Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

BM Genel Sekreteri'nin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar’ın tarafları müzakere masasına oturtabilmek için girişimleri sürüyor ama AB ve başta ABD olmak üzere Kıbrıs konusuna ilgi duyan devletler, Kıbrıs konusundaki beklentilerini çok düşük tutuyorlar. Gerekçesi, BM Genel Sekreteri'nin kişisel temsilcisi aracılığıyla başlatılan yeni çabaların sonuç vereceği konusunda pek iyimser olmamaları.

 

İyimser olmamalarının nedenleri;

  • Neredeyse yarım asırdır devam eden müzakerelerde Kıbrıs Rumlarının, kurulacak yeni ve ortak devlette egemenliği Kıbrıs Türkleri ile paylaşmak istememeleri,
  • Rumların, Kıbrıs adasını 1963’de denedikleri gibi silah zoru ile denetim altına alabilmek için Türkiye’nin garantörlüğünü kaldırmak istemeleri,
  • Kıbrıs Rumlarının, 2004 yılında yapılan Annan Planı referandumunda Kıbrıs Türklerinin kurulacak yeni devlette egemenliğe ve yönetime ortak olacakları için “Hayır” oyu vererek Kıbrıs Türkleri ile ortak olmak istemediklerini açık olarak ortaya koymaları,
  • Kıbrıs Rumlarının, Türkiye'nin adadan çıkarılması ve adanın tamamını kendi kontrolleri altına almak için her tür girişimi yapmaları,
  • Kıbrıs Türkleri, 60 sene önce uğradıkları soykırımı bir daha yaşamak istemedikleri için Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasına karşı olmaları,
  • Kıbrıs Türklerinin, günümüzde Gazze’de yaşananların benzerini bir kez daha yaşamak istememeleri,
  • Müzakere masasına, Kıbrıs Türklerinin Cemaat veya Azınlık olarak değil, Kıbrıs Rumları ile aynı statüde, eşit, egemen ve uluslararası tanınmış bir devlet olarak oturmak istemeleri,
  • Kıbrıs Türklerinin hiçbir zaman ve koşulda, 2017 yılında Crans Montana’da adada Federal bir devletin kurulması için yapılan müzakerelere, Kıbrıs Rumlarının terk ettiği yerden tekrardan başlamak istememeleri.

  

Kıbrıs konusunda yıllarca etkin bir faaliyet gösteren İngiltere’nin, Kıbrıs Yüksek Komiseri İrfan Siddique’ın son yaptığı açıklamanın arkasından İngiltere Dışişleri Bakanlığının, Kıbrıs sorununun çözümü için diyalogun yeniden başlatılması amacıyla tüm tarafların "esneklik" göstermesi çağrısında bulunması bir tesadüf değil.

 

BM Genel Sekreteri'nin Kişisel Temsilcisi Maria A. H. Cuellar yeni görevine dört elle sarıldı sarılmasına da, Kıbrıs Türk tarafında sadece Federasyon destekçileri ile görüşme yaparak çok yanlış bir strateji ile başlangıç yaptı. Büyük bir olasılıkla bu strateji ve başlangıç yöntemi, Rumları destekleyen birileri tarafından kulağına fısıldandı.

 

Kıbrıs Türk tarafındaki federasyon destekçileri, Kıbrıs Türklerinin çoğunluğunu değil, azınlığını teşkil eden ve Atlantik Paktı tarafından her fırsatta maddi destek verilen ve onların ağzından konuşan kişi ve kuruluşlardan oluşmakta.  Maalesef Maria hanım, sadece bu kişi ve kuruluşlarla görüşerek Kıbrıs Türklerinin düşüncelerini değil, Atlantik Paktı’nın düşünce, görüş ve isteklerini sanki de Kıbrıs Türklerinin istek ve düşünceleriymiş gibi bu kişi ve kuruluşlardan duydu.

 

Eğer Maria hanım bu kişilerden aldığı bilgileri Kıbrıs Türklerinin istekleri diye kabul edip stratejisini bunun üzerine inşa ederse, her ne kadar BM ve Atlantik İttifakı BM Genel Sekreterinin Kişisel temsilcisinin görevinin 6 ay ile kısıtlı olduğunu kabul etmemiş olsalar da, şimdiden Maria hanımın 6. ayın sonunu beklemeden duvara toslayacağını söylemek yanlış olmayacak. 

Ayrıca Türkiye’de Dışişleri Bakanı Fidan, Yunanistan’da Dışişleri Bakanı Gerapetritis ile görüşen Maria hanım, KKTC’ye geldiği vakit Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu ile görüşme yapmayarak daha ilk tur görüşmede büyük bir stratejik hata ve gaf yaptı. 

 

Eğer burada Altantik İttifakı’nın niyeti, Maria hanımı “Kişisel Temsilci” diye tanıtıp “Özel temsilci” görevlerini yaptırmaksa ve müzakereleri 2017’de Crans Montana’da kaldığı yerden ve içerikten başlatmaksa, Kıbrıs Türklerinin bu tuzağa düşmeyeceklerini ve bu yolda harcanacak çabaların boşuna olacağını herkesin bilmesinde büyük fayda var...

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

Almanya’nın Rheinland-Pfalz eyaletinin Mainz şehrinde yasşayan İstanbul’lu hayvansever Nilar Yavuz, Türkiye’deki sokak hayvanlarına destek amaçlı “Animalist – Animal Help Foundation Istanbul” adında bir dernek kurdu.

 

Nilar, biraz kendinden bahseder misin?

İsmim Nilar Yavuz. Büyük bir sağlık şirketinde çalışıyorum ve özellikle etkinlik organizasyonu yapıyorum. Yedi yıldan fazla Türkiye’deki sokak hayvanlarına ve onlara yardım eden gönüllüler ve derneklere destek veriyorum.

 

Destek vermeye nasıl başladın?

Yedi sene önce kedimiz aileye dahil olunca hayvanlara karşı olan empatim yükseldi ve onunla daha iyi iletişim kurabilmek icin sosyal medyada hayvanlarla ilgili sayfaları takip etmeye başladım. Türkiye’den yapılan sokak hayvanları ile ilgili paylaşımları görünce şoka uğradım. Çoğu şiddet içeriyordu. Açlık, hastalık, kaderlerine terk edilmelerinin yanısıra işkence gördüklerinden bahsediyordu. Bu haberlerle kanım dondu, çünkü daha önce sokak hayvanlarının zorlu yasam mücadeleleri ilgili bir fikrim yoktu. Kendimi sorumlu hissettim ve yardım etmeye karar verdim. Uzun süre gözlem yaptıktan sonra güven veren hayvanseverlere destek olmaya başladım.

 

Ne gibi tecrübler yaşadın?

Türkiye’de sadece sokak hayvanlarının değil, onlara yardım etmek için taşın altına elini koyan hayvanseverlerin de çileli hayatlarına şahit oldum.

 

Hangi sorunları yaşıyorlar?

Barınaklar hazvanlar için ölüm kampı. Belediyelerin destegi her açıdan yetersiz. Özellikle kısırlaştırma görevini gerektiği gibi yerine getirmedikleri için müthiş bir popülasyon var. Yer gök kedi köpek kaynıyor ve insanlar onları adeta görmüyor. Hayvanseverlerin dışında. Onların da sayısı az. Bu popülasyona yetmeleri mümkün değil. Maddi manevi bu uğurda kendi hayatlarını feda ediyorlar. Sonunda depresyona giriyor ve/ya hastalanıyorlar desem abartmış olmam. Çünkü yaptıkları iş kolay değil. Maddi külfetin yanı sıra manevi yükü çok ağır. Hayvanların hali içler acısı.

 

Sen nasıl etkileniyorsun?

İlk başlarda gördüklerime müthiş üzülüyor, günlerce ağlıyordum. Ama benim acı çekmemin kimseye faydası olmadığını, aksine beni uyuşturduğu için yardım edemediğimi gördüm. Yine de bununla baş etmeyi öğrenmem çok uzun sürdü. Hala zorlanıyorum. Çok kötü insanlar var, nasıl bu kadar kötü olabiliyorlar anlamıyorum. Sosyal medyayı sallayan son olayda mesela, lüks bir sitede kendi halinde yaşayan bir kediyi, tüm çıkış yollarını kapatarak sıkıştıran cani, tam altı dakika boyunca tekmeleyerek öldürüyor. Bu kadar kötülüğü anlamak mümkün değil. Sevmeyebilirsin, fakat yaşam hakkına saygı duymak zaruri bir insanlık görevidir.

 

Dernek kurmaya nasıl karar verdin?

Senelerce yardımlarımı bireysel olarak yaptım. Fakat yetmek mümkün değil. Daha sonra yaptığım yardımları çevremdeki insanlarla paylaşmaya başladım ve aramızda para toplayarak daha fazla yardım etmeye başladık. Sonra da bu yardımları kurumsallaştırmak istedim ve “Animalist – Animal Help Foundation İstanbul” doğdu.

 

Derneğin hedefleri nelerdir?

Dernek henüz yeni doğan bir bebek diyebiliriz. Projelerle adım adım büyüyecek. Bu ayın sonunda ilk bağış gecesi organizasyonumuz var. Elde edilen gelirin tamamı sokak hayvanları için harcanacak. Hedef sadece İstanbul‘la sınırlı kalmamak.

 

Okurlarımıza bir mesajın var mi?

Lütfen sokak hayvanlarının ihtiyaçları konusunda duyarlı olun ve çevrenizi de bilinçlendirin.

Bağış ile destek olmak isteyenler icin PayPal hesabımız: Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein!

Bağışların nereye harcandığını görmek için lütfen Animalist’i Instagram hesabı üzerinden takip edin: animal_ist_

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Almanya'nın Hanau kentinde 19 Şubat 2020 tarihinde gerçekleşen ırkçı terör eyleminde hayatını kaybeden vatandaşları anmak ve saldırıyı unutturmamak için anma programı düzenliyor.

 

Almanya'nın Frankfurt yakınlarındaki Hanau kentinde 19 Şubat 2020'de ırkçı bir terörist tarafından şehir merkezindeki iki kafeye düzenlenen saldırı sonucunda 4'ü Türk 9 kişinin yaşamını yitirmesinin acısı, aradan geçen yıllara rağmen hafızalarda tazeliğini koruyor. YTB ise bu terör saldırısını unutturmamak için her yıl anma etkinlikleri düzenliyor. Bu kapsamda YTB tarafından saldırının 4’üncü yılında, terör eylemine kurban verdiğimiz vatandaşlarımızı unutturmamak ve Avrupa’da vatandaşlarımızı hedef alan ırkçı saldırılara yönelik farkındalık oluşturmak amacıyla 21 Şubat 2024tarihinde bir anma programı gerçekleştirilecek. Program YTB’nin fuaye alanında yapılacak.

 

Saldırının ardından bir çok çalışma yapıldı

 

Vatandaşlara yönelik ırkçı saldırıları her fırsatta gündeme getiren YTB, Hanau kentinde yaşanan saldırının ardından da birçok çalışmayı hayata geçirdi. YTB yetkilileri ırkçı saldırının ilk gününden itibaren hayatını kaybeden vatandaşlarımızın Hanau, Dietzenbach ve Regensburg’da yaşayan ailelerine destek olmak ve acılarını paylaşmak amacıyla onlarla temasını sürdürdü. Saldırının hemen ardından aile ziyaretleri gerçekleştirerek baş sağlığı dileğinde bulunan YTB uzmanları, vefat eden vatandaşlarımızın naaşlarının Türkiye’ye nakil sürecini yakından takip etmekle birlikte, Hanau şehir merkezinde yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı bir yürüyüşe ve Hanau Marktplatz’daki toplu cenaze namazına katıldı. Ayrıca YTB yetkilileri Ağrı ve Çorum illerinde defnedilen vatandaşlarımızın cenaze törenlerinde de hazır bulundu. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın maruz kaldığı ırkçı ve İslam karşıtı saldırılara dikkat çekilmesi ve konuya ilişkin kamuoyunda farkındalık oluşturulması amacıyla da “Yeter Artık”, “Es Reicht” sloganlarıyla bir sosyal medya kampanyası başlatıldı. Yaşanan olaya, Süper Lig futbol müsabakalarında açılan pankartlarla tepki gösterildi.

 

Saldırının birinci yıldönümünde Almanya ve Türkiye’den, alan uzmanı katılımcılarla “Ateşin Düştüğü Yer: Hanau” isimli online bir anma paneli düzenlendi. İstanbul ve Ankara’da kurulan anma stantları ile kamuoyuna yönelik bilgilendirme çalışmaları yapıldı.

 

Hanau’nun ikinci yıl dönümünde de, kabirleri Türkiye’de bulunan Hanau şehitlerinden Fatih Saraçoğlu’nun anısını yaşatmak üzere memleketi Çorum İskilip’te bir sokağa ismi verildi. Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde bulunan Tahir beldesinde yine Hanau şehitlerinden Gökhan Gültekin adına bir kütüphane açıldı. Bununla birlikte mevlit programları ile kabristanlarda anma etkinlikleri gerçekleştirildi.

Kısa adı AYDEF olan Almanya Yozgatlılar Federasyonun resmi kuruluşundan iki yıl öncesine kadar süren ön hazırlıklardan sonra nihayet Haziran 2021’de Hamburg’da kuruluşu gerçekleşen açılış törenine, dönemin Hamburg Başkonsolosu Yonca Sunel, SPD Hamburg Eyalet Meclisi Milletvekilleri Güngör Yılmaz ile Ali Şimsek, Hamburg Eğitim Ateşesi Lütfi Dede, Ticaret Ateşesi Uğur Özcan, Bielefeld El Ele Engelliler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Dursun Karabel, Yardımcısı Zafer Erciyes, Avukat Filiz Çapar, Bremen Yozgatlılar derneği başkanı ve AYDEF’in ikinci başkan Şemsettin Yıkılmaz, İş insanı İrfan Gündoğan, Futbol Menajeri Mustafa Demir, AYDEF Genel Başkanı Salih Çelik, yönetim kurulu üyeleri olmak üzere, iş insanları ve Aslen Yozgatlı Hamburg ve çevresinde yaşayan hemşehrilerimiz katılmışlardı.

Almanyanın Bremen şehrinde kültürel sosyal ve insani hizmetler yapan Almanya Yozgatlılar Federasyonu üyesi Bremen Yozgatlılar Derneğinin organize ve davetiyle bir araya gelen Yozgatlılar bir arada hasret giderdiler.

Deniz Saray Event Center düğün salonunda düzenlenen programa T.C. Hannover Başkonsolosluğu Ataşe Yardımcısı Murat Yıldırım, AYDEF Genel Başkanı Mustafa Çelik,ile birlikte yönetim kurulu üyeleri Şemsettin Yıkılmaz, Salih Çelik, İrfan Gündoğan, Esma Arslan, Hasan Akdoğan, Selma Ertuğrul ve Rıza Atamtürk katıldılar.
Proğramın sunumunu gazeteci Hasan Akdoğan’ın yaptığı kültür proğramı Kuranı Kerim tilavetiyle başladı. Ev sahibi Bremen Yozgatlılar derneği başkanı Şemsettin Yıkılmaz misafirleri selamlayan kısa bir konuşma yaptı. Daha sonra kurucu başkan Salih Çelik kürsüye geldi. AYDEF ‘in kuruluş ve hizmetlerinden bahsetti. Daha sonra Yozgatlılar Federasyonu genel başkanı Mustafa Çelik kürsüye davet edildi. Çelik konuşmasında, AYDEF’in kurulma amacı ve faaliyetleri hakkında bilgi verirken, “Memleketimizin kültür ve geleneğini vatandaşlarımıza tanıtmak için bir araya geldik. Amacımız kültürümüzü tanıtıp yaşatmaktır. Sizleri temsilen
bizler elimizden geleni yapmaktayız.
Destekleriniz için teşekkür ederiz“dedi.


Devletimiz temsilen katılan T.C.Hannover başkonsoloslu Ataşesi Murat Yıldırım, konuşmadında;
“Hannover Başkonsolosu Gül Özge Kaya’nın selamlarını getirdim Sizlere selamları var. Ülkemizden uzakta olsak bile bu tür organizasyonlarla kültürümüze sahip çıkmanız, milletimize , vatanımıza destek olmamız taktire şayandır“dedi.

Yozgat Ara-aşı Arabaşısı Almanyanın Bremen şehrinde, tatıldı.

Yozgat’a has, soğuk kış gecelerinin vazgeçilmez en önemli yemeği bundan böyle Almanya’da.
Almanya Yozgatlılar Federasyon üyesi Bremen Yozgatlılar derneği geleneksel hale getirdiği Arabaşı ikram günlerinin 3. düzenleyerek Yozgatlılar bir araya getirdi. Birlik ve beraberliğe vesile oldular.
Yozgatımızın tescilli yemeği Arabaşı Yozgat’ın uzun kış gecelerinde akşam yemeğinden sonra ve yatmadan önce yapılan sohbetler esnasında ikram edilen bir çeşit ara öğün yemeğidir. Bu sebeple yemeğin asıl adı “ara aşı” olmasına rağmen halk ağzında söylene söylene arabaşı şeklini almıştır. Malzeme olarak un, su ve tuz kullanılır. Çorbası içinse tavuk veya hindi, gaz, ördek tavşan eti kullanılır.
Düğün salonunu dolduran hemşehrilerimiz birlikte Arabaşı çorbalarını içtiler. Dualar edildi. Bremen Yozgatlılar derneği yönetim kurulu ve üyelerine teşekkür edildi.

 

Unter dem Titel „Mythos Mahlzeit“ ist mit Beginn der diesjährigen Fastenzeit ein neuer Podcast rund um den Zusammenhang von Ernährung und Gesundheit gestartet. In zunächst zehn Folgen des Podcasts, der von der AOK unterstützt wird, geht es etwa um Fragen zum Abnehmen, zu Essstörungen oder zum Nutzen von Nahrungsergänzungsmitteln. Die Wissenschaftsjournalistin und Bloggerin Johanna Bayer beleuchtet diese Themen im Gespräch mit Expertinnen und Experten. „Die AOK findet diesen Podcast so wichtig, weil er den aktuellen Stand der Forschung zum Thema Ernährung widergibt und so zahlreiche falsche Vorurteile entkräftet“, so Ulrike Jaques, Ernährungsexpertin von der AOK in Würzburg.

 

Diäten und Fasten bringen kaum etwas

In der ersten Folge geht es im Gespräch mit Johannes Erdmann, Internist, Endokrinologe und Professor für Ernährungsmedizin an der Hochschule Weihenstephan-Triesdorf, um das Thema Abnehmen und den Sinn von Diäten. Zum Beginn der Fastenzeit zieht er ein ernüchterndes Fazit. Denn die Effekte des Fastens sind seiner Erfahrung nach mittel- und langfristig sehr begrenzt oder gar nicht nachzuweisen. Langfristige Effekte erreicht man laut Erdmann hingegen am besten mit einfachen und leicht umsetzbaren Änderungen des Ernährungsverhaltens. Diese sind idealerweise auf die jeweilige individuelle Situation zugeschnitten.

 

Immer mittwochs eine neue Podcast-Folge

„Der Podcast zeigt nicht nur Ernährungs-Mythen auf, sondern erklärt auch Fachbegriffe wie Mischkost oder Body-Mass-Index“, erläutert Ulrike Jaques. In den kommenden zehn Wochen wird jeweils mittwochs eine Folge von „Mythos Mahlzeit“ veröffentlicht. Der neue Podcast, der im Auftrag der AOK von der Isartal Health Media produziert wird, ist auf der Website der AOK unter www.aok.de/pk/mythos-mahlzeit, auf dem Youtube-Kanal der AOK-Gemeinschaft (www.youtube.com/@AOKDerGesundheitskanal) sowie auf allen gängigen Podcast-Plattformen verfügbar.

 

 

Straub zieht erste Bilanz nach 100 Tagen im Amt  als neuer Integrationsbeauftragter der Bayerischen Staatsregierung. 

Der Integrationsbeauftragte der Bayerischen Staatsregierung Karl Straub, MdL, hat die ersten 100 Tage seiner Amtszeit genutzt, um sich einen guten Eindruck über die Situation im Bereich Integration und Asyl zu verschaffen. Neben seiner Tätigkeit als Abgeordneter hat Straub in seiner neuen Funktion bereits fast 50 Termine absolviert, dazu unzählige Telefonate. Der neue Beauftragte tauschte sich bspw. intensiv mit dem Bayerischen Integrationsrat aus, verschaffte sich ein Bild über die Situation der Geflüchteten in mehreren bayerischen Ankereinrichtungen, diskutierte mit dem Bayerischen Flüchtlingsrat über den Chancenaufenthalt, verlieh Integrationspreise und hat sich auf Bund-Länderkonferenzen für die Interessen der bayerischen Migrationspolitik stark gemacht. Der Integrationsbeauftragte möchte genau in diesem Tempo weitermachen: „Das war nur der Anfang. Wir haben einige konkrete Ideen, die wir zeitnah umsetzen wollen.“

 

Straub, der bereits viele Jahre im Rechtsausschuss für Fragen der Asylpolitik und im Petitionsausschuss für die Klärung von Einzelfällen zuständig war, zieht ein vorsichtig positives Fazit nach den ersten drei Monaten: „Die vielen Begegnungen, konstruktiv-kritischen Diskussionen und Gespräche mit Geflüchteten und Ehrenamtlichen am Rande von Veranstaltungen bestätigen mich darin, dass wir Asyl und Migration aus der Mitte heraus begreifen müssen. Das Schwarz-Weiß-Denken trägt nicht zur Lösung von Problemen bei und entspricht auch nicht der Lebensrealität. Wir müssen Geflüchtete human und respektvoll behandeln, sie aber auch auf Grenzen des Machbaren sowie rechtliche Rahmenbedingungen hinweisen.“

 

Straub wird diese ersten Eindrücke und Erfahrungen zeitnah in einem Bericht an die Staatsregierung in Worte fassen. „Nach wie vor bin ich der festen Überzeugung, dass wir das Thema Asyl und Migration nur im Dialog mit der Bevölkerung, den Geflüchteten und allen am Prozess beteiligten Behörden und politischen Akteuren klären können. Daher stehe ich für eine Migrationspolitik mit Herz und Verstand“, so der Beauftragte abschließend.

 

 

 

Bayerns Innenminister Joachim Herrmann sieht sich durch Entscheidung des Verwaltungsgerichts Köln zur Jungen Alternative (JA) bestätigt - Keine Verfassungsfeinde im Öffentlichen Dienst - Bayern fragt JA-Mitgliedschaft bei Einstellung bereits seit 2019 ab - Bei Neueinstellungen in den Polizeivollzugsdienst Regelabfrage beim Verfassungsschutz seit 2021

 

 Nach der Entscheidung des Verwaltungsgerichts Köln zur Einstufung der AfD-Organisation Junge Alternative (JA) als gesichert extremistische Bestrebung sieht sich Bayerns Innenminister Joachim Herrmann auch bezüglich der in Bayern geltenden Einstellungsvoraussetzungen für den öffentlichen Dienst bestätigt: "Bereits seit 2019 wird im Freistaat jede Bewerberin und jeder Bewerber auch nach einer etwaigen JA-Mitgliedschaft sowie Unterstützung der JA befragt. Wird eine dieser Fragen bejaht, findet eine nähere Prüfung der Verfassungstreue statt. Denn eine derartige Zugehörigkeit begründet Zweifel daran, ob die Person jederzeit für die freiheitlich demokratische Grundordnung eintreten wird." Eine Berufung in das Beamtenverhältnis setze laut Herrmanns Worten aber voraus, dass diese Zweifel vorher ausgeräumt werden. "Extremisten und Verfassungsfeinde haben im öffentlichen Dienst nichts verloren. Es ist auch widersinnig, wenn Personen, die unseren Staat ablehnen, für diesen arbeiten."

In bestimmten Bereichen des öffentlichen Dienstes, wie der Polizei, habe der Freistaat durch die Einführung einer Regelabfrage beim Verfassungsschutz sichergestellt, dass Erkenntnisse des Verfassungsschutzes vor Einstellung eines Bewerbers in die Entscheidung einfließen. "Verfassungsfeinde haben keinen Platz in unseren Sicherheitsbehörden. Bei Polizeivollzugsbeamtinnen und -beamten fragen wir daher seit 2021 vor jeder Einstellung beim Verfassungsschutz nach, ob verfassungsschutzrelevante Erkenntnisse vorliegen. Wer einen solchen Beruf ergreifen will, bei dem muss in besonderer Weise gewährleistet sein, dass er fest auf dem Boden unseres Grundgesetzes und der Bayerischen Verfassung steht."

Ist jemand bereits im Staatsdienst beschäftigt und ergeben sich Anhaltspunkte für Zweifel an der Verfassungstreue des Beschäftigten, findet eine anlassbezogene Überprüfung durch den Verfassungsschutz statt. "Wir fahren hier in Bayern eine ganz klare Linie: Null Toleranz bei Verfassungsfeinden jeglicher Couleur", bekräftigte Herrmann.

Belçika'da, Saadet Avrupa Anvers ve Brüksel bölgeleri tarafından Türkiye Cumhuriyeti 54. Hükümeti Başbakanı merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın vefatının 13. yılı dolayısıyla „Millî Görüş ile Yeni Bir Dünya“ konulu anma ve anlama programı düzenlendi

Çok sayıda katılımcı ile gerçekleşen programın heyecanlı bir şekilde gerçekleşmesinin milli görüş ruhunun Türkiye ve İslam Dünyası’nda alternafının olmadığını ortaya koyduğu belirtildi.

Houthalen şehrinde bulunan Cultuurhuis Casino Salonu'nda gerçekleştirilen program Saadet Avrupa Brüksel Bölge Başkanı Hasan Yavuz Uzun, Saadet Avrupa Anvers Bölge Başkanı Safa Şenel ve Saadet Avrupa Genel Sekreteri Yakup Özdoğru'nun selamlama konuşmalarıyla devam etti.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın hayatından kesitlerin sunulduğu programda konuşan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Tanıtım, Medya ve İletişim Başkanı Yusuf Sunar, Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın hayatının amacı, nedenleri ve izlediği yöntemler olmak üzere üç ana başlık altında anlattı.

Sunar, Erbakan'ın Almanya'daki akademik kariyeri sırasında Avrupa'nın sanayileşmesine şahit olmasının ardından milli duygularla vatanına dönerek, aynı sanayileşmenin ülkemizde de gerçekleştirilebileceğini göstermek amacıyla kurduğu Gümüş Motor fabrikasıyla başlattığı hayat mücadelesine değindi. Çeşitli engellemelere rağmen yılmadan ve taviz vermeden hedeflerine ısrarla ilerlediğini belirtti. Erbakan olmanın zor olduğunu, herkesin bunu başaramayacağını vurgulayan Sunar, hiçbir makam, mevki veya menfaatin Erbakan'ı satın alamadığını, son nefesine kadar Yeni Bir Dünya düzeni için mücadele ettiğini ifade etti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), 40 yıllık deneyimiyle toplumsal hassasiyet ve beklentileri gözeten, dini ve teolojik öğretim geleneğine sahip Almanya'daki en büyük İslami dini cemaattir. Bu hususta, diğer alanlarda olduğu gibi, uzun yıllardır topluma din hizmeti ve manevi rehberlik sunan akademik açıdan da deneyimli din görevlilerinin katkısı önemli bir yere sahiptir. Ancak DİTİB, son on yıldır dil becerileri ve imamların sosyal entegrasyonu konusunda yoğun sosyo-politik tartışmaların odak noktasında olan değişim ihtiyacının da farkındadır.

 

DİTİB'in 2006 yılında, birinci Alman İslam Konferansı'na (AİK) davet edilmesinden ve Almanya'da eğitim gören ilahiyatçılara yönelik ilk siyasi taleplerden önce Uluslararası İlahiyat Programı'nı (UIP) başlatması ve Almanya'da Müslüman ilahiyatçılar yetiştirmeye yönelik eğitiminin temelini atmak amacıyla Frankfurt am Main'daki Goethe Üniversitesi'nde finanse edilen bir kürsünün kurulmasına öncülük etmesi tesadüf değildir.  Bu çizgide ilerleyen DİTİB, 2019 yılında Dahlem'de din görevlileri için kendi imam eğitim programını başlatmıştır.

Bu yıl 26 Şubat'ta seçilen mevcut DİTİB Federal Yönetim Kurulu, önceki yönetimler tarafından başlatılan dini cemaat statüsü ve kamu tüzel kişiliği olarak tanınma yolundaki federal eyaletlerdeki çabaları yeni bir seviyeye ve profesyonelliğe yükseltmeyi kendisine hedef olarak belirlemiştir. Bu hedef, imamların Almanya'da sosyalleşme sürecini yoğunlaştırmayı da içermektedir.

 

Bu çerçevede DİTİB, Federal İçişleri Bakanlığı ve Diyanet ile devam eden görüşmelerin bir parçası olarak imam eğitiminin yaygınlaştırılması için yeni bir konsept geliştirmiş ve sunmuştur. Bu konsept önerisi, görüşmelere katılan tüm taraflarca olumlu karşılanmış ve önümüzdeki yıllarda, yılda 100 imamın eğitilmesini sağlamak amacıyla maddi kaynak oluşturma noktasında DİTİB'e destek sözü verilmiştir. Bu husus, kurumun mali ve insan kaynaklarını zorlayacak olsa da DİTİB'in din hizmetleri alanındaki uzmanlığını ve profesyonelliğini sürdürmesi için son derece önemli bir aşamadır. Mesleki standartlar açısından herhangi bir geri adım atılmaması ve eğitim için bir ön koşul olarak İslam ilahiyatı alanında lisans derecesine sahip olma şartının korunması büyük önem taşımaktadır.

 

Konsept ve uygulama hakkındaki detayları önümüzdeki yılın başında kamuoyu ile paylaşacağız. Bu çerçevede yetiştirilen yeni din görevlileri, Almanya'daki Müslümanlar ve tüm Alman toplumu olarak çok şey borçlu olduğumuz Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Türkiye'den geçici süre ile gönderilen din görevlilerinin yerini alacaklardır. Bu proje ile 5 Temmuz 1984'te kurulan DİTİB 40. yıldönümünde yeni bir dönemi başlatmış olacaktır.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)

Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Genel Sekreteri Büyükelçi Kubanıçbek Ömüraliyev, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Kütüphaneler Daire Başkanı Sayın Ayhan Tuğlu ile 9 Şubat 2024 tarihinde İstanbul'da TDT Sekretaryası merkezinde bir araya geldi.