Option der Selbsthilfe erfahren. Denn auch während eines aktuellen Behandlungsprozesses kann die Stärkung der eigenen Wirksamkeit dazu beitragen, sich umfassender mit der eigenen Situation auseinanderzusetzen und hilfreiche Informationen zu erhalten.

 

Um die Selbsthilfe wieder in die Köpfe der Würzburger und Würzburgerinnen zurück zu holen, plant das Aktivbüro, welche als Selbsthilfekontaktstelle gilt, mehrere Plakataktionen in diesem Jahr. Den Auftakt machen die großen Poster an den Bus- und Straßenbahnhaltestellen, welche in den Kalenderwochen 15 und 16 aushängen. Anschließend sollen sie noch in der Stadt und in den öffentlichen Verkehrsmitteln anzutreffen sein. Wer sich über die Selbsthilfe und entsprechende Gruppen informieren möchte, kann dies unter www.wuerzburg.de/aktivbuero oder während der Sprechzeiten des Aktivbüros telefonisch unter 0931-37 3468 tun.

 

 

BU: Hingucker an Haltestellen – Plakataktion macht Selbsthilfe in der Stadt sichtbar! V.l.n.r: Kristin Funk (Leiterin Aktivbüro), Benjamin Brückner (Benjamin Brückner Photography), Sozialreferentin Dr. Hülya Düber

Foto: Kerstin Dittmann

 

Seite 1 von 557